Kıbrıs sorununda gelişmeler
AKEL Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin diyaloğunun yeniden başlamasını destekliyor
Anastasiadis hükümetinin ileri geri hareketleri Türkiye’ye kolaylıklar sunuyor
Kıbrıs’ın topraklarının %37’sinin işgaline, adamızın ve halkımızın defakto bölünmesine yol açan NATO’nun Kıbrıs aleyhine işlediği çifte suçun 2014 yılında 40. yılı doluyor.
İşgali sonlandıracak, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin barış içerisinde bir arada yaşayacakları federal bir devlete Kıbrıs’ın dönüşümüyle yeniden birleşmesini sağlayacak bir çözümün bulunması için 40 yıldır müzakereler yapılıyor. Ortaya koyulan çabalar adanın taksimi, konfederasyon çözümü, Türk ordusunun ve yabancı garantilerin Kıbrıs’ta kalması gibi tezlerde ısrar eden Türkiye’nin ve Kıbrıstürk liderliğinin uzlaşmaz tutumu engeline takılıyorlar.
2008 yılında Dimitris Hristofyas’ın seçilmesi Kıbrıs sorununda ilerleme umutlarını canlandırdı. Gerçekten de, Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak Dimitris Hristofyas, Türkiye’ye tutumunu değiştirmesi yönünde baskı uygulanması için uluslararası düzeyde bir dizi inisiyatif üstlendi. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin sınırlarının belirlenmesi ve bu bölgede doğal gaz yataklarının bulunması Kıbrıs sorununa uluslararası ilgiyi canlandırdı. Bunlara ilaveten, Kıbrısrum toplumunun lideri olarak Dimitris Hristofyas, Kıbrıstürk toplumunun lideri Mehmet Ali Talat ile müzakerelere başladı ve Kıbrıs sorununun belirli yanlarında önemli ilerleme kaydedildi. Tek egemenliğin, tek uluslararası kimliğin ve tek vatandaşlığın, BM kararlarında belirtildiği şekilde iki toplumun siyasi eşitliğinin olacağı iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon çözümünün olacağının net bir şekilde ifade edildiği iki liderin iki ortak açıklaması ve BM’nin Kıbrıs’la ilgili kararları temelinde müzakereler başladı.
Tüm geçen yıllarda, Dimitris Hristofyas Kıbrıs sorununun temel çözüm ilkelerini savundu ve Kıbrıslıtürklere yönelik olarak iyi niyet ruhuyla hareket etti. Türkiye-İngiltere ve Yunanistan’ın Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde (1960 bağımsızlığından itibaren var olan) garantörlüklerinin kaldırılması talebini ortaya koydu. Kıbrıs sorununun çözümüyle Kıbrıs’ın askersizleştirilmesi gerektiği tezinde ısrar ederek, NATO’nun “Barış İçin Ortaklık” Programı’na Kıbrıs’ın dâhil edilmesine yönelik senaryoları reddetti. Çözümle ortaya çıkacak federal devletin işleyişiyle ilgili olarak sunduğu önerilerin felsefesi büyük önem taşıyordu. Bizim anlayışımıza göre, Yürütme Erki’nin (örneğin Federal hükümetin Cumhurbaşkanı’nın ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın) seçimi öylesi bir biçimde olmalıdır ki, (hem 1960 Anayasası’nda, hem de sunulan çeşitli çözüm planlarında var olan) Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin liderlerini ve devlet organlarındaki temsilcilerini tamamen ayrı ayrı seçmelerini isteyen maddeler ortadan kalkmalıdır. Bizim anlayışımıza göre, Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler ortak devletlerinin liderliğini siyasi programlar temelinde birlikte seçtikleri takdirde, etnik çatışmalar aşılacak ve siyasi olarak karşı karşıya geliş ideolojik-politik ve sosyopolitik bir zemine taşınacaktır. Bu nedenle, Ankara’nın tutumu, Amerikancı-NATO’cular tarafından kendisine sunulan destek ve Kıbrıstürk toplumu liderliğine milliyetçi Derviş Eroğlu’nun gelmesi müzakerelerde daha fazla ilerleme sağlanmasına izin vermedi.
2013 Şubatında sağcı Demokratik Seferberlik Partisi’nin lideri Nikos Anastasiadis merkez sağ Demokratik Parti’nin ve sağcı Avrupa Partisi’nin desteğiyle Cumhurbaşkanı seçildi. Anastasiadis hükümetinin içindeki güçler tarafından ifade edilen iki uç siyasal çizginin arasında denge sağlamaya çabalıyor: bir yandan, Kıbrıs sorununun doğru çözüm ilkelerinden geri adım atmaya hazır Amerikan yanlısı çizgi ve diğer yandan, özünde çözüm olarak federasyonu ve son tahlilde Kıbrıslıtürklerle bir arada yaşama düşüncesini reddeden retçi ekolün çizgisi.
AKEL başından itibaren Cumhurbaşkanı’na çabalara Hristofyas-Talat müzakerelerinin üzerinde yapıldığı zeminde devam etmesi ve taraflar arasında sağlanmış olan görüş birlikleri üzerinde inşa etmesi gerektiği önerisinde bulundu. AKEL, Hristofyas ve Talat arasında varılması başarılan görüş birliklerini ve üzerinde anlaşmaya varılanları çöp sepetine attığı takdirde, Türkiye’nin ve bugünkü Kıbrıslıtürk liderin taahhütlerden kurtulma fırsatını bulacakları ve kabul edilemez taleplerde bulunacakları yönünde Cumhurbaşkanı’nı uyardı. Ayrıca daha iyi bir metne ulaşmanın mümkün olamayacağına ve sonuçta ya kabul edilemez geri adımlar atma zorunda kalacağımıza ya da görüşmelerin çıkmaza girmesinden bizim sorumlu görüleceğimize işaret etmiştik.
Cumhurbaşkanı bizim tezimizi paylaşmadı. Kıbrıs hükümeti BM Güvenlik Konseyi’nin son kararından Hristofyas-Talat ortak açıklamalarına atıfları çıkardı ve ortak açıklama arayışı çabasına başladı. Ortak Açıklama’nın hazırlanması için BM’nin, ABD’nin ve Türkiye’nin müdahaleleriyle beş ay boyunca yoğun çabalar ortaya konuldu. Türk tarafı daha öncesinde var olan, federal devletin sahip olacağı “tek egemenliğe” atıfların açıklamada yer almasına itiraz etti. AKEL’in öngördüğü gibi, Türkiye ve Kıbrıstürk liderliği müzakerelerde kendi taksimci tezlerini öne sürmek için daha önceki yıllarda üzerinde anlaşmaya varılmış olanlarla bağlarını koparmak istiyorlar.
Amerikan-İngiliz faktörünün müdahalesinden de sonra (ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Noland Kıbrıs’a geldi) sonuçta iki toplumun liderlerinin Ortak Açıklaması üzerinde anlaşmaya varılması Şubat başında sağlandı. Gelişmeler AKEL’in tezinin tamamen doğrulandığını gösterdi.
“İleri geri hareketlerle yaklaşık beş ay süren bir sürecin ardından varılan Ortak Açıklama bugünkü taksimci statünün ortadan kalkması ve Kıbrıs sorununun ilkeler temelinde bütünsel çözümü için yegâne yolu teşkil eden BM gözetiminde iki toplumlu müzakerelerin yeniden başlamasının yolunu açmaktadır.
Hristofyas-Talat ortak açıklamalarının taahhütlerinden ve sağlanmış olan görüş birliklerinden uzaklaşma yönünde küçük siyasi hesaplarla ortaya konulacak her tür çabanın bizi sonucu belirsiz ve gereksiz maceralara sürükleyeceğine dair AKEL daha başından itibaren uyarılarda bulunmuştu. Ancak bu politika diğer tüm partiler tarafından desteklendi.
Gelişmeler ne yazık ki bir kez daha bizi haklı çıkardı:
1. Hristofyas-Talat ortak açıklamalarında bir ve tek egemenliğe ilişkin olarak net atıfta bulunuluyordu. Süreç içerisinde bunun bölünmez olacağı ve eşit olarak Kıbrıslırumlardan ve Kıbrıslıtürklerden kaynaklanacağı üzerinde anlaşmaya varıldı. Ortak Açıklama’da BM Şartı altında BM üyesi bütün devletlerin sahip olduğu ve eşit olarak Kıbrıslırumlardan ve Kıbrıslıtürklerden kaynaklanan egemenlik olarak belirlenen bir ve tek egemenliğe atıfta bulunuluyor.
BM Şartı altında BM üyesi bütün devletlerin sahip olduğu egemenlik olarak belirlenen ifadesinin eklenmesiyle bağlantılı olarak, “bölünmez” saptamasının kaldırılmasıyla, Ortak Açıklama’da egemenliğin dış yanının güvence altına alındığı yönünde hiçbir şüphe kalmamakta, ama egemenliğin iç boyutu konusu açıkta kalmaktadır.
2. Hristofyas-Talat görüşmeleri süresince, tezimiz, öncelikle merkezi federal yönetimin yetkileri üzerinde anlaşmaya varılmadan, geri kalan yetkilerin tartışılmaması yönündeydi. Ortak Açıklama’da merkezi hükümetin yeterli yetkileri hakkında taahhüt olmaksızın, geri kalan yetkiler oluşturucu devletlere bırakılmaktadır. Bu, Cumhurbaşkanı’nın desentralize federasyon teziyle bağlantılı olarak ele alındığında, sorun ilk bakışta görülenden daha büyük hale gelmektedir.
3. Oluşturucu devletlere ilişkin atıf Hristofyas-Talat ortak açıklamalarında da yer alıyorduysa da, süreç içerisinde, bunun, Kıbrıstürk tarafınca bazı kötü niyetli yorumlarını tespit ettiğimizde, görüş birlikleri/görüş ayrılıkları belgelerinde bu, farklı hale getirildi. Söz konusu belgelerde federal birimlerden söz edilmektedir.
Yukarıda ifade edilenler ışığında, Ortak Açıklama’nın, Hristofyas-Talat ortak açıklamalarına nazaran somut noktalarda ve özellikle de bir ve tek egemenliğin sadece dış boyutunun güvence altına alınması konusunda eksiklikleri olduğu görülmektedir. Ortak açıklamaların taahhütlerinden uzaklaşmanın daha iyi bir sonuca götüremeyeceğine dair AKEL’in tezi doğal olarak bir kez daha doğrulandı.
Artık önemli olan, müzakere süreci başladığında, yaşananlardan ders alınmasıdır, çünkü sağlanmış olan görüş birlikleri reddedilirse, benzer ve daha kötü sonuçlara varılacaktır. Bu nedenle, objektif olarak görüşmelerin kalmış oldukları yerden devamına gönderme yapan ve bütün askıda olan konuların masa olacağına dair Ortak Açıklama’daki atfı olumlu olarak değerlendiriyoruz.
AKEL, Kıbrıs sorununun çözümünün en yüksek öncelik olduğunun bir kez daha altını çizmektedir. Cumhurbaşkanı görüşmelere başlama yönünde ilerleme kararını alırsa, AKEL yine sorumlu ve yapıcı bir şekilde hareket ederek, müzakere sürecini destekleyecektir. Cumhurbaşkanı’nı, eğer müzakereler yeniden başlarsa, müzakerelerin yeniden başlamasıyla, Kıbrıs sorununun çözüm ilkelerinde tutarlı olmaya, ileri geri hareketlerde bulunmamaya ve çelişkilere düşmemeye çağırıyoruz. Aynı zamanda mümkün olan en büyük görüş birliğinin sağlanması hedefiyle Cumhurbaşkanı’nın siyasi partilerle sürekli görüşme halinde olması ve kolektiflikle hareket etmesi gerekmektedir. Herkesin görüşüne elbette ki saygılıyız ve anlaşmazlıkların yapay bir biçimde ortadan kaldırılmasını istemiyoruz. Ancak bu kritik durumda, olası farklı yaklaşımların ifade edilme biçimleri de önemlidir.
Bundan sonraki süreç çok zorlu bir süreç olacaktır ve herkesin ciddiyet içerisinde olması gerekmektedir. Bütün siyasal partilere koşulların gerektirdiği şekilde davranma, aramızda mümkün olan en büyük işbirliği ve uzlaşıyı hedefleme yönünde çağrıda bulunuyoruz.” AKEL M.K. Polit Bürosu’nun Açıklaması, 8.2.2014
Kıbrıs sorununun kapatılmasını, Kıbrıs’ın doğal gazına el konulması ve şimdiden Memorandum’un boyunduruğu altındaki ülkemizin ekonomik olarak boyunduruk altına alınmasıyla bağlantılı bir şekilde adanın NATO’laştırılmasını içeren bir paket çözümün malum emperyalist çevreler tarafından halkımıza dayatılması teşebbüsünde bulunulması tehlikesinin var olduğuna AKEL işaret etmiştir. Böylesi çözümlerin AKEL ve Kıbrıs halkı tarafından kabul edilmesi söz konusu olamaz.
Diğer yandan, AKEL Kıbrıs sorununun çözümünü toprak üzerinde işgalci ve taksimci verilerin sabitleşmesine yol açacak belirsiz bir geleceğe havale eden bir mantıkla uzlaşmamaktadır. Bunun için diyalog sürecini desteklemektedir ve paralel olarak yapıcı önerilerini dile getirmeye, tuzaklar hakkında uyarılarda bulunmaya ve Kıbrısrum tarafının ileri geri hareketlerini teşhir etmeye devam edecektir. Aynı zamanda Ulusal Konsey çerçevesinde tam bilgilendirme, kolektiflik ve Kıbrıs sorununun çözüm ilkelerine tamamen saygı gösterilmesini talep etmeye devam edecektir. Hedef, adamızı kurtaracak, askersizleştirecek ve yeniden birleştirecek; Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler için, tüm halkımız için yeni bir ilerleme, kalkınma ve refah sayfası açacak ve bunlara paralel olarak, Doğu Akdeniz bölgesinde barışa büyük bir katkı sağlayacak adil bir çözümün bulunması olmaya devam etmektedir.
21 Şubat 2014