Home  |  Avrupa Birliği   |  KIBRIS SORUNU VE AVRUPA BİRLİĞİ

KIBRIS SORUNU VE AVRUPA BİRLİĞİ

AKEL M.K. 20. Kongre Tezleri’nden:

 

AKEL’in 19. Kongresi için Merkez Komitesi tezlerinde şu belirtiliyordu:

“AB’ye giriş sürecinin Kıbrıs sorunun çözümü için yardımcı olması umudu hala mevcuttur, ama bu iki önkoşula uyulduğu takdirde başarılabilir: Birincisi Avrupa Birliği (…) siyasal sorunun çözümünden bağımsız olarak Kıbrıs’ı tam üye olarak kabul etmelidir. İkincisi de, AB’ye giriş sadece özgür bölgelerle değil, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün topraklarıyla ilgili olmalıdır.”

1 Mayıs 2004 tarihinden itibaren Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün topraklarıyla Avrupa Birliği’ne girişi bir gerçekliktir. AB’ye giriş öncesinde Kıbrıs sorunun çözümü için ayrı ayrı referandumlara kadar varan yoğun hareketliliğin olmasının temel nedeni de buydu. Dolayısıyla, Avrupa perspektifi Kıbrıs sorunun çözümü çalışmalarına gerçekten yardımcı oldu. Ancak çözümün içeriği konusunda bu olmadı. AKEL bu konuda uzun zamandır uyarılarda bulunuyordu. Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne giriş süreci konusunda AKEL’in tezini yeniden gözden geçirmesi hakkında 18. Kongre raporunda karakteristik olarak şöyle deniliyordu: “Avrupa Birliği’nin çözümün Topluluk müktesebatına uyumunu arzulaması söz konusu değildir, hatta – bazen Topluluk gelenek ve uygulamalarının ihlaline varan- önemli derogasyonları kabul etmektedir ama BM’nin çabalarını ve bu çabalarla ulaşılacak anlaşmayı desteklemeye devam edecektir.”

İşte, AKEL tam bu şekilde değerlendiriyordu; Avrupa Birliği’ne giriş sürecimiz hareketliliğin doğması için katalizör rolü oynadı. Ancak Kıbrıs sorunun çözümünün içeriği konusunda bu olmadı. Sonuç, Annan Planı’nı var olduğu biçimiyle reddetmek zorunda kalmamız ve AB’ye girişin Kıbrıs’ı yeniden birleşmiş bir şekilde bulmaması oldu.

AB’ye giriş öncesinde çözüm çabalarımızın sonuç vermemesine rağmen, AKEL sarsılmaz bir biçimde, bütün dikkatini çözüm hedefine yöneltmeye devam etmektedir. AB’ye giriş vesilesiyle Merkez Komitesi’nin yaptığı açıklamada şöyle denilmekteydi: “iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çerçevesinde ülkemiz ve halkımızın barış içerisinde yeniden birleşmesinden başka bir şey olmayan stratejik hedefimizin yerine (AB’ye girişin) geçmesi kesinlikle söz konusu değildir.”

Kıbrıs’ın Avrupa Birliği içerisinde tam üye olarak yer alması çözüm için katalizör olarak değerlendirilmeye devam edilmelidir. AB’ye giriş öncesinde çözüm için yaratılan dinamizm kesintiye uğramamalıdır, devamında da korunmalıdır. Gevşeme havası yaratacak olası hareketler ve AB’ye giriş sürecinin tamamlanmış olması gerekçesiyle ortaya çıkabilecek olası kibirlilik olguları zarar vericidirler ve bunlardan kaçınılması gerekir. AB’ye girişin iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümü stratejik hedefinin ortadan kalkmasını sağladığı iddiaları çözüm dinamizmini zayıflatıyorlar. AKEL, çözüm ve yeniden birleşmeye hizmet etmeyen böylesi girişimlere karşı kararlı bir biçimde tutumunu ortaya koyacaktır.

Ayrıca Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinin Kıbrıs sorunun çözümü yönünde değerlendirilmesine devam edilmelidir. Tam üyelik müzakerelerinin başlaması öncesinde, Türkiye şimdi, Kıbrıs Cumhuriyeti de dahil olmak üzere on yeni AB üyesi devletle Gümrük Birliği Protokolü’nü imzalama yükümlülüğünü yerine getirmeye çağrılmaktadır. Böylesi bir gelişmenin resmi tanınma olmadığı bir gerçektir. Ancak bunun sadece bir ticari anlaşma olması da söz konusu değildir. Zamanla de facto olarak tanıma dinamizmini geliştirecek ileri bir ilişki olması söz konusudur. Avrupa Anayasası’nın onaylanması sürecinde de görülen güçlükler gibi sorunlarla karşılaşsa da, Türkiye’nin AB sürecinin Kıbrıs sorunun çözümü yönünde sürekli olarak değerlendirilmesi önemlidir.

AB’ye girişin ülkemiz ve halkımızın yeniden birleşmesiyle bağlantılı hale gelmemesine rağmen, hem bu gelişmenin yarattığı dinamizm, hem de Türkiye’nin AB’ye tam üyelik süreci, uygun değerlendirme ile, Kıbrıs sorunun çözümünden başka bir şey olmayan ana hedefe ulaşılmasında kararlı bir şekilde katkıda bulunabilirler.

NEXT

AVRUPA BİRLİĞİ ANAYASASI