Home  |  Avrupa Birliği   |  Uluslararası Gelişmeler ve Uluslararası İlerici Hareket

Uluslararası Gelişmeler ve Uluslararası İlerici Hareket

AKEL M.K. 20. Kongre Tezleri’nden:

 

Hem Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak tezlerimizi; hem de diğer Komünist, İşçi ve ilerici sol partilerle yurt dışında daha geniş, ortak hedeflerimizi öne çıkarmak ve çalışanların kazanımlarını savunmak açısından, uluslararası ilişkiler politikanın önemli bir uygulama alanını teşkil etmektedir.

Geçen kongreden sonraki uluslararası gelişmelere baktığımızda, sözde yeni dünya düzeninin devam ettiğini ve güçlendiğini görmekteyiz. Uluslararası hukukun ihlal edilmesinin ve güçlü olanın dayatmasının hâkim olduğu tezi teyit edilmektedir. ABD ve müttefikleri dünyanın her köşesinde siyasi, ekonomik ve stratejik egemenliklerinin korunmasını ve yayılmasını arzu ediyorlar. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de gerçekleştirilen terörist saldırılar, başta önlem alma gerekçesiyle yapılan savaş doktrini ile daha büyük yasadışılıkların ve emperyalist politikalarını güçlendirmelerinin bahanesi oldu. Bu politikanın en belirgin örnekleri Afganistan ve Irak’taki iki büyük savaştır. Ayrıca demokratikleşme adı altında her araç kullanılarak ABD’nin dostu olmayan ve hoşlanmadığı rejimlerin devrilmesine teşebbüs edilmektedir. Terörle mücadele adına dayatılan yasalarla insan hakları ve siyasal özgürlükler sınırlandırılmakta, yurttaşların şahsi verileri ihlal edilmektedir.

Ulusal hakların talep edilmesinde, ulusal kurtuluş ve toplumsal mücadelelerde terörün araç olarak kullanılmasını mahkûm ediyoruz. Tüm bunlara rağmen teröre karşı koymayı, BM çatısı altında ele alınması gereken kolektif bir mesele olarak görüyoruz. Öncelikle teröre yol açan sebeplere, yani yoksulluğa, toplumsal adaletsizliğe, dinsel fanatizme, ulusal baskıya ve uluslararası hukukun ihlal edilmesinin her biçimine karşı konulması gerekmektedir. Demokratikleşme dayatma yoluyla ve silahların tehdidi ile gerçekleştirilemez. Uluslararası hukukun desteklenmesi, bağımsız devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı, kültürel ve dinsel özelliklere saygı, BM’nin Amerikan hegemonyasından kurtulması ve uluslararası sorunlara karşı koymada BM’nin rolünün güçlendirilmesi dünya barış ve istikrarının güvence altına alınmasını sağlayacak tek yolu teşkil etmektedir.

Ekonomik küreselleşme süreci bugün gerçekleştirildiği biçimiyle büyük sermayenin ve özellikle de gelişmiş ülkelerin çok uluslu şirketlerinin çıkarlarına hizmet etmektedir. “Rakip korkusu” ve alternatif bir ekonomik model olmaması sermayeyi güçlendirerek, muhafazakar kapitalist bir modelin, Neo-liberalizmin bütün dünya üzerinde dayatılmasına yol açmıştır. Kapitalizmin bu modeli emekçilerin kazanımlarına ve sosyal devlete saldırmadan; işsizlik ve yoksulluğun artmasına yol açmadan yaşayamaz. Gelişmekte olan ülkelerle yoksul ülkeler ise neo-liberal küreselleşmenin en büyük etkileriyle karşı karşıyadır. Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’nün de aracılığıyla dayatılan, gelişmekte olan ülkelerle yoksul ülkeleri daha fazla sömürü ve sefalete mahkum eden gelişmiş Batı ülkelerinin koşullarını benimsemek zorunda bırakılmaktadırlar. Adaletsizlik ve eşitsizlik kapitalist sistemin doğuşundan itibaren sahip olduğu özellikleridir, hem uluslararası düzeyde devletlerin eşit olmayan gelişiminde, hem de ulusal düzeyde yurttaşlar arasıdaki eşitsizlikte açıkça görülmektedir.

Neo-liberal küreselleşmenin etkileri, 2001 yılında Brezilya’nın Porto Alegre yöresinde Birinci Dünya Sosyal Forumu’nun yaratılmasına, Dünya Ticaret Örgütü’nü ve G-8’ler denilen en gelişmiş ülkeler grubunu protesto eden gösteriler başta olmak üzere çeşitli tepkilere ve “küreselleşme karşıtı” olarak anılan harekete yol açmıştır. Sol ve ilerici toplumsal güçlerin görevi dünya çapında, Avrupa düzeyinde, ulusal düzeyde sosyal forumlarla işbirliklerini geliştirmek, doğru sınıfsal yönelimi almaları için, halkların ve yurttaşların onayı olmaksızın birleşik bir dünya ekonomik modelinin dayatılmasına karşı direnişte önemli rol oynamaları için çaba göstermektir.

Afganistan ve Irak’ta Amerikanların ve müttefiklerinin savaşları gerçekten hem dünya çapında, hem de Amerikan toplumu içerisinde yoğun faaliyeti olan savaş karşıtı bir hareketin ortaya çıkması sonucunu getirmiştir. Küreselleşme karşıtı hareket ve savaş karşıtı hareket neo-liberalizm karşısında şüpheleri dile getirip umut veren perspektifler sunmaktadırlar. Ancak henüz gelişmelerinin ilk adımlarında bulunmaktadırlar.

Avrupa Birliği, Batı Avrupa büyük sermayesinin, giderek daha büyük faaliyet alanını kapsamına almak için, iç olanaklarını genişletme gereksiniminden ve ABD ve Japonya gibi kapitalist dünyanın diğer güçlü kutupları karşısında Batı Avrupalıların siyasi ve ekonomik çıkarlarını olabildiğince en fazla biçimde güçlendirme gereksiniminden yola çıkan, kapitalist siyasi-ekonomik bütünleşmenin öne çıkarılan bir biçimi olmaya devam etmektedir.

AB üyesi iki ülkenin halkları tarafından, Fransa ve Hollanda halkları tarafından neo-liberalizmin reddedildiği açık bir şekilde görüldü. AB Anayasası için yapılan referandumların sonuçlarını, bu ülkeler ve AB tarafından son yıllarda uygulanan neo-liberal sosyo-ekonomik politikaların reddi ve bu politikaların Anayasa aracılığıyla kurumsallaştırılması girişiminin reddi olarak yorumluyoruz. Şimdi görevimiz, ana amacı halkların çıkarlarına hizmet etmek olacak başka bir Anayasa’nın oluşturulması için Avrupa’daki diğer ilerici güçlerle birlikte mücadeleyi sürdürmektir.

Sol ve ilerici partilerin Avrupa ve dünya çapında koordinasyon ve işbirliklerini güçlendirmek gerekmektedir ve böylece Sol “Yeni Dünya Düzeni”ne ve neo-liberal küreselleşmeye karşı direnebilecek, dünya halkları lehine ve özellikle de düşük ve orta gelirli kesimlerin lehine değişikliklerin gerçekleştirilmesi başarılabilecektir. AKEL bu yönde çalışmaya ve inisiyatifler üslenmeye devam edecektir.

Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne girmesinden sonra, AKEL Avrupa Parlamentosu’nun Birleşik Sol-Kuzey Yeşil Sol Grubu’nda tam üye olarak yer almaktadır. Ayrıca Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Birleşik Sol Grubu’nda da yer almaya devam etmektedir. AKEL bu gruplar içerisindeki faaliyeti ile daha demokratik ve toplumsal olarak daha adil bir Avrupa’nın yaratılması için katkılarını sunmayı ve Kıbrıs sorunun adil çözümü için tezlerini ortaya koymayı hedeflemektedir.

Avrupa Sol Partisi’nin yaratılması konusunda da, AB ülkelerindeki Sol partiler arasında daha iyi koordinasyon ve birlik gereksinimine yanıt verecek bu partinin oluşturulması çabalarını AKEL daha başlangıcından itibaren destekledi ve bu çabalarda yer aldı. Bu konuda, Avrupa Sol Partisi’nin oluşturulması çabaları sürecinde gerçekten koşullar oluşmadan bazı aceleci hareketlerin olduğu değerlendirilmesini yapmaktayız. AKEL, Avrupa’da solun birliğinin sağlanmasının gerçek bir gereksinim olduğu görüşündedir ve bu yönde her faaliyetin istikrarlı ve emin adımlarla gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

AKEL Kıbrıs sorunun çözümü amacıyla, bu kürsülerin tümünü değerlendirdi ve değerlendirmeye devam etmektedir.

PREV

Günümüzün Dünyası