Home  |  Konuşmalar   |  Dünya Çölleşmeye ve Kuraklığa karşı mücadele günü vesilesiyle “Çölleşme ayrılıkçı hatlar tanımıyor” adı altında AKEL Merkez Komitesi’nin düzenlediği iki toplumu çevreci etkinlikte AKEL Meclis Grubu Sözcüsü Nikos Katsuridis tarafından yapılan konuşma

Dünya Çölleşmeye ve Kuraklığa karşı mücadele günü vesilesiyle “Çölleşme ayrılıkçı hatlar tanımıyor” adı altında AKEL Merkez Komitesi’nin düzenlediği iki toplumu çevreci etkinlikte AKEL Meclis Grubu Sözcüsü Nikos Katsuridis tarafından yapılan konuşma

 

 

Yoldaşlar,

Dostlar,

“Çölleşme ayrılıkçı hatlar tanımıyor” adı altında bugün gerçekleştirilen ve ayrı bir yeri olan bu çevreci etkinliğe katılan hepinize partimizin Merkez Komitesi adına hoş geldiniz demek istiyorum. Bu etkinlik, Birleşmiş Miletler tarafından her yılın 17 Haziranı için belirlenen “Dünya Çölleşmeye ve Kuraklığa karşı Mücadele Günü” vesilesiyle gerçekleştirilmektedir. Bu etkinliğimiz için iki toplumlu Pile köyünün seçilmesi hiç de tesadüfî değildir. Kıbrıs’taki diğer birçok ekolojik sorun gibi çölleşme sorununun da vatanımızın tümünü tehdit ettiği ve her iki toplumumuz için de tehlike oluşturduğu tartışılmaz gerçekliğini yansıtmaktadır. Etkinliğin adında da belirtildiği gibi, bu sorunlar ayrılıkçı hatları tanımıyor ve bunun nedeni çok basittir. Adamızın ekosistemi nesnel olarak bütündür ve bölünmezdir. Ancak 1974 yazından itibaren adanın zora dayalı ve doğal olmayan bir şekilde bölünmesi sorunlara birleşik ve bütünsel bir biçimde karşı koymaya müsaade etmediğinden bir dizi çevre sorununu yaratmakta ve bunları keskinleştirmektedir.

Kıbrıslıtürk yoldaşlarımıza ve dostlarımıza özel olarak hoş geldiniz diyorum ve sizin katılımınızın etkinliğimize iki toplumlu bir nitelik vererek özel bir önem kattığını vurgulamak istiyorum. Bugünkü etkinlik çevreyle ilgili sorunlarda da Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak mücadelesinin gerekli olduğu siyasi mesajını vermektedir. İki toplumun yeniden birleşmiş, federal bir Kıbrıs’ta barış içinde yaşamalarının zeminini yaratacak ortak mücadelenin gerekli olduğu siyasi mesajını vermektedir!

Yoldaşlar,

Dostlar,

Küçük adamızı, tüm dünyayı ve insanlığı tehdit eden çölleşme sorunu dünyamızda yaşanan büyük çevresel ve ekolojik yıkımın sonucudur ve bir parçasıdır. İklimsel koşullardaki değişiklikler ve aşırı olumsuz hava koşullarının ortaya çıkışı, tüm dünyada sıcaklığın artması, buzulları eriten sera olgusu, susuzluk, ormanların yok oluşu, atmosferdeki havanın kirlenmesi, çöllerin genişlemesi ve daha birçok daha başka fenomen günümüzde çevre krizi diye adlandırdığımız olguyu oluşturmaktadır. Bu fenomenlerden çoğu birkaç yıldan beridir görülmekte, adamızı ve çevre bölgeyi tehdit etmektedir.

Böylesi bir fenomen de toprakların verimliliğinin ve değerinin kaybına yol açan çölleşme fenomenidir ve bu ekolojiyi, insanların gelirlerini ve yaşam kalitelerini doğrudan etkilemektedir. BM Çölleşmeye Karşı Mücadele Sözleşmesi Genel Sekreteri çevrenin korunmasına ilişkin günümüzde atılması gereken en önemli adımın çölleşmenin ve toprağın uğradığı zararın önüne geçmek olduğunu belirtmekte ve gıda fiyatlarında yaşanan krizlerin toprağın uğradığı zarardan kaynaklanmakta olduğunu eklemektedir. Bu konuda dünya çapında var olan endişe BM Çölleşmeye Karşı Mücadele Sözleşmesi’nin yapılmasına götürdü ve bu Sözleşme 1999 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından onaylanarak yasa haline geldi.

Kıbrıs’taki durum son 50-60 yılda artezyen teknolojisinin ve derinden su çıkarma araçlarının gelişimiyle su kaynakları kullanımının hızlı artışından yoğun bir şekilde etkilendi. Bunu büyük projelerde yüzeysel suların, sahillerdeki ve yeraltındaki su kaynaklarının yoğun ve hesapsız kullanımı izledi. Ekonomik kalkınma, kentlerin ve sahil bölgelerinin gelişimi kırsal bölgelerin terkine, çiftçilikle uğraşan nüfusun yaşlanmasına, toprakların uğradığı zarar geleneksel tarım faaliyetlerinin terk edilmesine yol açtı. Sorun 1974 olaylarının ardından ve nüfusun büyük kısmının göç etmesiyle, ortalama yağmurların 1970’ten itibaren büyük oranda (%15-20) azalmasıyla ve kurak yılların daha sıklaşmasıyla daha da derinleşti.

Kıbrıs’ta çölleşme tehdidi adanın büyük bir kısmı için gerçek bir tehlikeyi teşkil etmektedir. Bilimsel verilere göre, Kıbrıs’ta Troodos dağının en yüksek yerlerini teşkil eden ancak %1,5’lik bir alan çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya değildir. Ülkenin %91’ini kapsayan alanında çölleşme hissedilir bir biçimde artmıştır, ancak %3’lük bir bölüm direkt tehlike altındadır.

Çölleşmeye karşı mücadele yolları ve önlemleri tarım, hayvancılık, ormancılık, su kaynakları ve aynı zamanda toplum ve ekonomi alanları üzerinde odaklanmaktadır. Özel önlemlerden bazıları toprakların korunması ve erozyonun önlenmesi, tarıma açık olmayan bölgelerde hayvan otlatmanın kontrolü, daha az su gerektiren tarım ürünlerinin yetiştirilmesi, daha iyi sulama sistemlerini kullanmaları için çiftçileri destekleyen ve teşvik eden planların uygulanması, su kaynaklarının kontrolü ve devlete ait ve özel ormanların korunmasıdır.

Direkt çölleşme tehdidinin ötesinde, iklimsel değişikliklerin Kıbrıs’taki etkileri hakkında yapılan bilimsel araştırmalar sıcaklıklarda ciddi artışla, yağmurların (%40’a kadar varan) dramatik azalışıyla ve Kıbrıs’ın %80’inin çölleşmesi öngörüsüyle karabasan senaryoları öngörüsünde bulunmaktadırlar. Aynı araştırmalar susuzluğun devamından ve kuraklık göstergelerinin artmasından söz etmektedirler. Atmosfer sıcaklıklarındaki artışla bağlantılı olarak toprağın ısısının artması ve yoğun sıcaklar orman yangınları tehlikesini arttıracaktır. Ve tüm bunlar insanların yaşamına kendi etkilerini getirecektir.

Dostlar,

Çölleşme olasılığı nedeniyle ülke olarak karşı karşıya olduğumuz tehdit hakkında yukarıda kısaca belirttiklerim insan faktörünün rolünü de ortaya koymaktadır. Tekelci kapitalizmin yeryüzünün koşullarına verdiği zarar açıkça görülmektedir. Bugün kâr uğruna, doğanın yeniden yaratması için milyonlarca yılın gerekeceği nimetleri hesapsız bir şekilde tüketen ve doğal kaynakları kurban eden bir kalkınma modelinin sonuçlarını yaşamaktayız. Çevrenin korunması konusunda pratikte değil, lafta duyarlı görünmeye çalışan her tür siyasi ikiyüzlülüğü mahkûm ediyoruz. Aynı zamanda, her gün gerek çevrede, gerekse toplumlarda daha büyük gerilimlere, çatışmalara, uçurumlara ve yıkımlara yol açan neoliberal politikalara son verilmesini talep ediyoruz. Bir çelişkiler döneminde yaşıyoruz. Bir yandan daha önce görülmemiş kadar zenginlik varken, diğer yandan yoksulluğun, sefaletin daha önce görülmemiş derecede arttığını görmekteyiz.

Bunun için biz AKEL olarak, meselenin kesinlikle siyasi, ekonomik ve sosyal bir mesele olduğunda ısrar ediyoruz.

Hem dünya çapında hem de ayrı ayrı ülkelerde sosyoekonomik yaşamda çelişkiler ve zıtlıklar her gün, devamlı ve yoğun olarak yaşanmaktadır. Tam da bu olguların varlığı nedeniyle, gerek çevrede gerekse toplumlarda daha büyük gerilimlere, çatışmalara, uçurumlara ve yıkımlara yol açan neoliberal politikalara son verilmesini talep etmeksizin çevre ve çevrenin korunmasından hiç kimse söz edemez.

Bunun olması için büyük baskı ve toplumların harekete geçmesi gereklidir. Ekoloji ve çevre hareketi son yıllarda hem savaş karşıtı hareketle, hem de neoliberal kürselleşme karşıtı hareketle bağlarını güçlendirdi. Çevre dostu politika talebi artık barış ve güvenlik talebidir, haksız sosyoekonomik politikalara son verilmesi talebidir.

Sol, bu mücadelede sadece yer almakla kalmamalı, öncü olmalıdır. İdeolojimiz, değerlerimiz ve ideallerimiz bunu gerektirmektedir. Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk tüm ilerici güçleri seferber ederek ülkemizde de bunu yaşama geçirmeye çağrılmaktayız.

Dimitris Hristofyas hükümeti 3 yıl önce ülke yönetimini üstlendiğinde yıllardır çözülmemiş pek çok sorunu önünde buldu. Bunlardan bazıları çevrenin korunmasına ilişkin yakıcı ve çözümü zor sorunlardı. Nitekim kazanç elde etmek amacıyla yapılan üstünkörülükler ve keyfiliklerle Kıbrıs’ta çevreye verilen zararın bedelini on yıllarca çok pahalıya ödedik. Dimitris Hristofyas’ın Cumhurbaşkanlığı çevre sorunlarının da ele alınması ve çözümü alanında yeni bir dinamizm yarattı.

Konuşmamı şu sözlerle bitirmek istiyorum:

“Bakım olmadığında toprak kuruyor ve kendisiyle birlikte refahı ve sunduğu ekonomik yeterliliği de alarak kayboluyor. 17 Haziran bu solup sararan, terk edilen toprağa adanmıştır. Bugün, sosyoekonomik kalkınmanın koşulunun, insan aklının ve bilgeliğinin ölçütünün, yitirilen kolektifliği acı bir şekilde anımsatanın toprak olduğunu hatırlatmak içindir”.

PREV

CTP Kongresi’nde AKEL Merkez Komitesi Genel Sekreteri Andros Kiprianu tarafından yapılan selamlama konuşması

NEXT

Leyla Kıralp’ın kitabının sunumunun yapıldığı iki toplumlu etkinlikte Hristina Dimitriyadu tarafından yapılan selamlama konuşması