Avrupa Parlamentosu’ndaki “Kıbrıs Barış Süreci: İleriye Giden Yol” konulu iki toplumlu etkinlikte AKEL Merkez Komitesi Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun yaptığı konuşma
Bu etkinliğin başlığını belirlerken hareket noktaları olarak şunları dikkate aldık:
- Statükoyu kabul etmiyoruz. Ne Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının ne de Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumlarından oluşan halkımızın de facto bölünmesini kabul etmiyoruz. Parti olarak biz, çözümün müzakereler yoluyla barışçıl bir şekilde sağlanması için mücadele ediyoruz.
- Yunanistan cuntası ile EOKA B’nin darbesiyle ve bunu izleyen Türkiye’nin istilasıyla Kıbrıs aleyhine işlenen çifte suçun ardından oluşan statüko herkesin güvenliğini sağlayan istikrarlı bir durum değildir. Bilakis tam tersi! Bu, halkımızın bugününü ve geleceğini tehdit eden, giderek kötüleşen bir durumdur. Bu geçici durma alışıp, bu durumun bağımlısı haline gelmiyoruz ve bizi yanıltmasına izin vermiyoruz.
- Arzuladığımız çözüm, ilgili BM kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli iki toplumlu federasyon zeminine dayanmaktadır. Bu çözüm zemini hakkında iki taraf 1977’den itibaren anlaşmış ve Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve genel olarak uluslararası toplum tarafından da benimsenmiştir. Biz hiçbir zaman başka bir çözüm aramadık, çünkü böylesi bir hareketin, matematiksel bir kesinlikle sadece tehlikelerin sürmesine neden olmakla kalmayıp, aynı zamanda onları daha da güçlendirecek ve yenilerini yaratacak olan taksime yolu açacağını biliyoruz. Kıbrıs sorunundaki ikilem şudur: Ya iki bölgeli iki toplumlu federasyon ya da taksim.
- Kıbrıs Rum toplumunda, hala bir çözüme ulaşma ihtimalinin olup olmadığı hakkında pek çok tartışmalar yapılıyor ve benzer bir durumun Kıbrıs Türk toplumunda da yaşandığını biliyorum. 1974’ten bu yana yarım yüzyıl ve Crans Montana Konferansı’nın başarısızlıkla sonuçlanmasının üzerinden yedi yılı aşkın bir süre geçtikten sonra Kıbrıs sorununda süregiden çıkmazla karamsar ve teslimiyetçi bir durum ve ortam yaratıldı. Çözüm perspektifi var mı? Bölünmenin kalıcılaştırılmasının eşiğinde olmamıza rağmen, çözüme ulaşma perspektifi ortadan kalkmadı. Hala umut var ama bunu somut hedefleri olan eylemlerimiz ve girişimlerimizle güçlendirmeliyiz. Hem siyaset alanında hem de toplumun katılımı ve seferberliği düzeyinde.
Tam olarak bugünkü konumuz da çözüme doğru nasıl ilerleyeceğimiz olduğundan, nasıl ilerlememiz gerektiğine dair AKEL’in siyasi yaklaşımını ve önerilerini sunacağım. Kıbrıs’ın iki toplumunun liderlerinin de katılımıyla BM Genel Sekreteri’nin New York’ta yaptığı buluşmanın ardından yaratılan hareketlilik dikkate alındığında, önerilerimizin bugünkü konjonktürde daha da güncel hale geldiği görülmektedir. Bilindiği gibi, bu buluşmada, iki liderin yeni barikatların açılması hakkında görüşmeleri ve garantör güçlerin de katılımıyla çok taraflı gayrı resmi bir buluşmanın gerçekleştirilmesi için Sayın Guterres’in inisiyatif üstlenmesi yönünde anlaşmaya varıldı.
Peki AKEL, çıkmazın aşılıp müzakerelerin yeniden başlatılması için ne öneriyor?
AKEL’in önerisinde şu 4 madde yer alıyor:
- İlgili BM kararlarında belirtildiği şekilde ve dönüşümlü başkanlık, çapraz ve ağırlıklı oy, Bakanlar Kurulu’nun tüm kararlarının en az bir Kıbrıslı Türk Bakanın olumlu oyu ile alınması da dahil olmak üzere ilgili yakınlaşmalarda da somutlaştırıldığı şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon için üzerinde mutabakata varılan çözüm zeminine Kıbrıs Rum tarafının tutarlılıkla bağlı kalmaya devam ettiği her yöne sürekli olarak hatırlatılmalıdır.
İki bölgeli iki toplumlu federasyonun ve siyasi eşitliğin sürekli olarak hatırlatılması iki ana nedenden dolayı şarttır: Birincisi, Türk tarafının resmi olarak mutabakata varılan çözüm esasından uzaklaşmış olmasıdır. İkincisi de siyasi eşitliğin şeytanlaştırılmasıyla bağlantılı olarak eski Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in Kıbrıs içinde ve dışında iki devletli çözüm yönünde yaptığı zemin yoklamaları hedeflenen çözüme ilişkin Kıbrıs Rum tarafının güvenilirliğini zedelemiş olmasıdır.
- Müzakerelerin Crans Montana’da kesintiye uğradığı yerden -şartlar ve önkoşullar öne sürmeksizin- yeniden başlatılması konusunda ısrar edilmesi. Son birkaç yıl boyunca müzakerelere devam edilmesinin yolu olarak bu yaklaşımın BM Genel Sekreteri tarafından ilgili taraflara önerildiğini belirtmek istiyorum. Siyasi irade eksikliğinden dolayı hayal kırıklığına uğrayan Sayın Guterres bu yaklaşımı dile getirmeye son verdi. Müzakerelere kesintiye uğradıkları yerden devam edilmesi için somut inisiyatifler üstlenerek BM Genel Sekreteri’nin bu yaklaşımını yeniden gündeme getirmeliyiz.
Ayrıca, tüm yakınlaşmaların korunmasından ve Guterres Çerçevesi temelinde müzakereden yana olduğumuzu cesaretle ifade etmeliyiz.
Bu yaklaşımın avantajları nelerdir:
I. Türk tarafının iki devletli çözüme, eşit uluslararası statüye ve egemen eşitliğe yönelik kabul edilemez ve reddedilmesi gereken yaklaşımlarının aşılmasını sağlayabilir. Bu yaklaşımlar federasyona değil iki devlete götüren yaklaşımlardır ve kabul edilemez.
II. Yakınlaşmaların korunması uzun ve çok emek harcanarak varılan, örneğin, tek egemenlik ve siyasi eşitlik gibi son derece önemli konulardaki anlaşmaların korunmasını sağlar.
III. Guterres Çerçevesi temelinde yapılacak müzakereler çok zaman almayacaktır. Bunun nedeni de Çerçeve’nin Kıbrıs sorununun altı ana meselesini çözmesi ve henüz beklemede olan konuların da az olmasıdır. Müzakerede sadece beklemede olan bu konulara odaklanılmalıdır.
Bu şekilde, kapsamlı bir çözüme giden kaçınılmaz yolu belirleyecek stratejik bir anlaşmaya kısa sürede varılabilir. Sayın Guterres’in güvenlik ve garantiler konularında formüle ettiği son derece önemli yaklaşımın yanı sıra tüm yakınlaşmaları da Guterres Çerçevesi’nin içerdiğini ayrıca belirtirim. Yani mevcut garanti sisteminin ve tek taraflı müdahale haklarının ortadan kalkmasını. BM Genel Sekreteri tüm Türk askeri birliklerinin düzenli bir takvim dahilinde kısa süre içinde adadan ayrılmasından yanadır.
- Önerdiğimiz üçüncü nokta ise Türkiye’ye yönelik güçlü bir pozitif gündemin oluşturulmasıdır. Pozitif gündem, müzakere masasına dönmeleri hedefiyle hem Türkiye’ye hem de Kıbrıs Türk toplumuna yönelik motivasyonların yaratılmasını amaçlıyor. Pozitif gündem, elbette kırmızı çizgilerimizi ihlal etmeden, Türkiye’nin siyasi önceliklerinde üst sıralarda yer alan konuları içermelidir. AKEL’in Aralık 2020’de enerji konularına odaklanan somut bir öneri oluşturduğu bilinmektedir. Önerimiz tartışmaya ve zenginleştirmeye açık olup aşağıdaki 6 noktayı içermektedir:
1. Federal Yetkiler Olarak deniz bölgeleri ve doğal kaynaklar hakkında 2008-2012 yakınlaşmalarının yeniden onaylanması. (Hidrokarbonların değerlendirilmesinden elde edilecek gelirler de dahil olmak üzere) Federal gelirlerin dağıtımı konusundaki yakınlaşma için de aynısı yapılmalıdır.
2. Stratejik anlaşmanın sağlanmasıyla birlikte, Kıbrıs doğalgazının yönetimi konularına Kıbrıslı Türklerin katılım yolunun görüşülmesi.
3. Kıbrıs sorununun çözümüyle birlikte, hidrokarbonları değerlendirmeye yönelik olarak oluşturulacak federal fonun halen var olup içerisinden kaynak alınması yasak olan fonun yerine geçmesi.
4. Kıbrıs sorununun çözümünden sonra, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti ve Türkiye arasında Münhasır Ekonomik Bölge’nin Uluslararası Deniz Hukuku temelinde belirlenmesine yönelik müzakerelere başlanması.
5. Münhasır Ekonomik Bölge’nin belirlenmesine yönelik müzakerelerin gidişatından bağımsız olarak, ekonomik ve teknik açıdan gerçekleştirilmesi mümkün olduğu takdirde Kıbrıs’ın doğalgazının Türkiye üzerinden aktarımı için Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye’nin boru hattı projesini incelemesi.
6. Kıbrıs sorunun kapsamlı çözümüyle birlikte, bölgedeki daha geniş enerji planlamalarına Türkiye’nin katılımı konusunda Federal Cumhuriyet’in herhangi bir engel getirmemesi.
Olumlu gündeme, örneğin AB-Türkiye ilişkileri gibi başka konuların da dahil edilebileceğini belirtemeye gerek yok.
4. Dördüncü nokta, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Türk toplumu yararına tek taraflı adımlar atmasına ilişkindir. Bu adımlar, Kıbrıs Türk toplumunun Kıbrıs Cumhuriyeti’yle ilgili ihtiyaçlarının karşılanmasını ve sorunlarının çözümünü, Kıbrıs Cumhuriyeti aracılığıyla Avrupa Birliği ile ilişkilerinin güçlendirilmesini ve günlük yaşamlarındaki sorunlarının çözülmesini amaçlamalıdır. Hükümetin açıkladığı adımlar doğru yöndedir ama yetersizdir ve zenginleştirilmeleri gerekmektedir.
Değerli yurttaşlar,
Değerli arkadaşlar,
Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği tarafından otomatik olarak olumlu yanıt verileceği anlamına gelmez. Bunun olması için çabalarımızda çok ısrar ve tutarlılık gerekecektir. Bunu yaptığımızda dahi, Türk tarafı buna karşılık vermeyebilir ve çıkmaz devam edebilir.
İki toplumlu ortak devletimizi birlikte yönetmek üzere Kıbrıslı Rumları ve Kıbrıslı Türkleri yeniden bir araya getirecek olan yeniden birleşme çözümüne inananlar olarak bizler çıkmazın aşılması ve müzakerelere devam edilmesi için gereken dinamizmi yaratmaya yardımcı olacak şekilde hareket etmeliyiz.