AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Thodosis Pieridis’in Anısına Gerçekleştirilen Şiir Gecesinde Yaptığı Konuşma
“Evet, memleketimizde deniz her yerde, ama pazarları Mağusa surları üzerinde yürüyüşe çıkmak hoşumuza gidiyor, küçük Marina’mızla da birlikte, bütün güzellikleri ve küçük küreğiyle…” diye yazıyordu Thodosis Pieridis “Mağusa Surları Üzerinde Hayaller Kurarak” antolojisinde… En sade ama aynı zamanda en zengin esinlerle kurulan hayallerle… Mağusa denizinin insanlarından ve hikâyelerinden, tüm olanları hatırlatan surlarından ve küçük küreğiyle bugünü yarına bağlayan küçük Marina’dan esinlenerek kurulan hayallerle…
“Çok çocuktuk o zamanlar, o zamanlar sadece yaşıyorduk” diye yazıyordu şair. Bunları bugün tekrar okurken, bugün yine buraya gelirken, bizi hala ayıran tel örgüyle bunu tespit edebiliriz; o zamanlar sadece yaşıyorduk. O zamanlar yurdumuz ve halkımız tekti. İstiladan önce Kıbrıs’ı yaşayan nesillerin çocukluk ve gençlik dönemlerinde başka bir Kıbrıs yaşıyor. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin birlikte yaşadıkları bir Kıbrıs yaşıyor. Kıbrıs halkının birlikte verdiği ortak siyasal, sosyal ve işçi mücadeleleri yaşıyor. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin yan yana değil, birlikte yaşadıkları, ortak kaygıları ve vizyonları paylaştıkları, ortak geleceklerini birlikte inşa etmek için mücadele ettikleri Kıbrıs yaşıyor. Bugün, Dünya Barış Günü’nde tek dileğimiz o günlerin geçmişteki anılar olmaktan çıkıp, yurdumuzun ve halkımızın bugünü ve geleceği olmasıdır.
1960’ta bize verilen bağımsızlığa herkes tarafından sahip çıkılmadığı bir gerçektir. Kıbrısrum toplumundaki milliyetçilik bunu Enosis’e yönelik bir ara aşama olarak gördü. Kıbrıstürk toplumundaki milliyetçilik bunu Taksim’e yönelik bir basamak olarak gördü. Kıbrıs tarihinin en karanlık dönemeçlerinden birinde, milliyetçilik ve şovenizm Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkmak için ellerinden geleni yaptılar. Taksim’ci emperyalist planlar birbiri ardına uygulamaya sokulurken, fanatizm ve bağnazlık halkımızı yakıp yıkmak için silahlara sarıldı. Kıbrıs aleyhine bu gayri meşru planlara direnen güç, her zaman yurdumuzun bağımsızlığı ve halkımızın kardeşliği için mücadele eden AKEL ve Halk Hareketi oldu. İçten ve dıştan dayatmalara direnişin bedelini halkımız kanıyla ödedi. Bağımsızlık sonrasındaki yıllarda ve darbe öncesindeki dönemde emperyalizm Kıbrıs’ın Taksim’ini hedefledi. Bazı Kıbrıslılar ona kapıyı açmasaydı, Kıbrıs’ı ve halkımızı bölmeyi başaramayacaktı.
Tarihi tekrarlamayalım. Darbe olduğu takdirde Türkiye’ye istila için kapının açılacağını o zamanlarda Kıbrısrum toplumunda kimileri nasıl biliyorduysa, şimdi de Kıbrıs sorunu çözümsüz kaldığı takdirde, Türkiye’nin Kıbrıs’a yerleşeceğini ve Kıbrıs halkının tümünü yok edeceğini biliyorlar. Artık bekleyecek zaman yok. Şimdi her şeyin adıyla söylenmesinin zamanıdır. Küçük partisel hesaplarla değil, Kıbrıs’ın geleceğini düşünerek samimiyet ve tutarlılıkla konuşmanın zamanıdır.
Ya ülkemizi ve halkımızı yeniden birleştirecek onurlu bir uzlaşıyla Kıbrıs sorununun çözümü için iradeyle müzakere edeceğiz, ya da Taksim kâbusuna kapıyı açacağız. Ya Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak yurdumuzun gerçek efendileri olmak için verdiğimiz ortak mücadeleleri haklı sonucuna ulaştıracağız, ya da yurdumuzu parçalayacak ve yarısını yabancı çıkarlara ipotek edeceğiz.
Son yıllarda AKEL olarak Kıbrıs sorununa ilişkin tezlerimizin özünü, D. Hristofyas ve M.A. Talat’ın ulaşmayı başardıkları görüş birliklerini de destekleyen tezlerimizi hedef alan çeşitli kesimlerin yoğun saldırılarına maruz kaldık. Bu saldırıların siyasi bedeline dayanmayı başardık. İnattan ya da “takıntılardan” dolayı değil, AKEL olarak yarının Kıbrıs’ı vizyonumuzdan dolayı tezlerimizden geri adım atmadık. Ortak bir devlette birlikte yaşayacak, halkına ait Kıbrıs’ın, yeniden birleşmiş Kıbrıs’ın nasıl olabileceği ve nasıl işleyebileceği hakkında siyasal önerimiz var.
Kıbrıslıtürklerin siyasi eşitliğini ve bunun tarihi derinliğini yıllardır kabul ediyoruz. Tezlerimiz ve önerilerimizle elle tutulur bir biçimde de bunu öne çıkardık. Çünkü Kıbrıstürk toplumunun siyasi eşitlik gereksinimini tamamen anlıyoruz. Bu gereksinim Kıbrıs’ın kendi tarihinden kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda Kıbrıs’ta Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin geleceğini gerçekten tehdit eden her şeye dikkatimizi yoğunlaştırıyoruz.
Yurdumuzun son 44 yıldır yaşadığı durum Thodosis Pieridis’in şu mısrasında özetleniyor: “zaman durdurulmuş, zamanın dışında taş kesilmiş bir halk”. Ankara’nın Kıbrıstürk toplumu aleyhine izlediği entegrasyon ve asimilasyon politikaları Kıbrıstürk toplumunu, kimliğini ve varlığını tehdit ediyor. Çözümsüzlük senaryosu Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin doğdukları topraklarda yaşayabilmelerini doğrudan tehdit ediyor.
Sayın Anastasiadis geç de olsa şimdi sorumluluğunun bilincine varmalıdır. Tarihe Taksim’in Cumhurbaşkanı olarak geçmemek için yapması gerekenleri yapmalıdır. Kıbrıs sorununa yıllardır çözüm bulunamamasında kabul edilemez tezler öne süren Türkiye’nin sorumluluklarının olduğu bilinmektedir. Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak Kıbrıs sorununun adil, işler ve dolayısıyla yaşayabilir çözümüne ulaşabileceğimizi ve bunu istediğimizi göstermeye ve yapıcı bir biçimde katkıda bulunmaya hazır olduğumuzu pratikte kanıtlamalıyız. Duruşumuz ve tezlerimizle Türkiye’nin bütün argümanlarını çürütmeliyiz. Üzerinde anlaşmaya varılmış olan zeminde çözüme ulaşılması hedefiyle müzakere sürecinin yeniden başlaması için katkıda bulunmalıyız.
BM Genel Sekreteri geçen Eylül ayında Güvenlik Konseyi’ne yönelik raporunda Kıbrıs sorununun çözümü hedefiyle müzakerelerin yeniden başlamasının sağlanması için yolu göstermekte, anlamı olacak ve sonuna kadar gidecek bir süreç için gerekli siyasi iradeyle ilerlemeye birlikte karar vermelerini iki liderden talep etmektedir. Bununla kalmayıp, anlamı olacak sürecin ne demek olduğunu da belirlemektedir. Çözüm çabasının Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmesi ve öze ilişkin bölümde: şu ana kadar ulaşılan görüş birliklerinin, Guterres Çerçevesi’nin ve çözümün uygulanması mekanizmasının teyit edilmesinin ve prosedüre ilişkin bölümde: askıda olan altı temel konunun paket halinde müzakeresinin yapılması gerektiğine işaret etmektedir. Bu altı temel konuyu da şu şekilde sıralamaktadır: (konferans masasında) güvenlik ve garantiler, (ikinci masada, iki toplumun liderlerinin arasındaki müzakerede) toprak, mülkiyet, federasyon düzeyinde organlara ve kararlara etkin katılım, Yunanistan ve Türkiye vatandaşlarına eşit muamele. AKEL olarak yukarıdaki bu yaklaşımla tamamen hemfikiriz. Varılan noktada, hayırlı sona, üstelik de kısa zamanda ulaşmak için mevcut durumda önümüzde var olan yol budur.
Kısa zaman içerisinde hem Sn. Anastasiadis, hem de Sn. Akıncı Sn. Guterres’le New York’ta buluşacaklar. Bu görüşmeler bundan sonraki adımları belirleyecek.
Bizim dileğimiz Sn. Anastasiadis’in yalpalamaları ve çelişkileri bir yana bırakıp, tezlerde tutarlılık göstererek, gerekeni yapmasıdır. Benzer bir tutumu Sn. Akıncı’nın da sergilemesini bekliyoruz. Türkiye’den uzlaşmaz tutumuna son vermesini bekliyoruz.
Bugünkü etkinlik Halk Hareketi’nin uzun sürecinde Kıbrıslırumları ve Kıbrıslıtürkleri bir araya getiren, bizi birleştiren şeylerin anımsatılmasıdır. Birlikte paylaşmayı istediğimiz yurdumuzun güzelliklerinin anımsatılmasıdır. Thodosis Pieridis’in şiirlerinde dile getirdiği barış günlerinin anımsatılmasıdır. Halkımızın, bizim yaşam heyecanımızın anımsatılmasıdır. Kıbrıstürk toplumunun ilerici güçleriyle birlikte uğrunda mücadele ettiğimiz her şeyin anımsatılmasıdır. Pek çok kez söyledik ve yine tekrar ediyoruz: Kıbrıslıtürk ilerici hareket yurdumuzun hak ettiği ortak geleceğimizin ve barışın temellerini atma çabasında doğal müttefikimizdir. Bunun için Kıbrıstürk toplumunun ve Kıbrısrum toplumunun sadece bir federasyon çerçevesinde birlikte yaşamayı başardıkları takdirde, varlıklarını tehdit eden her şeyi tamamen saf dışı edebileceklerinde ısrar ediyoruz ve ısrar etmeye devam edeceğiz. Bize göre federasyon çözümü birleşik ve bağımsız yurtta iki toplumun birlikte yaşamalarının ve işbirliklerinin güvence altına alınacağı, tek egemenlikli, tek vatandaşlıklı ve tek uluslararası kimlikli yeniden birleşmiş bir devlet çerçevesinde aynı yurdu paylaşan eşit ortakların yaratıcı işbirliğidir. Yine kimileri toplumların kendine özgü özelliklerini silmeyi istediğimizi söylemekte acele etmesinler. İki toplumun Yunanistan ve Türkiye ile tarihsel ilişkilerinin olduğuna şüphe yoktur. Ancak bizce Kıbrıslıların vasiler olmaksızın başarabilecekleri, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak vatanlarında ortak yaşamlarını inşa edebilecekleri de aynı derecede şüphe götürmez bir gerçekliktir.
Üzerinde anlaşmaya varılan çerçeveyi temel alan çözümün; bizi işgalden ve içişlerimize müdahalelerden kurtaracak olan iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümünün; faşist ve şoven unsurların sabote etmelerine izin vermeyerek, onları tecrit edecek çözümün sonucu olarak, Kıbrıslırumların, Kıbrıslıtürklerin, Maronitlerin, Ermenilerin ve Latinlerin ortak vatanı olan bir Kıbrıs’ı düşlüyoruz. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dönüşümü iki bölgeli, iki toplumlu federasyon temelinde birleşik bir devlete götürmelidir. İki toplumun siyasi eşitliğinin olacağı bir devlete götürmelidir. Tek ve bölünmez egemenliği, vatandaşlığı ve uluslararası kimliği olacak bir devlete götürmelidir. Garantilerin ve müdahale haklarının olmayacağı, herkesin insan haklarının ve temel özgürlüklerinin güvence altında olacağı bir devlete götürmelidir.
“Tarihin dalgaları bir bir geldiler ve gittiler, geldiler ve gittiler ama biz kaldık. Biz bu memleketin plebleri… Tarihin dalgaları bir bir gelse de, gitse de, saldırsa da, köpürse de, silinse de kalacak olan biziz…” diye yazdı Thodosis Pieridis. Biz, plebler, bu memleketin halkı son sözü söyleyecek olan biz olacağız. Barış ve demokrasi mücadelesini kanıyla sulayan biz. 1974’ün yıkıntıları üzerinde mücadeleyi inşa eden biz. Tel örgüler üzerinden ellerimizi birleştirmekte ısrar eden biz. Hiçbir şeyin Kıbrıs’ta barışı engelleyemeyeceğinin her yerde duyulması için sesimizi birleştirmekte ve yükseltmekte ısrar eden biz. Biz, plebler, bir bir dalgaların sakinleşeceği saatte büyük harflerle tarihi baştan yazacağız: Kıbrıs, tek vatan, tek halk.
21 Eylül 2018