
Takis Hacidimitriu onuruna gerçekleştirilen etkinlikte Hrisostomos Perikleous tarafından yapılan konuşma
Takis Hacidimitriu’yu “Kipriaka Hronika” (Kıbrıs Günlükleri) dergisi ve “Kipros” (Kıbrıs) gazetesi aracılığıyla uzaktan takip ederdim. 21 Nisan 1967’de Yunanistan’da darbe yapılıp diktatörlüğün dayatılmasına karşı derhal tepki göstermesinden dolayı ona hayran kaldım. Cunta’ya ve Kıbrıs’taki uzantılarına karşı mücadelesine hayran kaldım. 21 Nisan 1971 cuntasına karşı yapılan protesto gösterisini ve Yunan Askeri Polisi ESA’cılarla çatışmasını hayranlıkla izledim. Bu cesur bir eylemdi.
1971’in eylül ayında eşimle birlikte Limasol’dan Lefkoşa’ya taşındık. Ben zaten EDEK saflarına katılmıştım. Ve benim ilk arzum onunla şahsen tanışmaktı. Kliniğindeki buluşmamızdan hatırımda kalanları söylüyorum. Siyasi gerçeklik hakkında vizyon sahibi bir bakış açısı vardı ve cuntanın Kıbrıs’a yönelik olarak oluşturduğu tehdidin tamamen farkındaydı.
O zamandan itibaren Takis’in evi benim için siyasi bir toplantı salonu oldu. Zaman zaman bir grup öğretmen orada bir araya gelirdik. Takis ve Katya da hep bizimle olurdu ve cuntanın ve EOKA-B’nin okullara ve orduya sızmasının yol açtığı sorunları, öğretmenler ve yurttaşlar olarak omuzlarımıza düşen görevleri tartışırdık.
Takis Hacidimitriu’yu yakından tanımam 1984-87 yıllarında işgal karşıtı Pirgos-Derinya yürüyüşleri sırasında oldu. Bunlar, Cuéllar planı hakkında partilerin birbirlerini yediği bir dönemde Takis Hacidimitriu’nun fikri ve eylemiydi. Organizasyon sorumluluğu bana verilmişti. İlk yürüyüşte dayanılmaz bir bel ağrısı çektiğini hatırlıyorum. Yanına gittim. Yanında çocukları Hristina ve Stathis ile yürüyordu. Ona arabaya binmesini söyledim. Onun cevabı: “Çocuklarım büyüdü ve ben onları tanıyamadım. Onları şimdi tanıyorum. Beni bu mutluluktan mahrum etme” oldu.
1985 yılındaki ikinci yürüyüşe, okullarda kamp yaptıktan sonra akşamları gittiğimiz köyleri, EOKA’nın kahramanı Rotsidis’in köyü ve milliyetçiliğin kalesi olan Mammari’yi de ekledik. Takis’le birlikte bir grup köye indik. Takis’in konuşacağı meydandaki kahvehane kapalı ve kilitliydi. Her taraf karanlıktı. O yüzden Takis, «Golf’ü getirin» dedi. Küçük bir araba olan Golf’ta nüfusun yoğun olduğu yerlerden geçerken yürüyüşü duyurmak için hoparlörlerimiz vardı. Takis Golf’un mikrofonunu aldı, boş ve karanlık meydanın içinde konuşma yapmaya başladı ve 100 metre yukarıdaki Rotsidis Derneği’nin müdavimlerine seslendi.
“İnsanları evlerine hapseden sizlere sesleniyorum. Evlerinizden yüz metre uzaklıkta olan işgale karşı mesajımızı duymamak için kapılarını, pencerelerini, kulaklarını kapatan sizlere sesleniyorum” dedi. Daha sonra biz oradan ayrıldık. Rotsidis Derneği’de bir kriz ve tartışma yaşandı. Bazıları ortaya koydukları bu tavırdan utandı. Sonunda Takis’e gidip özür dilediler.
Takis’le elli küsur yıl birlikte yürüdük. Bir seferinde açıkça farklı yolları seçtiğimizde bile dostluğumuz hiç sarsılmadı. O sefer de BM’nin çözüm planını bekleyiş dönemindeydi. Bu bekleyişin 2003 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle de bağlantısı vardı. Bu arada Yannakis Omiru Parti’de yeni başkanı olarak seçilmişti. Ben Parti’nin Merkez Komitesi ve Politbüro üyesiydim. Ekim 2002’de Yannakis Omiru’nun Cumhurbaşkanlığı seçimlerine Anastasiadis’le birlikte katılma kararı üzerine Parti’den ayrıldığımı beyan ettim. Anastasiadis’in aşırı milliyetçi söylemleri beni rahatsız ediyordu. Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin Birleşmiş Milletler Planı’nın sunulması beklenirken, Anastasiadis’in milliyetçiliğinin BM çerçevesinde olası bir anlaşmaya karşı olduğunu görüyordum. DİKO’nun Cumhurbaşkanı adayı Tasos Papadopulos ile ortak noktalarımız konusunda çekincelerim olmasına rağmen, Sol’la birlikte ilerlemeye karar verdim.
Ve ardından 2 Kasım 2002’de Annan Planı geldi. Tasos’un “kusursuz” bir tutum sergilediğini gördüm, ama etrafındaki insanların Plan’ı temelden reddettiğini gördüm. Kliridis Kopenhag’da Planı kabul ettiğini söyledi ve ardından Cumhurbaşkanlığı’nın 16 ay daha uzatılması talebini açıkladı. Kıbrıs sorununun çözümü, 1 Mayıs 2004’te AB’ye katılım ve ardından görevden ayrılacağını belirtti. Ben açıkça Kliridis’i destekledim. Takis ise daha önce Tasos’u desteklemişti. Tasos ona Plan’ın sıkı bir şekilde müzakere edileceğini ancak sonuçta çözümün bu olacağını söylemişti. Bu durumda hem kamuoyuna yaptığımız açıklamalarla hem de basında çıkan yazılarımızla kendimizi karşıt kutuplarda bulduk. Ama ilişkimizi kesmedik. Ta ki Tasos’un Çözüm Planı’na güçlü bir şekilde HAYIR denilmesi çağrısını yaptığı 7 Nisan 2004’e kadar…
Ertesi gün Takis alenen Annan Planı’nı destekledi, sorumluluk üstlendi ve Tasos’un kendisini atadığı AB Koordinatörlüğü görevinden istifa etti. Kritik ulusal konularda zamanında ve net bir tavır alınması ve sorumluluk üstlenilmesi. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tarihi boyunca siyasi liderlerimizde göremediğimiz bir erdem.
Takis’in tüm kitaplarının editörlüğünü yaptım. Onlarda gördüğüm ve nadir bir erdem olarak altını çizdiğim yenilenme cesaretidir. Alışılagelen siyasal pratiğin aksine, bu kendini haklı çıkarma yönündeki bir çaba değildi. O araştırır, detayları inceler, öğrenir, görüş ve tutumunu yeniler.
Takis Hacidimitriu’nun kişiliğinde önemli bir unsur da entelektüel birikimidir. “Kıbrıs Günlükleri”nin aydını, siyasi kariyerini gerçek anlamda entelektüel bir eserle, Kültürel Miras Komitesi çerçevesinde yaptığı katkılarıyla noktalıyor.
Sözlerimi tamamlarken şunu da açıkça belirtmek istiyorum: ilişkimizi hiçbir zaman eşit veya benzer ölçekte olanların ilişkisi olarak görmedim. Takis’te vizyon sahibi bir mücadeleciyi, bazen bir hayalperesti, bazen de Don Kişot’u gördüm. Kendimi de az çok Sanço’ya benzetiyordum. Pratik işlerin adamı. İngilizler buna donkeywork diyorlar. Büyük vizyonlu ataklar daima Takis Hacidimitriu’nun işiydi ve öyle olmaya da devam ediyor.