Kıbrıs’ın bağımsızlığına adanan etkinlikte AKEL M.K. Genel Sekreteri Andros Kiprianu tarafından yapılan konuşma
AKEL Merkez Komitesi adına hepinize bugünkü etkinliğe hoş geldiniz diyorum. Özellikle İzzet İzcan’a ve diğer Kıbrıslıtürk yurttaşlarımıza hoş geldiniz diyorum. Böylesi bir günü, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin birlikte kutlamaları büyük öneme sahiptir. Ortak vatanımızı yeniden birleştirmek için birlikte mücadele edeceğimiz mesajını göndermemiz büyük öneme sahiptir. Kıbrıs halkının tümünün barış ve refah içerisinde yaşamayı istediği mesajını göndermemiz büyük öneme sahiptir.
Bu yıldönümü Kıbrıs Cumhuriyeti açısından çok önemli bir yıldönümüdür. Bugün, bağımsız devletimizin yaratıldığı gündür. Kıbrıs’ın ve Kıbrıslıların özgürlüğü ve onuru için mücadele etmiş, fedakârlıklarda bulunmuş olanların tümü bugünü ayrıca önemli kılmaktadırlar. Onlar, karşılarındaki güçlülerin gayrimeşru planlarını önleyebilmelerinin, onları yenebilmelerinin çok zor olduğunu bilmelerine rağmen, güçlülere karşı koyma cesaretini gösterdiler. Ancak ne yazık ki, bu kazanıma herkes gerektiği kadar sahip çıkmadı. Sonuçta, bugünü kutlayacağımıza, geçmişe büyük acılarla bakıyoruz. Ancak yılmıyoruz; bilakis birleşik Kıbrıs için mücadelelerimizi daha da yoğunlaştırıyoruz. Bu yıldönümünde aklımız yerlerinden edilen, acılara boğulan, 1974 yıkımını yaşayan Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk, bütün Kıbrıslılarda. Gözlerimiz işgalin derin bıçağında ve tel örgülerde. Tüm bunlar, dökülen bunca kan karşısında borcumuzu yerine getirmemiş olduğumuzu bize hatırlatıyorlar.
Bugün hakkında konuşurken, geçmişten dersler çıkarmak her zaman gereklidir. Kıbrıs’ın sömürgecilikten kurtulması Kıbrıslırum, Kıbrıslıtürk, Ermeni, Maronit ve Latin, Solcu ve Sağcı, herkes için ortak hedefti.
Kıbrısrum toplumunda stratejik hedef başlangıçta ortaktı. Taktikte ve yaklaşımda fark vardı. Bu, mücadeleyi önemli bir öğeden, birlikten mahrum bıraktı. Sağ, Ulusal Liderliğin ve dönemin Başpiskoposu’nun etrafında ittifaka gitti. Diğer yandan, Sol’un geniş Halk Hareketi ise Emekçi Halkın İlerici Partisi AKEL etrafında birlik oldu.
Sömürgeciliğe karşı Kıbrıs halkının tümünün kitlesel siyasal mücadelesi yönünde Sol’un önerisini Sağ hiç tartışmaksızın reddederek, silahlı mücadele tercihini öne çıkardı. Yıllar sonra Kliridis’in bizzat kendisi silahlı mücadele tercihinin yanlış olduğunu söyledi. Ancak o dönemde Sağ silahlı mücadelede inatla ısrar etti. Aynı zamanda Grivas antikomünizm yaparak, daha EOKA’nın mücadelesinin başlangıcından itibaren, onların işlerine müdahale edecek AKEL’cilerin bunu canlarıyla ödeyecekleri tehditlerinde bulunuyordu. Daha sonra da, Ulusal Liderliğe çağrıda bulunarak, komünistlere darbe vurulmasını ve onların küçük düşürülmesini istiyordu.
Elbette ki onun bu tutumunun tek nedeni komünizme düşman olması değildir. O dönemde Grivas’ın ve Sağ’ın tutumunda önemli bir kriteri teşkil eden öğe, her ayaklanmadan sonra gündeme gelen iktidar olma meselesiydi. Onların amacı AKEL’in küçük düşürülmesi, AKEL’e darbe vurulması ve böylece AKEL’in yerli oligarşiyi ve Sağ siyasal güçleri rahatsız edecek bir siyasal güç olarak var olmasının önüne geçmekti. Nitekim Grivas, AKEL’in önemli bir siyasal güç olmasına son verilmesi için AKEL’in sindirilmesi gerektiğini yazarken, bunu kastediyordu. Grivas AKEL’in ve Kıbrıslıtürklerin mücadelenin dışında kalması gerektiğini söyleyerek, daha başından itibaren Kıbrıs halkını bölmeye çalışıyordu.
AKEL’in “sömürgeciliğe karşı mücadele etmeyip, sömürgeciliği desteklediği” ya da daha da kötüsü, “sömürgeciliğe karşı mücadeleye AKEL’in ihanet ettiği” yalanını bugün de kimilerinin dile getirdiği görülmektedir. Bunların çok ucuz yalanlar olduğu Kıbrıs Tarihi Ansiklopedisi’ne bir göz atmakla dahi görülmektedir. Kıbrıs Tarihi Ansiklopedisi’ne göre, daha geçen yüzyılın başından itibaren İngiliz Vali dayattığı yönetime karşı “tek çatlak sesin” komünistler olduğunu söylüyordu. Sömürgeciliğe karşı halkımızın kitlesel eylemlerinin öncüsü AKEL’di. Üstlendiği çeşitli inisiyatiflerle, Kıbrıs sorununun uluslararasılaştırılmasının yolunu açan parti AKEL oldu. AKEL’in Birleşmiş Milletler’e “Kıbrıs halkı Britanya’yı suçluyor” başlıklı başvurusu bunun doruk noktasıydı. Böylece, Kıbrıs sorunu BM’ye ilk kez 1949 Kasımında duyuruldu. İhanet iddialarına gelince, Uraniya Kokkinu 1991 Nisanında verdiği röportajda şunları söylüyordu. “Hainler vardı. Üstelik de İngilizlerin bilinçli ajanları. Onların yüzünden EOKA büyük tehlikeler yaşadı. Hainlerin tümü teşkilata üye ve fanatik milliyetçi kişilerdi.”
Mücadele biçimi olarak silahlı mücadelenin seçilmesinin yanlış olduğu yönündeki değerlendirmemizi yaşam doğruladı. Silahlı mücadele tercihi hakkında farklı görüşte olmamız, AKEL’in sömürgeciliğe karşı mücadele etmediği anlamına gelmez. Tam aksine sömürgecilerden kurtulma çabasını daha başından itibaren sabote eden varsa, o da kendi yaklaşımında ısrar ederek koşulları dogmatik bir biçimde ele alan Sağ’dı.
Her halükarda, EOKA’nın mücadelesi halkın büyük bir kesimi tarafından kucaklandı. Pek çok sıradan Solcu, EOKA’nın militanlarına çeşitli biçimlerde yardımcı oldu. EOKA’nın mücadelecileri yaşamlarını özgürlük davasına adadılar. Onların büyük fedakârlıkları oldu. AKEL olarak, bunları tanıyoruz ve saygı gösteriyoruz.
Ancak bir politikanın doğruluğu, ağırlıklı olarak sonucuna bakarak değerlendirilir. Silahlı mücadelenin sonucu, kimileri bunu görmeyi ne kadar istemeseler de, mücadelecilerin fedakârlıklarını doğrulamadı. Bilakis silahlı mücadele halkı maceralara ve çıkmazlara sürükledi. Bunu Grivas da gördü ve 1958’de bu mücadelenin çıkmazın eşiğinde olduğunu itiraf etti.
Sonuç olarak Kıbrıs, Zürih ve Londra anlaşmalarının güdük bağımsızlığına ulaştı. AKEL olarak, bu anlaşmaların içeriğiyle aynı fikirde değildik. Britanya’ya üsler verilmesinin, garantiler sistemi ve yabancı orduların varlığı ile Kıbrıs’ın taahhütler altına girmesinin dışında, Kıbrıs halkına antidemokratik, ayırıcı ve tepeden inme bir anayasa dayatıldı. Ancak biz bağımsızlığın çok değerli bir kazanım olduğu ve bu kazanımı temel alıp Kıbrıs ve halkımız için daha iyi bir geleceği inşa edebileceğimiz değerlendirmesinde bulunduk. Bunun için de anlaşmazlığımızı koruyup, Kıbrıs halkını yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kucaklamaya ve desteklemeye çağırdık. Yaraların sarılması ve ülkenin refaha ulaşması için iki toplumu birlikte çalışmaya çağırdık.
Ama yabancı merkezlerin farklı planları vardı. Amerikancı-NATO’cu güçler Kıbrıs’ı kendi hizmetlerine sokma hedefinden hiç vazgeçmemişlerdi. Amaçlarına ulaşmak için, Türkiye’nin yayılmacı hedeflerini, iki toplumdaki milliyetçi ve şoven çevreleri araç olarak kullanmayı arzuladılar. İki toplumda da milliyetçilik ve şovenizm yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumlu niteliğini kabul etmeyi reddetti. Bağımsızlığı Kıbrısrum toplumu içerisindeki milliyetçilik ve şovenizm Enosis yönünde, Kıbrıstürk toplumundaki milliyetçilik ve şovenizm Taksim yönünde bir adım olarak görmekte ısrar etti.
Emperyalizm, milliyetçiliğin işbirlikçiliğini bulmasaydı, Kıbrıs aleyhine planlarını yaşama geçirmeyi başaramazdı. 15 Temmuz 1974 Darbesi NATO’cuların ve Türkiye’nin NATO planının ikinci hedefi yönünde ilerlemelerinin, Kıbrıs’ı NATO’nun savaş arabasına bağlamalarının ve Kıbrıs’ın topraklarının önemli bir kısmının Türkiye’nin denetimi altına girmesinin yolunu açtı. Türkiye’nin istilası ve bugüne devam etmekte olan işgali ile bu arzulandı.
Kırk bir yıl sonra, yaralar hala açık. Türkiye Kıbrıs’ın topraklarının %37’sini yasadışı işgali altında tutarak, adaya yasadışı bir biçimde nüfus taşıyarak, Kıbrıslırumların mülklerini yasadışı bir biçimde kullanarak, adada işgal orduları bulundurarak, Kıbrıs’ın ve Kıbrıs halkının aleyhine suç işlemeye devam ediyor. Kırk bir yıl sonra, istila ve işgalin sonuçlarına karşı mücadele ediyoruz. Kırk bir yıl sonra hala ülkemizin ve halkımızın haklılığı için mücadele ediyoruz. AKEL açısından, verdiğimiz mücadele antiemperyalist, antifaşist ve işgal karşıtı bir mücadeledir. Çözüm, işgalden kurtulmamızı sağlamalıdır. Faşist ve şoven güçleri bir kenara koyacağımızı, emperyalistlere boyun eğmeyeceğimizi güvence altına almalıdır.
Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmaya ve adanın kırk bir yıldır ikiye bölünmüş bir durumda olmaya devam etmesinin sorumluluğu şüphesiz başta Türkiye’nin üzerindedir. BM kararlarında ve iki toplum arasında varılan Doruk Anlaşmalarında tek egemenlikli, tek uluslararası kimlikli ve tek vatandaşlıklı bir devletin ve iki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümünün öngörülmesine karşın, Türkiye ve Kıbrıstürk liderliği konfederal bir yapıya tekabül eden tezlerde ısrar ediyorlardı.
Tarafımızın tutumu Türkiye’yi arzularının gerçekleşmesinde kolaylaştıracak yönde değil, her zaman bunlardan caydıracak yönde olmalıdır. Politikamızın ve ortaya koyduğumuz tutumlarımızın samimiyetimiz hakkında uluslararası toplumu ve çözüm isteyen Kıbrıslıtürkleri ikna etmesi önemlidir. Türkiye’nin uzlaşmaz tavrı bilinmektedir, ancak bu, üzerinde anlaşmaya varılmış olan iki bölgeli iki toplumlu federasyon hedefine ilişkin tutarsızlıklar ve hatalar için bahane olamaz. Stratejik hedefi değiştirmemiz gerektiğini savunmakta ısrar edenler önce bunu hesaba katmalıdırlar. İkinci olarak da, kendilerinin ne önerdiğini söylemelidirler. Kalkıp yarın sabah iki bölgeli iki toplumlu federasyonu reddedersek, ertesi gün hangi müttefiklerle ve hangi başarı olasılığıyla neyi hedefleyeceğiz? Stratejik hedefimize canla, başla bağlılıkla çabalarımızı sürdürmemiz gerektiği konusunda AKEL olarak ısrar ediyoruz. Buna nasıl ulaşacağımız hakkında önerileri, yani taktiğe ilişkin önerileri dinlemeye her zaman hazırız. Ancak özünde Kıbrıs sorununu sonsuza dek sürdürecek ve bizi taksime daha fazla yaklaştıracak önerileri kabul etmemiz asla söz konusu olamaz.
Bu, herkesin dikkate alması gereken üçüncü öğedir. Zaman geçip gitmektedir ve bunun lehimize olmadığı aşikârdır. Evet, geçen yıllar içerisinde Türkiye’nin giderek daha da katılaşan uzlaşmaz tavrıyla karşı karşıyayız. Evet, bölgemizde pek çok sorun var. Evet, tartışılması gereken dikenli meseleler var. Ancak zamanın geçip gitmesi lüksümüz yok. Çözüm çabalarında başarısız olabileceğimiz korkusuyla, istilanın ve işgalin sonuçlarını kalıcılaşmaya bırakma lüksümüz yok. Tam aksine, bugün ortaya koyulan çabanın meyve vermesi için bütün gücümüzle çalışmalıyız. Buna rağmen, eğer bu çaba başarılı sonuca ulaşamazsa, bunun sorumlusu biz olmamalıyız.
Sayın Anastasiadis’in Cumhurbaşkanlığı’nı üstlendiği ve görüşmelerin yeniden başlaması yönünde çabaların başladığı ilk andan itibaren bunu vurguluyorduk. Siyasi bedel hesabı yapmaksızın, süreci desteklediğimizi beyan ettik. Hristofyas’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde ona ve AKEL’e karşı yapılan uygunsuz ve bayağı saldırıların rövanşını almak için, ülkemizin yeniden birleşmesi perspektifini kurban etmemizin kesinlikle söz konusu olmadığını gösterdik. Bu tutumumuzdan gurur duyuyoruz, çünkü bu tutumumuz, bizim, başkalarının cesetlerine basarak yükselmeyi hedeflemediğimizi, ülkenin ve halkın çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğumuzu, sorumlu ve yurtsever bir siyasal güç olduğumuzu bir kez daha kanıtlamaktadır.
Daha başlangıçtan itibaren Cumhurbaşkanı Anastasiadis’e, Hristofyas döneminde sağlanan görüş birliklerini değerlendirmesi ve görüşmelere kalmış oldukları yerden devam etmesi yönünde çağrıda bulunduk. Kendimizi haklı çıkarmak için değil, bu önerilerin doğru, işler ve birleştirici öneriler olduğunu inandığımız için görüş birliklerinde ısrar ettik. Bu görüş birliklerinin değerlendirilmesiyle görüşme sürecinin dinamik bir biçimde ilerleyeceğine inandığımız için bunda ısrar ettik. Nitekim Kıbrıstürk toplumunun liderliğine Mustafa Akıncı’nın gelmesiyle görüşmelerde sağlanan ilerleme bu görüşümüzün doğruluğunun kanıtıdır.
Müzakere masasındaki anlaşmazlıklar üzerine köprü kurmanın zemini mevcuttur. Yeter ki, tarafımızca gerekli tutarlılık, kararlılık ve ilkelere bağlılık gösterilsin. Kendimizi kandırmayı ya da her şeyi sıfırlamayı istemediğimizi AKEL olarak pek çok kez vurguladık. Kıbrıstürk toplumunun liderliğinde Sayın Akıncı’nın olması olumlu bir unsurdur. Sayın Akıncı Kıbrıs sorununun iki bölgeli iki toplumlu federasyon temelinde çözümünü yıllardır savunan Kıbrıslıtürk bir politikacıdır. Bunu her söylediğimizde, bazıları malum nakaratla buna karşı çıkmaya çalışıyorlar. “Akıncı’nın ne dediği önemli değil; önemli olan Türkiye’nin ne dediği” diyorlar. Türkiye’nin rolünü elbette hiç kimse küçümsemiyor. Ancak bu, her dönemde Kıbrıslıtürk toplumunun liderinin de rolünün olmadığı anlamına gelmez.
Türkiye’nin farklı görüşüne rağmen, taraflar arasında varılan görüş birliklerinde var olan çok sayıda ve önemli unsuru Kıbrıstürk toplumunun lideri olarak Sayın Talat’ın kabul ettiğini unutmayalım.
Son günlerde Sayın Akıncı’nın imajını sarsmaya ve Kıbrısrum toplumunun büyük bir kesiminde ona duyulan takdiri azaltmaya yönelik bir çabanın başlatıldığı görülüyor. Bunu, Mustafa Akıncı’nın beyanlarını çarpıtarak yapmaya çalışıyorlar. Bunu yapanların hedefi, halkı çözüm hedefinden uzaklaştırmak için halkta korku sendromları yaratmaktır. Bu yaklaşım zararlı ve yıkıcıdır. Halkın görüşlerini objektif kriterler temelinde belirleyebilmesi için doğru bilgilendirilmesi gerekir.
Bu gelişmeler karşısında AKEL kendi farklı rolünü oynamaya çalışacaktır. İki toplumun ortak devlette barış içinde bir arada yaşayabileceği bir Kıbrıs’ın yıllardır en tutarlı savunucuları biziz. 1974’ün yıkıntıları üzerinde yeniden yakınlaşma ve yeniden birleşme bayrağını dalgalandıranlar biziz. İki toplumu kana boğan milliyetçiliğin siyasi cinayetleri hakkında konuşma cesaretini gösterenler biziz. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak geleceği için siyasi içerikli, bütünlüklü öneriler sunarak, çözüm vizyonunu pratiğe geçirme cesaretini gösterenler biziz. Bu vizyon hakkında Kıbrıs halkına net konuşma cesaretini gösteren biziz.
Hiçbir zaman, kapalı kapılar ardında başka türlü, mikrofonların önünde başka türlü konuşmadığımız için, gerçekleri söyleme cesaretini gösterdiğimiz için, bugün net bir biçimde tekrar ediyoruz: görüşme sürecini destekliyoruz. Ancak nasıl olursa olsun her hangi bir çözüm için değil; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini, bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve birliğini sağlayacak bir çözüm üzerinde anlaşmaya varılması için görüşme sürecini destekliyoruz. Tek ve bölünmez egemenliği, tek uluslararası kimliği ve tek vatandaşlığı olacak, iki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümü üzerinde anlaşmaya varılması için görüşme sürecini destekliyoruz. Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitlik ilkesine, Kıbrıslıların tümünün insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygılı olacak bir çözüm, yurdumuzun ve halkımızın birliğini güvence altına alacak bir çözüm üzerinde anlaşmaya varılması için görüşme sürecini destekliyoruz. Kıbrıs sorunu, uluslararası hukuk ve Avrupa hukuku, Güvenlik Konseyi’nin kararlarında teyit edilen çözüm ilkeleri hakkında AKEL olarak her zaman dile getirdiğimiz görüşlerimize ve ilkelerimize canla başla bağlı olmaya devam edeceğiz. Kıbrıs’ı askersizleştirecek, yabancı güçleri ülkenin iç işlerine müdahale hakkından men edecek bütünlüklü bir çözüm perspektifini istikrarlı bir biçimde destekliyoruz. Birleşmiş Milletler metinlerinde belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı, iki bölgeli iki toplumlu federasyon çerçevesinde toprağı, halkı, kurumları ve ekonomiyi yeniden birleştirecek bir çözümü destekliyoruz. İç cephede kimilerinin NATO garantileri konusunu tekrar gündeme getirme çabalarına ilişkin olarak, onların çok dikkatli düşünmeleri gerektiğini bir kez daha net bir biçimde belirtiyorum. Kıbrıs sorununun NATO garantileriyle çözümü için ikna edebileceklerini hesaplayanlar varsa, onların güçlerini tekrar ölçmesi ve bunu AKEL’siz başarabileceklerinden emin olmaları gerekir.
AKEL, Kıbrıs sorununun çözümünü Kıbrıs’ın yabancı çıkarların boyunduruğu altına sokulması için bir fırsat olarak görmüyor. Bizim için, Kıbrıs sorununun çözümü halkımızın ortak vatanda barış içinde yaşamasının yoludur. Savaş tehdidi olmadan. Taksim kâbusundan kurtulmuş bir şekilde. Yabancı ordular ve tel örgüler olmadan. Böyle bir gelecek için mücadele ediyoruz ve Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızla birlikte, ortak bir cephede ve ortak inisiyatiflerle mücadele etmeye devam edeceğiz.
Biz her gün Kıbrıs halkına böyle bir gelecek hakkında konuşuyoruz.
Kıbrıs için böyle bir geleceği her gün talep ediyoruz.
Geleceğin Kıbrıs’ı için, barış ve yeniden birleşmenin Kıbrıs’ı için mücadele ediyoruz.