On gün sürecek “Yeniden Yakınlaşma” etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirilen “Kıbrıs sorununun bugünü – Ortak Mücadele” konulu sempozyumda AKEL M.K. Genel Sekreteri Andros Kiprianu tarafından yapılan konuşma
“Kıbrıs sorununun bugünü ve Ortak Mücadele” konulu bugünkü sempozyumumuza ΑΚΕL Merkez Komitesi adına hepinize hoş geldiniz demek istiyorum. Özellikle, Kıbrıs’ı ve Kıbrıs halkını ilgilendiren ana siyasal mesele olan Kıbrıs sorunu hakkında düşüncelerini sunmak üzere davetimizi kabul ederek bugün burada bizimle birlikte olan dostlarımıza hoş geldiniz diyorum. Portekiz Komünist partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Jeronimo de Sousa’ya teşekkür ediyorum. Parti delegasyonunun başkanı olarak onun buradaki mevcudiyeti bizi özellikle onurlandırmaktadır. Portekiz’de seçimlere gidilen bir dönemde buraya yaptığı ziyaret özel bir önem taşımaktadır. Ülkesindeki yoğun görevlerine ve yoğun çalışma programına rağmen, bugünkü sempozyumumuza katılarak konuşması için yaptığımız daveti kabul etmesini büyük takdirle karşılıyoruz. Elbette ki bu, parti olarak Kıbrıs halkının mücadelesine verdikleri destekten kaynaklanmaktadır. Portekiz Komünist Partisi’nin ilkeli tezlere verdiği destekten kaynaklanmaktadır. Yoldaş Jeronimo sana yürekten teşekkür ediyoruz. Portekiz halkının daha iyi bir geleceğe sahip olması için, sosyal adalet için verdiğiniz mücadelelerde AKEL’in daima yanınızda olacağını bilmenizi istiyoruz.
Bugün burada bizimle birlikte olan Kıbrıslıtürk dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Düşünce ve görüşleriyle düşüncelerimizi zenginleştireceklerinden eminiz.
Kıbrıs sorunu bir uluslararası sorundur; istila, işgal ve adaya yasadışı bir şekilde nüfus taşınması sorunudur. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün açık bir şekilde ihlal edilmesi sorunudur. Kıbrıs halkının insan haklarının ve temel özgürlüklerinin ihlali sorunudur. Uluslararası yanının ötesinde, Kıbrıs sorununun iç yanı da vardır. Milliyetçilik ve şovenizm, temsilcileriyle, bir tarafta EOKA-B ve diğer tarafta TMT ile ve bunların cani faaliyetleriyle iki toplumun ilişkilerini maalesef zehirlediler. NATO’nun Kıbrıs aleyhine taksimci planlarının yaşama geçirilmesinde Truva Atı rolünü oynadılar. Yunan Cuntası ve EOKA-B, Türkiye’nin istilasına kapıyı açarak, 1974 Temmuz’unda darbeci planlarını yaşama geçirdiler. Bölgede kendi çıkarlarına hizmet etmesi için Kıbrıs’ın taksimini hedefleyen NATO Kıbrıs aleyhine çifte cinayetin planlarını hazırladı. Ülkemizde demokrasiye darbe vurmak için Cunta’ya ve Kıbrıs’taki organlarına tüm siyasi ve maddi destek böyle sunuldu. Aynı anda Türkiye’nin Kıbrıs’ı istilası edebilmesi için önkoşullar yaratıldı. Ve 20 Temmuz 1974 tarihinde de bu yapıldı.
Kıbrıs olarak, Kıbrısrumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak, Kıbrıs halkı olarak bugüne kadar 1974 çifte cinayetinin sonuçlarını ödüyoruz. Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak kendimizi ölümün, yurdundan koparılmanın, göçmenliğin, ayrılıkçı hatların ve dikenli tellerin getirdiği acılar içerisinde bulduk. 37 yıldır Türkiye’nin işgalinden kurtulmak ve yabancı askerleri Kıbrıs’tan uzaklaştırmak için mücadele ediyoruz. Halkımızı ve ortak vatanımızı yeniden birleştirmek için mücadele ediyoruz. Birleşmiş Milletler kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitlikli iki bölgeli iki toplumlu federasyon temelinde Kıbrıs sorununun çözümü için mücadele ediyoruz.
“Bunca yıl sonra, Kıbrısların Kıbrıs sorununun çözülebileceğini umut etmeleri mümkün mü?” “Kıbrıs’ta bir savaş hali olmadığına göre, her şey sakin ve düzenli olduğuna göre, hala çözüm bulunmasında neden ısrar ediyorlar?” soruları belki Kıbrıs’ın içinde veya dışında bazılarının aklında olabilir. Bu soruların yanıtı basittir. Evet, yaklaşık kırk yıl sonra, Kıbrıs sorununun çözümü için mücadele ediyoruz. Ülkemizin ve halkımızın yeniden birleşmesi için mücadele ediyoruz ve mücadeleye devam edeceğiz. Çünkü vatanımızın yarısını Türkiye’nin jeostratejik çıkarlarına hediye etmek istemiyoruz. Çünkü Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin, halkımızın işgalin baskısı altında yaşaması ve bu çıkarların oyuncağı olmasını istemiyoruz. Kıbrıstürk toplumunun büyük kitlesel eylemlerine tepki göstererek, Türkiye’nin Kıbrıs’ta iddia edildiği gibi Kıbrıslıtürkleri korumak için değil, kendisinin anladığı biçimde kendi çıkarlarını korumak için bulunduğunu açık bir biçimde söyleyen Sayın Erdoğan’ın son açıklamaları hafızalarımızda hala tazedir.
Kıbrıs’ta savaş koşullarında yaşamıyor olabiliriz, ancak hepimiz biliyoruz ki, devam eden işgal vatanımız ve daha geniş bölge için sürekli bir tehlike kaynağıdır. Türkiye’nin Kıbrıs’a dayattığı yasadışı bir biçimde sürekli olarak nüfus taşınması politikası hem Kıbrısrum toplumunu, hem de Kıbrıstürk toplumunu tehdit etmektedir. Adamızı dünyanın en askerileştirilmiş bölgelerinden biri haline getiren Türk ordusunun kontrolsüz silahlanması Kıbrıslırumlarda da Kıbrıslıtürklerde de güvenliğin değil, tehdidin olduğu hissini sürdürmektedir. Türkiye’nin Kıbrıs’taki boğucu siyasi ve askeri varlığı son tahlilde Kıbrıslıtürklerin ve aynı zamanda Kıbrıslırumların da varlığını tehdit etmektedir. Aynı esnada sadece çözümle kalıcı ve istikrarlı barışın var olacağını hepimiz biliyoruz. Kıbrıslıların tümü için güvenlik ve istikrara sadece çözümle sahip olacağımızı hepimiz bilmekteyiz. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin kalkınması, ilerlemesi ve refahı sadece çözümle mümkün olabilecektir. Tüm bu nedenlerden dolayı Kıbrıs sorununun çözüm için çalışıyoruz ve çözüm için acele ediyoruz. Çünkü çocuklarımıza ve torunlarımıza tehlikelerin tehdidi altında olan bir vatanı miras bırakmayı istemiyoruz. Çünkü bir ucundan diğer ucuna barışın hâkim olacağı özgür bir vatanı gelecek nesillere miras bırakmayı istiyoruz.
İlerici Kıbrıslırumların ve ilerici Kıbrıslıtürklerin ortak hedefi budur. Bu hedefi Cumhurbaşkanı Hristofyas da yaşamının hedefi olarak belirlemiştir. Cumhurbaşkanlığı görevini üstlendiği andan itibaren adil, yaşayabilir ve işler bir çözümün bulunması için kesintisiz bir biçimde çalışmaktadır. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin, Kıbrıs halkının bütününün çıkarına yanıt veren bir çözüm için çalışmaktadır. Ne yazık ki bu çabasında sürekli olarak bir engelle karşılaşmaktadır; üzerinde anlaşmaya varılan çerçevenin dışında olan kabul edilemez tezlerin sunulmasıyla ifade edilen Türk tarafının uzlaşmazlığı engeliyle karşılaşmaktadır. Görüşmelerin üzerinde anlaşmaya varılan zeminde süreceğine dair Sayın Eroğlu tarafından verilen güvencelere rağmen, ne yazık ki sunulan tezler ve öneriler bununla uyumlu olmaktan uzaktır. Bu tezlerde ısrarın sürecin ilerlemesine ve arzulanan sonuçlara ulaşılmasına izin vermediği açıkça görülen mantıki bir gerçekliktir. Cumhurbaşkanı Hristofyas diyaloğa ivme kazandırmayı isteyerek, öneriler sunmakta ve görüşmelerin ilerlemesi için girişimler üstlenmektedir. Bu, Cumhurbaşkanı’nın çözüme ulaşmak için gerçek isteğe ve iradeye sahip olduğunu ve aynı zamanda tüm zorluklara rağmen ilerleme kararlılığını kanıtlamaktadır. Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın çözüm için tutarlı, kararlı ve yurtsever politikasını ve çözüm için ortaya koyduğu çabayı AKEL olarak tüm gücümüzle destekliyoruz. Yıllardır uluslararası topluluk ve Kıbrıstürk toplumu nezdinde üstlenmiş olduğumuz taahhütlerimizde ısrarlıyız. BM kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitlikli iki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümünü hedefliyoruz. Bir ve tek egemenlikli, tek vatandaşlıklı ve tek uluslararası kimlikli bir devlete götürecek çözümü hedefliyoruz. BM kararlarına, Yüksek Düzey Antlaşmaları’na, uluslararası hukuka ve Avrupa hukukuna dayanacak bir çözümü hedefliyoruz. Halkı, vatanı, kurumları ve ekonomiyi birleştirecek bir çözümü hedefliyoruz. Kıbrıs halkının tümünün insan haklarını ve temel özgürlüklerini sağlayacak ve güvence altına alacak bir çözümü hedefliyoruz.
Türk tarafının da uğraşılarının bu yönde olmasını ümit ve temenni ediyoruz. Kıbrıs’ta iki halkın ya da iki devletin var olduğuna dair ortaya konulan tutumlar ve sunulan tezler bizi üzmektedir, ama hedefimizden uzaklaştırmamaktadır. Hem Cumhurbaşkanı Hristofyas hem de AKEL üzerinde anlaşmaya varılanları hatırlatmakta ısrarlıdır. Kıbrıs sorununun temel çözüm ilkelerini ve uluslararası toplumla anlaştıklarımızı savunmaktayız. Üzerinde anlaşmaya varılanlara hatta federal çözüm düşüncesine karşı çıkan seslerin Kıbrısrum toplumu içerisinde de duyulduğu ve bu tartışmanın, bazı durumlarda, maalesef kamuoyunda diyalogu da tekeline aldığı bir gerçektir.
Mevcut koşullarda, ülkemizi ve halkımızı yeniden birleştirmemize müsaade edecek yegâne çözümün federasyon olduğunda AKEL olarak ısrar ettik ve ısrar edeceğiz. Federasyon çözümünü reddeden herkese karşı bunu tekrarlayacağız. Federal çözümü kimileri bazen neredeyse bir felaket olarak ve bazen da uygulanamaz bir şey olarak halka sunmaya çalışıyorlar. Maalesef halkımız için yıkıcı olan 1974’te Kıbrıs’a karşı yapılan ve ülkemizi uçurumun kenarına getiren komploydu. Bugün zamanı geri çeviremeyiz, ihanetin yarattığı koşulları ve çağdaş dünyanın işleyiş biçimini de görmezden gelemeyiz. Kıbrıs için tek kurtuluş yolu iki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümüdür. Federasyon en ideal çözüm müdür? Samimi olalım. İdeal olan, 1974’te hiçbir şey olmamasıydı. İdeal olan, Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’ni birlikte kucaklamamız ve o zaman yeni kurulan Kıbrıs devletinin işlemesi ve gelişmesi için çalışmamız olacaktı. Ancak, maalesef, böyle olmadı. Neden ve nasıl, bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. 1974 sonrası, bizi işgalden kurtarabilecek ve Kıbrıs’ın taksimi yönündeki kâbus senaryoyu engelleyecek tek çözümün federasyon olacağı tespitini Cumhurbaşkanı Makarios doğru olarak yaptı. Bunun için de 1977 Yüksek Düzey Anlaşması’yla çözüm olarak federasyonu kabul etti. 1979’da müteveffa Spiros Kiprianu da aynısını teyit etti. 2006 yılında müteveffa Tasos Papadopulos da, 8 Temmuz 2006 anlaşmasıyla, aynısını yaptı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin diğer Cumhurbaşkanları Yorgos Vasiliyu, Glafkos Kleridis ve Dimitris Hristofyas da aynısını yaptılar. Bu çözüm BM’nin tüm ilgili kararlarında ve aynı zamanda Avrupa Birliği’nin ve diğer uluslararası örgütlerin kararlarında ifade edilmektedir.
Sürekli olarak tekrar, tekrar öne sürülen ve şu ya da bu biçimde bu gerçeği geçersiz kılmaya çalışan görüşler mantıki değildir. Örneğin “iki bölgelilik” kavramının 1977 Doruk Antlaşması’nda yer almadığı, kullanılan kavramın “iki kesimlilik” olduğu söyleniyor. Bu gerçeğin yarısıdır. Kurt Waldheim gözetiminde Spiros Kiprianu’nun Rauf Denktaş ile 1980 görüşmesi sonrası o dönemki BM Genel Sekreteri’nin özel temsilcisinin okuduğu ortak açıklamada iki bölgelilikten bahsedildiği de söylenmelidir. O zamandan itibaren sadece coğrafi anlamı olan bu kavram kullanılmaktadır. Ayrıca kimileri “bugün koşullar değişti. Onlarca yıl önce anlaştığımız çözümü niçin destekleyelim?” görüşünü öne sürüyorlar. İstisnasız herkesin atıfta bulunduğu ve savunduğu, hatta kimilerinin bir dönem politikalarının bayrağı haline getirdiği 8 Temmuz anlaşmasıyla bu çözümün 2006 yılında teyit edildiğini “unutuyorlar”.
Ancak diğer iddia da yanıtlansın. Federasyon uygulanamaz bir çözüm mü? Federasyon çözümüne karşı mücadele edenlerin hiçbir yerde ve hiçbir zaman uygulanmadığını söyledikleri bir çözüm için mi mücadele ediyoruz? Bu devlet yapısını seçen devletlerin tümünde uygulanan hazır bir federasyon modelinin, hazır bir reçetenin olmadığını çok iyi bilinmektedir. Ancak istisnasız tüm federasyonların bazı temel karakteristikleri vardır. En azından iki bölgenin var olması, federasyon ile onu oluşturan bölgelerin erk organları arasında yetkilerin ayrılması, toprağın, halkın ve ekonominin birliği ve kural olarak her topluma özerklik verilmesi ve aynı zamanda tek egemenlikli, tek uluslararası kimlikli ve tek vatandaşlıklı birleşik bir devletin varlığı böylesi özelliklerdir.
Dolayısıyla, federasyon Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin taleplerine ve endişelerine yanıt veren çözümdür. Ülkemizi ve halkımızı birleştirebilecek olan çözümdür. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerın ortak vatanlarında ortak geleceklerini birlikte inşa etmelerine izin verecek olan çözümdür. Kıbrıs’ın gelecek nesillerinin barış ve refah içerisinde geleceğini güvence altına alabilecek en uygun çözüm olarak oy birliği ile bu çözümü seçtik. Tüm çabalarımız buna yönelmelidir. AKEL olarak, siyasi liderliği bu stratejik hedefimiz etrafında birlik içinde olmaya devam etmeye çağırıyoruz.
Yıllardır Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak mücadelesinin hedefi budur. Yaklaşık otuz yedi yıldır Kıbrıs’ımızı ve halkımızı yeniden birleştirmek için Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızla birlikte mücadeleye AKEL bir an için bile ara vermedi. 1974’ten sonra, AKEL’ci her neslin, Kıbrıs’ın Kıbrıs için alın teri dökenlere ait olduğunu, emekleriyle Kıbrıs’ı ilerletenlere ait olduğunu, Kıbrıs’ın yurdumuzu bölmeye teşebbüs eden emperyalizme karşı göğüs gerenlere ait olduğunu, “Kıbrıs, Kıbrıslılarındır!” diye haykırarak sesini Kıbrıslıtürklerle birleştirdiğini herkes bilmektedir.
Kıbrıs’ın Kıbrıslırumların, Kıbrıslıtürklerin, Ermenilerin, Maronitlerin ve Latinlerin tekrar ortak vatanı olması için mücadeleye yaklaşık otuz yedi yıldır bir an bile ara vermedik. Yurdumuzun herkes için kalıcı barışın, güvenliğin, refah ve ilerlemenin yurdu olması için mücadele ettik ve ediyoruz. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin gerçek efendisi olacakları bir vatan vizyonu. Kıbrıs için bizim vizyonumuz budur. Bu vizyona mücadelelerimiz ve özverilerimizle hizmet ettik. İnanç ve sadakatle hizmet etmeye devam ediyoruz.
1974’ten hemen sonra, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin yeniden yakınlaşması ihtiyacını vurguladık. 1974’ün yıkıntıları üzerinde, kanımız ve emeğimizle iki toplumun barış içerisinde bir arada yaşama perspektifini inşa ettik. Bu halkın ayrı yaşayamayacağını ve ayrı yaşamaması gerektiğini güçlü bir şekilde haykırdık. Halkımızın işgale karşı mücadelesine doğru boyut veren siyasal güç olarak öne çıktık ve taksim duvarında ilk çatlakların açılmasında başarılı olduk. Kıbrıs sorununun varlığının ve devamının ana müsebbibinin emperyalizm olduğunu ilerici Kıbrıslıtürk siyasal güçlerle birlikte açıkça gösterdik. Milliyetçilik canavarına cesaretle karşı durduk. Zor dönemlerde halkımızın birliğini ve kardeşliğini öne çıkardık. İki toplumun barış içerisinde bir arada yaşamaları gereksiniminin Kıbrıs halkının bilincinde yer etmesi için mücadeleler verdik, fedakârlıklarda bulunduk. İşgalin Kıbrıslırumlarla Kıbrıslıtürkler arasında diktiği duvarı deldik ve iki toplumun barış içerisinde bir arada yaşamalarının imkânsız olduğu yolunda kimilerinin geliştirdiği miti yıktık. Kıbrıs halkının etnik bazda ayrılmadığını doğruladık. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin yüzyıllar boyu barış içerisinde birlikte yaşamaları, halk hareketi saflarında verdikleri ortak sınıfsal mücadeleleri, birlikte elde ettikleri büyük ortak kazanımları bunun sarsılmaz kanıtıdır.
Yeniden yakınlaşmayı Kıbrısrum tarafının politikasının temel unsurlarından biri haline getirmeyi başardık. Yeniden yakınlaşma hareketi yurtsever, siyasi ve işgal karşıtı niteliğe sahip olan ve ortak vatan, federasyon ve halkımızın insan haklarına saygı gösterilmesinin sağlanması için mücadele eden bir harekettir. Bugün, iki toplumda da binlerce insanı kucaklayan geniş ve kitlesel bir yeniden yakınlaşma hareketinden söz edebiliyoruz. Tek başına yeniden yakınlaşmanın Kıbrıs sorununu çözemeyeceğini elbette ki biliyoruz. Çünkü Kıbrıs sorunu psikolojik ya da kültürel değil, siyasal bir sorundur. Bu mesajı Kıbrıs halkına ulaştırmayı başardık; aynı zamanda adil, işler ve yaşayabilir bir çözüm umudunu canlı tutmayı başardık.
Halkımızın yeniden yakınlaşma ve halkımızın kardeşliği için mücadele ederek başka çok önemli bir şeyi daha başardık. AKEL’in öncülüğünde yeniden yakınlaşma hareketi bugün tekrar başını kaldırmaya teşebbüs eden milliyetçiliğe ve şovenizme karşı durmaktadır. Faşist anlayışlarıyla kin ve düşmanlık tohumları ekerek, ülkemizi ve halkımızı yıkıma sürükledikleri 1974’te yaptıkları gibi, bugün de, milliyetçilik ve şovenizm çözüm yönünde atılan her adımı engellemek isteyerek, Kıbrıs ve Kıbrıs halkına yine kötülük yapma amacıyla sahneye çıkmaktadır. Bunun önüne geçmek için mücadele edeceğiz. Halkımızın birlik içinde ve yeniden birleşmiş bir şekilde geleceğe doğru ilerlemesine izin vermeyen her tür duruma karşı Halk Hareketi barışı ve yeniden birleşmeyi arzulayan herkesle birlikte birleşik ve güçlü bir biçimde bütün gücüyle mücadele edecektir.
Bu çabada Kıbrıstürk toplumunun ilerici kesimlerinin bizimle birlikte aynı saflarda yer alacaklarından eminiz. Son dönemde Kıbrıslıtürk yurttaşlarımız Türkiye’nin Kıbrıstürk toplumuna dayattığı politikaya büyük kitlesel eylemlerle tepki gösterdiler. Bu kitlesel eylemlerde farklı taleplerin ortaya konulmasına rağmen, Kıbrıs sorununun çözümü, yasa dışı bir şekilde nüfus taşınmasına son verilmesi, işgalin sona ermesi, Türkiye’nin vasiliğinden kurtulma talebi de bir kesim tarafından net bir biçimde ortaya konuldu. AKEL olarak, Kıbrıslıtürklerin barış yanlısı ilerici hareketinin mücadelelerine tam desteğimizi ve dayanışmamızı ifade ettik. Kıbrıstürk toplumunun karşı karşıya olduğu durumdan Türkiye’nin sorumlu olduğuna işaret ettik. Yurdumuzun yeniden birleşmesine giden yolun halkımızın ortak mücadelelerinden geçtiğini biz çok iyi biliyoruz. Kıbrıslıtürklerin kitlesel eylemi Kıbrıs sorununun çözümü, ülkemizin ve halkımızın yeniden birleşmesi hedefiyle iki toplumun ortak mücadelesinin ortak ve güçlü cephesinin oluşmasına izin verecek koşulları yaratabilir.
Kıbrıs sorununun çözümü için mücadele eden Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk güçlerin ortak mücadelesinin devamı Kıbrıs’ta barış perspektifini güçlendirebilir. Halkımızın yeniden birleşme isteğini güçlü ve net bir şekilde ortaya koyabilir ve görüşmelerin hayırlı sonuca ulaşması yönündeki çabayı güçlendirebilir. Kıbrıs’ın geleceği için, geleceğin Kıbrıs’ı için yolu açabilir ve açmalıdır.
6.4.2011