EDON’un Troodos Gezisi’nde gerçekleştirilen etkinlikte AKEL M.K. Genel Sekreteri Andros Kiprianu tarafından yapılan konuşma
AKEL Merkez Komitesi adına size, Kıbrıs gençliğine, bugün burada olan Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk gençlere ortak mücadele selamlarımızı getiriyorum. Bu yıl da burada sizinle tekrar birlikte olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Sizinle birlikte hepimiz kendimizi genç hissediyoruz. Sizinle birlikte Kıbrıs’ın yarınları olabilir. Sizinle birlikte Kıbrıs’ın yarınlarının farklı olabileceği umudu büyüyor. Kıbrıslırum, Kıbrıslıtürk, Ermeni, Maronit ve Latin, bütün Kıbrıslıların barış ve refah içerisinde yaşayabilecekleri yarınlara ulaşma umudu sizinle birlikte büyüyor.
Bu yılki etkinliğinizin sloganı olan Bertolt Brecht’in “Öldürür onların savaşları, barışlarından sağ kalan ne varsa” mısraları çok günceldir. Onların savaşları insanları öldürüyor, umutları ve rüyaları öldürüyor. İsrail ordusu genç-yaşlı yüzlerce Filistinliyi öldürüyor. Irak’ta, Afganistan’da, Kobani’de binlerce insanı öldürüyor. Hayatta kalabilenler göç yolunu tutuyor. Sadece Suriyeli göçmenlerin sayısı üç milyona yaklaşıyor.
Brecht’in dediği gibi, onların savaşları, barışlarından sağ kalan ne varsa öldürüyor. Onların barışları da her yıl iş kazalarında yitirilen iki milyon insanın yaşamına mal oluyor. Kapitalist kriz ve doğal felaketlerle 2,2 milyardan fazla insanı yoksulluğa mahkûm ediyor. Onların barışlarında küresel gayri safi hâsılanın %5,7’sini dünyanın en zengin 400 insanı ellerinde tutarken, dünyanın tüm yoksullarının yaşamları için gerekli temel araç ve gıdalara sahip olmaları için bu hâsılanın %2’sinden bile daha azı yeterlidir.
Bu eşitsizlik emperyalizmin politikalarında var. Nitekim “böl ve yönet” politikalarıyla yıllarca fundamentalizmi besleyenler ve bugün fundamentalizmin saldırılarını kınadıklarını söyleyip, kurbanlar için timsah gözyaşları dökenler aynı güçlerdir. Onların yarattıkları canavar adeta bir Frankenstein gibi onların kontrolünden çıktı ve bugün de yine kendi çıkarlarına hizmet edecek biçimde ona karşı çıkıyorlar. Onu finanse eden güçler Charlie Hebdo saldırısına karşı protestolarını dile getirmek için sahnelenen zincirin en önünde yer alan güçlerdir. Bu antidemokratik, insanlık dışı ve barbar saldırıyı tüm gücümüzle mahkûm ediyoruz.
“Je suis Charlie” sloganı birkaç saat içinde dünya çapında bir slogan haline geldi. Ve bu bir gerçektir: Hepimiz Charlie’yiz. Ama sadece Charlie değiliz. Aynı zamanda, hakları ve vatanları için mücadele eden Filistinlileriz de. Aynı zamanda, ekmek parası uğruna son nefeslerini veren Türk maden işçileriyiz de. Halkları vatansız, vatanları servetsiz bırakan soygun saldırılarının da kurbanlarıyız. Ortaçağ koşullarında çalışmayı dayatanların da, insan ticaretinin de kurbanlarıyız. Dünyanın bütün emekçileri, hepimiz, insanları kâr uğruna kurban edenlerin, zincire vuranların kurbanıyız. Ancak sonunda kazanacak olan biziz. Çünkü insanın ve geleceğin dünyasının zaferini hiç kimse engelleyemez.
Bugün, Halk Hareketi’nin Kıbrıs’ın geleceğini savunma mücadelesinde en ön safta yer alması gereksinimi her zamankinden daha büyüktür. Anastasiadis-DİSİ hükümetinin politikalarının Kıbrıs’ı çıkmaza ve belirsizliğe mahkûm ettiğini artık herkes görmektedir.
Kıbrıs sorununda yaşanan gelişmelerde ana sorumluluğun Türkiye’de olduğu ve Türkiye’nin ortaya koyduğu tutumlara uluslararası toplum içerisinde tolerans gösterenlerin onun saldırganlığının artmasına yol açtıkları bir gerçektir. Ancak aynı zamanda Sayın Anastasiadis’in Kıbrıs sorununu Dimitris Hristofyas’tan devraldığı dönemde tarafımızın hem müzakere masasında, hem de uluslararası inisiyatiflerde bir adım önde olduğu da bir gerçektir. O dönemde Kıbrıs halkının tümünün hakları hakkında şüphe belirten raporlar yoktu. Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik irademiz hakkında uluslararası toplumda şüphe belirten hiç kimse yoktu. Sayın Anastasiadis’in Kıbrıs sorununu üstlenmesinden iki yıl sonra, bugün önümüzde hangi sonuçlar var? Özlü müzakerelere başlanması sağlanamadı. Türkiye’nin saldırgan tutumları artıyor ve hak, hukuk bizden yana olmasına rağmen, uluslararası toplumun tepkilerinin ılımlı ve hatta bazen olumsuz dahi olduğu görülüyor. Özellikle de Demokratik Seferberlik Partisi’nin büyük yatırımlarının ve beklentilerinin olduğu Sayın Anastasiadis’in “dostlarının” ve “stratejik ortaklarının” ona sırtlarını döndükleri görülüyor. Kıbrıs sorununun çözümü gerçekleşmeksizin doğal gazın değerlendirilebilmesinin olanakları sınırlanıyor ve taksim giderek daha yakın hale getiriliyor.
Cumhurbaşkanı tüm bunlara medyadaki öfkeli patlamalarıyla karşı koymamalıdır ve karşı koyamaz. Bugün bizi getirdiği noktada, cesur kararların alınması gerekmektedir. İlkelerde geri adım atmaksızın, ama aynı zamanda gerilimi de arttırmaksızın ilerlemesi gerekmektedir. Türkiye’nin NAVTEX’ini ve Barbaros’u geri çekip, müzakerelerin yeniden başlaması için şimdi inisiyatifler alınmasının zamanıdır. Dış politikamızın yeniden belirlenmesi için çok reklamını yaptıkları girişimin sonuç verip vermediğini at gözlükleri takmaksızın, objektif olarak yeniden görmemiz gerekmektedir. Seçim öncesi dönemlerin büyük lafları, egoizmler bir kenara bırakılmalıdır. AKEL, Sayın Anastasiadis’e somut öneriler sundu. Bu öneriler doğal gazla ilgili olarak Kıbrıs’ta ve uluslararası alanda öne sürülen temel meselelerde kırmızıçizgilerimizi ihlal etmeksizin çıkış yolu sunan önerilerdi. Gecikmeli bir şekilde dahi olsa, şimdi küçük siyasi hesaplar ve ısrarlar bir kenara bırakılıp, gerçek tablo görülmelidir.
Geçen hafta Maliye Bakanlığı’nın gizli bir belgesi ortaya çıktı. Bu belgede kamu borçlarının 18,9 milyara ulaştığı ve bu miktarın %40’ının önümüzdeki beş yıl içinde ödenmesi gerektiği belirtiliyordu. Emekçiler, gençler, çiftçiler, orta ve dar gelirliler, emekliler ve işsizler açısından bu ne anlama gelmektedir? Bu, yeni kesintiler ve yeniden kemer sıkma demektir. Bu, tüm Kıbrıs toplumu açısından ne demektir? Özelleştirmeler aracılığıyla yok pahasına satmak demektir. Sayın Anastasiadis’in seçimler öncesinde üstlendiği tüm taahhütler çiğnenerek özelleştirmelerin yapılması demektir. Anastasiadis-DİSİ hükümetinin verdiği sözler ve üstlendiği taahhütler konusunda halkımız ne yazık ki çok acı tecrübeler edindi. Göreve gelmelerinden iki yıl sonra hiçbir şeyi sağlam bırakmayacakları açıkça görülmektedir. Sağlık alanında, herkesin üzerinde hemfikir olduğu Genel Sağlık Sistemi’ni bir avuç şirkete hizmet etmek için yerle bir ettiler. Yaptıklarıyla sosyal devleti işlemez hale getirdiler. Yoksullardan alıp daha yoksullara vermeyi öngören Asgari Güvenceli Gelir uygulamasını dahi başlatamadılar. Eğitim alanında, herkesin eğitim hakkı sınırlanıyor; öğrenciler de, eğitimciler de memorandumun çemberi içinde eğitimin boğulduğunu hissediyorlar.
Sonuçta Sayın Anastasiadis sandıkta kazandıklarını gün be gün pratikte kaybediyor. Bunun için de iletişim oyunlarına başvuruyor. Olumlu intiba yaratmak için geniş katılımlı hükümet kurulması gibi önerilerde bulunuyor. AKEL, Sayın Anastasiadis’in ne Kıbrıs sorunundaki tutarsız hareketlerine destek verecek, ne de halk düşmanı politikalarla emekçiler aleyhine daha fazla kesintinin ve kemer sıkmanın yolunu açacak bir koltuk değneği olamaz ve AKEL’in böyle bir isteği de yoktur. Eğer Sayın Anastasiadis gerçekten böyle bir öneride bulunacaksa, kendi politikalarını dayatmak için yardım isteyeceğine, siyasal güçlerin görüşlerini dinlemek için gerçek bir diyaloğu başlatsın.
Önümüzde engebeli ve çetin bir yol var. Bu yolda sonuna kadar ilerleyeceğiz! Bu yıl AON-EDON ülkeye ve gençliğe hizmetlerle dolu 70. mücadele yılını kutluyor. Geçen bu 70 yılın sadece başlangıç olduğunu örgütünüzün faaliyetleri ve mücadeleleriyle kanıtlayacağından eminim.