“Kıbrıslıtürklerin Kıbrıs futboluna tekrar katılımı” konulu etkinlikte AKEL M.K. Spor Bürosu Sorumlusu Pambos Stilyanu tarafından yapılan konuşma
Bugün tartışacağımız konu, sadece futbol ve spor meselesi değildir. Burada ele alacağımız konu, özünde, ülkemizin ve halkımızın siyasal sorununu, yaşadığı trajediyi ve aynı zamanda çözüm ve yeniden birleşme arzusunu yansıtan bir mikrografidir. Bu açıdan olayların kendisi tartışmaya siyasi ton ve boyut vermektedir ve ümit ediyorum ki, kimileri yine AKEL’i sporu siyasileştirmek ve partileştirmekle suçlamaya kalkışmazlar. Liglerimizde yaşanan kabul edilemez olgularla ilgili olarak partimizin kısa bir süre önce yaptığı açıklamalar ve ortaya koyduğu tavır karşısında sergilenen tutumlarda da görülen böylesi tek boyutlu yaklaşımlara ve eleştirilere artık alıştık. Kıbrıslıtürklerin Kıbrıs futboluna yeniden katılmaları konusuyla ilgilenerek, Kıbrısrum toplumundan ve Kıbrıslırum takımlardan ziyade, Kıbrıstürk toplumunu ve Kıbrıslıtürk takımları ilgilendiren bir meselenin analizini yapma konumunda olmamızın partimizin bir farkı olduğu görüşündeyiz. “Ön hazırlık düzenlemesi”nin imzalanması Kıbrıs Futbol Federasyonu’nun büyük katkısıyla oldu ve Kıbrısrum toplumunda ne kadar ve ne tür tepkilerin gündeme geleceği yakın zamanda görülecektir.
Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Sertoğlu Kıbrıslıtürklerin altmış yıldır futbolda izolasyonlarına yol açan koşulları iyi bilmektedir. Kısa bir süre önce FİFA’ya gönderdiği yazının yayınlanmasının ardından “bizim işimiz politika değil, spor ve futbol” sözleriyle yaptığı açıklama, bir futbol yetkilisi kimliğiyle yapılan bir açıklamaydı. Hem KOP’a tekrar katılım için ortaya koyduğu hareketlerin ve faaliyetlerin, hem de ayrılığa götüren 1955 kararlarının, kelimenin geniş anlamıyla, yoğun bir biçimde siyasi renginin olduğu konusunda sanıyorum ki, o da benimle hemfikir olacaktır. Gerek Kıbrıslıtürklerin önce Jimnastik Dernekleri’nin sahalarından ve sonra da KOP liglerinden kovulmaları kararı, gerekse Kıbrıslıtürklerin ayrı bir futbol yapısı kurma kararı yoğun bir biçimde siyasi kararlardı. 1955 Ekiminde alınan kararlar “spor kriterleri” ile alınmadı, ne bir tarafta, ne de diğer tarafta… Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun son zamanlarda attığı adımlarda Türkiye’nin sıkı kucağından Kıbrıslıtürklerin bağımsızlaşmaları çabalarına karşı çıkanların başında gelenlerden, Eroğlu “hükümet”inden ve “Spor Bakanı”ndan destek görmediği zaten bilinmektedir.
Bugün geçmişten söz ederken, hedef, yaşananların ve ayrılığın sorumluluğunu başkalarının üstüne atmak olmamalıdır. 1955’ten sonra çeşitli süreçlerden geçen, yeni doğmuş Kıbrıs devletinden 1963’te Kıbrıslıtürklerin ayrılmasıyla yoğunlaşan ve 1974 trajedisinin ardından temelleşen bir ayrılığın olumsuz sonuçlarının aşılması için çabaların ortaya koyulduğu bir dönemde, böylesi bir hareket yanlış olur. Eğer geçmişin analizini yapmamız gerekiyorsa, iki toplumun nasıl hareket ettiklerini, bazı kararları alma yönünde neden kışkırtıldıklarını ve bunların neye hizmet ettiklerini algılamak için bunu yapmalıyız. Ayrıca ayrılığın çeşitli aşamalarda iki toplumda da spor ve futbolla ilgili olarak yol açtığı sonuçları algılamaya çabalamamız da aynı derecede önem taşımaktadır. Böylesi bir çabayla dersler çıkarabiliriz. Kara geçmişi ardımızda bırakıp, sporun yararlarından Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin eşit bir biçimde faydalanma konumunda olacakları ve barış içinde birlikte yaşayacakları bir geleceği yaratmaya çalışabiliriz.
1955’ten bu yana yaşanan tarihi sürece en azından ana hatlarıyla değinmemizin gerekli olduğu düşüncesindeyim.
1955 Nisanına kadar futbolun genel olarak, etnik zıtlaşma havasından etkilenmemiş bir durumda olduğu söylenilebilir. Bununla beraber, EOKA’nın mücadelesinin başlaması koşulları değiştirdi. 3 Nisan 1955’te GSP, Çetinkaya – POL (Pezoporikos Omilos Larnakas) maçının oynanması için stadyumu vermeyi reddetti. Bu tavır, EOKA’nın mücadelesiyle ilgili olarak Kıbrıstürk liderliğinin aldığı tutuma tepki olarak yorumlandı. Her ne kadar kimileri Kıbrıslıtürklerin KOP’tan ayrılmalarına bu maçın tehir edilmesinin yol açtığına inanıyorlarsa da, bunun gerçekle hiçbir ilişkisi yoktur. Kıbrıs gazetesinin 22 Nisan 2015 tarihli yayınında bu maç hakkında farklı bir yorum dile getirilmektedir.
Bu gazetede yayınlanan yazıya göre, Bülent Dizdarlı’nın kitabı Kıbrıslıtürklerin KOP’tan ayrılmaları konusunda yeni bir bakış açısı sunmakta ve söz konusu maçın tehir edilmesine Kilise’nin karıştığından söz etmektedir. Bu yazıya göre, şampiyonluğu AEL’den “çalabilme” olasılığı olan tek Sağ takım Pezoporikos (POL) idi. Ancak bunun olabilmesi için, POL’un Çetinkaya karşısında yenilmemesi gerekiyordu. Ama POL’un önemli oyuncuları Çetinkaya maçında oynayamayacaklardı ve bu nedenle de, bu maçın tehir edilmesini “tasarladılar”. Kıbrıslıtürkler bu maçın tehir edilmesi üzerine KOP’tan ayrılmadılar. Nitekim bu tehir olayının ardından Çetinkaya dört maç daha oynadı. POL ile karşılaşması 9 Haziran’da oldu ve lig AEL’in şampiyonluğuyla sonuçlandı.
Toplumlar arası ilişkilerin aniden kötüleşmesine rağmen, Kıbrıslıtürk takımlar 1955 Ekimine kadar KOP’un faaliyetlerine normal olarak katılmaya devam ettiler. Ancak 1955 sonbaharında yaşanan olaylar iki toplumun futbol alanındaki ilişkisini kesin bir biçimde alt üst ettiler. Eylül başında İstanbul ve İzmir’de Rumların aleyhine şiddet eylemleri, polisin yardımcı biriminde Kıbrıslıtürklerin istihdam edilmesi, Kıbrıslıtürk paramiliter örgüt VOLKAN’ın oluşturulması, EOKA’nın faaliyetleri ve Mihalis Karaoli’nin mahkemesinde üç Kıbrıslıtürkün aleyhte tanıklığı iki toplum arasında zıtlaşmanın uç noktaya vardığı bir ortamı oluşturdu.
22 Ekim 1955’te SEGAS’ın Kıbrıs Yerel Komisyonu (TESK) açıklamasında şunları belirtiyordu: “Bugün var olan olağanüstü hiddet ve manevi çalkantı koşulları dikkate alınarak, Helenler ile aynı evin diğer unsurları arasında armonik ilişkilerin sarsılmaması arzusuyla … Kıbrıs Jimnastik Dernekleri ile ortak toplantıda, onların sahalarının bugünden itibaren normal koşullar sağlanıncaya kadar, Kıbrıslıtürk takımlarla yapılacak futbol karşılaşmaları için sunulmamasını kararlaştırmıştır”.
AKEL’in yayın organı “Neos Dimokratis” buna karşı çıkarak, bu kararın “soğukluk” yaratacağını, iki toplumun ilişkilerinin daha da bozulmasına yol açacağını belirtiyordu. “Athlitiki” gazetesi 24 Ekim 1955’te yayınladığı yorumda “TESK’in gerekçelerini anlıyoruz” demesine rağmen eleştiride bulunarak, bu kararı yanlış olarak değerlendiriyor ve “spor insanları birbirlerine yaklaştırabilir ve yaklaştırmalıdır, ilişkileri ve uzlaşıları geliştirebilir ve geliştirmelidir, anlaşmazlıkları azaltabilir ve azaltmalıdır, dostluk ve karşılıklı anlayışı geliştirebilir ve geliştirmelidir… Bunun yerine bugün karşımızda ne var? Bir bölünme oldubittisi. Anlaşmanın, uzlaşmanın, stadyumlarda birlikte var olmanın boşuna olduğu düşüncesinin kabulü. Bu yanlıştır!…” diye yazıyordu.
Bu yeni koşullar karşısında, KOP Başkanı Nikos Stilyanakis 28 Ekim 1955’te KOP üyesi kulüpleri ayın 30’unda APOEL binasında yapılacak Olağanüstü ve Tüzüksel Genel Kurul toplantısına çağırdı. Tartışılacak konular arasında TESK’in kararına ilişkin Çetinkaya’nın gönderdiği yazı da vardı. KOP Genel Kurulu TESK ve Jimnastik Dernekleri ile aynı yönde hareket etti ve “bugün adada hâkim olan olağanüstü anormal koşullar ve manevi hiddet göz önüne alınarak, bu aşamada ve yeni bir karara kadar Kıbrıslıtürk takımların lig veya dostluk maçlarında yer almalarına izin verilmemesini” kararlaştırdı. Bu kararda Kıbrıslıtürk kulüplerin KOP üyesi olarak kalmaya devam edecekleri, bu kararın geçici olduğu ve kamu güvenliği için alındığı da belirtiliyordu.
AKEL, KOP’un kararına yine tepki gösterdi ve bu spor karşıtı kararın değiştirilmesi için “Neos Dimokratis” gazetesi aracılığıyla çağrıda bulundu. Gazetede Kıbrıslıtürk futbol takımlarının Helen stadyumlarından men edilmesinin yıkıcı bir hareket olduğu, bunun Kıbrıs futbolunun bölünmesine ve toplumlararası ilişkilerin keskinleşmesine yol açacağı kaydediliyordu.
Kıbrıslırumların bu kararları, Kıbrıslıtürk kulüplerin kendilerine ait sahaları olmadığı için, pratikte Kıbrıslıtürk takımları sadece KOP liglerinden değil, her tür futbol faaliyetinden izole ediyordu. Buna paralel olarak, KOP’un bu kararı, tüm bu dönem boyunca iki toplumun barış içinde bir arada yaşamalarının mümkün olmadığına ikna etmeye çalışan Kıbrıstürk liderliğinin siyasi arzularına da tamamen hizmet ediyordu. KOP’un bu kararının ardından, Kıbrıstürk basını adadaki durumun kötüleşmesi göz önüne alınarak, iki toplumun futbol takımları arasındaki karşılaşmaların tehir edilmesinin en doğru seçenek olduğunu kaydediyordu. Kıbrıstürk liderliği gelişmelerin bu hali almasından duyduğu memnuniyeti KOP’un henüz nihai kararlarını almadan önce süratle ortaya koyduğu tepkiyle de gösteriyordu. TESK’in kararından üç gün sonra, 25 Ekim’de, Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun kuruluş kongresinin 30 Ekim’de Çetinkaya binasında yapılacağı açıklandı. Bütün Kıbrıs’tan Kıbrıstürk futbol yetkililerinin katılımıyla yapılan toplantıda “Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu”nun kurulması kararlaştırıldı. “Federasyon”un ilk girişimlerinden biri Kıbrıstürk gençliğinin futbol faaliyetleri için kendisine ait stadyumların inşa edilmesi hedefiyle maddi kaynaklar araması oldu. Bu çerçevede Kıbrıs’taki Türk Konsolos’la bir araya gelinerek, ekonomik yardım istendi. Siyasi açıdan diğer önemli bir karar da, bir Kıbrıstürk milli takımının oluşturulması kararıydı. İlk maçını 1962’de Türkiye ile oynayan bu takım FİFA tarafından hiçbir zaman tanınmadı.
Bunları izleyen uzun yıllarda ülkede büyük değişiklikler yaşanmasına rağmen, uluslararası tanınma olmadan, hiçbir spor ya da futbol kurumu uluslararası federasyon tarafından tanınmadığı için, Kıbrıslıtürkler spor konularında özünde tecrit edilmiş bir durumda kaldılar. 1960’ta Kıbrıs devletinin kurulmasına ve 1963’e kadar Kıbrıslıtürklerin bunda yer almalarına rağmen, Kıbrıslıtürkler KOP’a ve KOP liglerine katılmadılar. 1963’ten 1974’e kadar tüm adada hâkim olan koşullar bilinmektedir. Kıbrıslıtürklerin izolasyonu sporun diğer alanlarına da yayıldı. Kıbrıs devletinin yararlarının tümüne Kıbrıslırumlar sahip oldu. 1974’ten, Türkiye’nin istilası ve işgaliyle spor altyapısında yaşanan yıkımdan sonra da durum özünde değişmedi. Spor ve futbol açısından Kıbrısrum toplumu hızla gelişirken, Kıbrıstürk toplumu için aynısı söylenemez.
Barikatların açılmasından sonra, başta kulüplerin aktif eski futbolcuları arasındakiler olmak üzere, gayri resmi spor karşılaşmaları yapılmaya başlandı. Temsilciler Meclisi’nin o dönemdeki Başkanı ve AKEL M.K. Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas’ın desteğiyle, 2005 Martında Nea Salamina ile Yenicami’nin futbol buluşması gerçekleştirildi. Bu, spor faaliyetleri alanında yaklaşık elli yıllık ayrılıktan sonra iki toplumun ilk bir araya gelişiydi. Bu ayrılıkta iki tarafın da sorumlulukları var; bu ayrılıktan iki toplum da, Kıbrıslırumlar da Kıbrıslıtürkler de kayba uğradılar ve kesin olan şu ki, çok daha fazla kayba uğrayanlar Kıbrıslıtürklerdir.
Bugün, altmış yıl sonra, “maçın şike olduğunu” anlamaması, sadece, insanın yaşananları görmemek için gözlerini kapatmakta ısrar etmesiyle mümkün olabilir. Kıbrıs’ın düşmanları ayrılık koşullarını yaratmayı başardılar ve maalesef bu, spor alanında da oldu. O dönemin atmosferi ve ileri görüşlülük eksikliği önce Jimnastik Dernekleri’ni sonra da KOP’u Kıbrıslıtürkleri stadyumlardan ve liglerden men etme kararına götürdü. Bu hareketler Kıbrıslıtürk ekstrem unsurlara da kendi futbol kurumlarını kurma kararı yönünde ilerleme fırsatını verdi.
Bugün bu meseleyle ilgilenenlerin, maalesef kimilerinin şimdiden yaptıkları gibi sorumluluğu diğer tarafa yükleme niyetiyle değil, objektif bir biçimde hareket etmeleri önemlidir. Bugün hepimiz, bu konuyla direkt olarak ilgili iki kurumun, KOP’un ve KTFF’nin nihai hedefi Kıbrıs futbolunu birleştirmek olan bir yolu açtıklarını görelim. Bu yol kolaylıkla ilerlenebilecek bir yol değildir. Nitekim hem işgal altındaki bölgede Sayın Sertoğlu’nun karşılaştığı eleştiriler, hem de bizim tarafımızda bazı tepkiler şimdiden görülmektedir.
Dost Okan Dağlı’nın “İki toplumlu Futbolcular” ya da Yunanca tercümesiyle “Mazi sti Mappa” kitabında yazılanların tümü, Kıbrısrum takımlarında yer almış olan Kıbrıslıtürk futbolcuların yaşadıkları ve tecrübeleri Kıbrıs’ta futbolun iki toplumu birleştiren bir işlevi olduğuna tanıklık etmektedir. Kitapta bunu dile getiren pek çok ses yer almaktadır ve muhtemelen bu sesler bunları duyabilecek olanlar için dostluk ve dayanışma çığlıklarıdır.
“Filelefteros”ta yazan gazeteci arkadaşım Yorgos Frango’nun köşe yazısından ödünç aldığım şu alıntıyla konuşmamı bitireceğim:
“Futbol kelimesinin anlamı ardında sadece şortları, fanilaları ve taraftar fanatizmini görenler, futbolun her şeyden önce bir düşünce ve vizyon olduğunu algılayamayanlar, Kıbrıstürk toplumunda futbol aracılığıyla da gelişen dinamizmi anlayamazlar.
Kıbrıslıtürklerin inisiyatifiyle, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ligine Kıbrıstürk futbol takımlarının KOP aracılığıyla katılımı ve futbolun birleşmesi yönündeki süreçler de futbolun her şeyden önce bir düşünce ve vizyon olduğunu göstermektedir. Kıbrısrum takımlarında futbol oynamış olan onlarca Kıbrıslıtürk futbolcu ve bugün dahi hala Kıbrıslırum takımların taraftarı olduklarını söyleyen yüzlerce, hatta binlerce Kıbrıslıtürk futbolsever de futbolun her şeyden önce bir düşünce ve vizyon olduğunu göstermektedir. AEL’in efsane futbolcusu Sevim Ebeoğlu topu ağlara gönderdiğinde, (belki) henüz ergenlik çağında olan Mustafa Akıncı GSO’nun (o zamanki) ahşap tribününde coşkuyla golün sevincini yaşıyordu…”