Sömürgeciliğe karşı mücadele ve toplumsal mücadeleler
Kıbrıs’ta kurtuluş mücadelesinde iki merkez oluştu. Sağ ve sermaye sınıfı dönemin başpiskoposunun başında yer aldığı ulusal liderlik etrafında bir araya geldiler. Çalışanlar ve sermaye sınıfının ilerici unsurları AKEL çerçevesinde bir araya geldiler. Ulusal liderlik, sözde Helen – İngiliz dostluğu çerçevesiyle, Britanya’lılara karşı tutarlı mücadele gereksinimi arasında yalpalıyordu. Sağ ve Ulusal liderlik ideolojik olarak aşırı milliyetçiliğe ve Yunanistan’da yaşanan iç savaş ve iç savaş sonrası koşullar nedeniyle sürekli olarak güçlenen fanatik bir komünizm karşıtlığına sahipti. Sağ ve Ulusal Liderlik, halkımızın birleşik cephe düşüncesini tartışmaksızın ret ederek, mücadeleyi tekellerine almak istediler ve bölünmenin koşullarını yarattılar. Sağ ve Solun karşı karşıya gelişi, özellikle belediye başkanlığı ve belediye meclisi üye seçimlerinde yoğun olarak yaşandı. Bu seçimlerde Sol büyük başarılar elde etti.
Sol, Kıbrıs halkının mücadelesini, o yıllarda halkların genel olarak sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı gelişen mücadelesi içerisinde görüyordu. AKEL, özgürlük mücadelesini demokratik kazanımlar için mücadeleyle birleştiriyordu. Kıbrıslıtürklerle karşıtlığa götüren milliyetçilik ile şovenizmi ret ediyordu. Demokratik ve karşılıklı saygı temelinde tüm sömürge karşıtı güçlerin eylem birliği tezinde ısrar ediyordu.
AKEL ve Sol, sömürgeciliğe karşı mücadeleyi hiçbir zaman tekeline almayı istemedi. Bir başka siyasi gücün yurtseverliği hakkında şüphe belirtmedi. Halkımızın güçlerinin bölünmesi Sağın liderliğinin izlediği politikadan kaynaklandı. Bu bölünme objektif olarak Britanyalı sömürgecilere yardım etti ve Kıbrıs halkının özgürlük mücadelesini zayıflattı.
Kendi kaderini belirleme sürecinde geçici bir aşama olarak, muhtariyet rejimi konusunda tartışmakta, AKEL herhangi bir tereddüt göstermedi. Fakat İngilizlerin gerçekten muhtariyet rejimi yönünde ilerleme niyetinde samimi olmadıkları tespitini yapınca, Konferans’tan ayrıldı. AKEL halkın büyük çoğunluğunun duygularına saygı göstererek ve kendi kaderini tayin hakkı talebini ileri götürerek, 1950 referandumu için girişimler üstlendi ve aktif olarak çalıştı. Aynı zamanda Kıbrıslıtürklere seslenerek her zaman ve her biçimde onların da çıkarlarını savunacağını belirtti.
AKEL doğru olarak, Kıbrıs koşullarında uygun mücadele biçiminin kitlesel siyasi mücadele olduğu değerlendirmesini yaptı. Bu yaklaşım çerçevesinde halkı toplantılar, mitingler, siyasi grevler ve diğer etkinliklerle hareketlendirdi. Hem yurt içinde uğraş verdi, hem de Kıbrıs sorununun uluslararasılaştırılması cephesinde insiyatifler üstlendi. Sol’un Güvenlik Konseyi’ne ve Genel Kurul’a somut olarak “Britanya’yı suçluyoruz” başlığı altındaki notası ile, Kıbrıs sorunu ilk kez 1949 yılında Birleşmiş Milletler’e götürüldü. Halk hareketinin temsilcilerinin yurt dışı ziyaretleriyle de Kıbrıs sorunu uluslararasılaştırıldı.
1945-1955 dönemi sadece, siyasi ve sömürge karşıtı mücadelenin yükseldiği bir dönem değildir. Aynı zamanda sınıf mücadelesinin de yoğunlaştığı bir dönemdir. 1 Mart 1944’ta hayat pahalılığı ödeneği için mücadelede olduğu gibi, daha İkinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü dönemde de çalışanlar büyük bir eylemlilik içine girmişti. 1945’ten bağımsızlığa kadar geçen sürede, AKEL ve Tüm Kıbrıs İşçi Federasyonu (PEO) yönlendiriciliğinde verilen mücadeleler sonucu, çalışanların örgütlenme hakkı tartışmasız bir şekilde elde edildi ve çalışanların bugün kullandıkları birçok sosyal ve ekonomik kazanımın temelleri atıldı.
Bu mücadelelerin doruk noktası maden ocaklarında, amyant madenlerinde ve inşaatlarda çalışan işçilerin 1948 yılında gerçekleştirdikleri büyük grevlerdi. Bu grevler uzun süreleri, yaşanan gerilimler ve ortaya konulan kahramanlıklar açısından daha önce benzeri görülmemiş grevlerdi ve bu grevler sırasında ağır bedeller ödendi. Yerli ve yabancı işverenlerin, sömürge hükümetinin, kilise liderliğinin ve o dönemdeki grev kırıcı SEK liderliğinin ittifakına karşı, halkın büyük çoğunluğunun dayanışmasıyla işçi sınıfı 1948’de büyük bir sınıfsal mücadele verdi ve bu mücadeleyi kazandı. 1948 büyük sınıf mücadelesinde olduğu gibi, daha öncekileri ve daha sonraları da Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk işçiler kardeşçe, birlikte mücadele ettiler ve bu şekilde iki toplumun dostluğunu ve işbirliğini güçlendirdiler. 1948 Kıbrıslı çalışanların sosyal haklar mücadelesinde parlak bir nişan olarak kalmaya devam ediyor.