Irkçılık ve Faşizm Karşıtı Etkinlikte AKEL M.K. Genel Sekreteri Andros Kiprianu Tarafından Yapılan Konuşma
Bugünkü etkinliğe AKEL Merkez Komitesi’nin yürekten selamlarını getiriyorum. DEV-İŞ Genel Başkanı Hasan Felek’in buradaki mevcudiyetini ve katılımını özellikle selamlıyorum. Onun şahsında ortak vatanı paylaştığımız bütün Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızı selamlıyorum. Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak ortak bir antiemperyalist, antifaşist cephede, birlik içerisinde, geleceğimizi talep etmemiz gerektiği görüşündeyiz. Irkçılığa ve milliyetçiliğe karşı Kıbrıslırumlar, Kıbrıslıtürkler ve yabancı emekçiler olarak birlik ve dayanışma içerisinde mücadele etmeliyiz.
Belediyenin altyapı olanaklarını Hrisi Avgi (Altın Şafak) örgütüne sunmayı reddettiği için, bu örgüt tarafından mahkemeye verilen Patra Belediye Başkanı, mahkemede “kreşlerde çocukları kendi çocuklarımız ve yabancı çocuklar diye ayırmamızı istediler. Yabancı çocuk var mı?” demişti. Patra Belediye Başkanı çok iyi yaptı. Hepimiz ondan örnek almalıyız ve ırkçılığa kapıyı kapatmalıyız. Milliyetçiliği tecrit etmeliyiz. Bu ideolojik saplantıları laik oldukları yere, tarihin çöp sepetine atmalıyız. Tüm bunların burada, ülkemiz Kıbrıs’ta yaşanmadığını sanmayalım. Kıbrıs’ın Altın Şafak’ı ELAM “sadece Helenler için kan bağışı” organize ediyor. Bu ne demektir? Başka bir ülkeden bir çocuğun hayatı tehlike içerisindeyse ve kana ihtiyacı varsa, Helen kökenli olmadığı için ölmeli mi? ELAM “sadece Helenler için kan bağışı” ya da “sadece Helenler için erzak” çağrılarıyla bu insanlık düşmanı, acımasız mesajı vermektedir.
Çocuğun yabancısı mı olur? Hepimiz kendi kendimize bu soruyu sormalıyız. Kana ihtiyacı olan bir çocuğa kan vermeyecek miyiz? Yemeğe ihtiyacı olduğunda ona yemek vermeyecek miyiz? Giysiye ihtiyacı olduğunda, giydirmeyecek miyiz? Halkımızın ezici çoğunluğunun bu tür sorulara pratikte yanıt verdiğinden eminim. Halkımız ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı çıkarak dayanışmasını göstermektedir. Çünkü halkımız göçmenliğin, gurbetin ne demek olduğunu çok iyi bilmektedir. Çünkü 1974’te kendi vatanımızın içinde göçmen olduk. Vatanımızdan ayrılıp daha iyi bir yaşam için göçmen işçi olduk. Bugün de Kıbrıslıların binlerce evladı yurt dışında yaşamakta ve çalışmaktadır.
Bütün Avrupa’da aşırı sağ örgütlerin güçlenmelerinden ve karar mekanizmalarında yer almalarından büyük endişe duyuyoruz. Bundan 5 yıl önce AKEL olarak Kıbrıs’ta ve Avrupa’da ırkçılığın, milliyetçiliğin, neofaşizmin güçlenmesinden ya da yükselişinden söz ettiğimizde, kimileri bunu “kendi güçlerimizi toparlamak” için yaptığımızı iddia ediyorlardı. Ancak geçen zaman içerisinde yaşananlar maalesef bizi tamamen haklı çıkardı. Artık nefret söyleminin Avrupa’da, Amerika’da ve başka yerlerde resmi siyaset söylemi içerisinde yer aldığını görmekteyiz. Terörizme ve İŞİD’e karşı savaş gerekçesiyle Avrupa’nın bir kale haline dönüştürülmesi anlayışının meşrulaştığını görmekteyiz. Örneğin Ukrayna’da ve başka yerlerde hükümetleri aşırı sağcıların yönetmesiyle artık pek çoklarının uzlaştığını görmekteyiz. Bir Avrupa Parlamentosu milletvekilinin Nazi selamı yapmasıyla ve Avrupa’nın kalbinde iğrenç Nazi söylemlerini dile getirmesiyle artık pek çoklarının uzlaştığını görmekteyiz. Yeni dünya başkanının mültecileri ve göçmenleri kovma, duvarlar inşa etme teorisiyle ve pratiğiyle artık pek çoklarının uzlaştığını görmekteyiz. Pek çok kez söyledik: Neonazi anlayışlar ve ideolojik saplantılar sistemin yedek gücüdür. Sistem ve egemen sınıflar kendi ellerini “kirletmek” istemediğinde ya da “kirletemediğinde”, neofaşizmin “kullanışlı salakları” seferber edilmektedir.
Biz doğamız, görüşlerimiz ve konumumuz gereği insanlık dışı ve insanlık düşmanı ırkçılığa karşı direniyoruz. Neofaşizme karşı mücadele ediyoruz ve onu siyasi olarak tecrit ediyoruz. Her insana ve her kültüre saygıyı geliştiriyoruz. Göçmen dalgalarının tek sorumlusunun emperyalizm olduğu açıkça görülmektedir. Yerli ve yabancı bütün emekçilerin kazanımlarını ve haklarını günümüzün köle tüccarlığıyla daraltmaya çalışan sermaye, yasadışı göçmenliğin sorumlusudur. Bu durumda çare yabancı düşmanlığının değil, emekçilerin örgütlenmesinin güçlendirilmesindedir. Bu yapıldığı takdirde sermaye, yabancı emekçileri de yerli emekçiler için geçerli olan çalışma koşulları temelinde istihdam etmek zorunda kalacaktır. Böylece günümüzün köle tüccarlığının sermaye tarafından beslenmesinin önü kesilebilecektir.
Neofaşizm bugün Meclis’e girmiştir. Bunu başardı çünkü Dimitrov’un işaret ettiği gibi “faşizm kitlelerin azgın bir şekilde sömürülmesi hedefini güder, fakat ustaca bir antikapitalist demagojiyle kitlelere yaklaşır. Emekçilerin soyguncu burjuvaziye, bankalara, tröstlere ve büyük mali sermayedarlara karşı duyduğu derin nefretten faydalanır ve uygun anda siyasi bakımdan olgunlaşmamış kitleler için en çekici sloganlar atar. Kitlelerin derin hayal kırıklıklarını istismar ederek onların en yakıcı gereksinimlerine demagojik bir biçimde atıflarda bulunarak kitleleri kazanır.” Yine Dimitrov’un dediği gibi “Faşizm emperyalistlerin çıkarlarına hizmet eder ama kitlelerin karşısına hor görülen bir milletin savunucusu maskesiyle çıkar ve yaralanmış milli duygularına hitap eder.” Dimitrov’un işaret ettiği tüm bu hususlar Hitler’in Almanya’sında, Mussolini’nin İtalya’sında, Franko’nun İspanya’sında, Salazar’ın Portekiz’inde, Pinoşet’in Şili’sinde, Albaylar Cuntası’nın Yunanistan’ında, tarihin en karanlık anlarında yaşanmadı mı? Dün Cunta’nın ve bugün de Altın Şafak’ın retoriğinde bunlar açıkça görülmüyor mu? Burada, Kıbrıs’ta neofaşistlerin söylem ve eylemlerinde bunlar görülmüyor mu? Onların yaklaşımları ve anlayışlarıyla bizim barışmamız asla söz konusu olamaz. Onlar için “evet, ama” dememiz asla söz konusu olamaz. Canavarın okşanarak evcilleşeceğine inanmamız asla söz konusu olamaz. Onlara asla geçit vermeyeceğiz. Onların karşısındayız ve her zaman karşılarında olacağız. 1945’te onları yenen ve bugün de onları tekrar yenecek olan insani idealler ve değerler için mücadele etmeye devam edeceğiz.
18 Mart 2017