Home  |  Konuşmalar   |  Küba Devrimi’nin 60. Yılı Konulu Kıbrıs Küba Dostluk Derneği’nin Gerçekleştirdiği Etkinlikte AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşması

Küba Devrimi’nin 60. Yılı Konulu Kıbrıs Küba Dostluk Derneği’nin Gerçekleştirdiği Etkinlikte AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşması

 

Küba Devrimi kısa bir süre önce 60. yılını doldurdu. Pek çoklarının öngörülerinin aksine Küba Devrimi güçlüklere, saldırı ve sabotajlara göğüs gererek ve ABD ambargosunun yol açtığı zorlukları her gün yenerek ayakta kaldı. Küba Devrimi 60 yıldır sadece komünistleri değil, bağımsızlık ve halk hâkimiyeti, sosyal adalet ve sosyalizm için mücadele eden her halkı ve her insanı heyecanlandıran kahramanlık ve onur meşalesini canlı tutuyor.

Küba’dan ve Küba Devrimi’nden söz ederken çoğu kez Fidel, Che, Camilo, Vilma Espin, Raul gibi efsane kişiliklerin ve sembollerin romantik cazibesiyle sınırlı kalınıyor. Ancak Küba Devrimi’nin özünde her şeyden önce Küba halkının yararına sağladığı büyük sosyalist başarılar vardır. Bu nedenle, bu kez Küba hakkında tarihi bir değerlendirme ya da ideolojik, teorik bir analiz yerine, sosyalist devrimin ne demek olduğunu ve ne demek olması gerektiğini pratikte gösteren şeylerin daha fazla dile getirilmesi gerektiği görüşündeyim. Bunlar sözünü ettiğimiz ve uğrunda mücadele ettiğimiz yeni, farklı ve nitel olarak daha ileri bir topluma ulaşmanın tamamen mümkün olduğunu kanıtlıyor.

Kimilerinin bu dediklerimizle alay etmeye çalışacaklarından emin olduğum için onları Küba’daki durumu kapitalist kalkınma yolunu izleyen bölgenin diğer ülkeleriyle kıyaslamaya çağırıyorum. Yurttaşları yararına en gelişmiş olan ülkenin hangisi olduğu sonucuna kolaylıkla varacaklardır.

Bütün AB ülkelerinde ve genelde batı dünyasında halklar okullar, hastaneler ve sosyal hizmetler için daha fazla ödenek talep ediyorlar. Ancak hükümetleri onların taleplerine kulaklarını kapıyor, çünkü başka çıkarlara hizmet ediyorlar. Bu hükümetlerin “halkını yoksulluğa mahkûm eden diktatörlük” olarak taşa tuttukları Küba’da ise devlet bütçesinin yarısı yurttaşların eğitimine, sağlığına ve sosyal güvenliğine ayrılıyor. Devrimin Batista diktatörlüğü döneminde yaşadığı sefaletten Küba halkını çıkarmış olması hiç de tesadüfi değildir. Bugün, 60 yıl sonra, sosyalist Küba ortalama yaşam süresi, eğitim, sağlık, sık yaşanan doğal felaketlerden korunma sistemi göstergelerinde Karayiplerin bütün ülkeleri arasında en iyi durumda olan ve en gelişmiş Batı devletleriyle kıyaslanabilecek bir ülkedir.

Devrim cehalet ve eğitimsizliği ortadan kaldırıp halka bütün düzeylerde ücretsiz eğitim olanağını sağladı. Küba’da hiçbir ailenin çocuklarının eğitimi için bir sent bile ödemesi gerekmiyor. Tam gün eğitim veren ilk ve ortaokullarda çocuklar spor, müzik, dans ve yabancı diller öğreniyorlar. Ayrıca Devrim çocuk ve anne ölümlerini neredeyse sıfıra indiren kamusal, ücretsiz ve yüksek seviyedeki bir sağlık sistemini yarattı. Bugün Küba’da bebek ölümleri ABD’den de daha düşük orandadır. Küba bütün bölgede yaygın ölümlere yol açan bir dizi hastalığı aşamalı bir biçimde ortadan kaldırdı ve 2015’te anneden çocuğa frengi ve HIV virüsünün geçmesini önlemeyi başaran dünyanın ilk ülkesi oldu ve Dünya Sağlık Örgütü bunu kamu sağlığı alanında kaydedilen en büyük başarılardan biri olarak niteledi. Küba dünyada kişi başına düşen doktor sayısının en fazla olduğu ülkedir. Küba’da her gün yeni ilaçlar, aşılar, tedaviler ve tıbbi altyapılar geliştirilmektedir ve bunlar bazı çok uluslu tekellerin elinde değil, halkın mülkiyetinde ve emrindedir. İşte Devrim budur, sosyalizm budur.

Küba’da kadının rolüne ilişkin olarak, Fidel’in de dediği gibi bu gerçekten “devrim içerisinde bir devrimdir”. Bugün Küba milletvekillerinin yüzde 53’ü kadındır. Bu açıdan Küba dünyada ikinci sıradadır. Dünya Ekonomi Forumu kadın-erkek eşitliğiyle ilgili olarak bu yıl Küba’yı dünya çapında 23. sıraya koydu. Karşılaştırma yapmak isteyenler için aynı sıralamada Kıbrıs’ın 92. sırada yer aldığını belirtmek istiyorum.

Kriminal vakalar, ırkçılık, evi barkı olmayanlar, bir ailenin ihtiyacı olan temel gıda maddelerinde pahalılık Küba toplumunda bilinmeyen kavramlardır. Küba’da ekolojik meseleler tamamen farklı yaklaşımlarla ele alınmaktadır. Örneğin Küba’nın uyguladığı ağaçlandırma programıyla ada topraklarının üçte biri ağaçlandırıldı. Küba’da büyük girişimcilerin doğal ortama zarar vermelerine göz yuman bir ekonomik sistem ya da bir hükümet yoktur.

Küba’nın en çarpıcı ve duygulandırıcı başarısı da insani enternasyonalizmidir. Dünyanın dört bir yanında yıkımlar, sefalet, hastalık ve yoksulluk yaşayan halklar Kübalı doktorları ve eğitimcileri yanlarında bulmaktadır. Örneğin birkaç yıl önce Batı Afrika’da çok öldürücü Embola virüsü ortaya çıktığında tüm kendi güçlüklerine rağmen, bütün dünya ülkeleri arasında en büyük doktor kafilesini ve insani yardımı gönderen ülke Küba oldu ve bundan dolayı Dünya Sağlık Örgütü Küba’yı tebrik etti. Aynı bölgeye yönelik olarak ABD’nin yaptığı ise çok sayıda askeri güç göndermek oldu. Geçen sene ABD, İngiltere ve Fransa Suriye’ye hava saldırısında bulunduğunda da aynısı oldu. Küba emperyalist saldırıya Suriye halkına gönderdiği aşı ve ilaçlarla yanıt verdi. Devrimci Küba’nın binlerce doktor ve hasta bakıcısı doğal felaketler ve salgınlara karşı gönüllü olarak yardımlarını sunmak üzere dünyanın 160 ülkesine koştular. Latin Amerika’da, Afrika’da, Asya’da ve dünyanın başka yerlerinde Kübalı doktorlar milyonlarca ameliyat, aşı ve doğum yaptılar. Gelişmekte olan ülkelerden binlerce genç Küba’daki tıp fakültelerinde burslu olarak eğitim görmektedir. Ancak Batı medyasında tüm bunlardan söz edilmemektedir. Ayrıca 1967’de Che Guevara’yı öldürmekle görevlendirilen Bolivyalı asker Mario Teran Salasar yıllar sonra Kübalı doktorların ücretsiz ameliyatı sonucu görme yetisine kavuştu. İşte bu, sosyalist Küba’nın etik muhteşemliğidir.

Küba’nın bu çağdaş insani enternasyonalizmi 1960 sonrasında sömürge altındaki Afrika’da halkların özgürlükleri için mücadele eden ve canlarını da feda eden Kübalıların da yer aldığı silahlı ulusal kurtuluş hareketlerine yönelik Küba’nın enternasyonalist dayanışmasının devamını teşkil etmektedir. Özellikle Güney Afrika’da Kübalı gönüllülerin katkısı ırkçılığın yıkılmasında belirleyici oldu. Nelson Mandela’nın bizzat kendisi Küba’nın dayanışması hakkında şunları söylemişti: “İlk kez başka bir kıtadan bir ülke bizden bir şeyler çalmak için değil, Afrikalıların özgürlüklerini kazanmasına yardımcı olmak için buraya geldi”. Fidel’in cenazesinde konuşan Namibya başkanı da şunları demişti: “Güney Afrika’nın ırkçı rejiminin orduları bize saldırdıklarında, bize askeri olarak yardıma ilk gelenler Kübalılar oldu. Daha sonrasında öksüz çocuklarımızı alıp okullarında ilk eğitenler de yine Kübalılardı. Başka herkes altın ve elmas toplamaya geri döndüğünde, Kübalılar sadece ölülerini toplamaya geri döndüler”. İşte Küba’nın gösterdiği bu fedakârlık sosyalizmin özüdür.

Tüm bu başarılardan söz ederken ne biz, ne de Küba güçlüklerle, zaaflarla ve sorunlarla karşı karşıya olmadığını iddia etmiyor. Bilakis bizzat ülkenin liderliği ve en başta Küba Komünist Partisi tüm bunları tespit ve analiz ederek son yıllarda ülkenin ekonomik modelinin güncelleştirilmesine yönelik bir süreci başlattı. Bu süreç ne Küba’nın yabancı sermayeye teslim edilmesidir, ne de Küba’nın düşmanlarının bayram etmekte acele ettikleri gibi kapitalizmin yeniden inşasıdır. Tam aksine bu süreç devrimin ve başarılarının savunulmasını ve geleceğinin güvence altına alınmasını hedeflemektedir. Bu yolda şüphesiz bazı güçlükler ve tehlikeler de vardır. Ancak biz Küba Komünist Partisi’ne ve Küba halkına duyduğumuz güveni dile getiriyoruz ve onların sosyalist inşa direksiyonunu istikrarlı bir biçimde tutmaya devam edeceklerinden eminiz.

Küba Anayasası’nda değişiklik yapılmasına ilişkin bugünkü süreç de işte bu çerçevede gündeme gelmektedir ve Küba’yı demokrasi eksikliğiyle suçlayanlara iyi bir yanıttır. Yeni anayasa taslağının aylarca süren tartışmalarına iş ve eğitim yerlerinde, mahallelerde düzenlenen 110 bin toplantıya 7,6 milyon Kübalı katıldı. Bu toplantılarda liderliğin önerilerinden pek çoğunu halk değiştirdi ya da reddetti. Halkın istişare sürecinde ifade edilen tezler temelinde Ulusal Meclis nihai taslağı biçimlendirdi ve önümüzdeki ay yapılacak referandumda yurttaşlara sunulacak. Kısacası bu süreçte halk aktif olarak yer aldı ve son söz yine halkın olacak. Küba’da diyalog ve görüşlerin ortaya koyulması medyanın denetiminin, servetin ya da iktidarın kimin elinde olduğuna bağlı olarak gerçekleşmiyor. ABD’de ne olduğuyla ilgili bir karşılaştırma yapmak isteyen herkes orada seçimlerde ve siyasal yaşamda yurttaşların sadece küçük bir oranının katılımının olduğunu görebilir. Ya da AB’ye bakıldığında orada da referandumların sonuçlarının görmezden gelindiği ya da halklar “doğruyu seçene kadar” referandumların tekrarlandığı örnekleri görülebilir.

Tüm bunlar Küba halkının neden devrimin ve sosyalist inşanın baş aktörü olduğunu gösteren, devrimin başarılarından sadece bazılarıdır. Bunca yıl boyunca yapılan büyük fedakârlıklara rağmen Küba liderliğinin sosyalist yolu neden terk etmediğini gösteren örneklerden bazılarıdır. Ülkeyi sözde kapitalizmin cennetine götürme hedefiyle muhalefet yapmak için ABD’nin finanse ettiği çeşitli karşı devrimci grupların Küba halkını neden ikna edemediğini gösteren örneklerden bazılarıdır. Kübalıların neden Fidel ve Che’nin, sosyalizmin ve elle tutulur başarılarının yoluna sadık kalmaya devam ettiklerini gösteren örneklerden bazılarıdır.

Küba Devrimi’nin başarıları ve kazanımları eğer bizde hayranlık ve takdir duyguları yaratıyorsa, eğer Küba 60 yıldır ABD’nin ekonomik, ticari ve finansal ambargosuna karşı koymak zorunda kalmasaydı, bugün nereye ulaşmış olabileceğini bir an için düşünelim. Küba ekonomisinde en azından 135 milyar dolar zarara yol açan bu ambargo bütün bir halkın insanlık dışı, canice ve sistematik bir biçimde siyasi cezalandırılmasıdır. ABD ezici çoğunluğuyla artarda 27 yıldır ambargoya son verilmesini isteyen BM Genel Kurulu’nun kararlarını sistematik bir biçimde hor görmektedir. ABD 60 yıldır Küba’nın bağımsızlığını ve sosyalizmi seçmesini ve sahillerinden sadece 90 km uzaklıktaki bir adanın ABD’nin çok uluslu şirketlerine boyun eğmeyip başarılı olmasını hazmedemedi.

Bilindiği gibi Donald Trump yönetimi –ABD’nin genel gerginlik ve saldırganlık politikaları çerçevesinde- ABD-Küba diplomatik ilişkilerinin yeniden kurulmasına ilişkin Obama döneminde atılan sınırlı adımları dahi iptal etti. Trump Küba’ya karşı yaptırımları güçlendirdi ve devrimin adasına karşı saldırgan söylemini de yoğunlaştırdı. Şimdi başka bir aşırı sağcı antikomünist lider, Brezilya’nın yeni başkanı Bolsonaro da onun yanında yer alıyor ve Küba Devrimi’nin ve aynı zamanda Venezuela hükümetinin alaşağı edilmesi için ABD’ye yardımcı olma niyetinde olduğunu dile getiriyor.

Bizim görüşümüze göre AB’nin de ciddi sorumlulukları var. AB Havana’yla ilişkilerin olması için devrimin alaşağı edilmesini isteyen bir çizgi temelinde yıllarca ABD ile tamamen aynı safta yer aldı. Küba’nın egemenliğine saygıyı AB’nin en azından sözlü olarak kabul ettiği ve 2016’da varılan AB-Küba Siyasi Diyalog Anlaşması ileriye doğru atılan bir adımı teşkil etti. AKEL olarak bu adımı selamladık. Ancak Küba’yla ekonomik ilişkilerini sürdüren AB’den kişi, şirket ve organizasyonlar hala daha ABD’nin ceza ve yaptırımlarına uğramaktadır. ABD’nin Küba’ya karşı ambargo yasasının geçerliliğinin AB tarafından da onay görmeye devam edilmesi kabul edilemezdir. Ayrıca Avrupa Parlamentosu’nda sağ ve aşırı sağın dayattığı çeşitli antikomünist-antiKüba kararlar da kabul edilemezdir ve bu kararların –elbette ki AKEL dışında- başka Kıbrıslı partiler tarafından desteklenmesi de üzücüdür.

Tüm bunlar Küba’nın uluslararası emperyalizmin ve en gerici güçlerin hedef tahtasında olmaya devam ettiğini göstermektedir. Ayrıca Küba’yla dayanışma ve desteğin her zaman olduğundan daha acil ve önemli olduğunu da göstermektedir. Bu nedenle AKEL, Küba’yla uluslararası dayanışma hareketinde aktif olarak yer almakta ve her fırsatta sesini yükseltmektedir. Küba aleyhine ABD ambargosunun sona ermesi ve uğradığı zararlar nedeniyle Küba halkının tazmin edilmesi için. Guantanamo’daki ABD’nin cehennem üssünün kapatılıp, topraklarının Küba’ya iadesi için. Küba’nın egemenliğine ve Küba halkının kalkınması için seçtiği yola saygı gösterilmesi için. Kıbrıs ve Küba halkları arasında dostluk ve dayanışmanın güçlenmesi için. Bu noktada Kıbrıs Küba Dostluk Derneği’nin çalışmalarını AKEL adına selamlamak ve Küba’nın her dostunu bu derneğin 27 yıldır sürdürdüğü enternasyonalist dayanışmayı desteklemeye çağırmak istiyorum.

Küba Devrimi büyüdü ve büyüyor ama yaşlanmıyor. Çünkü bu devrim 60 yıldır insanlığın, dünya halklarının gelecek için en saf ve asil vizyonunu ete ve kemiğe büründürüyor. Çünkü dünya tarihinde her gün bir yurtseverlik, hümanizm ve enternasyonalizm sayfası yazıyor. Çünkü sosyalizm bayrağını gururla yükseklerde dalgalandırıyor.

Yaşasın Küba Devrimi!

Yaşasın Sosyalist Küba!

PREV

EDON’un 19. Kongresi’nde AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşması

NEXT

AKEL-Sol-Yeni GüçlerAvrupa Parlamentosu Milletvekili Adaylarının Sunumunda AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu Tarafından Yapılan Konuşma