Home  |  Konuşmalar   |  “Bölgemizde yeni bir savaşa karşı ortak mücadele” etkinliğinde AKEL M.K. Genel Sekreteri Andros Kiprianu tarafından yapılan konuşma

“Bölgemizde yeni bir savaşa karşı ortak mücadele” etkinliğinde AKEL M.K. Genel Sekreteri Andros Kiprianu tarafından yapılan konuşma

 

Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızla birlikte organize ettiğimiz bugünkü etkinlik önemli bir siyasi olayı teşkil etmektedir. Halkların kaderlerini etkileyenlere Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler birlikte güçlü bir mesaj gönderiyoruz:

Bölgemizde ve Orta Doğu’da yeni bir yağmacı savaşa hayır! Masum yurttaşların katledilmesine ve başka ülkelerin yıkımına hayır!

Bu tavrımız tesadüfî değildir. Bölgede, Suriye’de, İran’da olası yeni bir savaşın ve askeri müdahalenin bütün bölge ülkelerinin buna dâhil olmasına yol açacağı değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin ordularının mevcudiyeti altında inleyen, kurtuluş ve yeniden birleşme için mücadele eden yurdumuzun da buna karışmasına neden olacaktır. Bölgede yeni bir savaş ve askeri müdahale petrol fiyatlarını arttıracak, ekonomiye zarar verecek, kısacası tüm halkın yaşamını olumsuz yönde etkileyecek zincirleme sonuçlara yol açacaktır ve bundan sadece milliyetçilik tüccarlığı yapanlar kazanacaktır.

Bu, halkları kanda boğacak, güçsüzleştirecek ve bölecektir. Yeni göçmen dalgaları yaratacak yıkıma uğrayanlar komşu ülkelere sığınma yolları arayacaktır. Göçmenler en yakın ülke olan Kıbrıs’a gelecektir.

Yeni bir savaş güçlünün hukukunu dayatarak, uluslararası hukuku ihlal edecektir. Enerji altyapıları yağmalanacaktır. Bölgede istikrarsızlığa yol açılacak, muhtemelen ülkeler taksim edilerek, yeni sınırlar çizilecektir.

Bugünkü etkinliğimiz yoğun olarak savaş karşıtı ve barış yanlısı bir etkinliktir.

Terörün zararlarını ve demokrasinin savunulmasını bahane ederek savaş hazırlığında olan NATO mekanizmasına karşı güçlü bir mesaj göndermeyi hedeflemektedir. Savaş yanlılarının iki yüzlülükleri ve emelleri o kadar büyük ki, terörü emperyalizmin saldırgan politikalarının doğurduğunu dahi kabul etmemektedirler.

Bölgedeki bazı rejimlerin ne kadar günahları olursa olsun, önlem olarak ilan edilen savaşlarla düzeltilmeleri söz konusu değildir. Bölünmüş durumda kalmaya devam eden ve fanatik İslamcıların güçlendiği Libya örneğinde, geçmişte aynı güçler tarafından kullanılan ve desteklenen bugün de kendilerine karşı savaştıklarını söyledikleri Talibanlar’ın güçlendiği Afganistan örneğinde, etnik ve dinsel temelde parçalanmış, bölünmüş bir durumda olamaya devam eden ve 16 bin Amerikalı “diplomatın” “düzeni sağlamak” için bulundukları Irak örneğinde görüldüğü gibi, ne yazık ki totaliter fundamentalist rejimlere savaşlar güç ve zemin kazandırılmaktadır. Bölgemizde demokrasi olmasını istediklerini iddia eden aynı çevreler Körfez ülkelerinde monarşik diktatörlükleri desteklemektedirler. Aynı çevreler başka yerde demokrasinin ihlal edildiğinden ve savaş tehdidinden söz ederek tepki göstermektedir. Filistin ve Kıbrıs’taki işgallere ne yazık ki gözlerini kapayanlar yine aynı çevrelerdir.

Halkların taleplerinin güvence altına alınması kendilerini bölgenin ve gezegenin jandarması ilan edenlerin değil, uluslararası hukukun ve BM’nin desteğiyle öncelikle halkların kendi davasıdır.

Komünist ya da ilerici hareketleri yasadışı ilan eden İran rejimi aleyhine sözlü dahi olsa bir kınamayı bölgenin jandarmalarına soyunanlardan ne zaman duyduk? Hiçbir zaman.

Bizim cevabımız nettir: Savaş hazırlıklarını ve savaş ilanlarını halk adına yapmaları ve halkın sırtına yüklemeleri meşru değildir. Elbette bu ülkelerde ve halkın haklarının çiğnendiği bütün ülkelerde özgürlük, örgütlenme hakkı, demokratik değişimler yönünde ciddi değişikliklerin yapılması gereklidir. Ancak bu, bölgenin enerji ve hammadde kaynaklarını yeniden paylaşma amacıyla binlerce mil uzaktan yeni bir Orta Doğu isteyerek bölgeye müdahale edenlerin değil, sadece halkların kendilerinin sorumluluğudur.

Bugünkü etkinlik Amerika Birleşik Devletleri’nin Şikago kentinde gerçekleştirilecek olan NATO Zirvesi’nden kısa bir süre önce gerçekleştirilmektedir. Bu Zirve’de NATO’cu ülkelerin liderlerinin 2010’da Lizbon’da başlattıkları süreci derinleştirecek yeni kararlar almaları söz konusudur.

Önümüzdeki on yılda emperyalizmin çelik elini daha da güçlü kılacak olan NATO’nun Yeni Stratejik Konsepti de o Zirve’de benimsendi. Bu Konsept üyelerine monolitikliği ve bağlılığı dayatmaktadır. NATO’nun saldırılarını meşrulaştırmayı hedeflemektedir. Terörden, enerji güvenliğine, siber savaşa, göç ve iklimsel değişikliklere kadar her şeyin aleyhine harekete geçilmesi gereken tehlike ve tehdit teşkil edebileceğine karar vermektedir.

Bu çerçevede Şikago’daki NATO Zirvesi ana olarak üç konuyu ele alacaktır: Afganistan, İttifak’ın yeni Ortaklıkları ve harekât gücünün ve olanaklarının geliştirilmesi.

Barış İçin Ortaklık’ın Avrupa programı değil, NATO’cu program olduğunu NATO gündeminin bizzat kendisinin teyit ettiğini bu kürsüden bir kez daha tekrar ediyoruz. Bu programa Kıbrıs’ın girmesinin AB karşısındaki bir yükümlülüğü olduğunu söyleyerek, bilerek ya da bilmeyerek kendisini yanıltmaya kalkışanlara Kıbrıs halkı kanmamalıdır.

NATO’cu ittifak cinayetlerini Afganistan’daki açık cephede tamamlıyor. Kendi jeostratejik çıkarlarını güvence altına aldı. Kendisinin idaresinde olan bir devlet kurdu. Şimdi artlarında binlerce ölü Afganlıyı, terör ve bölünme içerisindeki bir ülkeyi bırakarak oradan çıkmanın yollarını arıyorlar.

Şikago’da NATO’cu liderler ülkenin güvenliğinin, Amerikalıların örgütleyip eğittiği silahlı Afgan birimlere devredilmesi süreci üzerinde anlaşacaklar. Gerçekleştirildiği takdirde bu elbette ki işgalin gerçekten sona ermesinden ve ülkenin kurtulmasından çok uzak bir durum olacaktır. Bir yandan gerekli gördüğü takdirde müdahale etmeye hazır durumda olan belli sayıda NATO’cu Amerikan askeri gücü ülkede kalmaya devam edecektir. Diğer yandan Zirve’de onaylanacak olan NATO’nun rolüne ilişkin yol haritasıyla 2014’ten sonra dahi Afganistan’ın ekonomik-siyasal olarak bağımlılığı daha da pekiştirilecektir. Yani ABD Afganistan’dan gider görünürken kalmaktadır.

Ayrıca NATO Zirvesi’nde liderler İttifak’ın Afganistan’da ihtiyaçlarının karşılanması için milyarlarca dolarla ölçülen yeni ekonomik katkılarda bulunma yükümlülüğünü üstlenmeye çağrılacaktır. Yani kapitalist krizin acımasız sonuçlarının büyük baskısı altında dünya halklarının ezildiği bir dönemde NATO üyeleri askeri harcamalar için başka ekonomik kaynaklara da el atacaktır.

Zirve’de ele alınacak ikinci mesele de, NATO’nun hedeflerine ulaşmasında temel unsur olan dünyanın dört bir yanında çeşitli devletlerle Barış İçin Ortaklıklar konusu olacaktır. İki yıl önce onaylanan 2020 Yeni Stratejik Konsepti ile NATO sadece “uluslararası güvenliğin güçlendirilmesi” için değil, aynı zamanda NATO harekâtlarının desteklenmesi için de ortaklarıyla işbirliğini arttırmayı şimdiden öncelik olarak belirlemiştir.

Nitekim NATO’nun lider güçlerinin Arap dünyasındaki isyanların kendi çıkarlarına dokunabilecek noktaya varmasına izin vermeleri söz konusu değildir. Tam aksine Libya’ya yapılan saldırının da gösterdiği gibi dinamik bir biçimde müdahale etme niyetindedirler. NATO benzer ortaklık ilişkilerinin tam da bu ülkelerle kurulmasını hedeflemektedir.

Saldırganlar ittifakının ilan ettiği “küreselleşme” pratikte uygulanıyor. Tabii ki bu ittifak, çok önceden basit bir Avro-Atlantik ittifakı olmaktan çıkmıştı. Afganistan ve Somali’ye müdahalesi NATO’nun halkların jandarması olarak sadece bölgesel düzeyde değil, artık küresel düzeyde ağırlığını koyduğunun kanıtıdır. NATO’nun kendisinin de kelimesi kelimesine ilan ettiği gibi, Afganistan örneğinde yaşanan askeri operasyon İttifak bölgesi dışındaki bir istisna değil, kural haline gelecektir.

NATO’cu Barış için Ortaklık konseptine yurdumuzun dâhil olması yönünde DİSİ’nin tezi bilinmektedir. Amerika-NATO güçlerinin bizzat kendilerinin ne dediklerine bakmamızın önemi vardır.

Diyorlar ki, bu Ortaklıklar, İttifak’ın “eylem alanını genişletmesine” müsaade etmektedir. Yani dünyanın her köşesine ölüm saçmasına.

Diyorlar ki, “Daha fazla yasallıkla hareket etmesine” müsaade etmektedir. Yani üye olmayan devletlerin NATO operasyonlarına, haksız savaşlara katılımlarının meşrulaştırılmasına. Kıbrıs sorununun çözümünde müttefikimiz ve kalkanımız olan uluslararası hukukun paçavra haline getirilmesine.

Diyorlar ki, “yüklerin paylaşılmasına” müsaade etmektedir. Yani savaş mekanizmasının dayanılmaz harcamalarının başka halkların da sırtına yüklenmesine.

Diyorlar ki, “İttifak’ın başkalarının olanaklarından yararlanmasına” müsaade etmektedir. Yani silahlı güçlerimizin ve alt yapılarımızın ittifakın planlamalarına teslim edilmesine.

Hatta ABD, NATO üyesi olmamalarına rağmen “yeri göğü” NATO operasyonlarına sunan ülkeleri göklere çıkarmaktadır. Bu devletlerin hükümetlerine -“sınavları geçtikleri” takdirde- usullere uygun olarak kendilerini İttifak’a katacakları vaadinde bulunmaktadır. Bu doğrultuda, Üsküp’ün NATO’ya katılmasına onay vermesi için önümüzdeki dönemde Yunanistan üzerine yeni baskılar uygulamaya hazırlanmaktadırlar.

NATO zirvesini meşgul edecek üçüncü konu ittifakı “daha esnek, daha sonuç alıcı ve randımanlı” kılacak operasyonsal konular olacaktır.Başka bir ifadeyle NATO’nun nasıl daha atak ve daha öldürücü olacağıdır. Tüm bunlar “akıllı savunma” (smart defence).olarak adlandırılan strateji içerinde yer almaktadır. NATO’nun yapısı üye devletlerin ortak alt yapılarıyla daha fazla iç içe geçmekte, daha fazla birleşmektedir. Böylece NATO ile Avrupa Birliği arasındaki gerek askeri gerekse siyasi birleşme daha fazla ilerletilmektedir.

ABD’nin 1999’da Yugoslavya’nın bombalanmasına Avrupalı müttefiklerinin sadece %15 oranında katılırken Libya’ya yapılan hava saldırılarının %85’ini gerçekleştirdiklerini överek “Avrupa’daki varlığını çağdaşlaştırdığını” açıklaması sadece korku yaratabilir.

Bunların Avrupa’nın daha da fazla askerileştirilmesi anlamına geldiğini çok iyi biliyoruz. Kıbrıslıların ve Avrupa halklarının çıkarı, bedelini halkın ödeyeceği savaş mekanizmalarının değil, barış için mücadele eden güçlerin güçlenmesinden yanadır.

Son olarak, NATO İttifakı Zirve Toplantısı’nda İttifak’ın konvansiyonel güçlerinin, füzesavar kalkanının ve nükleer silahlarının konumlandırılmasıyla ilgili sözde “Yenilenmiş Caydırma ve Savunma Konsepti”ni açıklamayı programlamaktadır.

İzninizle son olarak da Avrupa’da, Orta Doğu’da ve Asya’da Füze Kalkanı diye adlandırılan sistemin kurulmasına değinmek istiyorum. Söz konusu olan bir savaş hazırlığıdır. NATO Kalkanı’nın radarı Türkiye’nin Malatya bölgesine kuruldu ve şimdiden faaliyete geçmiş durumdadır. Türkiye’nin yayılmacı rolünü ve stratejik konumunu güçlendirerek, bütün bölgeyi kontrol etmekte ve izlemektedir. Polonya ile Romanya’ya füzesavar sistemler, İspanya’ya da füze sistemi yerleştirildi. ABD yeni bir vuruş için hazırlıklarını doruk noktasına çıkararak, Körfez ülkelerinde Kalkan silah sistemlerinin kurulması için müzakerelere başladı.

Barış idealine bağlı olan AKEL, tüm Halk Hareketi, Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk Kıbrıs’ın barış yanlısı güçleri barut fıçısına dönüştürülen bölgemizde askerileştirmenin yoğunlaştırılmasını protesto etmektedirler.

Bölgemizde barış ve demokrasi için, kendi siyasi kimliği için mücadele eden barışçı halklarla, partilerle ve örgütlerle güçlerimizi birleştiriyoruz. Kıbrıs’ın bir savaş üssü olarak kullanılmaması için mücadele edeceğiz. Avrupa Birliği üyesi devletlerdeki barış yanlısı güçleri askerileştirmeye karşı mücadelelerine devam etmeye çağırıyoruz.

Halklar, emperyalist planlara karşısında boyun eğmemelidir ve boyun eğmeyecektir. AKEL barış, halkların özgürlüğü, demokrasi ve silahsızlanma için mücadelede Kıbrıs’ta öncü olmaya devam edecektir.

 

PREV

1 Mayıs etkinliğinde AKEL M.K. Genel Sekreteri Andros Kiprianu tarafından yapılan konuşma

NEXT

EDON’un 25. Gençlik ve Öğrenci Festivali’nde AKEL M.K. Genel Sekreteri Andros Kiprianu tarafından yapılan konuşma