
AKEL’İN 24. KONGRESİ’NİN KIBRIS SORUNUNA İLİŞKİN BİLDİRGESİ
AKEL’in 20-22 Haziran 2025 tarihleri arasında Lefkoşa’da gerçekleştirdiği 24. Kongresi Kıbrıslırumlara, Kıbrıslıtürklere, Maronitlere, Ermenilere ve Latinlere, Kıbrıs halkının tümüne sıcak ve mücadeleci selamlarını göndermektedir. BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli iki toplumlu federasyon için üzerinde anlaşmaya varılan çerçevede Kıbrıs sorununun arzulanan çözüme kavuşturulmasının başarılması için vatanımızın ve halkımızın özgürlüğü ve yeniden birleşmesi amacıyla verilen ortak mücadele birlik ve işbirliği gerektirmektedir.
Sevgili yurttaşlar,
- Kıbrıs sorununun onlarca yıldır çözülememesinde ana sorumluluk, 1974’te yasa dışı işgali gerçekleştiren ve adada hâlâ işgal ordusu bulundurmaya devam ederek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü açıkça ihlal eden Türkiye’dedir.
- 2017 yazında Crans Montana Konferansı’nın çöküşünün üzerinden sekiz yıl geçmiştir ve müzakere süreci yeniden başlatılamamıştır. Bu durum, Kıbrıs sorununun yakın tarihindeki ilk kez görülen bir olgudur. Söz konusu Konferans’ın kapsamlı çözüme ulaşma perspektifini görünür kılacak stratejik mutabakatla sonuçlanması için kalan “son mil” daha sonraki yıllarda devasa bir mesafeye dönüştü.
- Kıbrıs sorununun yakın tarihi göstermektedir ki, müzakere sürecinin olmadığı dönemlerde işgalci Türkiye daha da uzlaşmaz bir tavır sergilemekte ve taksimci yeni oldubittiler yaratma yönünde ilerlemektedir. Crans-Montana’daki başarısızlığın ardından BM Genel Sekreteri’nin raporunda ilk kez açıkça Türkiye’yi sorumluluktan muaf tutup, sorumluluğu iki lidere yüklediği koşullarda bu olması beklenen bir şeydi ve şimdi bu olmaktadır.
- Anlamlı bir diyaloğun yokluğunda ve Crans Montana’nın ardından sorumluluklarından kurtulan Türkiye, uzun yıllar sonra iki devletli çözüm tezine geri döndü ve işgal altındaki bölgede yasa dışı faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Maraş’ta oldubittilerini tırmandırmaya devam etti, işgali altındaki bölgeyi daha da militarize etti, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşru şekilde belirlenmiş olan MEB’inde egemenlik haklarını kullanmasını engelledi ve Kıbrıslıtürk toplumunun tamamen kontrolü ve asimilasyonu için çabalarını yoğunlaştırdı. Türkiye’nin taksimci Ersin Tatar’ın Kıbrıstürk toplumunun liderliğine gelmesini dayatmasının amacı da bu planları kolaylaştırmaktı.
- Bugünkü statükonun ne durağan ne de sürdürülebilir olmadığını ve her geçen gün hem Kıbrıslırumların hem de Kıbrıslıtürklerin, halkımızın tümünün aleyhine değiştiğini Türkiye’nin yaptıkları göstermektedir ve Türkiye’nin planlarına karşı koymanın tek yolu, üzerinde anlaşmaya varılmış olan çözüm zemininde ve müzakere süreci müktesebatının tümünün korunmasında kararlı bir şekilde ısrar etmektir.
- İki devletli çözüm yönündeki Türk pozisyonu ile eski Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in sürekli yalpalaması ve müzakere müktesebatını sorgulaması, anlamlı bir diyaloğun yeniden başlaması yönündeki perspektifleri baltaladı. Sayın Anastasiadis’in görev süresinin sonuna kadar izlediği oyalama politikası BM Genel Sekreteri’nin ve uluslararası toplumun Kıbrısrum tarafının güvenilirliğini sorgulamaya ve tarafların anlamlı bir diyaloğa girmeye hazır olup olmadığı konusunda şüphe duymaya devam etmesine yol açtı.
- Aslında aynı politika Hristodulidis’in seçilmesinin ardından da devam etmektedir. Cumhurbaşkanı her ne kadar sürece kalınan yerden devam edilmesini istediğini ilan etmekle doğru bir tutum sergilese de aynı zamanda Guterres Çerçevesi’ni gerçekten olduğu gibi, yani Kıbrıs sorununun temel konularında sağlanmış olan önemli bir yakınlaşma olarak değil, sadece müzakere edilecek başlıkların bir özeti olarak görmektedir. Bu da bariz bir çelişkidir, çünkü Cumhurbaşkanı müzakerelere kalınan yerden devam edilmesini kabul ediyorsa, geriye sadece Guterres Çerçevesi’ndeki askıda olan unsurların müzakere edilmesi kalmaktadır. Crans Montana Konferansı’nın sonuna kadar sağlanan yakınlaşmaların sürekli olarak sorgulanmasıyla da aynı tehlikeli çelişkiye düşülmektedir.
- AKEL, müzakerelerin 2017 yılında kalınan yerden yeniden başlatılmasını kolaylaştıracak bir stratejiye hizmet etmek amacıyla, Aralık 2020’de Sayın Anastasiadis’e somut ve kapsamlı bir öneri sundu ve ardından bu öneriyi güncellenmiş haliyle Sayın Hristodulidis’e de iletti. Her iki Cumhurbaşkanı da bu öneriyi alenen görmezden gelmiştir. AKEL’in önerisinin ilk kısmı müzakere sürecinin yeniden başlatılmasına, ikinci kısmı ise -Kıbrısrum toplumunun kırmızı çizgileri çiğnenmeksizin- Kıbrıstürk toplumuna ve Türkiye’ye bu yönde işbirliği yapmalarını ya da teşhir olmalarını sağlayacak şekilde teşvikler sunulmasına ilişkindir.
- Bölgede oluşan genel koşullar çerçevesinde, son bir yılda BM’nin ve uluslararası toplumun Kıbrıs sorununda ilerleme sağlanmasına yönelik ilgisi yeniden canlanmıştır. New York ve Cenevre’de yapılan iki gayri resmi görüşmenin ardından, önümüzdeki Temmuz ayında genişletilmiş bir konferansın düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Bundan sonraki adımları hazırlamak üzere BM Genel Sekreteri bu konferansta somut sonuçlar beklemektedir. Bu çaba çerçevesinde, Cumhurbaşkanı Hristodulidis BM Genel Sekreteri’nin talep ettiği üzere düşük düzeydeki siyasi adımlar konusunda bir anlaşma varılmasının sağlanmasını hedeflemelidir. Buna paralel olarak, AKEL’in kendisine sunduğu öneri doğrultusunda inisiyatifler üstlenmelidir, çünkü temel mesele, anlamlı müzakerelerin yeniden başlatılması ve Kıbrıs sorununun mümkün olan en kısa zamanda kapsamlı çözüme kavuşturulmasıdır.
- Kıbrıstürk toplumunda önümüzdeki Ekim ayında yapılacak yeni lider seçimi, bundan sonraki gelişmeler açısından belirleyici olacaktır. Bu nedenle Kıbrısrum tarafı üzerinde anlaşmaya varılmış olan zeminde ve müzakere müktesebatına tam saygıyla çözüm arzusunun samimi olduğunu gösteren olumlu ve ikna edici mesajlar vermelidir. Aksi bir yaklaşım, taksimci Tatar’ın planlarını fiilen kolaylaştıracaktır.
- AKEL, özgür bir vatanda refah içinde yaşamak isteyen ve buna hakkı olan egemen halktan güç alarak, taksimci statükoya karşı mücadelesini sürdürecektir. Önümüzdeki dönem Kıbrıs sorununun gidişatını belirleyecektir ve nihai taksim tehlikesine dair yoğunlaşan kaygımız acilen ve kararlı bir tepkiyi zorunlu kılmaktadır. Bu kritik dönemde iki toplumda da çözüm güçlerinin tehlikeli planlara set çekmesi için çabamızı yoğunlaştıracağız. Tek egemenliği, tek uluslararası kimliği ve tek vatandaşlığı olacak, temel özgürlükleri, insan haklarını ve BM Güvenlik Konseyi kararlarında belirletildiği şekilde siyasi eşitliği güvence altına alacak, iki bölgeli iki toplumlu federasyon için üzerinde anlaşmaya varılmış olan çerçevede çözüm için mücadelemize yılmadan, yorulmadan devam edeceğiz. Barış dolu ve gerçekten umut verici bir gelecek için her gün mücadelelerin öncüsü olmaya tutarlılıkla ve kararlılıkla devam edeceğiz.