Home  |  Konuşmalar   |  AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun “Kara Günlerin Yıldönümü” Etkinliğinde Yaptığı Konuşma

AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun “Kara Günlerin Yıldönümü” Etkinliğinde Yaptığı Konuşma

Her yıl böylesi günlerde 1974 Temmuz’unun o kara anlarını tekrar yaşıyoruz. Kurşunlar, tanklar, bombardımanlar, yerinden yurdundan edilerek göç etmek zorunda kalanların kafileleri, göçmen çadırları…

Her yıl böylesi günlerde, evimizden üzerimizdeki elbiselerle ayrılıp, bir kaç gün sonra geri döneceğimizi sandığımızı hatırlayarak yüreklerimiz acıyla doluyor.

Her yıl böylesi günlerde yüreklerimiz yurdumuzu bölen barikatlarda acıyla doluyor.

Bu yıl da ihaneti mahkûm eden sesiz. Yurdumuz aleyhine işlenen çifte cinayeti hatırlatan ve adalet talebiyle haykıran bilinciz. Tel örgüleri eriten ve her yerde yankılanan “Kıbrıs, Kıbrıs Halkınındır!” sloganıyız. 44 yıl sonra yurdumuz için canlarını feda edenleri saygıyla anıyoruz. Onların fedakârlıklarını hak ettikleri sonuca ulaştırmak boynumuzun borcudur.

Her yıl böylesi günlerde Sağ ve Aşırı Sağ kendilerini çok rahatsız hissediyorlar. “1974’te olanlardan herkes sorumlu”, “Makarios da suçluydu”, “herkes şiddete başvurmuştu” gibi sözlerle tarihi gerçekleri gölgelemeye çabalıyorlar. Canlarını feda edenlerin anılarına hakaret ediyorlar ve yurdumuzun tarihine tecavüz ediyorlar. Onlar ne kadar çabalasalar da hiçkimse unutmuyor, hiçbir şey unutulmuyor. Hainler olmaksızın ihanet, caniler olmaksızın cinayet olamaz.

Sağ gayrimeşruluklarını, ideolojik saplantılarını ve dogmatizmini gizlemeye çalıştığı her seferinde herkesin suçlu, herkesin sorumlu olduğundan söz ediyor. Yaşananlar hakkında kendi anlatımının herkesin kabul etmesini istemekte ısrar ediyor. Ancak gerçek hiç de onların anlatımındaki gibi değil. 1974’te herkes aynı şeyleri yapmadı. O zamandan bugüne kadar da herkes aynı şeyleri yapmadı.

Bir yanda AKEL ve onunla birlikte bazı başka partiler ve Kıbrıs halkının ezici çoğunluğu Makarios’un Bağlantısızlık politikası etrafında bir araya gelmişti. Diğer yanda ise bir avuç EOKA-B’ci, bilinçli faşistler.

Bir yanda demokrasi ve özgürlük için canlarını feda etmeyi göze alan binlerce onurlu yurtsever. Diğer yanda Cunta’ya satılmışlar.

Herkes aynı şeyleri yapmadı. Bir yanda Darbe’nin Türkiye’ye istila bahanesini vereceğini bilmelerine rağmen darbeyi planlayan ve yapan Grivas’çılar, EOKA-B. Diğer yanda Makarios etrafında halkı bir araya getirerek, 1972’de planlanan darbeyi önlemesine rağmen, endişe duymaya devam ederek, Kıbrıs aleyhine canice planlar hakkında sürekli uyarılarda bulunan AKEL.

Cunta’nın kontrolündeki Ulusal Muhafız Ordusu ve EOKA-B’ye karşı duracak bir Halk Milis Gücü oluşturulması yönünde AKEL’in önerisi maalesef dikkate alınmadı.

Bugün de bir yanda yurdumuzun yeniden birleşmesi için mücadele eden, halkımızın özgür ve barış içerisinde yaşayabileceğini haykırmakta ısrar eden binlerce Kıbrıslırum var. Diğer yanda da Kıbrıs’ın yarısını Türkiye’ye bağışlamak isteyenler. Ümit ediyoruz ki bu sefer milliyetçilik, nefret ve fobiler değil; yurtseverlik ve mantık hâkim olur.

Makarios’u devirmeye ve Kıbrıs’ın Amerikan’cı, NATO’cu çıkarlara boyun eğmesine yönelik planların hazırlanmasına çok daha öncesinde başlanmıştı. Daha sonra kanıtlandığı gibi, komplonun baş aktörleri arasında Kıbrıslılar da vardı. Tanıklıklara göre, Makarios’u hedef alan teşebbüslerin tümünün koordinatörleri Komando Güçleri Komutanı Dimitris Papastolu ve Polikarpos Yorgacis’ti. Cinayetleri işlemeyi amaçlayanlara gerekli silahları sağlayan da Yorgacis’ti. Makarios’u öldürmeye yönelik planları Cumhurbaşkanı’nın Yaveri Athanasios Pulitsas da biliyordu.

1972’de planların uygulanmasına başlandı. Stavros Siros silahları alacaktı. EOKA-B’nin başka kadroları Amerika’dan alacakları paralar konusunda anlaşmaya varmışlardı. Grivas darbe planlarına ilişkin Yuannidis’le yazışıyordu. Tüm bu yıllar boyunca EOKA-B Makarios’a karşı canice harekâtların planlarını yapıyordu. Apollon, Gronthos, Ermis, Andapodosis, Niki, Keravnos planları. Bunlardan bazıları Grivas’ın, bazıları Siros’un, bazıları da Karusos’un imzasını taşıyordu.

Hain darbeyle Kıbrıs ve Kıbrıs halkı aleyhine çifte cinayetin birinci ayağı gerçekleştirildi. Diğer ayağı bu ihanetin kapıyı açtığı Türkiye’nin istilasıyla gerçekleştirildi. İstila binlerce Kıbrıslıyı kana ve gözyaşına boğdu. Kendi ülkelerinde göç etmek zorunda kalan, yerlerinden yurtlarından edilen insanlar, kayıplar, mahsur durumda yaşamak zorunda kalanlar. Türk Ordusu ülkemizin topraklarının üçte birinden fazlasını bugüne kadar işgal etmeye devam ediyor. Utanç tel örgüleri bunca acıları yaşayan adamızın bedenini kanatmaya devam ediyor.

Kıbrıs halkı, Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler 44 yıldır haklarından mahrum ve şiddet yoluyla birbirlerinden ayrı yaşıyorlar. Adaya yasadışı bir biçimde nüfus taşınması halkımızın doğduğu yurdunda geleceğini doğrudan tehdit ediyor. Halkımız Türkiye’nin yaklaşık 30.000 askerinin adadaki varlığının sürekli tehdidiyle yaşıyor.

Kazanmamız için öncelikle amacın somut ve net olması gerekir. Bu da ENOSİS’ten başka bir şey olamaz. ENOSİS ve sadece ENOSİS. Bugün güçlüyüz, her zaman olduğumuzdan daha fazla güçlüyüz. Ordu adına size bir söz veriyorum. Düşman çıkarma yapmaya cüret ederse, ezilecek. Bunu çok iyi biliyor ve çıkarma yapmaktan söz etmiyor, ama bizi bombardımanla tehdit ediyor. Ve yine size söz veriyorum ki, eğer sivil nüfusu bombalama cüretini gösterirse, cevabımız yıldırım hızıyla ve derhal olacak. Ve eminim ki pişman olacaktır”. 1965 Ocak’ında Grivas bunları söylüyordu. Birkaç ay öncesinde bizzat kendisi Taksim’ci Acheson Planı’nı ilerletmeyi üstlenmişti. Spiros Yeorgiu Grivas’ın iki Acheson Planı’nı yayınlamaları için kendisine yakın gazetelere gönderirken, “politikamızı bunlara dayandıracağız” diyerek bunların öne çıkarılmasını istediğini yazıyordu. Bugüne kadar devam eden milliyetçilik cinneti. Bir yandan halkı büyük yalanlarıyla uyutuyorlar, diğer yandan bırakıyorlar zaman işini yapsın: Bizi Taksim’in eşiğine götürsün, işgalin sonuçlarını kalıcılaştırsın.

Ülke aleyhine en büyük suç işlendi, çünkü nefret, fanatizm ve dogmatizmden gözleri körelmiş milliyetçilik halkımızın doğduğu topraklarda barış içerisinde yaşamasını istemedi. Çünkü gerçekleştirilemeyecek olan uğruna gerçekleştirilebilecek olanı feda etmek istedi. Çünkü halkı yalanlara boğarken, emperyalizmin Kıbrıs aleyhine planlarının yaşama geçmesi için truva atı oldu. Sonuçta çıkarma yapıldı ve önceki günlerde “Muskos öldü” diye bayram ederek ellerindeki kalaşnikofları sallayan Grivas’çı caniler Kıbrıslı yurtseverleri ihanete uğramış ve silahsız bir biçimde cepheye gönderirken, kendileri cephe gerisinde saklanacak delik aradılar.

Ateşli nutuklar atan Cunta’cılar Kıbrıs’ı yok pahasına sattılar. General Bonanos’un 20 Temmuz’un şafağında Türkiye’nin çıkarmasını bilmesine rağmen, Kıbrıs’la iletişime geçmemesi, Yorgitçis’in tanıklığına göre, Bonanos’un kendisine “onur ve itibar nedeniyle Girne bölgesinde bir yere Türklerin çıkmasına izin verilmesi” emrini vermesi bunu açıkça göstermektedir.

Darbeciler işledikleri cinayetin sonuçlarının ortaya çıkmasından sonra da pişman olmadılar. Bazıları bugüne kadar pişman olmamaya devam ediyorlar. Yaptıkları için bir özür bile dilememeye devam ediyorlar. Hatta kimileri bize parmak sallayıp yurtseverlik dersleri vermeye kalkışıyorlar. Maalesef ki bu tavırlarını bugün de sürdürüyorlar.

Pek çokları kalişnikoflardan onları barındıran partiye, DİSİ’ye, oradan da milletvekilliği, bakanlık ve diğer koltuklara geçtiler. Kendilerine 1974 dönemi hakkında işlerine gelmeyen sorular sorulduğunda aniden hafızalarını yitiriyorlar, hiçbir şeyi hatırlamıyorlar. Her şeyi unuttular.

Biz unutmuyoruz! Faşizme ve istilaya geçit vermemek için dökülen kanı kim unutabilir? Kostas Mişaulis, Kostakis Evagoru, Nikos Flurencu, Kriakos Papalazaru, Andreas Kestas, Pambos Hristofi, Tasas Hristofi, Pandelis Haralambus, Hristakis Kombos ve daha nicesi. Halk Hareketi’nin bağrından çıkan Gavriil Theodosiu, Andreas Stilyanu, Yerasimos Leondiu, Evethon Yoannidis, Nikos Karasamanis, Ahileas Kurtellis, Yeorgios Adamu Hacistefani, Yorgos Haralambus, henüz 14 yaşındaki Andreas Theodosiu ve daha nicesi. Onların mücadelelerinden ve fedekarlıklarından onur ve gurur duyuyoruz. Onlar demokrasi ve özgürlük mücadelesinde canlarını feda eden yoldaşlarımızdır.

Bugün, 1974’ten 44 yıl sonra Türkiye, Kıbrıs’ın Taksimi hedefinde ısrar etmeye devam ediyor. Türkiye’nin Kıbrısrum tarafında yine müttefikler bulmaya devam etmesi tarihin trajik ironisidir. 1974 dönemi öncesine benzer söylemler kullanan müttefiklerle mevcut durumun devam etmesinin daha iyi olacağına ikna etmeye çabalıyorlar. İki bölgeli iki toplumlu federasyonunun terk edilmesi, üniter devlet hakkında ortaya konulan yaklaşımlar da aynı şekilde zeminsiz ve demagojiktir. Gerçek yurtseverlik lafta değil, pratikte görülür. Gerçek yurtseverler demokrasi ve yurdun özgürlüğü tehdit edilirken kanlarının son damlasına kadar en ön safta mücadele edenlerdir. Gerçek yurtseverler bugün halkı büyük yalanlarla uyutmaya kalkışıp işgalle uzlaşanlar değil, yurdumuzun yeniden birleşmesi için mücadeleye devam edenlerdir. Gerçek yurtseverler yaralı Kıbrıs bayrağını kaldırmakta ısrar ederek, Kıbrıs halkına ait bütün ve özgür bir Kıbrıs’ı ve barışçıl bir geleceği vizyon edinenlerdir.

Çocuklarımızın, torunlarımızın, gelecek nesillerin geleceği için, yeniden birleşmiş bir Kıbrıs için mücadele ediyoruz. 1974’ün yıkıntıları üzerinde yeniden yakınlaşma hareketini inşa etmiş olmaktan gurur duyuyoruz. Tüm Kıbrıs için haykıran ses olmaktan gurur duyuyoruz. Biz, yarının Kıbrıs’ı vizyonu olan ve bu vizyonun nasıl ete ve kemiğe bürünebileceğine dair siyasi önerisi olan hareketiz. Biz, bir an bile rövanşçı yaklaşımları ve siyasi emelleri ülkenin geleceğinden daha önemli görmediğimiz için gururluyuz. Yurtseverlik budur. Sayın Anastasiadis bunun bilince varıp, bize yurtseverlik dersleri vermeye son vermelidir.

Sayın Anastasiadis’in bizi Kıbrıs’ta Türkiye’nin ordularını ve garantilerini güya istediğimize dair suçlamasına izin vermiyoruz. AKEL’in böylesi bir şeyi kasteden bir atıfını ya da önerisini ne Sn. Anastasiadis, ne de başka hiç kimse bulabilir. Garantilerin kaldırılması konusunu müzakere masasına koyan ve bunun için Türkiye’ye baskı uygulanmasına yönelik dinamizm yaratan ilk siyasi lider Dimitris Hristofyas’tı. Diğer yandan 2004’te garantileri kabul eden tek siyasi lider ise Sn. Anastasiadis’ti. Bunun için hayaller görmekte ısrar etmesin, sadece mevcut durumu düşünsün ve yurdun geleceği hakkında kararlar versin.

AKEL’in tezleri Kıbrısrum tarafının yıllardır varolan tezlerini ve ilkeleri temel almaktadır. Kimileri Kıbrıs sorununu kendi emelleri uğruna kurban etmeyi kararlaştırdı diye ya da Sn. Anastasiadis AKEL’i güya Türkiye’nin tezlerini benimsemekle suçlamak için medyayı seferber ediyor diye tezlerimizi terk etmemiz söz konusu olamaz. Türkiye’nin tezlerine hizmet edenler zamanın geçmesine ve işgalin gün be gün kalıcılaşmasına yol açanlardır.

Sayın Anastasiadis tarafımızın yıllardır var olan tezlerini güvence altına alan ortak açıklamalarla Dimitris Hristofyas’tan Kıbrıs sorununu devraldı. Pek çok konuda kaydedilmiş görüş birlikleriyle; enerji başlığında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin güvence altına alınmış egemenlik hakları ve dev perspektifle; sorunun çözümüne hazırlıkta tarafımızın bir adım önde olduğunu kabul eden uluslararası toplumla Kıbrıs sorununu devraldı. Sn. Anastasiadis’in kendisi ne yaptı ve Kıbrıs sorununu hangi aşamaya getirdi?

Üzülerek söylüyorum ki, Anastasiadis-DİSİ hükümeti dedikleri ve yaptıklarıyla çoğu zaman sanki akıllarında ertesi güne geçtikleri ve sadece durumun idaresini yaptıkları kanaatini vermektedirler. Yoksa Cumhurbaşkanı’nın iki MEB’e ilişkin atıfları nasıl izah edilebilir? İşgal altındaki bölgeden yurttaşların yakıt almasına karşı gerçeklik dışı direktifleri nasıl gerekçelendirilebilir? Arkeolojik anıtları ziyarete ilişkin direktifleri nasıl gerekçelendirilebilir?

Pek çok kez söyledik ve yine tekrar ediyoruz: Kıbrıs gazinolarla, pasaport satışlarıyla, Cumhurbaşkanlığı’na ve DİSİ’ye yakın çevrelerin uğruna insanların ve ülkenin kurban edilmesiyle kurtulmayacak. Sn. Anastasiadis geçte olsa sorumluluğunun bilince varmalıdır. Tarihe Taksim’in Cumhurbaşkanı olarak geçmemesi için gerekenleri geçte olsa yapmalıdır. Bunları yapması için kabul edilemez tavizlerde bulunması değil, kararlılık göstermesi, inisiyatifler üstlenmesi, tarafımızın tezlerini ve argümanlarını tutarlılıkla ortaya koyması gerekmektedir.

Evet, Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulamamasında Türkiye’nin yıllardır sorumluluğu var. Evet, diğer taraf kabul edilemez tezler öne sürüyor. Tarafımız tutarlılıkla sorunun çözümünü hedeflediğini herkese net bir biçimde göstermek için elinden geleni yapmalıdır. Sn. Anastasiadis Türkiye’nin iki devlet tezinin sahneye getirilmesine yolu açık bırakan değil, bilakis kapatan inisiyatifler üstlenmelidir.

Kimileri Kıbrıs sorunu çözülürse Kıbrıs Türkleşecek diyorlar. Kıbrıs, Kıbrıs sorunu çözülmezse Türkleşecek. Kıbrıs, sadece yeniden birleştiği takdirde kurtulacak. Türkiye yıllardır Kıbrıstürk toplumunu güçsüzleştirmeye ve Ankara’ya bağımlılığını derinleştirmeye yönelik politikaları uyguluyor. Enerji, su, inşaat ve turizm alanlarına yönelik finansmanlarla işgal altındaki bölgenin ekonomik entegrasyonu yönünde hareket ediyor. İşgal altındaki bölgeye müdahalelerini sürdürüyor. Toplumu daha fazla denetleme aracı olarak dini fanatizmi geliştirmeye çalışıyor. Kıbrıstürk toplumunun bir kesimi tüm bunlara karşı direniyor. Ancak küçük bir toplum güçlü Türkiye karşısında nereye kadar direnebilecektir? Tüm bunları Kıbrısrum toplumunda Sağ zamanında anlamadığı takdirde, Kıbrıs’ı bu kez düzeltilemeyecek derecede yaralayacaktır.

Sn. Lute yakında Kıbrıs sorunuyla ilgili temaslarına başlıyor. Görevinin başarıyla taçlanmasını diliyoruz. Bu esasen Türkiye’ye bağlıdır. Ancak büyük derecede Sn. Anastasiadis’in tutumuna da bağlıdır. Sn. Anastasiadis kısa sürede anlaşmaya varılması hedefiyle özlü müzakerelerin yeniden başlamasına hazır olduğunu net ve ikna edici bir biçimde göstermelidir.

AKEL özlü müzakerelerin yeniden başlamasının şart olduğuna ısrar etmektedir. Hedef en kısa zamanda üzerinde anlaşmaya varılan çözüme ulaşmak olmalıdır. Ulusal Konsey’in yıllardır varolan kararlarını temel alacak çözüme ulaşmak olmalıdır. Yurdumuzu işgalden ve garantilerden kurtaracak; işgale ve yasadışı nüfus taşınmasına son verecek; BM kararlarını, Üst Düzey Antlaşmaları, uluslararası hukuku ve Avrupa hukukunu temel alacak çözüme ulaşmak olmalıdır. Ülkeyi, halkı, kurumları ve ekonomiyi yeniden birleştirecek; BM metinlerinde belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümüne ulaşmak olmalıdır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamını teşkil edecek ve tek egemenlikli, tek uluslararası kimlikli ve tek vatandaşlıklı birleşik devlete götürecek çözüme ulaşmak olmalıdır.

“15 Ekim 1974’te, 60 kişiyle birlikte 3 ay hapisten sonra bizi biraz elbise almak için Girne’deki köyümüz Ayios Yorgios’a götürdüler. Her yerde yıkımın ve ölümün izleri vardı. Hiç görmemiştim böylesi bir yıkımı… Evime vardığımızda pencerelerde yabancı perdeler gördüm. Acaba içeri girmeme izin verecekler miydi? Bana iyi davrandılar. Evden sadece bana ait olanlardan kalanı almamı söylediler. Düğünümün şamdanlarını… Ancak onları almadım çünkü tekrar geri döneceğimi ümit ediyordum” diyordu Elli. Yıkımın ve yerinden yurdundan edilen insanların acısı. Onlar kısa zamanda döneceklerini ümit ediyorlardı. Yıllardır göçmen evlerinde bu umut yaşamaya devam ediyor. Bu umutla anneler beklediği kişi için masaya bir sandalye ve bir tabak daha koymaya devam ediyor. Bu umut siyah beyaz resimleri taşıyan ellere güç kattı. Yerinden yurdundan edilenler bu umutla her bayramda “hade seneye evimizde” demeye devam ediyor. Kimlik tesbiti yapılan yakınlarının Kıbrıs bayrağına sarılı tabutları etrafındaki insanların acısına bu umut su serpiyor.

Bu umuda hiçkimsenin ihanet etme hakkı yoktur! Hayır! Biz vatanımızı satmıyoruz! Biz yorulmadık! Biz boyun eğmiyoruz! Evet, devam edeceğiz! Evet, ısrar ediyoruz! Biz geleceği talep etmekten vazgeçmeyeceğiz! Kıbrıs yeniden birleşebilir ve birleşmelidir. Kıbrıs tarihinde yeni bir sayfa açabilir ve açmalıdır. Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızla birlikte barış, refah ve ilerlemenin Kıbrıs’ını yaratmalıyız.

Yaşasın Kıbrıs’ımız!

Kahramanlarımıza şan ve şeref!

18 Temmuz 2018

PREV

İngiltere Kıbrıslılar Birliği’nin Etkinliğinde AKEL-Sol-Yeni Güçler Milletvekili Aristos Damianu’nun Konuşması

NEXT

AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Thodosis Pieridis’in Anısına Gerçekleştirilen Şiir Gecesinde Yaptığı Konuşma