“Kıbrıs Kadın Hareketi: Yazılmamış Tarih” başlıklı etkinlikte AKEL M.K. Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun konuşması
Günümüzde hem uluslararası alanda hem de ülkemizde en önemli konulardan biri cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele olmaya devam ediyor. Kadınların çifte baskıya maruz kaldıkları ve “ikincilliğe” itildikleri mevcut toplumsal ve ekonomik çerçevede, tarihin gelişim sürecine kadınların katkısı kolektif toplumsal bilinçte marjinal yere koyuldu.
Bu nedenle, cehaletin ve yarım yamalak bilgilenmenin bir baskı, sömürü ve eşitsizlik sistemi içinde kadınların sıkışıp kalmasını veya kendilerine biçilen rolleri oynamasını isteyen anlatıları sürdürdüğünü ve beslediğini dikkate alarak, bugünkü gibi bir tartışmanın gerekli olduğuna karar verdik.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin toplumumuzda derin köklerinin olduğunu kabul etmek açıktır ki yeterli değildir. Bilakis tarihimizi toplumsal cinsiyet perspektifinden de “okumamız” gerekiyor ve bugün bunu yapmaya çalışacağız.
Yapılacak bilimsel ve kapsamlı sunumların bir yandan bizi aydınlatacağına, diğer yandan da daha fazla tartışmak ve düşünmek için zemin hazırlayacağına eminim. Amacımız sadece kadınların ve kadın hareketinin tarihini kaydetmek değil, aynı zamanda bunu kaydetmemenin basma kalıp klişelerin sürdürülmesinin ve yol açtığı cinsiyet ayrımcılıklarının sonuçlarının anlaşılmasıdır.
Kadınların tarihsel gelişimde katılımcı olarak yokluğunun ve çeşitli tarihsel dönemlerdeki toplumsal, ekonomik ve diğer gelişmeler hakkında kadın bakış açısının eksikliğinin kökeninde çok çeşitli ataerkil ifadeler bulunmaktadır. Bunların kökeninde, Simone De Beauvoir’ın da dediği gibi, kadını erkeğin gölgesinde kalan “ikinci cinsiyet” olarak kategorize eden içsel toplumsal ayrımcılıklar bulunmaktadır.
Aynı zamanda neredeyse tamamen erkek lider, erkek politikacı, erkek devrimci, erkek bilim adamı örneğini öne çıkararak, kadınları, kadınların eylemlerini ve insanlığın evriminde kadın hareketlerinin rolünü sistematik olarak göz ardı eden tarih yazımının ve diğer ilgili bilim dallarının erkek egemen ve erkek merkezli yazımından da kaynaklandığı gibi…
Kadınların tarihi, geçmişi var mı? Kadınların tarihi vardı ve var. Eylemleri vardı ve var. Toplumsal ve sınıfsal mücadelelere katıldılar ve katılıyorlar. Üretime, bilimin ilerlemesine, edebiyata, sanata, her toplumun kollektif gelişim sürecine katkıları oldu ve olmaya devam ediyor.
Klio Hristodulidu ve Katina Nikolau gibi öncü kadınların Kıbrıs’ta Sol’un oluşumuna katılımları çarpıcı bir örnektir. Üstelik de kadınların özgürleşmesinin, kadınların örgütlenmesinin ve siyasi eyleme olduğu kadar kamusal yaşamın diğer önemli alanlarına katılımının aşırı uç ve son derece devrimci talepler olarak göründüğü zamanlarda… “Erkeğe köleliğe, toplumun ve bizzat kendisinin taşıdığı önyargılara karşı kadını uyandırmak için çalışmayı hayatıma hedef olarak koydum. Mücadeleci öncü kadınları ahlaksız olarak görüyorlardı. Hayatımız maceralar ve zorluklarla doluydu” diyordu Katina Nikolau…
Ama erkek meslektaşlarıyla, yoldaşlarıyla birlikte daha iyi çalışma koşulları talep ederek, çalışan kadınlardan oluşan ilk komünist ve sendikal örgüt çekirdeğini oluşturmayı başardılar. Palmer diktatörlüğüne aktif olarak karşı çıktılar, sömürgecilik karşıtı mücadeleye ve 1948’deki büyük madenci grevine katıldılar. Aynı yıl, ilk “İlerici Kadın Örgütleri”ni kurmaya başladılar ve 1959’da yerini POGO Kadın Hareketi’ne bırakacak olan Tüm Kıbrıs Demokratik Kadınlar Örgütü (PODG) 1950’de kuruldu. O zamandan beri kadın hareketi Kıbrıs toplumuna damgasını vuran ve eşitlik, çalışma yaşamında cinsiyet eşitliği, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı mücadele, cinsiyetçi basma kalıp anlayışlara ve klişelere karşı mücadelede yollar açan ve Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk kadınların yeniden yakınlaşmasında öncü olan, ülkemizin ve halkımızın kurtuluşu ve yeniden birleşmesi için her türlü çabayı elle tutulur bir biçimde destekleyen bir hareket oldu.
Bu, resmi tarihsel anlatıda ne yazık ki yer almayan çok sayıda kadının tarihlerinden sadece biridir. Bu, “özel” bir izleyici kitlesine ve sadece kadınlara hitap etmeyen evrensel tarihin bir parçasıdır. Mücadeleler, talepler, sınıf savaşımları ve kalıplaşmış yargılara karşı mücadelelerle dolu olan tarihin bir parçasıdır. Cinsiyet ayrımcılığının olmayacağı, toplumsal eşitliğin olacağı bir topluma ulaşmak için sürdürülen daha yaygın çabada geçmişten geleceğe giden yol kadınların görünürlüğünden geçmektedir ve AKEL bu çabada öncü olmaya devam edecektir.