Home  |  19. Kongre (2000)

Kıbrıslıtürklere Mesaj

7 – 10 Aralık 2000 tarihinde toplanan 19. AKEL Kongresi size sıcak mücadele selamlarını gönderir.

Kıbrıs sorunu 1974 sonrası en kritik dönemine girdi. Son dönemde Kıbrıs sorunun Birleşmiş Milletler ve doruk antlaşmaları tarafından belirlenen çözüm temelinin değiştirilmesi yönünde açık bir uğraşı var. Son Cenevre görüşmelerinde doğru yönde bazı küçük adımlar atılmış olunmasına rağmen çözümün temeli henüz tekrardan teyit edilmedi. Ne yazık ki bu gelişmelerin ışığında her iki toplumda da farklı yöntemleri destekleyen, federasyona karşı olan ve ayrılığı kalıcılaştıracak çözümler öneren sesler güçleniyor.

Bu kritik anda karşılıklı saygı temelinde Kıbrıs’ın birleşmesini ve barış içinde bir arada yaşamayı öngören tüm Kıbrıslıların

  • Genel Sekreter’in gözetiminde Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs’la ilgili kararları ve doruk antlaşmaları temelinde özlü görüşmeler için,
  • İçte ve dışta gerici ve şoven çevrelerin arzuladıkları taksimci her tür çözümün engellenmesi için,
  • Tüm vatandaşlarının insan haklarının elde edileceği ve genel sekreterin Güvenlik Konseyinin bir dizi kararında benimsenen raporlarında belirlendiği biçimi ile iki toplumun siyasi ve ekonomik eşitliğinin işlerlik kazanacağı Federal, iki bölgeli, iki toplumlu bir Kıbrıs’ı öngören BM kararları ve doruk antlaşmaları temelinde Kıbrıs sorunun çözümünün özlü görüşmelerle ileri götürülmesi için,
  • Yeniden yakınlaşma hareketinin ve Kıbrıslırumlar ile Kıbrıslıtürkler arasında işbirliği ve karşılıklı anlayış ile temaslara katkı sağlayacak somut pratik önlemlerin daha da güçlendirilip yığınsallaştırılması için

mücadelelerini ve seslerini daha da yükseltmeleri gerektiğine inanıyoruz.

Yeniden yakınlaşma politikası ile Kıbrıs’ın düşmanlarının aramızda yükselttikleri duvarları yıkmak için her iki toplumda da mücadele eden güçleri güçlendiriyoruz ve Kıbrıs sorununda adil bir çözümün yaşayabilirliğinin koşullarını yaratıyoruz.

AKEL, Kıbrıstürk toplumunda zor koşular altında federal bir temelde Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesini destekleyen, demokrasi için ve Türkiye’den bağımsızlık isteyen, daha iyi yaşam koşulları için mücadele eden güçleri selamlar.

AKEL, Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi için milliyetçiliğe ve şovenizme karşı mücadelesine tutarlı bir şekilde devam edecektir ve Kıbrıs halkının mücadelesinin yoluna çıkan zorluklara ve eşitsizliklere rağmen başarılı olacağımız konusunda iyimserlik mesajı gönderir.

Ortak vatanımızın, bu zor anlarında tekrardan umut vermek için, barışı ve mutluluğu geri getirmek için, halkımıza daha iyi yaşam koşulları sağlamak için, daha güzel ve daha insani koşullar sağlamak için herkesi ortak mücadeleye çağırır.

Ortak vatanımızın kurtuluşu için hepimiz mücadele edebiliriz.

Bu topraklar bizimdir. Kıbrıs kendi halkına aittir.

 

 

AKEL M.K. 19. Kongre Tezleri

 

 

  1. Kongreden 19. Kongreye
  2. Kongrenin Önemi

Uluslararası Gelişmeler ve Uluslararası İlerici Hareket

Kıbrıs Sorunu

Kıbrıs Sorunu ve Avrupa Birliği

Kıbrıstürk Toplumu

Milliyetçiliğe Karşı Mücadele ve Yeniden Yakınlaşma

 

NOT: AKEL’in 19. Kongre tezleri bu başlıkların dışında iç cephe, seçimler, ekonomi ve çeşitli diğer alanlara yönelik başlıkları da içermektedir.

 

 

  1. Kongreden 19. Kongreye

Partimizin 18. Kongresini gerçekleştirmesinin üzerinden beş yıl geçti. Bu beş yıl içerisinde AKEL ve daha genelde halk hareketimiz, Kıbrıs’ın, halkımızın adalete kavuşması için mücadeleye devam etti. Çalışanların, geniş halk yığınlarının haklarının korunması ve genişletilmesi için mücadeleye devam etti ve ciddi başarılı siyasi kavgalar verdi.

AKEL geçen beş yıl içerisinde kendisini karakterize eden yurtseverlik, ciddiyet, hak talep eden yapısı ile, mücadeleleri ile, olgun siyasi ifadesi ve Kıbrıs yaşamının tüm yanlarına yönelik bütünsel önerileri ile, yenilenme ve çağdaşlaşma yeteneği ile geçen beş yıl içerisinde halk arasında çağdaş, ulusal bir güç olarak konumunu güçlendirmiştir. AKEL, sıradan insanın, ağır işte çalışanların, manevi yaratıcılık alanında çalışanların, ortak katmanların ve büyük sermaye ile bugünkü hükümetin baskısı altında ezilen sermaye sınıflarının haklarının mücadele sancağıdır. 1996 Mayıs milletvekilliği seçimlerinde seçmenin AKEL’e % 33 oranında yüksek bir oy vermesi bunun en açık göstergesidir.

Milletvekilliği seçimlerindeki büyük zafer içte ve uluslararası alanda var olan olumsuz koşullarda elde edildi. 1996 yerel seçimlerinde de büyük başarı kazandık. Bu seçim başarıları partimizin tezleri, politikası ve mücadelelerinden, halkla ve onun sorunları ile günlük temaslardan kaynaklanıyor, AKEL’in kadro, üye ve dostlarının hareketlenmesinden kaynaklanıyor.

AKEL, partinin ve halk hareketinin tüm gücünü harekete geçirirken 1998 cumhurbaşkanlığı seçimlerine de heyecan ve kararlıkla girdi. Çok zor koşullar altında büyük ve sert bir mücadele verdik. Yorgos Yakovu’nun cumhurbaşkanlığı makamına seçilmemesine rağmen aldığı % 49,2 oranındaki oy, değişim isteyen güçler açısından büyük bir moral zafer anlamına geliyor. Değişim güçlerinin ve adaylarının moral zaferi sadece küçük farka dayalı seçim sonucu değil, fakat aynı zamanda S-300 füzelerinin getirilişi, “büyük final” ve aktif yanardağ” politikasının yanıltıcı sloganlarının açığa çıkmasıdır da.

Kliridis’in yeniden cumhurbaşkanlığına seçilmesi sağ ve aşırı sağı temsil eden DİSİ’yi yeniden hükümete getirdi ve bunun sonucu olumsuz hükümet devam edecek. Kıbrıs sorununda yanlış kararlar ve davranışlar ulusal davamızda tehlikeli geri gidişlere eşlik ediyor. İç cephedeki birlik hükümet edenlerin tavrı nedeniyle sürekli olarak deneyimden geçiyor. Kurumların sarsıntısı devam ediliyor, her alan DİSİ’lileştiriliyor, vatandaşların değerleri ve onuru ayaklar altına alınıyor. Halk karşıtı, muhafazakâr bir ekonomi politikası izleniyor.

Ana muhalefet partisi konumundaki partimiz Kıbrıs sorununda doğru politikanın ileri götürülmesi, demokratik kurumların, vatandaşın değer ve onurunun korunması, halk karşıtı ekonomi politikasının püskürtülüp çalışanların kazanımlarının korunması için mücadele ediyor. AKEL aynı zamanda halkın istediği ve yaşamsal bir gereklilik olan demokratik bir değişimin koşullarının yaratılması için de çalışıyor. Halk, AKEL’den değişim meselesinde öncü rol oynamasını istiyor ve biz bu beklentiye olumlu yanıt vermek zorundayız.

 

 

  1. Kongrenin Önemi

AKEL’in her kongresi partinin kendisinin ve mücadeleci faaliyetinin ve katkısının gelişimi açısından özel bir önem taşır. Partimizin Kıbrıs toplumu içerisindeki yeri ve Kıbrıs koşullarında oynadığı rol nedeniyle AKEL’in her kongresi Kıbrıs için önemli siyasi bir olaydır.

AKEL’in 19. Kongresinin önemi kongrenin gerçekleştiği siyasi parametreler, gerçekleştirilecek tartışmalar ve alınacak kararlarla da belirleniyor.

AKEL 19. Kongresi çıkmazın uzadığı veya soruna BM kararları ve doruk antlaşmaları ruhundan uzak bir çözüm dayatılması tehlikesinin elle tutulur olmanın da ötesine geçtiği kritik koşullar altında toplanıyor. Kongre, partinin Kıbrıs sorununda doğru olan, ilkelere dayanan ve sorunu bugünkü tehlikeli çıkmazdan çıkarıp umut verici perspektife yöneltecek olan Kıbrıs politikasının yeniden doğrulanması çağrısı yapar. Kongre aynı zamanda Kıbrıs sorunundaki gelişmelerle bağlantılı olarak Kıbrıs’ın Avrupa Birliği sürecini de değerlendirecektir.

  1. kongre sağın ve aşırı sağ hükümetin halk karşıtı niteliğini tamamı ile açığa vurduğu bir dönemde toplanıyor. İç cephedeki çıkmaz derinleşiyor ve halk her geçen gün değişim gerekliliğini daha fazla bilince çıkarıyor. Kongre ana muhalefet partisi olarak AKEL’in rolünü değerlendirip altını çizmeye davet ediliyor. Kongre Sol’un, çalışanların ve geniş halk kesimlerinin çıkarlarını savunup koruması için devam edeceği mücadelenin çerçevesini belirlemelidir. 19. Kongre demokratik değişim ve ülkenin halk karşıtı, muhafazakâr hükümetten kurtulması hedefi ile 2003 yılında gerçekleştirilecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde izlenecek stratejiyi belirlemelidir.

Bu genel çerçeve içerisinde AKEL 19. Kongresi Kıbrıs toplumunun çağdaşlaştırılması ile ilgili önemli bir belgeyi tartışacak ve öneri olarak ileri götürecektir. Bu belge ülkenin siyasi ve sosyal güçlerinin ve daha geniş toplum kesiminin önüne konulacak ve partinin milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi siyasi platformunu oluşturacaktır.

  1. kongre bunun yanı sıra milletvekili seçimlerinde, yerel seçimlerde Tüm Kıbrıs Göçmenler Örgütü ve okul aile birliği seçimlerinde partinin stratejisini ve hedefini belirleyecektir.

Parti ve daha genelde sol hareket, kişiselliğin öne çıkarıldığı, siyasetten ve örgütsel mücadeleden uzaklaşmaların yaşandığı bir toplumda işlev görüyor. Tüm bu olgular partinin örgütlülüğüne olumsuz olarak yansıyor ve bir gevşeme, gönüllü katkının azalması ve ayak kaydırma eğilimlerinin tehlikesi yaratıyor. Kongre bu tehlikelere karşı mücadele yöntemlerini incelemeli ve partinin tüm yaşam alanlarında daha sonuç alıcı mücadele vermesini güçlendirmelidir.

Son olarak kongre, uluslararası gelişmeleri ve partinin uluslararası ilişkilerini ele almalı ve uluslararası alanda ilerici güçlerin emperyalist “yeni dünya düzeni” ve uluslararası tekeller tarafından halkın çıkarlarına karşı yönlendirilen küreselleşmeye yönelik mücadelede koordineye katkısını da değerlendirmelidir.

Kongrenin kendisi demokrasi ve düşünce üretiminin, tüm konulara yönelik yaklaşımlarda eleştiri ve öz eleştirinin fakat aynı zamanda yoldaşça yaklaşımın bir platformu olacaktır. Kıbrıs halkının daha iyi bir gelecek için güven duyacağı yenilenmiş ve çağdaşlaşmış siyasi ve sosyal güç olduğunu gösterecek mücadeleci, kararlı bir kongre olacaktır.

Tüm bu ifade edilenler daha da yenilenmiş, çağdaşlaşmış ve mücadeleci bir parti sürecinde ve genel olarak Kıbrıs siyasi ve sosyal yaşamında büyük öneme sahip bir kongreyi ortaya koyuyor.

 

 

Uluslararası Gelişmeler ve Uluslararası İlerici Hareket

2000 yılına girerken bazılarının büyük reklamını yaparak güzel göstermeye çalıştıkları “yeni dünya düzeni” konusunda yaratmayı arzuladıkları karmaşa iyice dağıldı. Bugün uluslararası siyasi arenada hâkim olanın uluslararası hukuk, adalet ve karşılıklı saygı olmadığı, bugünün somutunda ABD ile müttefiklerinin uyguladığı güçlünün hukuku olduğu her geçen gün daha bir anlaşılıyor. Savaş sonrası desteklenen egemen ve bağım sız devletlerin iç işlerine karışmama ve toprak bütünlüğüne saygı ilkesi sözde insan hakları ve demokrasinin korunması adına açıktan keyfi bir biçimde bertaraf ediliyor. Bu durumun en uç örneği NATO’nun Yugoslavya’ya karşı yürüttüğü bir suç teşkil eden saldırısıydı. Bu arada halkların kendi kalkınma yollarını özgür bir biçimde seçme hakları da büyük batılı güçler tarafından tartışılır hale getiriliyor. Birleşmiş milletlerin bir kenara itilmesi ve Amerika Birleşik Devletleri ve mandası altına alınması eğilimi Birleşmiş Milletleri zayıflatan bir gelişmedir ve dünya barışı ve istikrar için büyük bir tehlikeye gebedir. Sürekli ve artan bir şekilde halklar barış, özgürlük ve sosyal adaletin yeni dünya düzeni aracılığı ile ifade edilen ilkeler olmadığı bilince çıkarılıyor. İlerici güçler için uluslararası alanda tek seçenek emperyalist “yeni dünya düzeni”ne direnmek ve uluslararası ilişkilerde uluslararası hukukun hâkim olması için çalışma yapmaktır.

Gerekli rakibin olmaması, “yeni dünya düzeni” ve BM’in büyük oranda denetim altına alınması ve Bağlantısızlar hareketinin zayıflığı Kıbrıs halkı dâhil halkların özgürlük ve sosyal adalet mücadelesini zayıflatıyor. “Yeni dünya düzeni” içerisinde batılı müttefiklerini Türkiye’ye NATO’nun ileri bir karakolu olarak verdikleri rol, Kıbrıs sorununda geri gidişin temel faktörlerinden biridir.

İnsanlığın gelişim sürecinde yasal bir süreç olan küreselleşme, gerçekleme biçimi ile çok uluslu tekellerin ve büyük ülkelerin yararınadır. Buna karşı birçok ülkeyi ve özellikle de “üçüncü dünya” ülkesini yıkıma götürmektedir. Milyonlarca insan açlığa ve sefalete terk ediliyor. Yeni liberal, halk karşıtı ekonomik model, pazar ekonomisinin kurumsallaştırılması sadece çok uluslu güçlerin çıkarlarına hizmet etmektedir ve çalışanların kazanılmış haklarına sürekli saldırı, devlet katkılarının azaltılması, işsizliğin artması ve gelişmiş ülkeler dâhil çalışanların ekonomik durumlarının bozulmasını getiriyor. Kapitalizmin doğuştan var olan niteliği sürekli olarak sosyal eşitsizlik, sosyal haksızlık üretiyor. Çelişkilerini aşamadığını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Çalışanlar yeni liberalizmin çıkmazını ve sahte hayallerini bilince çıkararak tepki göstermeye başladı.

Bunun bir sonucu olarak temel ilkelerini terk etmeden çağdaşlaşmayı ve yenilenmeyi başaran sol hareketlerin talepleri ile gündeme gelme ve halkın arasında etkinliğini artırmasının koşulları yaratıldı. Bunun yanı sıra sol, daha güçlü ve daha kararlı bir şekilde yeni liberalizmi tefe koyan ve ayaklar altına alan, değerleri ve ilkeleri savunma özgücü buldu.

Sol partilerin girişi ile düzenlenen uluslararası toplantılar da bu yönde önemli bir rol oynadı. AKEL de bu sürece kendi özlü katkısını yaptı.

Bugün şekillenen koşullarda yapılması gerekenler şunlardır:

  1. Bölgesel ve uluslararası düzeyde sol ve ilerici partilerin koordinasyonunu ve işbirliği çabalarını cesaretlendirip güçlendirmek. AKEL bu yönde girişimler üstlenmeye devam edecektir. Bu uğraşıların hedefi “yeni dünya düzeni”nin ve küreselleşmenin halklar üzerine bıraktığı olumsuz etkilere karşı durmaktır.
  2. Avrupa Parlamentosu’nda Avrupa Birleşik Sol – Kuzey Yeşil Solu konfederal grubu ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi çerçevesinde Birleşik Sol içerisinde girişimler üstlenmek ve bu oluşumlara aktif katılım. Bu girişimler daha demokratik ve sosyal hakkın hâkim olduğu bir Avrupa yaratılması ve Kıbrıs sorununun ileri götürülmesi ve Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine tam üyelik sürecini ileri götürmek için sol grubun daha enerjik bir rol oynamasını hedefleyecektir.
  3. Avrupa Birliği bünyesinde Avrupa Sol Partisi’nin kurulması çalışmalarına katılım ve bu çalışmaları güçlendirmek. Kararlarının hiç bir durumda bağlayıcı olmadığı ve “yönetici bir merkeze” dönüştürülme arzusu taşımayacak olan bu parti, koordinatör görevi yürütecektir.
  4. Batı ve Doğu Avrupa alanında sol ve ilerici partiler arasında işbirliği uğraşılarını yükseltecektir.

 

 

 

Kıbrıs Sorunu

 

İçinde Bulunduğumuz Durum

AKEL’in 18. Kongresinden bugüne dek geçen son beş yıl içerisinde ne yazık ki Kıbrıs sorununun çözüm uğraşılarında ilerleme olmadı. Tersine bir geriye gidiş ve Birleşmiş Milletler ve doruk antlaşmaları tarafından belirlenen çözüm temelinden uzaklaşılması yönünde açık bir uğraşı var. Uzun yılardan beridir var olan sorunun askıda kalması ve çıkmaz işgal koşullarının kalıcılaşması, sorunun çözümünden uzaklaşılması ve Kıbrıs’ın her geçen gün taksime daha da yaklaşması sonucunu getirdi.

İşgalin sonuçları kalıcılaşıyor. Bir yandan sömürgecileştirme ve diğer yandan da Kıbrıslıtürklerin adadan yığınsal göçü hem işgal bölgesinin demografik yapısını hem de Kıbrıs’ı dramatik bir şekilde değiştiriyor. Kıbrıs’ın işgal altındaki bölümünün Türkiye tarafından entegresi hızlı bir şekilde ileri götürülüyor. Ankara ile Denktaş herhangi bir ilerlemenin koşulu olarak ayrı devlet varlığın tanınmasını ve bir ilk adım olarak “gerçekliğin” kabulünü gündeme getiriyor. 1998 yazından beridir de resmi olarak konfederal çözüm önerisini yapıyorlar.

Amerika Birleşik Devletler, İngiltere ve diğer güçlü batılı ülkeler taksimci felsefesini ve Kıbrıs politikasını değiştirmesi için Türk tarafına baskı yapma arzusunda değiller. Batının lider konumundaki ülkeleri Ankara ve Denktaş’ın politikasına sabır gösteriyor. Farklı yöntemlerle bir biçimde işgal rejimini kabul ediyorlar Türk tarafının Birleşmiş Milletler kararları ile çelişen taleplerini cesaretlendiriyorlar, uzlaşmazlığını güçlendiriyorlar ve uluslararası topluluk tarafından kabul edilen ve Birleşmiş milletlerin kararları ile belirlenen çözüm çerçevesinin geri plana itilmesine katkı yapıyorlar. 1999 Aralık ve 2000 Haziranında Barış Gücünün görev süresinin uzatılmasını öngören kararların alınmasında perde gerisinde ortaya konan faaliyetler Türk taleplerinin karşılanması için bugüne dek ortaya konan en büyük sapmadır.

Kıbrıs sorununun bugün içinde bulunduğu aşamaya gelinmesi G-8’lerin 1999 Haziranında yaptığı açıklama ve toplumlararası görüşmeler masasına tüm konuların konulabileceği ve Birleşmiş Milletler kararlarının çözümün temeli olma yerine çözümde dikkate alınabileceğini belirtmesi ile başladı. Birleşmiş Milletler tarafından da kabul edilip ileri sürülen bu tespitler Ankara ile Denktaş’a çerçeve dışına çıktıkları gündeme getirilmeden tanınma ve konfederasyon olgularını da gündeme getirme olanağı verdi. Bu koşullar altında dolaylı görüşmeler AKEL’in öngördüğü gibi başarı sansına sahip olamaz. Bugüne dek gerçekleştirilen görüşmeler bu değerlendirmeyi doğruladı. Dolaylı görüşmeler süreci miyadını doldurmuştur. Görüşmelerin ve hedeflenen çözümün temelinin Birleşmiş Milletler kararları olduğu olgusu resmi bir şekilde teyit edilmesi ve özlü ve direkt görüşmeler bir gerekliliktir.

 

Hükümetin sorumlulukları

Kıbrıs sorunundaki geri gidiş Cumhurbaşkanı Kliridis ile DİSİ liderliğinin izlediği politikadan bağımsız değildir. Bu politika çelişkilerle, geriye gidişlerle, iç politika için imaj yaratmaya yönelik yanlış değerlendirme ve kararlarda karakterize edilir.

Zor anlarda (Örneğin Derinya olaylarında) hükümet edenler sorumluluktan korktuklarını gösterdiler, milliyetçi çevrelerle zıtlaşma içerisine girmekten kaçındılar ve olayları askeri bir maceranın eşiğine yönelmeye terk ettiler.

“Yanardağ teorisi” de pratikte denendi ve Rus S-300 füze sistemi fiyaskosu ile mutlak bir başarısızlığa uğradı. Yanardağ teorisi ile hükümet edenler kendi açıklamalarına göre Kıbrıs sorununun çözümü için uluslararası faktöre baskı uygulayacaklardı. Fakat bunun yerine, Kıbrıs hükümetinin kendisi baskı ve tam bir yalnızlaşma altında kaldı. Bu durum da üçüncü çevrelere tüm konuların masada olduğu biçimiyle dolaylı görüşmeleri koşulsuz olarak dayatma olanağı verdi. Sağın ve aşırı sağın iktidarda kalması için savunma konularındaki demagoji, Kıbrıs davasına zarar verdi.

Hükümet edenler bunun yanı sıra Amerika Birleşik Devletlerinin Kıbrıs sorununun çözümü için kararlı bir girişim üstleneceği güvencelerine de büyük bir saflıkla inandılar. Amerikalıların meşhur girişimi hiç gündeme gelmedi fakat DİSİ ve Kliridis yine Amerikalıların yardımı ile (seçimlerin hemen arifesinde Allbrigth’ın açıklaması) Kliridis’in yeniden seçilmesi için bunu seçim demagojisine ilave ettiler.

Amerikan güvencelerine güvenin bir sonucu olarak Kıbrıs hükümeti gelişmeleri rahat ve pasif bir şekilde izledi. Kıbrıs sorununda doğru çerçeveden dışarı çıkmada, geri gidişlerde, dengeleyici ve önleyici bir rol oynayabilecek Rus faktörü gibi diğer faktörler pratikte küçümsendi. Kliridis’in Kıbrıs sorununda izlediği politikanın sonuç verdiği görünümü yaratmak için de gelişmeler güzel gösterilmeye çalışıldı. AKEL’in sürekli olarak istediği aktif ve önleyici müdahale politikaları, somut siyasi diplomatik girişimler üstlenilerek izlenmedi. Resmi Kıbrısrum tarafı olaylarda yoktu ve Kıbrıs’ı sürekli olarak zora sokan gelişmelere müdahalede zayıf kaldı.

Ηükümet ve DİSİ G-8’lerin girişimine de sağduyudan yoksun yaklaştılar «Tüm Konular masadadır» yaklaşımı dâhil G-8’lerin açıklamasını hayalci yorumlar vererek selamladıar. G-8’lerin sürece karışımını uluslşarası ilginin Kıbrıs sorununa ilgisinin boyutunu gösterdiği biçimnde sundular ve bunu Kliridis hükümetinin başarısı olarak nitelediler. Daha sonraki gelişmeler hükümet edenleri yalanladı ve AKEL’in değerlendirme ve öngörülerini doğruladı.

 

Federal Çözümde Israr

Kıbrıs sorununun uzun süre askıda kalması ve kısa süre içerisinde birleşmiş Milletler kararları ve doruk antlaşmaları temelinde çözüm perspektifine sahip olmaması bir hayal kırıklığı yaratıyor ve Kıbrıs sorununda yanlış yaklaşımların ortaya çıkmasına veya eskiden var olanların yeniden ortaya çıkmasına neden oluyor. İlk kez konfederasyondan yana sesler duyulmaya başlandı. Özellikle Yunanistan’da ama Kıbrıs’ta da. Diğer taraftan başta başpiskopos ve bazı din adamları olmak üzere bazı çevrelerden federal çözüme karşı saldırılar oldu. Her iki yaklaşım da zarar vericidir. Savunucuların bunu neden savunduklarından bağımsız, objektif olarak taksimin kalıcılaşmasına yol açarlar. Federasyon taksim karşıtı tek alternatif çözümdür. Federasyonu öngören Doruk antlaşmalarını ve Birleşmiş Milletler antlaşmalarını terk etmek felaket getirecek bir yanlış olur. Bunun yanı sıra taksimci bir çözümü arzulayanlara bunu ileri götürme olanağı verir.

 

Çözüm İlkelerinin Yeniden Teyit Edilmesi

  1. kongre Kıbrıs sorununun Birleşmiş Milletler gözetiminde ve çerçevesinde toplumlararası özlü görüşmeler ve bu sorunun uluslararasılaştırılması ile barışçıl bir şekilde çözülmesi ve Kıbrıs hükümetinin uluslararası alanda ortaya çıkan her olanağı değerlendiren girişimler üstlenmesi gerektiği yönündeki AKEL’in tezini yeniden teyit eder.

Kıbrıs sorununa BM kararları, Doruk Antlaşmaları, BM anayasası ilkeleri ve uluslararası hukuk temelinde bir çözüm bulunması bir zorunluluktur. Bu çözüm işgal askerleri ile yerleşiklerin adadan ayrılmasını sağlamalı, ülkemizin birliğini ve toprak bütünlüğünü elde etmeli ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni askersizleştirmelidir. Olası garantiler Güvenlik konseyi üyelerinin katılımı ile genişletilmeli ve hiçbir koşulda tek taraflı müdahale hakkı olmamalı veya bu yönde yoruma açık bir yan olmamalıdır. Kıbrıs’a çözüm çerçevesinde gönderilme olasılığı bulunan barış gücü BM gücü olmalı ve Güvenlik Konseyi denetiminde Birleşmiş Milletler yönetiminde olmalıdır.

AKEL iki bölgeli, iki toplumlu federal çözüme olan bağlılığını tekrardan teyit ederken her tür taksimci çözüme de açık bir şekilde karşı olduğunu belirtir.

Çözümün insan haklarına ve göçmenlerin evlerine ve mallarına dönüş hakkı dâhil tüm Kıbrıslıların özgürlüklerine saygı gösterip sağlaması gerektiğini vurgular.

Net bir insani konu olan kayıplar konusu, son kaybın kaderinin net ve inandırıcı bir şekilde ortaya konması ile siyasi sorundan bağımsız olarak çözülmelidir.

AKEL Kıbrıs sorununun Ulusal Konsey çerçevesinde kollektif kararlarla ele alınması ve doğru politikanın cambazlıklardan, çelişkilerden amatörlükten ve maceracılıktan uzak yaşama geçirilmesi gerektiğini açık bir şekilde vurgular. Ulusal konseyin doğru işleyişi öncelikli olarak siyasi iradeye ve büyük oranda Cumhurbaşkanının bu kuruma saygısına bağlıdır.

 

Yunanistan ile İlişkiler ve Türk – Yunan yakınlaşması

İşgalden kurtulmak ve ülke ile halkımızın yeniden birleşmesini sağlama mücadelesinde Yunanistan Kıbrıs’ın temel dayanağı olmaya devam ediyor. AKEL, Yunanistan- Kıbrıs ilişkilerine aralarında olası en geniş işbirliği ve koordineyi sağlama açısından, fakat aynı zamanda Kıbrıs Cumhuriyetinin devletsel varlığını her yoldan güçlendirme açısından yaklaşır.

Son yıllarda Avrupa Birliği alanındaki gelişmelerden bağımsız olamayan bir biçimde Türk-Yunan ilişkilerinde hava iyileşti. Partimiz Kıbrıs sorununa barışçıl çözüm bulunması yönündeki eski politikası yönlendiriciliğinde Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin iki ülkenin iyi komşuluk ve işbirliği ilişkilerine dönüştürülmesini olumlu karşılar. Fakat aynı zamanda Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin tam normalleşmesi için Kıbrıs sorununun ilkeler temelinde çözümünü zorunlu bir koşul olarak görüyoruz. Kıbrıs sorunun Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesinde zor bir sorun olarak görülüp rafa kaldırılması tehlikesine de işaret ediyoruz. Türk-Yunan ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik yaklaşımları Türkiye’nin kendi taksimci politikasını Avrupa Birliği ve uluslararası alanda ileri götürme yönünde kullanma hedefinde olduğu tespitini yaptığımızı da ifade etmeliyiz.

Yunanistan hükümeti, doğal olarak Yunanistan siyasi güçleri ne Kıbrıs sorununun rafa kaldırılması ne de Kıbrıs sorunu çözülmeden Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin tam normalleşmesinin söz konusu olmadığı güvencesi veriyor. Bu görüşü dikkate alan AKEL, Yunan- Türk yaklaşımının kritik aşamalardan geçeceği ve dahası kesilme olasılığı taşıdığı değerlendirmesi yapar.

 

Savunma

  1. kongreden bugüne savunma konusunda yapılan demagojiler doruk noktasına ulaştı. Hükümet edenler savunma ve savunma doktrinini Kıbrıs davasına ve savunmanın kendisine verdiği zararı göz ardı ederek kendi partisel çıkarları ve seçim hedeflerine hizmet için kullandılar. Savunma milliyetçi ve federasyon karşıtı anlayışların zemin kazanması için kullanıldı.

AKEL her tür demagojiden ve milliyetçi yaklaşımdan uzak, Türk işgal ordusunun varlığının yarattığı tehdit ve ülkemize karşı olası her tür yabancı arzuya karşı Kıbrıs cumhuriyetinin savunma zırhı olması gerektiğine inanır. Fakat savunma politikası Kıbrıs sorunun barışçıl çözüm stratejik hedefine hizmet etmeli ve onun yönetimi altında olmalıdır. Kıbrıslırumlar ile Kıbrıslıtürkler arasında kabul edilen yeniden yakınlaşma ortak politikasına karşı olmamalı ve ekonominin olanakları çerçevesinde ve Kıbrıs’ın kalkınma sürecini etkilemeyecek biçimde olmalıdır.

Savunma konusunda abartılı yaklaşımlar savunma zırhını, sözde askeri dengeleri değiştirme faktörüne dönüştürme ve müzakere pozisyonumuzu güçlendirme ve sahte bir biçimde Kıbrıs sorununa askeri çözüm görüşüne zemin kazandırma, bu alana ölçüsüz yatırım Kıbrıs sorununu askerileştirme mantığına yol açar ve bu yaklaşım zararlı ve yanlış bir yaklaşımdır.

Savunma konusunda son beş yıl içerisinde izlenen yaralayıcı maceralar ve bunların yol açtığı çıkmaz, AKEL’in savunma konusuna yaklaşımının doğruluğunu ortaya koydu.

 

İyimserlik mesajı

AKEL, Türkiye’nin uzlaşmazlığı ve sözde yeni uluslararası düzenin yarattığı zor koşullar altında Kıbrıs sorununa Birleşmiş Milletler kararları ve doruk antlaşmaları temelinde bir çözüm olasılığının kaybolmadığına kalpten inanır. Kıbrıs olarak doğru, sorumlu fakat aynı zamanda talep eden bir politika izleyerek bu olasılıkları sürekli olarak değerlendirme görevimiz vardır. Bu politika çelişkili, verilen sözlerin geri alındığı, maceracı bir politika olmamalı ve sorunumuzun temel çözüm ilkelerine dayanmalıdır. Barışçıl, adil ve karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm için mücadele etmenin dışında bir başka seçeneğimiz yoktur.

 

 

Kıbrıs Sorunu ve Avrupa Birliği

AKEL 18. Kongresinde Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine tam üyeliği ile ilgili olarak şöyle dendi“ Avrupa Birliğinin Kıbrıs sorunun doğru çözümüne yardımcı olması, bütün Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine girmesi ve halkımızın önemli sosyal ve ekonomik kazanımlarının korunması koşulu ile AKEL Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine girişinden yana tavır almaya hazırdır”.

Geçen yıllar içerisinde iki önemli olay yaşandı. Bunlardan biri 1995 yılındaki Lüksembourg kararıydı ve bu karara göre Kıbrıs, Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlarken Yunanistan da Türkiye’nin gümrük Birliğine yönelik vetosunu kaldırdı. İkinci önemli gelişme ise 1999 Aralığında alınan Helsinki kararı idi ve bu kararla Türkiye, Avrupa Birliğine aday ülke konumuna yükseltildi. Yine bu karara göre buna karşılık olarak da Kıbrıs sorununun çözümünün tam üyelik için koşul olmadığı belirtildi. Bununla birlikte ilgili karar alınırken tüm faktörlerin dikkate alınacağı not edildi.

Bu kararların ortak özelliği, Türkiye’nin gümrük birliği ve aday üyelik sıfatlarını kazanırken Kıbrıs sorununda herhangi bir karşılık vermemesiydi. Bu gelişme kaçınılmaz bir gelişme değildi. 18. Kongre kararında ifade edildiği gibi “ Kıbrıs’ın Avrupa Birliği sürecinde en güvenilir yol, Kıbrısrum tarafının BM Genel sekreterinin girişimleri karşısında takınacağı ilkeli ve yaratıcı tavırla ve doğru davranışlarla güçlendirilir. Bu davranışlar ve tavır Birleşmiş Milletler genel sekreterinin girişiminin başarısız kalması durumunda en azından Türk uzlaşmazlığının tespit edilmesine olanak verecektir. Bu tavırlar aynı zamanda Kıbrısrum tarafını tam üyelik sürecinin esiri konumuna düşürmekten de engelleyecektir.”

Kliridis hükümetinin değişken politikası, diğer sonuçlarının yanı sıra uluslararası topluluğun bir kesimine Kıbrıs sorunundaki çıkmaz karşısında sorumluluğu, haksız bir şekilde kıbrısrum tarafına yükleme olanağı da verdi. Denktaş ile Türkiye’nin Kıbrıs sorununda ilerleme sağlanmasını engelledikleri bir anda bizim Kıbrıs’ın tam üyeliğinin siyasi sorununa bağlanmasının üretken olamayan ve haksız bir yaklaşım olduğu yönündeki tezimizi zayıflattı. Bu koşullar altında Kıbrıs’ın tam üyelik müzakerelerinin başlaması olası değildi ve bu adımın atılması için, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile gümrük birliğine yönelik olarak Yunanistan’ın vetosunun kaldırılması gündeme geldi.

Türkiye’ye adaylık sıfatının verilmesi konusunda ise AKEL, bunun Kıbrıs’ın Kıbrıs sorunundan bağımsız olarak Birliğe tam üye olabileceği yönünde, farklı yorumlara neden olan bir söz yerine Kıbrıs sorunun çözümüne bağlanması gerektiğine inanmaya devam ediyor. Avrupa Birliği Konseyi 1990 yılında aldığı bir karar ile Türkiye’nin Avrupa sürecini açık bir şekilde Kıbrıs sorunundaki ilerlemeye bağlamıştı. Türkiye’nin aday ülke olması ile birlikte Kıbrıs sorununda daha uzlaşır bir konuma geleceği yönündeki gerekçeler gelişmeler tarafından doğrulanmadı. Türkiye’ye gümrük birliği verildiği zaman da aynı gerekçeler ileri sürülmüştü. O gelişme sonrası Türkiye federal çözüm yaklaşımını resmi olarak terk etmiş ve bugüne dek ısrar ettiği konfederasyonu gündeme getirmişti.

Avrupa Birliği’ne tam üyeliğin Ankara açısından stratejik bir hedef olması ve bu nedenden dolayı Türkiye’nin yakın hedefini teşkil etmesi nedeniyle, hükümetin Türkiye’ye adaylık konumunun verilmesi için Kıbrıs sorununda ilerleme sağlanması koşulunda ısrarlı olması gerçekçi olacaktı. Kıbrıs sorununda ilerleme sağlanması da bizim Avrupa yönelimimizde var olan engelleri önemli bir şekilde sınırlayacaktı. Bu gelişme ile önemli bir fırsat yitirilmiş oldu ve şimdi önemli olan bugün ne yapacağımızdır.

Tam üyelik sürecinin Kıbrıs sorunun çözüm sürecine yardımcı olma umudu hala daha vardır, fakat bu ancak iki koşulda mümkün olur. BİR: Avrupa Birliğinin Helsinki kararının yanlış yorumuna olanak tanımaması ve Kıbrıs’ı Kıbrıs sorunun çözümünden bağımsız olarak tam üye kabul etmesi, İKİ: tam üyeliğin sadece özgür bölgeyi değil fakat topraklarının bir kısmının o dönemde Türk işgali altında olup olmamasından bağımsız olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tüm alanını kapsamsı. Sadece böylesi bir durumda Türkiye tam üyelik öncesi federal bir çözüm için işbirliği- ki bu arzulanan bir gelişmedir- ya da tam üyeliğin gerçekleştiği anda işgal bölgesinin Avrupa Birliği toprağı olacak olması nedeniyle yasadışı devletin tanınma olasılığının gündemden çıkması ikilemi ile karşı karşıya kalacaktır.

Bu hedeflerin başarılabilmesi ve tam üyeliğin Kıbrıs sorununun çözümünde katalizör rolü oynaması için önceliklerin yeniden değerlendirilmesi ve hükümetin uğraşılarını Güvenlik konseyi kararları ve doruk antlaşmaları temelinde bir çözüme odaklaması bir zorunluluktur.

AKEL ne sadece özgür bölgenin Avrupa Birliğine tam üyeliğine onay verir, ne de kötü bir çözüme. Sadece özgür bölgenin tam üyeliğinin Kıbrıs’ın taksiminin kabulü anlamına geldiği konusunda ısrarlıyız. Aynı şekilde kötü bir çözümün tam üyelik ile düzeltilemeyeceğine inanıyoruz. 18. Kongre kararlarında vurgulandığı gibi AKEL için öncelikli ve egemen olan konu, tam üyelik sürecinin siyasi yanıdır ve bu sürecin Kıbrıs sorunun adil çözümüne katkı sağlamasıdır. Partimizin tam üyelik anlaşmasına ilişkin son tavrı bu anlaşmanın Kıbrıs sorununa temel ilkeler temelinde adil ve kalıcı çözüm konusunda yardımcı olup olmayacağına bağlı olarak biçimlendirilecektir. Farklı yönde gelişecek bir sürece veya anlaşmaya karşı çıkmakta tereddüt etmeyeceğiz.

 

 

Kıbrıstürk Toplumu

AKEL’in Kıbrıstürk toplumunun yaşam koşulları ve gelişmesine olan ilgisi sadece Kıbrıs sorununa federal çözüm bulunması için görüşme yapacak iki temel toplumdan biri olmasından değil, aynı zamanda partimizin tüm Kıbrıslıları ve tüm Kıbrıs halkını ifade etmesinden kaynaklanıyor.

Kıbrıslıtürklerin yaşam koşulları olumsuz olmaya devam ediyor: Yasadışı devlette denenen çeşitli hükümetler Kıbrıstürk toplumunun karşı karşıya olduğunu ekonomik, sosyal sorunlara çözüm getiremediler. İşsizlik kıbrıslıtürkleri göçe zorlayan boyutlarda devam ediyor. Son dönemlerde yapılan açıklamalarda ifade edildiğine göre 50 bin Kıbrıslıtürk adayı terk etti ve bunların önemli bir kısmını öğrenimlerini tamamladıktan sonra Türkiye’de kalan üniversite öğrencileri oluşturuyor. Kıbrıstürk toplumunun bugün en büyük sorunu Türkiye tarafından siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda aşamalı bir şekilde Türkiye’ye entegre edilmesidir.

Nüfus yapısının Türkiye’den getirilenler lehine değişimi ve işgal ordusunun varlığı Türk politikasının ileri götürülmesinde kullanılıyor. Türkiye’nin Kıbrıstürk toplumuna müdahaleleri “cumhurbaşkanlığı seçimlerinde” doruk noktasına ulaştı ve bu arada işgal bölgesindeki “hükümetin” de Türkiye’de alınan kararları yaşama geçirdiği görüldü.

Ekonomik alanda Türk lirasının resmi para birimi olarak kullanılması ve büyük alt yapı yatırımlarının Türkiye tarafından planlanması ve üretim sektörlerinin sektörlerin yıkıma sürüklenmesi, kamu memurlarının ekonomik açıdan aktif nüfusun 1/3’ünü oluşturması Kıbrıstürk toplumunun Türkiye’ye bağımlılığını getiriyor.

Sosyal alanda Kıbrıslı kimlik tüm alanlarda saldırılara hedef olmaktadır. Türkiye’den gelen gazetelerin Kıbrıstürk gazetelerinden fazla satılması önemli bir göstergedir.

Ne yazık ki Kıbrıs sorununa barışçıl bir çözüm bulunmasından yana Kıbrıslıtürk ilerici güçlerinin seçim güçlerinin azalması bu sorunlara karşı durulmasında erteleyici bir işlev görüyor.

Bu ifade ettiklerimizden bağımsız olarak, Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgili devlet politikasını da küçümsemeden ve Türkiye’deki hükümetlerin eğilimini de dikkate aldıktan sonra Kıbrıstürk toplumu içerisinde zor koşullarda konfederasyonu ret ederek, Türkiye’nin işgal bölgesini kendisine bağlamasına karşı duran ve Kıbrıs’ın ve halkımızın yeniden birleşmesini arzulayan federasyondan yana önemli güçler vardır.

 

 

Milliyetçiliğe Karşı Mücadele ve Yeniden Yakınlaşma

Milliyetçilik ile şovenizm halkımızı derinden yaralayan trajedinin en önemli sorumlularındandır. Bu trajediyi yaratan diğer faktörler İngiliz sömürgeciliğinin “böl ve yönet” politikası, Ankara’daki askeri ve siyasi çevrelerin yayılmacı politikası, Amerikan emperyalizminin politikası içerden yardım olmasa hedeflerine belki de ulaşamayacaktı. Şovenizm, yabancı arzulara set çekecek ve gerçek bağımsızlığı koruyacak olan Kıbrıslırumlar ile Kıbrıslıtürklerin ortak cephesinin oluşumuna da engel oluşturdu.

Milliyetçilik ne yazık ki her iki toplum da geçmişte işlenen ve şimdi işlenmeye devam edilen bir fenomendir. Kıbrıstürk toplumunda işgal rejiminin resmi ideolojisidir. Kıbrısrum toplumunda özellikle sağın ve aşırı sağın erke gelmesi ile “macera ve yıkıma götürmesi kesin olan “milliyetçi değerlerlerde” bir patlama gözlemlendi. Kıbrısrum toplumunda milliyetçilik genelde aşırı eylemlerle ifade edilmese dahi daha az tehlikeli olarak görülmemelidir ve tam da bu nedenden dolayı halk tarafından daha zor tespit edilip reddedilmektedir.

Kıbrısrum ve Kıbrıstürk toplumu arasındaki ilişkiler Kıbrıs sorunun özlü unsur alanlarından biridir. İki toplum arasındaki ayrılığı derinleştirecek- milliyetçilik belirleyici faktörlerden biridir- taksimin kalıcılaşması yönünde işlev görür. Taksime karşı mücadele, yeniden yakınlaşma gerçek bir yurtseverliktir. Milliyetçiliğe karşı yeniden yakınlaşma için mücadele her şeyden önce AKEL’in derin yurtseverliğinden kaynaklanmaktadır.

Aradığımız çözümün tüm Kıbrıs ve tüm Kıbrıslılar için olduğu yönünde her iki toplumun da ikna edilmesi bir zorunluluktur. Hepimiz etnik kimliğimiz, dilimizi ve geleneklerimizi savunduğumuz kadar ve hatta daha da büyük bir güçle Kıbrıslı olarak ortak kimliğimizi, ortak geleneklerimizi ve ortak tarihimizi de savunmalıyız.

İki toplum arasında güven ortamının yaratılması yalnız başına çözüme yol açmazsa da endişelerin, düşüncelerin bir toplumun diğer toplumdan beklentilerinin anlaşılmasına katkı sağlar ve bu şekilde Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm perspektifini güçlendirir.

İki toplum arasındaki temaslar ve daha da önemlisi ortak etkinlikler devletin ve Kıbrıs halkının birliği duygusunu güçlendirir ve Denktaş’ın ve sözde “temiz çözümleri”, Kıbrıslırumlar ile Kıbrıslıtürklerin birlikte yaşayamayacağı, birbirlerinden ölümüne nefret ettikleri ve ayrı yaşamaları gerektiği yönündeki görüşleri savunanların politika ve propagandasını engeller.

Kıbrıslıtürklerin gelişmeleri etkileme olanağı büyük oranda Kıbrısrum tarafının tavrına bağlıdır. Eğer Kıbrıslırumların eylemleri kendi yasal haklarını d tanıdıkları için Kıbrıslıtürklerin güvenini kazanırsa, eğer Denktaş’ın propagandalarının bize yüklediklerinin bizimle herhangi bir ilgisi olmadığı yönünde onları ikna edebilirsek o zaman Kıbrıs lehine büyük bir baskı unsuru yaratılacak ve bu olgu da ne Ankara ne de işgal rejimi tarafından göz ardı edilmeyecektir.

Yeniden yakınlaşma politikası Kıbrıslıtürklere yönelik somut girişim ve eylemleri dayatmaktadır. Farklı bir durumda bu politika, açıklamalar ve sloganlar düzeyinde kalacaktır. Bu yöndeki politika aynı zamanda adil ve kalıcı bir çözüm hedefi ile ortaya koyduğumuz bütünsel politika ile uyumlaştırılmalıdır. Sorunun askerileştirilmesi, milliyetçi ayaklanmalar, enosis söylemi ve federasyona yönelik saldırılar, yeniden yakınlaşmanın altını oymakla kalmaz aynı zamanda işgalden kurtulma ve vatanımızın yeniden birleşmesi perspektifli mücadeleye de zarar verir.

Partimiz yerleşmesinde öncü rol oynadığı yeniden yakınlaşma politikasının çok uzun yıllar süren ardıcıl mücadeleler sonrası kendi dinamiklerini yaratmaya başladığı değerlendirmesi yapar. Kıbrıslıtürk partiler ve örgütlerle buluşmalar, sanat grupları değişimi, ortak etkinlikler, seminerler ve ortak yayınlar ve daha başka girişimlerin aracılığı ile Sol hareket, iki toplum arasında bağların canlandırılması ve güçlendirilmesi uğraşılarına en baştan kendi damgasını vurmuştur.

Yeniden yakınlaşma etkinliklerine yığınsal katılımı, milliyetçiliğe ve iki toplum arasında iletişimi zorunlu görenlere hakaret edenlere ve yeniden yakınlaşma hareketini kendi mandası altına almaya çalışan yabancı merkezlere bir yanıt olarak değerlendiriyoruz. Yeniden yakınlaşmaya bizim müdahalemiz, bu hareketin siyasal içeriğini ortadan kaldırmaya ve Kıbrıs sorununu iki toplum arasında giderilmesi gereken psikolojik bir sorun olarak gören ve apolitik bir içerikle ileri götürmeye çalışanlara pratik bir yanıtı oluşturur.

AKEL olarak geçmişte somut yeniden yakınlaşma önerilerimiz oldu. Yeniden yakınlaşmanın hükümetin izlediği politikanın ayrılmaz bir parçası olması ve siyasi liderlik ve halkın büyük çoğunluğu tarafından benimsenip ileri götürülmesi için mücadele ettik. Kıbrıslıtükler ve Kıbrıslırumlar, siyasi partiler, örgütler arasında ikili ve çok yönlü buluşmaların kamuoyu tarafından iki toplumun temaslarında gerekli bir adım olarak kabul edilmesi yönünde çalıştık. 1991 yılında bu yönde Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk siyasi partiler toplantılarına getirdiğimiz somut önerilerin büyük bir kısmı kabul edildi. Şimdi bu önerilerin ve diğer örgütler ile örgütlü kesimlerin önerilerinin daha kararlı bir şekilde yaşama nasıl geçirebileceğine bakacağız.