1974 Temmuz’unda Kıbrıs’a karşı işlenen çifte suçu, faşist darbeyi ve Türkiye’nin barbar istilasını kınamak için AKEL tarafından dün gerçekleştirilen etkinlikte AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun yaptığı konuşma
Atina cuntasının ve EOKA-B’nin hain darbesi ve bunu izleyen Türkiye’nin barbar istilasıyla halkımızı kana bulayan ve ülkemizde yıkıma yol açan çifte suçu kınamak için AKEL her yıl olduğu gibi bu yıl da bir etkinlik düzenliyor.
Her yıl düzenlenen bu etkinliği, vatanımızın toprak bütünlüğü ve özgürlüğü uğruna canlarını feda eden halkımızın yiğit evlatlarını anmak için 20 Temmuz’da Timvu’da gerçekleştireceğimiz etkinlikle tamamlayacağız.
İstilanın ikinci aşamasının başlatıldığı tarihin yıldönümünde Derinya barikatında BM’nin Mağusa ile ilgili kararlarının uygulanmasını talep ederek bu yıl da gerçekleştireceğimiz etkinlik de anma, onurlandırma ve mücadele etkinlikleri içerisinde yer almaktadır.
Her yıl hukuk dışı devleti kınayan bir etkinliği Orfeas barikatında gerçekleştiriyoruz. Etkinliklerimizin doruk noktası Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerimn dostluğunun sembolü olan iki kahraman şehidi, Kavazoğlu ve Mişaulis’i anma etkinliğimizdir. Onların fedakarlıkları karşısında görevimiz ve yükümlülüğümüz Kıbrıs’ımızı Türkiye’nin işgalinden kurtarıp, yurdumuzu ve halkımızı yeniden birleştirmektir.
Bu etkinliklerin hemen öncesinde AKEL, Halk Hareketi ve Kıbrıslıtürk siyasi parti ve örgütlerle birlikte işgal karşıtı ve yeniden yakınlaşma amaçlı başka etkinlikler de gerçekleştiriyor.
Her yıl düzenlediğimiz bu etkinlikleri hatırlatmamın sebebi, yurdumuz aleyhine işlenen çifte suçu kınamak, çözüme ulaşmayı başarmak ve aynı zamanda tarihi gerçekleri savunmak amacıyla bu kadar çok etkinlik düzenleyen başka bir partinin Kıbrıs’ta olmadığını belirtmektir.
Çünkü AKEL unutmuyor. Çünkü AKEL işgal ve bölünmeyle uzlaşmıyor. Çünkü AKEL, koşullar ne olursa olsun karamsarlığa kapılmıyor ve mücadeleden vazgeçmiyor.
Etkinliklerimizin mesajı budur. Bu akşamki etkinliğimizin de mesajı bu. AKEL’ciler, Kıbrıs’ın solcuları etkinlikleri, eylemleri ve girişimleriyle, Kıbrıs sorununda ortaya koydukları istikrarlı, net ve kararlı tavırlarla, tarihi gerçekleri savunarak ve yayarak yaşanılanları unutmuyor ve mücadele ediyorlar.
Herkes tarihin mücadelelerimizin pusulası olduğunu savunuyor. Ancak bu, tarihe objektif bir şekilde yaklaşıldığında ve gerçeklik yansıtıldığında gerçekleşebilir. 1974’ün tarihsel gerçeklerinden Sağ rahatsız olmakta ve o zamandan beri tarihsel gerçekleri çarpıtmaya çalışmaktadır. Son yıllarda aşırı Sağı kendisine yol arkadaşı ve destekçi olarak kabul ederek bu çabasını daha da yoğunlaştırdı. Birlikte failleri mağdur, mağdurları da yıkımın sorumluları olarak göstermeye çalışıyorlar. Kıbrıs trajedisinin faillerini aklayıp suçu başkalarına atıyorlar. NATO’nun rolünü ve sorumluluklarını görmezden geliyorlar ve darbenin Kıbrıslı aktörlerini «şiddet ve karşı şiddet» ve «iç çatışma» gibi laflarla sahneden siliyorlar.
Ancak gerçekler hiç şüpheye yol açmayan tarihi belgelere dayalı olarak, Kıbrıs aleyhine işlenen çifte suçun NATO çerçevesinde organize edilip kararlaştırıldığını kanıtlıyor. Kıbrıs’a ağır yükümlülüklerle güdük bir bağımsızlık veren Zürih-Londra Anlaşmaları bile Kıbrıs halkının değil, NATO’nun çıkarları doğrultusunda Batı ittifakı çerçevesinde yapıldı.
Hem önceki hem de şimdiki hükümet döneminde resmi ağızlardan da duyulan «Şiddet ve karşı şiddet» ve «iç çatışma» teorilerine gelince, söyleyeceğim tek şey var: Atina Cuntası’nın ve EOKA-B’nin darbesinde «iki şiddet» yaşanmadı. Yaşanan insanlık dışı ve vahşi bir darbe ile anayasal düzenin ortadan kaldırılmasıydı. Diğer taraftan, hukukun ve demokrasinin savunulması için direniş örgütlendi. 1974’te iç savaş olmadı, Türkiye’ye ülkemizi istilası için yolu açan bir darbe oldu. Ve karşılarında, ayakta kalabilmek için ağır bedeller ödemiş, onurlu ve özgür bir halk vardı.
Mağduru faille özdeşleştirmek, ülkenin demokrasisi ve özgürlüğü için mücadele edenlerin anısına hakarettir. Bu, suçu aklama eylemidir. Cunta yönetimindeki Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs’ta Anglo-Amerikan emperyalizminin çıkarlarına hizmet eden ve etmeye devam eden kişiler ve güçler olmasaydı Kıbrıs bu trajedileri yaşamazdı.
Bu çıkarlara hizmet etmek için Enosis ve Taksim, milliyetçilik, faşizm ve anti-komünizm ideolojileri kullanıldı. Bu araçlarla Kıbrıs devletinin altı oyuldu, ulusal nefretler körüklendi ve Kıbrıstürk enklavlarının yaratılmasıyla ilk fiili bölünmenin yaşanmasına sebep olan toplumlararası çatışmalar kışkırtıldı. Yunanistan’daki darbe ve Grivas’ın EOKA B’yi kurması devletin altının oyulmasına ve Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başpiskopos III. Makarios’a karşı polemik başlatılmasının yolunu açtı. İşte hain darbeye ve Türkiye’nin istilasına böyle gelindi. Kıbrıs’a böyle ihanet edildi ve o günden bu yana binlerce mülteciyle, ölüyle, yaralıyla, kayıpla, mağdurla bu durumun sonuçlarını yaşamaktayız.
Kaç yıl geçerse geçsin, AKEL Kıbrıs’a karşı işlenen ihaneti ve suçu etkin bir şekilde kınamaya devam edecektir. Kaç yıl geçerse geçsin, kahramanlarımızın fedakarlıklarını: Kavazoğlu ve Mişaulis’in, Evagoros’un, Florentzos’un, Papalazaros’un ve Hristofis kardeşlerin, Kestas’ın, Haralambus’un, Kombos’un, Theodosiu’nun, Stilyanu’nun, Leontiu’nun, Iİannidis’ in, Karasamanis’in, Kurtellis’in, Hacistefanis’in ve daha nicesinin mücadelelerini ve fedakarlıklarını hak ettikleri sonuca ulaştırmak için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Kahramanlarımız bizim onurumuz ve gururumuzdur. Demokrasi, özgürlük ve barış gibi evrensel değerleri savunma mücadelelerimizdeki silinmez imzamızdır.
Kahramanlarımızın fedakarlıklarına asla ihanet etmeyeceğiz. Türkiye’nin işgali karşısında teslim olmayacağız, çocuklarımızın geleceğini belirsizliğe terk etmeyeceğiz. Teslimiyete ve kaderciliğe, statükoyla uzlaşmaya ve bölünmeye teslim olmayacağız. Kıbrıs sorununa barışçıl bir çözümle adaletin yerini bulması için çabalarımızı sürdüreceğiz.
1974’ten bu yana içinde bulunduğumuz durum ülkede kalıcı barışın ve güvenliğin sağlanmasına imkân vermiyor. Türkiye’nin işgal ordularının yurdumuzdaki yasadışı varlığı sürekli bir tehdittir. Ateşkes durumunun geçiciliği yanılgılara yol açmamalıdır. Zira son dönemde yaşanan uluslararası gelişmeler, dünyanın dört bir yanında ve yakın çevremizde patlak veren veya yoğunlaşan savaşlar ve çatışmalar, dondurulmuş çatışmaların sıcak çatışmalara dönüşme tehlikesinin her zaman var olduğunu hatırlatmaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin sahadaki bölünmüşlüğü pekiştirmek ve Kıbrıslıtürklerin toplumsal varlığını adım adım yok etme hedefiyle zamanın çözüme ulaşılamadan geçmesini kullandığını da nihayet herkes dikkate almalıdır.
Bu tehlikelerin ötesinde mevcut durum ülkemizi fırsatlardan, imkânlardan ve gelecek perspektiflerinden mahrum bırakmaktadır. Türkiye’nin işgali ve düşmanca tavırlarıyla karşı karşıya kalmak zorunda olmasaydık, bugün bizi ilgilendiren enerji ve su gibi birçok konuda koşullar bambaşka olurdu.
Bu nedenle işgali sona erdirecek, yurdumuzu yeniden birleşecek, halkımızın insan haklarını ve temel özgürlüklerini yeniden tesis edecek çözüme ulaşmak için devasa çabalarımızı sürdürmemiz şarttır. Bu çabaların temeli ve çerçevesi uzun zamandır üzerinde uzlaşılan ve birçok BM kararında yer almaktadır. Çözümün zemini sadece Uluslararası Örgüt kararlarında değil, içeriği iki toplum arasındaki müzakerelerde de belirlenen, siyasi eşitliğe dayalı iki bölgeli, iki toplumlu federasyondur. Bu müzakere müktesebatının bir parçasıdır ve AKEL olarak, kapsamlı çözüme ulaşmak amacıyla müzakerelerin devamı ve tamamlanması için bu müktesebatın korunması ve değerlendirilmesi gerektiğini ısrarla savunuyoruz.
Ülkemizde iki bölgeli iki toplumlu federasyonu açık veya örtülü bir şekilde reddeden ve farklı bir çözümde ısrar eden siyasi güçlerin olduğu bilinmektedir. İki toplumlu iki bölgeli federasyon çözümüne karşı çıkanlara, reddetme sebeplerini sözde devrimci söylemlerle süsleyenler de eklendi. Ancak söylem ve sloganları ne olursa olsun, iki bölgeli iki toplumlu federasyonun reddi yurdumuzda bölünmenin kalıcılaşmasından başka bir sonuca yol açmaz. Üzerinde uzlaşmaya varılan iki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümünü reddedenler, işgalden kurtuluşu sağlayacak gerçekçi başka bir yol göstermeyi başaramadılar ve asla başaramayacaklar, çünkü böyle bir yol mevcut değildir. Sözler kolaydır ve bazen büyüleyicidir, ancak gerçeklik katı ve acımasızdır.
Biz Kıbrıs sorununun üzerinde uzlaşılan zeminde çözümü için mücadeleye istikrarlı ve kararlı bir şekilde devam edeceğiz. Türk tarafının artık resmen iki devletli çözüm önerisini ortaya koyması bunu daha da gerekli kılıyor. Tüm bunlar göz önüne alındığında, çıkmazın aşılması ve müzakerelere kesintiye uğradığı yerden Guterres Çerçevesi temelinde devam edilmesi için gerekli dinamizmi yaratmak amacıyla olumlu bir gündem temelinde somut girişimlerde bulunulması şarttır.
New York’taki çok taraflı toplantı öncesinde, beklentiler düşük olsa bile, tarafımızın iyi niyetle yaklaşması ve somut tezlerle müzakereye hazır olması gerekiyor. Toplantının ana konusu gibi görünen Güven Yaratıcı Önlemler konusu da bugüne kadar üzerinde mutabık kalınan yakınlaşmalar korunarak, Kıbrıs sorununda hareketliliğin sürdürülmesi ve müzakerelerin kesintiye uğradığı yerden yeniden başlamasını sağlayacak daha iyi koşulların oluşturulması hedefine odaklanılmasını gerektirmektedir.
Elli bir yıl önce, 15 Temmuz’da Kıbrıs faşizmin karanlığına gömülmüştü.
Yollarda «Komünistler, öleceksiniz» diye bağıran silahlarla kuşanmış faşistler sonuçta Kıbrıs savunmasız bir şekilde Attila’ya teslim ettiler ve kaçıp Troodos’a saklandılar.
Darbecilerin aşırı sağcı mirasçıları da birkaç hafta önce Lakatamya’daki Halk Örgütleri binasına düzenledikleri saldırıda «Komünistler, öleceksiniz» diye bağırıyorlardı.
51 yıl sonra faşizm yeniden başını kaldırıyor. Aşırı sağ bu kez makyaj yapmış, kostümünü giymiş, gülümseyerek, kendini değişik göstermeye çalışıyor. Ama karanlık çöktüğünde, yine kendisi oluyor; pogromlarla, derneklere, sendikalara, «düşman» olarak nitelediği herkese saldıran bir şiddet timine dönüşüyor.
Faşizme hiçbir zaman geçit vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz!
Biz her zaman karşılarında olacağız ve bir adım bile geri atmayacağız!
Demokrasi için, ülkemizin özgürlüğü ve yeniden birleşmesi için, halkımızın ilerlemesi ve refahı için birlik, beraberlik ve kararlılık içinde mücadele etmeye devam edeceğiz!
Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin, halkımızın tümünün kurtuluşu için, vatanımızın kurtuluşu için birlik, beraberlik ve kararlılık içinde mücadeleyi sürdüreceğiz!
Kahramanlarımıza şan ve şeref!
Yaşasın Kıbrıs’ımız!