Home  |  Kongreler   |  20. Kongre Tezleri

20. Kongre Tezleri

  1. AKEL’İN 19. KONGRESİNDEN 20. KONGRESİNE

AKEL’in 19. Kongresi’nden bu zamana beş yıl geçti. Biçimlenmelerinde partimizin müdahalelerinin belirleyici rol oynadığı, ülke için önemli olaylarla dolu beş yıl. Halkımızın beklentilerinin yerine getirilmesi ve daha iyi bir geleceğe ulaşma vizyonu için güvendiği büyük siyasal ve sosyal gücü AKEL’in teşkil ettiği, bu beş yıl içerisinde bir kez daha teyit edildi. Yurtsever ve enternasyonalist bir güç olarak; yenileşme ve çağdaşlaşma gücü olarak; sorumluluk içerisinde mücadele eden, hakları talep eden ve yaratıcı olan bir güç olarak; halkımıza , halktan emekçi insanlara ilham veren ve onlara Kıbrıs için güzel mücadelelerde öncülük eden güç olarak teyit edildi.

Son beş yılda AKEL ve Sol Halk Hareket olarak Kıbrıs’ın hakkını alması için, çalışanların ve geniş halk katmanlarının haklarının korunması ve genişletilmesi için  mücadeleyi sürdürdük. Diğer siyasal güçlerle de birlikte başarıyla sonuçlanan siyasal mücadeleler verdik. 2003 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde doruğa ulaşan mücadelelerin sonucunda ülkenin DİSİ hükümetinden kurtulması sağlandı ve halkçı, farklı bir hükümet için perspektifler açıldı. Milletvekilliği ve yerel yönetimler seçimlerinde de önemli başarılar sağladık.

Bugün AKEL Genel Sekreteri Meclis Başkanıdır ve partimiz, bakan kadrolarıyla ülke yönetiminde yer almaktadır. İktidarın parçasını teşkil eden kamu yararına faaliyet gösteren kurumlarda da partimiz ortaya koyduğu insiyatifler ve müdahalelerle artan katılıma sahiptir.

Annan Planı temelinde Kıbrıs sorununu çözme çabası geçen beş yıla damgasını vurdu. Kıbrıs’ı işgalden kurtaracak, ülkemizi ve halkımızı yeniden birleştirecek çözüme mümkün olan en kısa süre içerisinde ulaşabilmek için çetin mücadeleler verdik. Bu hedefe ulaşmamıza izin verilmemesinden büyük hayal kırıklığı duyduk. Çok zor koşullar altında önemli kararlar almaya çağrıldık. Kıbrıs’ın geleceği için zor kararların üzerinde düşündüğümüz günleri yaşadık. Acı veren, zor kararlar aldık, ama aldığımız kararların en doğru kararlar olduğunu her geçen gün göstermektedir. Bu kararlar ve politikayla Kıbrıs sorununun mümkün olan en kısa süre içerisinde çözümü perspektifi açık kaldı.

 

  1. KKP-AKEL’İN 80. YILI

15 Ağustos 2006 devamcısı AKEL olan Kıbrıs Komünist Partisi’nin sekseninci kuruluş yıldönümüdür. Partimizin bu yıldönümü hem partimiz için, hem ülkemiz işçi hareketi için, hem de Kıbrıs için çok önemli bir yıldönümüdür. Haklı olarak onur ve gurur duyduğumuz ve aynı zamanda da tarihimize denk düşen sorumluluklarımızın bilincinde olduğumuz bir yıldönümüdür.

Partimizin kuruluşundan bu yana geçen seksen yıl boyunca, KKP ve onu izleyen AKEL Kıbrıs halkının özgürlük, demokrasi ve toplumsal ilerleme mücadelelerine silinmez bir şekilde damgasını vurdu. KKP-AKEL’in sekseninci yıldönümünün onuruna, siyasal-ideolojik ve kültürel etkinlikleri, yayınları ve diğer faaliyetleri içeren çok yönlü bir programı hazırladık ve yaşama geçiriyoruz. Bu programın yaşama geçirilmesi bize, partimizin ve genel olarak sol hareketin tarihini, katkılarını ve kazanımlarını ortaya koyma olanağını sunmaktadır. Her zaman gündemde olan devrimci ideolojimizi, partimizin bugünkü yenilenmiş ve çağdaş çehresini, yurtsever, mücadeleci ve hakları talep eden niteliğini gösterme fırsatını bize sunmaktadır.

80. yıldönümü partimizin örgütsel yapısının yenilenmesi için de iyi bir fırsattır. Ayrıca halkımızla temaslarımızın ve bağlarımızın daha da güçlendirilmesi ve yenilenmesi olanağını da sunmaktadır. KKP-AKEL’in 80. yılının partimizin 20. Kongresi ve 2006 milletvekilliği seçimleriyle aynı döneme denk düşmesi mutluluk veren bir gelişmedir.

Milletvekilliği seçimlerinin öncesindeki bu dönemde de, partimizin kuruluşunun 80. yıldönümü ve 20. Kongresi’nin onuruna, AKEL’cilere layık azim, coşku ve fedakarlıkla siyasal, örgütsel ve diğer görevlerimize tam olarak yanıt verecek şekilde daha aktif bir biçimde çalışmaya hepimiz çağrılıyoruz.

  1. AKEL’İN 20. KONGRESİ VE ÖNEMİ

AKEL’in her kongresi partinin kendisinin, mücadeleci eyleminin ve katkılarının gelişmesinden daha da öte özel öneme sahiptir. Partimizin Kıbrıs toplumundaki yeri ve Kıbrıs konjoktüründeki rolü bilinmektedir ve AKEL’in her kongresi aynı zamanda Kıbrıs için de önemli bir siyasal olaydır.

AKEL’in 20. Kongresi’nin önemini kongrenin gerçekleştirildiği siyasal ortam ve parametreler, almaya çağrıldığı kararlar ve ele alınacak konular belirlemektedir.

Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak kritik bir aşamadan geçmekteyiz ve diyaloğun yeniden başlamasının önkoşullarının biçimlendirilmesi için bu süreç içerisinde çetin bir mücadele verilmektedir. Ve bu kez sorunda arzu edilen çözüme yol açacak, temeli olan umutlar var olmalıdır. 20. Kongre son beş yılda Kıbrıs sorununda yaşanan gelişmeleri değerlendirmeye, sorunun bugünkü aşaması hakkında ve Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızla ilişkiler üzerine düşünmeye ve tartışmaya çağrılmaktadır. 20. Kongre, ülkemizin Türkiye’nin işgalinden kurtulması ve BM kararları ile Üst Düzey Anlaşmaları temelinde iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon çatısı altında yeniden birleşmesi hedefiyle mücadelenin bundan öteye sürdürülmesinde yönlendirici pusula olacak kararları almaya çağrılmaktadır.

1 Mayıs 2004 tarihinden itibaren Kıbrıs Avrupa Birliği’ne üye bir devlettir. Hem Kıbrıs sorununa ilişkin, hem de iç sosyo-ekonomik duruma ilişkin olarak yeni koşullar ortaya çıkmakta, biçimlenmektedir. 20. Kongre bu yeni koşulları ve verileri, AB’ye girişin etkilerini ve perspektifleri değerlendirmeye çağrılmaktadır. Bazı diğer siyasal güçlerin yaptığı gibi kendi emellerini değil, her zaman olduğu gibi nesnel gerçekliği dayanak alan kararlar almaya çağrılmaktadır.

İki buçuk yıldır Kıbrıs’ta, içerisinde en büyük siyasal güç olarak yer aldığımız ilerici demokratik güçlerin işbirliği aracılığıyla oluşturulmuş olan bir hükümet var. Hükümetin şimdiye kadarki süreci ve bu hükümette yer alışımız hakkındaki değerlendirmelerimiz ve beklentilerimiz kongremizde gerçekleştireceğimiz tartışmalarla, ortaya koyacağımız öneri ve düşüncelerle, kongre kararlarıyla yerlerini bulmalıdırlar. Her kongrede olduğu gibi, partimizin ve en geniş Halk Hareketi’nin durumu üzerine ciddi olarak düşünmeliyiz.  Partimizin çalışmalarında başarıların yanı sıra, sorunlar, zaaflar ve boşluklar görmekteyiz. Çalışmalarımızdaki olumsuz olgulara karşı koymayı, partimizin -siyasal, ideolojik ve örgütsel olarak- daha da fazla güçlenmesini ve Kıbrıs konjonktüründe öncü ve belirleyici rolünü oynamasında partimizi daha da yetkin kılmayı hedef alacak kararlar almalıyız. KKP-AKEL’in 80. yılını adeta bir şenlik havası içerisinde kutladığımız kongrede hepimizi mutlu kılan manevi birlik ve yükseliş ortamını Kongre kararları ve çalışmamızla daha da güçlendirelim. Saflarımızda yoldaşlık ve birliği güçlendirelim. Bize uygun düşmeyen, yakışmayan mızmızlanma, içe kapanıklık, yakınma eğilimlerini bir kenara itip, her zaman AKEL’cileri niteleyen coşku, umut ve iyimserliği geliştirelim.

Önümüzde bir dizi seçim mücadeleleri bulunmaktadır; bunların ilki ve en önemlisi milletvekilliği seçimleridir. Kongre partinin ve halk hareketinin bütün güçlerini seferber etmeli, Kıbrıs’ın ve halkımızın iyiliği için AKEL- Sol- Yeni Güçleri daha da yükseğe çıkarma hedefiyle seçim öncesi mücadelenin başlama işaretini, şiarını vermelidir.

20. Kongre’nin mutluluk, heyecan ve onur duygularıyla Kıbrıs Komünist Partisi- AKEL’in kuruluşunun 80. yıldönümünü kutladığımız bir dönemde gerçekleştiğini unutmayalım.

Bu tarihi yıldönümünü en büyük biçimde onurlandıracak olan partimizin mücadelelerle ve katkılarla dolu tarihine layık bir kongreyi gerçekleştirmek ve gelecekte daha büyük başarılar için gerekli temelleri koymak olacaktır.

 

  1. ULUSLARARASI GELİŞMELER VE ULUSLARARASI İLERİCİ HAREKET

Hem Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak tezlerimizi; hem de diğer Komünist, İşçi ve ilerici sol partilerle yurt dışında daha geniş, ortak hedeflerimizi öne çıkarmak ve çalışanların kazanımlarını savunmak açısından, uluslararası ilişkiler politikanın önemli bir uygulama alanını teşkil etmektedir.

Geçen kongreden sonraki uluslararası gelişmelere baktığımızda, sözde yeni dünya düzeninin devam ettiğini ve güçlendiğini görmekteyiz. Uluslararası hukukun ihlal edilmesinin ve güçlü olanın dayatmasının hakim olduğu tezi teyit edilmektedir. ABD ve müttefikleri dünyanın her köşesinde siyasi, ekonomik ve stratejik egemenliklerinin korunmasını ve yayılmasını arzu ediyorlar. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de gerçekleştirilen terörist saldırılar, başta önlem alma gerekçesiyle yapılan savaş doktrini ile daha büyük yasadışılıkların ve emperyalist politikalarını güçlendirmelerinin bahanesi oldu. Bu politikanın en belirgin örnekleri Afganistan ve Irak’taki iki büyük savaştır. Ayrıca demokratikleşme adı altında her araç kullanılarak ABD’nin dostu olmayan ve hoşlanmadığı rejimlerin devrilmesine teşebbüs edilmektedir. Terörle mücadele adına dayatılan yasalarla insan hakları ve siyasal özgürlükler sınırlandırılmakta, yurttaşların şahsi verileri ihlal edilmektedir.

Ulusal hakların talep edilmesinde, ulusal kurtuluş ve toplumsal mücadelelerde terörün araç olarak kullanılmasını mahkum ediyoruz. Tüm bunlara rağmen teröre karşı koymayı, BM çatısı altında ele alınması gereken kolektif bir mesele olarak  görüyoruz. Öncelikle teröre yol açan sebeplere, yani yoksulluğa, toplumsal adaletsizliğe, dinsel fanatizme, ulusal baskıya ve uluslararası hukukun ihlal edilmesinin her biçimine karşı konulması gerekmektedir. Demokratikleşme dayatma yoluyla ve silahların tehdidi ile gerçekleştirilemez. Uluslararası hukukun desteklenmesi, bağımsız devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı, kültürel ve dinsel özelliklere saygı, BM’nin Amerikan hegemonyasından kurtulması ve uluslararası sorunlara karşı koymada BM’nin rolünün güçlendirilmesi dünya barış ve istikrarının güvence altına alınmasını sağlayacak tek yolu teşkil etmektedir.

Ekonomik küreselleşme süreci bugün gerçekleştirildiği biçimiyle büyük sermayenin ve özellikle de gelişmiş ülkelerin çok uluslu şirketlerinin çıkarlarına hizmet etmektedir. “Rakip korkusu” ve alternatif bir ekonomik model olmaması sermayeyi güçlendirerek, muhafazakar kapitalist bir modelin, Neo-liberalizmin bütün dünya üzerinde dayatılmasına yol açmıştır. Kapitalizmin bu modeli emekçilerin kazanımlarına ve sosyal devlete saldırmadan; işsizlik ve yoksulluğun artmasına yol açmadan yaşayamaz. Gelişmekte olan ülkelerle yoksul ülkeler ise neo-liberal küreselleşmenin en büyük etkileriyle karşı karşıyadır. Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’nün de aracılığıyla dayatılan, gelişmekte olan ülkelerle yoksul ülkeleri daha fazla sömürü ve sefalete mahkum eden gelişmiş Batı ülkelerinin koşullarını benimsemek zorunda bırakılmaktadırlar. Adaletsizlik ve eşitsizlik kapitalist sistemin doğuşundan itibaren sahip olduğu özellikleridir, hem uluslararası düzeyde devletlerin eşit olmayan gelişiminde, hem de ulusal düzeyde yurttaşlar arasıdaki eşitsizlikte açıkça görülmektedir.

Neo-liberal küreselleşmenin etkileri, 2001 yılında Brezilya’nın Porto Alegre yöresinde Birinci Dünya Sosyal Forumu’nun yaratılmasına, Dünya Ticaret Örgütü’nü ve G-8’ler denilen en gelişmiş ülkeler grubunu protesto eden gösteriler başta olmak üzere çeşitli tepkilere ve “küreselleşme karşıtı” olarak anılan harekete yol açmıştır. Sol ve ilerici toplumsal güçlerin görevi dünya çapında, Avrupa düzeyinde, ulusal düzeyde sosyal forumlarla işbirliklerini geliştirmek, doğru sınıfsal yönelimi almaları için, halkların ve yurttaşların onayı olmaksızın birleşik bir dünya ekonomik modelinin dayatılmasına karşı direnişte önemli rol oynamaları için çaba göstermektir.

Afganistan ve Irak’ta Amerikanların ve müttefiklerinin savaşları gerçekten hem dünya çapında, hem de Amerikan toplumu içerisinde yoğun faaliyeti olan savaş karşıtı bir hareketin ortaya çıkması sonucunu getirmiştir. Küreselleşme karşıtı hareket ve savaş karşıtı hareket neo-liberalizm karşısında şüpheleri dile getirip umut veren perspektifler sunmaktadırlar. Ancak henüz gelişmelerinin ilk adımlarında bulunmaktadırlar.

Avrupa Birliği, Batı Avrupa büyük sermayesinin, giderek daha büyük faaliyet alanını kapsamına almak için, iç olanaklarını genişletme gereksiniminden ve ABD ve Japonya gibi kapitalist dünyanın diğer güçlü kutupları karşısında Batı Avrupalıların siyasi ve ekonomik çıkarlarını olabildiğince en fazla biçimde güçlendirme gereksiniminden yola çıkan, kapitalist siyasi-ekonomik bütünleşmenin öne çıkarılan bir biçimi olmaya devam etmektedir.

AB üyesi iki ülkenin halkları tarafından, Fransa ve Hollanda halkları tarafından neo-liberalizmin reddedildiği açık bir şekilde görüldü. AB Anayasası için yapılan referandumların sonuçlarını, bu ülkeler ve AB tarafından son yıllarda uygulanan neo-liberal sosyo-ekonomik politikaların reddi ve bu politikaların Anayasa aracılığıyla kurumsallaştırılması girişiminin reddi olarak yorumluyoruz. Şimdi görevimiz, ana amacı halkların çıkarlarına hizmet etmek olacak başka bir Anayasa’nın oluşturulması için Avrupa’daki diğer ilerici güçlerle birlikte mücadeleyi sürdürmektir.

Sol ve ilerici partilerin Avrupa ve dünya çapında koordinasyon ve işbirliklerini güçlendirmek gerekmektedir ve böylece Sol “Yeni Dünya Düzeni”ne ve neo-liberal küreselleşmeye karşı direnebilecek, dünya halkları lehine ve özellikle de düşük ve orta gelirli kesimlerin lehine değişikliklerin gerçekleştirilmesi başarılabilecektir. AKEL bu yönde çalışmaya ve insiyatifler üslenmeye devam edecektir.

Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne girmesinden sonra, AKEL Avrupa Parlamentosu’nun Birleşik Sol-Kuzey Yeşil Sol Grubu’nda tam üye olarak yer almaktadır. Ayrıca Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Birleşik Sol Grubu’nda da yer almaya devam etmektedir. AKEL bu gruplar içerisindeki faaliyeti ile daha demokratik ve toplumsal olarak daha adil bir Avrupa’nın yaratılması için katkılarını sunmayı ve Kıbrıs sorunun adil çözümü için tezlerini ortaya koymayı hedeflemektedir.

Avrupa Sol Partisi’nin yaratılması konusunda da, AB ülkelerindeki Sol partiler arasında daha iyi koordinasyon ve birlik gereksinimine yanıt verecek bu partinin oluşturulması çabalarını AKEL daha başlangıcından itibaren destekledi ve bu çabalarda yer aldı. Bu konuda, Avrupa Sol Partisi’nin oluşturulması çabaları sürecinde gerçekten koşullar oluşmadan bazı aceleci hareketlerin olduğu değerlendirilmesini yapmaktayız. AKEL, Avrupa’da solun birliğinin sağlanmasının gerçek bir gereksinim olduğu görüşündedir ve bu yönde her faaliyetin istikrarlı ve emin adımlarla gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

AKEL Kıbrıs sorunun çözümü amacıyla, bu kürsülerin tümünü değerlendirdi ve değerlendirmeye devam etmektedir.

 

  1. KIBRIS SORUNU

Kıbrıs sorunu istila, işgal, yabancı müdahaleler ve Kıbrıs halkının tümünün insan haklarının çiğnenmesi sorunudur. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün ihlal edilmesi konusudur. Silahların şiddeti ile dayatılan “etnik temizlik” konusudur. Kıbrıs sorunu aynı zamanda iki toplum arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi sorunudur.

1974’ten sonra Kıbrıs sorunun çözümü için ortaya konulan bütün çabalar Türkiye’nin uzlaşmaz tutumuyla, iki ayrı devlet varlığı çözümünde ısrar etmesiyle ve Kıbrıs üzerinde egemenlik hakları talep etmesiyle karşı karşıya kaldılar. Bu yıllarda Kıbrısrum tarafınca yapılmış olan hatalar, Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğünün sürmesinde hiç bir biçimde Türkiye’yi ve şoven Kıbrıstürk liderliğini suçsuz kılmamaktadır.

Türk tezleri her zaman Ankara’nın NATO’daki müttefikleri içerisinde yankı bulmuştur ve gerek Kıbrıs sorunun ortaya çıkmasında, gerekse sorunun sürmesinde bu müttefiklerin sorumlulukları büyüktür. 1990 yılından sonra Kıbrıs sorununda  daha da zor duruma girilmiştir. Bir yandan Kıbrıs, Sovyetler Birliği, sosyalist ülkeler topluluğu ve Bağlantısızlar Hareketi gibi geleneksel dostlarından ve destekleyicilerinden mahrum kalmış diğer yandan da “Yeni Dünya Düzeni” diye adlandırılan koşulların çerçevesinde Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs’la ilgili kararlarının öz ve biçiminden aşamalı bir şekilde sapma kaydedilmiştir. Annan planı da bunun ürünüdür. Bu sapma konusunda, DİSİ hükümetinin de -hataları, eksiklikleri, çelişkileri ve attığı geri adımlarla- sorumluluğu yok değildir.

Annan Planı temelinde Kıbrıs sorunun çözümü girişimi, çözüm için ortaya konulan en derli toplu çözüm girişimi oldu. Annan Planı bugüne kadar ortaya konulmuş olan en özlü ve detaylı plandır. Ancak Plan’ı yapanların iddia ettikleri gibi, adil ya da dengeli değildir. AKEL, Annan Planı’nın olumlu ama  olumsuz da unsurlar içerdiği değerlendirmesini yaparak, bu planı müzakereler için zemin olarak kabul etti. Planın iki toplum tarafından da kabul edilmesine izin verecek ve Kıbrıs sorununa kalıcı ve işlerliği olacak bir çözümü sağlayacak şekilde gerekli değişikliklerin yapılması için bütün gücüyle mücadele etti. Sıkışık takvimler ve BM Genel Sekreteri’nin hakemliğini öngören işlem, iki tarafın plan üzerinde özlü müzakere yapmasına ve üzerinde anlaşmaya varılacak bir çözüme ulaşılmasına izin vermedi. BM Genel Sekreteri’nin hakemliği adaletsizdi ve dengesiz bir şekilde Türk tezlerinden yana oldu. AKEL Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında dile getirdiği bazı değerlendirmeleri, özellikle de “de facto taksimi ortadan kaldırmayacağı, aksine bunu meşrulaştırıp derinleştireceği” görüşünü  paylaşmadı. Böylesi bir değerlendirme olsaydı, o zaman Plan’ın müzakere zemini olarak dahi kabul edilmemesi gerekirdi.

Partimizin 14 Nisan 2004 tarihinde gerçekleştirilen Konferansı, Kıbrısrum toplumu içerisinde endişelere neden olan hususlar üzerinde müzakere yapılması ve planın boşluklarının giderilmesi için zaman verilmesi için referandumların ertelenmesini istedi. AKEL’in önerisi ne yazık ki Türk tarafınca kabul edilmedi. Bu nedenle de AKEL halkı, referanduma sunulduğu şekliyle Annan Planı aleyhine oy kullanmaya çağırmak zorunda kaldı. AKEL, referandumun sonucunu tamamen saygıyla karşıladı. Partimizin aldığı tutum,  müzakere sürecinin yeniden başlaması ve Kıbrıs sorununun mümkün olan en kısa süre içerisinde çözümü perspektifini açık bıraktı. Her gün yaşanan gelişmeler AKEL’in tutumunu haklı çıkarmaktadır.

Referandumları Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrısrum tarafı için zor bir dönem izledi. Amerikan-İngiliz unsuru, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği çevreleri ve AB içerisindeki bazı çevreler Kıbrısrum tarafını cezalandırma niyeti ile harekete geçtiler. Buna paralel olarak da, Kıbrıslıtürklerin sözde tecridini ortadan kaldırma bahanesiyle işgal altındaki bölgedeki rejimin konumunu uluslararası düzeyde yükseltmeye çalıştılar. BM Genel Sekreteri’nin 2004 Mayıs’ındaki raporu Kıbrısrum tarafı için adil değildi ve Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarını bir kenara bırakma teşebbüsünü içeriyordu. Genel Sekreter’in raporu Güvenlik Konseyi tarafından benimsenmedi. Partimiz, saldırıların savuşturulması, -Kıbrıs halkının verdiği yaşam mücadelesinde ana silahı olan- Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşruiyetinin savunulması ve Kıbrısrum tarafının tezlerinin anlaşılması için, Cumhurbaşkanı ve diğer güçlerle işbirliği içerisinde sıkı bir biçimde çalıştı.

Bunun yanı sıra partimiz, iç cephede ortaya çıkan iki uç akıma karşı konulması için de çalıştı. Bu akımlardan biri, Plan’ın reddedilmesinin yol açacağı olası etkiler hakkında felaket tellallığı yaparak özünde Plan’ın referanduma sunulduğu şekliyle tekrar gündeme getirilmesinden yana bir tutum ortaya koyup, halkın referandumdaki kararını görmezden geliyordu. Diğer akım ise, referandumdaki % 76’lık oranı gerekçe göstererek, net olmayan bir “Avrupa çözümü” adına Plan’ın toptan reddini ve iki toplumlu, iki bölgeli federasyon çözümünün reddedilmesini talep ediyordu. Bu iki akım da ortaya sürüldükleri oranda zararlıdırlar.

Kıbrıs sorunun bu aşamasında, partimiz, Cumhurbaşkanı ve Ulusal Konsey ile işbirliği içerisinde, Birleşmiş Milletler çerçevesinde Kıbrıs sorunun çözümü için müzakerelerin yeniden başlamasının önkoşullarının yaratılması için yoğun olarak çalışmaktadır. Çözüm bulunmasında yeni bir başarısızlığın Kıbrıs meselesinde büyük bir yara olacağı verisiyle, müzakereler için doğru önkoşulların yaratılmasının büyük önemi vardır. Sıkışık takvimler olmaksızın, ama aynı zamanda Kıbrıs sorunun çözümünü zamanın derinliklerine götüren sonu gelmez görüşmeler de olmaksızın, özlü müzakerelerin en kısa süre içerisinde yeniden başlamasını arzulamaktayız. İşgalin “oldu-bitti”lerini zamanın kalıcı kıldığının bilincindeyiz. Hakemliklerden uzak bir şekilde, üzerinde anlaşmaya varılacak çözüme götürecek müzakerelerin yeniden başlamasını hedefliyoruz. BM Genel Sekreteri’nin planında, Kıbrıslırumların da planı kabul etmesine izin verecek, kalıcı ve işlerliği olan bir çözüme götürecek özlü değişikliklerin yapılması gerektiği konusunda ikna etmek için çalışıyoruz. Arzu ettiğimiz değişiklikler, parametreleri üzerinde çözümün aranacağı planın ne felsefesini değiştiriyorlar, ne de Kıbrıstürk toplumunun haklarını azaltıyorlar. Biz, yabancılara değil, Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk, tüm Kıbrıslılara hizmet edecek bir çözümü hedefliyoruz.

Bir yılı aşkın bir süredir ortaya konulan çabaların meyvelerini vermeye başladığı görülüyor. Yeni bir müzakereler sürecinin başlamasıyla, üzerinde endişe duyulan ve Annan Planı’nda değişiklikler yapmaya çalışacağımız hususlarda Ulusal Konsey’in sonuçlara varması da bunda yardımcı oldu.  Ağırlıklı olarak Amerikanlar ve İngilizler tarafından ortaya konulmaya devam eden tepkilere rağmen, Annan Planı’nın olduğu gibi yeniden gündeme getirilmesinde ısrar etmenin hiç bir sonuç vermediğinin bugün genel olarak kabul edilmekte olduğu görülmektedir. Kıbrısrum toplumunu da tatmin edecek değişikliklerin görüşülmesi ve yapılması kabul görmektedir. Ayrıca yeni girişimin iyi hazırlanması, sıkışık takvimlerden kaçınılması ve hedefin hakemliklerden uzak bir şekilde üzerinde anlaşmaya varılacak çözüme ulaşmak olması gerektiğinin kabul edildiği görülmektedir.

Kıbrısrum tarafının tezlerini detaylı bir şekilde ortaya koyması için Cumhurbaşkanı’nın Birleşmiş Milletler merkezine gönderdiği yetkilinin ziyareti hem özünde doğru bir hareketti, hem de Kıbrısrum tarafını olumsuz yaklaşım içerisinde göstermek isteyenlerin argümanlarını da çürüten bir hareket oldu. Bunu, Birleşmiş Milletler tarafından görüşmelerin yeniden başlaması perspektiflerine ilişkin zemin yoklama çerçevesinde  Prendergast’ın ziyareti izledi. Bu ziyaret olası olumlu gelişmelere götürebilecek bir sürecin başlangıcı oldu. AKEL, mümkün olan en kısa süre içerisinde olumlu gelişmelerin sağlanmasını arzu ederek, bütün gücüyle bu yönde çalışacaktır. BM Genel Sekreteri’nin geçen yılki raporunun Güvenlik Konseyi tarafından benimsenmesi hedefiyle tekrar sunulmaya kalkışılması ciddi bir şekilde süreci geri götürecektir ve görüşmelerin yeniden başlaması çabalarına zarar verecektir.

Kıbrısrum tarafının iyi niyeti ve siyasi iradesi tek başına Kıbrıs sorunun çözüm yolunu açmaya yeterli değildir. Çözümün anahtarı Ankara’da olmaya devam etmektedir. Hem Türk hükümeti, hem de Kıbrıstürk liderliğinin en azından bu aşamada önceliklerinin Kıbrıs sorunun çözümü değil; doğrudan ticaret aracılığıyla işgal altındaki bölgedeki rejiminin konumunu uluslararası düzeyde yükseltmek, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ve uluslararası meşruiyeti atlayıp geçmek olduğu görülmektedir. Türkiye, Annan Planı’nın oluşturulması ve daha sonra geçen yılki hakemliğin aracılığıyla Kıbrıs ve Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk, bütün Kıbrıs halkı aleyhine avantajlarını korumayı ya da avantajlar elde etmeyi başardı. Bu hususlarda ısrar etmesi durumunda soruna doğru ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüm bulunması mümkün olamayacaktır. Sadece talep edip almasının değil, vermeye başlamasının kendi çıkarına da olduğu fikrini Türkiye bir an gelip kabul etmelidir.

Eğer uluslararası faktör ve özellikle Amerikan-İngiliz unsuru Kıbrıs sorunun çözümüne yardımcı olmayı gerçekten istiyorsa, Ankara’nın yatıştırılması politikasına son vermelidir. İşgalci rejimin konumunun yükseltilmesinin söz konusu olmadığı Türk hükümetine ve Kıbrıstürk liderliğine gösterilmelidir ve müteakiben dikkatler soruna çözüm aramaya yönelmelidir. Kıbrıs sorunu BM çerçevesinde uluslararası bir sorun olarak var olmaya devam etmektedir. Güvenlik Konseyi’nin yetkilendirdiği BM Genel Sekreteri sorunun çözümü yönünde Güvenlik Konseyi’nin bütün üyeleriyle kolektif olarak çalışmalıdır. Kıbrıs sorununa çözüm arayışı çalışmalarına daha aktif bir şekilde katılma konusundaki Rusya’nın ilgisini Kıbrıs hükümeti değerlendirmelidir.

AKEL Kıbrıs sorununa Birleşmiş Milletler çerçevesinde, BM kararları ile 1977 ve 1979 Üst Düzey Anlaşmaları temelinde iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu öngören barışçıl bir çözüm bulunması için bütün gücüyle mücadele etmeye devam edecektir. Çözüm uluslararası hukukla, insan haklarına ilişkin uluslararası anlaşmalarla ve Topluluk müktesebatıyla uyumlu olmalıdır. Çözüm Türk işgal ordularının ve yerleşiklerin adadan ayrılmasını öngörmelidir. Hiç bir yabancı ülkeye tek yanlı müdahale hakkı vermeksizin,  Kıbrıs Cumhuriyeti’nin birliğini, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini sağlamalıdır. Göçmenlerin evlerine ve varlıklarına dönme hakkı da dahil olmak üzere, bütün Kıbrıslıların insan haklarını ve temel özgürlüklerini sağlamalı ve güvence altına almalıdır. AKEL, Birleşmiş Milletler kararlarında belirtiliği gibi federasyon çerçevesinde iki toplumun siyasal eşitliğini tutarlı bir şekilde desteklemektedir.

 

  1. KIBRIS SORUNU VE AVRUPA BİRLİĞİ

AKEL’in 19. Kongresi için Merkez Komitesi tezlerinde şu belirtiliyordu:

“AB’ye giriş sürecinin Kıbrıs sorunun çözümü için yardımcı olması umudu hala mevcuttur, ama bu iki önkoşula uyulduğu takdirde başarılabilir: Birincisi Avrupa Birliği (…) siyasal sorunun çözümünden bağımsız olarak Kıbrıs’ı tam üye olarak kabul etmelidir. İkincisi de, AB’ye giriş sadece özgür bölgelerle değil, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün topraklarıyla ilgili olmalıdır.”

1 Mayıs 2004 tarihinden itibaren Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün topraklarıyla Avrupa Birliği’ne girişi bir gerçekliktir. AB’ye giriş öncesinde Kıbrıs sorunun çözümü için ayrı ayrı referandumlara kadar varan yoğun hareketliliğin olmasının temel nedeni de buydu. Dolayısıyla, Avrupa perspektifi Kıbrıs sorunun çözümü çalışmalarına gerçekten yardımcı oldu. Ancak çözümün içeriği konusunda bu olmadı. AKEL bu konuda uzun zamandır uyarılarda bulunuyordu. Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne giriş süreci konusunda AKEL’in tezini yeniden gözden geçirmesi hakkında 18. Kongre raporunda karakteristik olarak şöyle deniliyordu: “Avrupa Birliği’nin çözümün Topluluk müktesebatına uyumunu arzulaması söz konusu değildir, hatta – bazen Topluluk gelenek ve uygulamalarının ihlaline varan-  önemli derogasyonları kabul etmektedir ama BM’nin çabalarını ve bu çabalarla ulaşılacak anlaşmayı desteklemeye devam edecektir.”

İşte, AKEL tam bu şekilde değerlendiriyordu; Avrupa Birliği’ne giriş sürecimiz hareketliliğin doğması için katalizör rolü oynadı. Ancak Kıbrıs sorunun çözümünün içeriği konusunda bu olmadı. Sonuç, Annan Planı’nı var olduğu biçimiyle reddetmek zorunda kalmamız ve AB’ye girişin Kıbrıs’ı yeniden birleşmiş bir şekilde bulmaması oldu.

AB’ye giriş öncesinde çözüm çabalarımızın sonuç vermemesine rağmen, AKEL sarsılmaz bir biçimde, bütün dikkatini çözüm hedefine yöneltmeye devam etmektedir. AB’ye giriş vesilesiyle Merkez Komitesi’nin yaptığı açıklamada şöyle denilmekteydi: “iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çerçevesinde ülkemiz ve halkımızın barış içerisinde yeniden birleşmesinden başka bir şey olmayan stratejik hedefimizin yerine (AB’ye girişin) geçmesi kesinlikle söz konusu değildir.”

Kıbrıs’ın Avrupa Birliği içerisinde tam üye olarak yer alması çözüm için katalizör olarak değerlendirilmeye devam edilmelidir. AB’ye giriş öncesinde çözüm için yaratılan dinamizm kesintiye uğramamalıdır, devamında da korunmalıdır. Gevşeme havası yaratacak olası hareketler ve AB’ye giriş sürecinin tamamlanmış olması gerekçesiyle ortaya çıkabilecek olası kibirlilik olguları zarar vericidirler ve bunlardan kaçınılması gerekir. AB’ye girişin iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümü stratejik hedefinin ortadan kalkmasını sağladığı iddiaları çözüm dinamizmini zayıflatıyorlar. AKEL, çözüm ve yeniden birleşmeye hizmet etmeyen böylesi girişimlere karşı kararlı bir biçimde tutumunu ortaya koyacaktır.

Ayrıca Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinin Kıbrıs sorunun çözümü yönünde değerlendirilmesine devam edilmelidir. Tam üyelik müzakerelerinin başlaması öncesinde, Türkiye şimdi, Kıbrıs Cumhuriyeti de dahil olmak üzere on yeni AB üyesi devletle Gümrük Birliği Protokolü’nü imzalama yükümlülüğünü yerine getirmeye çağrılmaktadır. Böylesi bir gelişmenin resmi tanınma olmadığı bir gerçektir. Ancak bunun sadece bir ticari anlaşma olması da söz konusu değildir. Zamanla de facto olarak tanıma dinamizmini geliştirecek ileri bir ilişki olması söz konusudur. Avrupa Anayasası’nın onaylanması sürecinde de görülen güçlükler gibi sorunlarla karşılaşsa da, Türkiye’nin AB sürecinin Kıbrıs sorunun çözümü yönünde sürekli olarak değerlendirilmesi önemlidir.

AB’ye girişin ülkemiz ve halkımızın yeniden birleşmesiyle bağlantılı hale gelmemesine rağmen, hem bu gelişmenin yarattığı dinamizm, hem de Türkiye’nin AB’ye tam üyelik süreci, uygun değerlendirme ile, Kıbrıs sorunun çözümünden başka bir şey olmayan ana hedefe ulaşılmasında kararlı bir şekilde katkıda bulunabilirler.

 

  1. AVRUPA BİRLİĞİ ANAYASASI

Önerilen Avrupa Anayasası konusunda, partimiz, geniş bir parti içi diyalogdan sonra, Temsilciler Meclisi’nde aleyhte oy kullandı. Bu Anayasa’yı reddettik çünkü:

1.Yeni muhafazakarlığın anayasal bir biçimde dayatılmasıyla ve bunun çalışanlar aleyhine yol açacağı sonuçlarla,

2. Sosyal devletin daraltılmasıyla,

3. Sözde güvenlik adına sırdan yurttaşların siyasi haklarının sınırlandırılmasıyla,

4. Sözde terörle mücadele adına kişisel özgürlüklerin sınırlandırılmasıyla,

5. Avrupa Birliği’nin dış politikasının ve savunma politikasının NATO’ya bağımlı hale getirilmesiyle,

6. Uluslararası hukuka aykırı bir şekilde uluslararası ilişkilerin askerileştirilmesiyle

7. Avrupa’nın dolaylı bir şekilde Amerikan hegemonyasına boyun eğmesiyle,

8. Avrupa Birliği’nin tek demokratik olarak seçilen organı olan Avrupa Parlamentosu’nu yasama rolünün öneminin sürekli bir biçimde azaltılmasıyla,

9. Temel Haklar Şartı’nın bağlayıcı olmaması aracılığıyla, demokratik eksikliklerin varlığının sürmesiyle,

10. Avrupa Anayasası’na “Hayır” denilmesinin ardından bu Anayasa Anlaşması üzerinde yeniden müzakereler yapılmasını reddetmeleriyle halkların isteklerini dile getirmediklerini teyit eden AB lider çevrelerinin antidemokratik tutumlarıyla

hemfikir değiliz.

Aynı zamanda farklı bir Avrupa’ya; barışın, demokrasinin, toplumsal adaletin Avrupa’sına; halkların Avrupa’sına ulaşma hedefimizi bir kez daha teyit ettik. Bu farklı Avrupa’ya ulaşmak mümkündür ve biz bu hedefe ulaşmak için Avrupa’nın diğer Sol güçleriyle birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.

 

8.   YENİDEN YAKINLAŞMA

Yeniden yakınlaşma partimizin Kıbrıs sorunun çözümü ve Kıbrıslırumların, Kıbrıslıtürklerin ortak vatanının inşası politikasında önemli yere sahiptir. Gerilimlerin, toplumlar arası çatışmaların ve ayrılmanın yaşandığı zor yıllarda, partimiz yeniden yakınlaşma politikasıyla kararlı bir şekilde milliyetçiliğe ve şovenizme karşı çıktı. İki toplum arasındaki temas kanallarının açık kalabilmesini, yeniden birleşme ve bir arada yaşama isteğinin sürmesini başardı.

Partimiz yeniden yakınlaşmayı her zaman halkımızın işgale karşı mücadelesinin önemli unsuru olarak gördü ve  yeniden yakınlaşmaya siyasal ve sosyal içerik verdi. Yeniden yakınlaşmayı psikolojik temaslar düzeyinde sınırlayan yaklaşımları reddediyoruz. Yabancı merkezlerin yeniden yakınlaşma hareketini yönlendirme girişimlerine kesinlikle karşıyız. Yeniden yakınlaşma Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk, bizzat Kıbrıslıların ve Kıbrıslıları ifade eden örgütlü yapılanmalarının meselesidir. yurdumuzun yeniden birleşmesi için Kıbrıs halkının mücadelesine hiç bir iyi hizmet sunmamaktadır.

Yılların geçmesiyle ve çeşitli kesimlerden –özellikle de milliyetçi sağdan – gelen saldırılara rağmen, AKEL Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasının sağlanması için yeniden yakınlaşma politikasının ne kadar önemli bir öğe olduğunu göstermeyi başardı. Yavaş yavaş yeniden yakınlaşma politikası –en azından söylem düzeyinde- bütün siyasal güçler tarafından tanındı ve benimsendi. Geçen Kongremizde bu gelişmeyi partimizin Kıbrıs sorununun çözümü mücadelesinde olumlu etkiler yaratan önemli bir başarısı olarak değerlendirdik.

Geçen Kongreden bugüne kadar şüphesiz önemli olaylar yaşandı ve bu olaylar yeniden yakınlaşma politikasını da etkilediler. Yoğun olarak izlerini bırakan üç olay şudur:

a) Barikatların açılması ve adayı bölen tel örgülerden iki tarafa geçişlerde engellerin kısmen kaldırılması. Bu gelişme Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin kitlesel ve barışçıl bir biçimde bir araya gelmelerine olanak verdi. Birlikte yaşamalarının olanaksız olduğuna dair iddiaları, mitleri yıktı. Bunun yanı sıra, bu gelişme işgale ve taksime karşı ortak mücadele cephesinin inşası için daha uygun koşullar yarattı.

b) Rauf Denktaş’ın uzaklaştırılmasıyla Kıbrıstürk toplumu liderliğinin değişmesi ve geleneksel olarak Kıbrıs sorununda federasyon çözümü için mücadele eden güçler tarafından  üstlenilmesi.

c) Hayal kırıklığı duygularına, iki toplum arasında güvenin ve kısa süre içerisinde çözüme ulaşma beklentisinin yaralanmasına yol açan malum sonuçlarla referandumların yapılması. Kıbrıslıtürklerin geleneksel olarak partimize duydukları yüksek takdir ve güvene, bu atmosfer içerisinde ve kasıtlı bir şekilde yapılan saldırıların sonucunda darbeler vurulması.

Bu gelişmelerle birlikte, kimileri yeniden yakınlaşmanın rolünün sona erdiğini ve bu politikanın Kıbrıs sorunun çözümüne özde sunacak bir şeyinin olmadığını iddia ettiler.

AKEL’in yaklaşım ve tutumu böylesi tezlerden tamamen farklıdır. Bugünkü koşullarda yeniden yakınlaşmanın rolü ve önemi daha fazla artmıştır. Yeniden yakınlaşma öncelikle siyasi eylem olarak çok yönlü bir şekilde daha pek çok şey sunabilir.

İster enosisçi, anti Türk ve anti komünist sloganlarla tarihin derinliklerinden hortlatılan aşırı uç ve iğrenç bir çehreyle, ister federasyon çözümünün reddi yoluyla, ister Kıbrıstürk toplumunun bazı ilerici güçlerinin yasa dışı devletin yapılarına düşkünlüğü ve hatta savunması yoluyla, ister memleketimiz için bir felaket olan “etnik temizliği” kabul etme yoluyla ifade edilen milliyetçiliğin ve şovenizmin karşısında, karşı hareket olarak yeniden yakınlaşma sürdürülmelidir.

AKEL ve halk hareketinin örgütleri, hem ideolojilerini, hem de tarihsel geleneklerini dayanak alarak yeniden yakınlaşmanın öncüsü olmaya devam etmektedirler. “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” tezini sarsılmaz bir şekilde temel alan Kıbrıs solu yeniden yakınlaşma politikasının oluşturulmasında, geliştirilmesinde ve uygulanmasında öncülüğünü sürdürmekte, ilan ettiği tez ve düşünceleri Kıbrıslıtürklerle birlikte ortak eylem olarak hayata geçirme mücadelesini sürdürmektedir.

 

9.   KIBRISTÜRK TOPLUMU

AKEL, Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgesinde Türkiye’nin oynadığı belirleyici rolü görmezlikten gelmeden, Kıbrıstürk toplumuna ve rolüne büyük önem vermektedir. Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler somut olarak ülkemizin yeniden birleşmesi mücadelesinde stratejik müttefiktir. AKEL’in 19. Kongresinden bugüne kadar geçen süre içerisinde Kıbrıstürk toplumunda ciddi gelişmeler yaşandı. Kıbrıstürk toplumunun Kıbrıs sorunun çözümü için ve AB’ye giriş için isteği kitlesel gösterilerle açıkça vurgulandı. Kıbrıs sorununda federasyon çözümünden yana olduklarını ilan eden partiler –özellikle Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP)- güçlendi.

AKEL olarak, -taksimin baş sözcüsü olan- Denktaş’ın Kıbrıstürk toplumu liderliğinden uzaklaştırılmasını selamladık. Olan değişikliğe rağmen, Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk, Kıbrıs halkının beklentileri, en azından bugüne kadar, karşılığını bulmadı. Bir zamandır CTP liderliğinin Kıbrıs sorununa ilişkin olarak geçmişte üzerinde birlikte çalıştığımız ortak tezlerden uzaklaştığını saptamaktayız. Bugünkü Kıbrıstürk liderliği bir yandan sözde devletin uluslararası tanınması konusunu gündeme getirmediğini ifade ederken, aynı anda bu işgalci oluşumun yapıları ile aşırı ölçüde özdeşleşme arz etmektedir. Sözde devletin uluslararası düzeyde yükseltilmesi girişimi, Kıbrıstürk toplumunun ekonomik olarak kalkınması için yapılan hareketlerden Kıbrıs Cumhuriyeti aleyhine siyasal kazançlar elde etme girişimi ve –özellikle mal varlıkları konusunda- artan bir ritimde yeni “oldu-bitti”lerin yaratılması Kıbrıs sorununu çözüm çabalarını kolaylaştırmamaktadır.

Ankara ile tamamen aynı yönde bir hatta gelen Kıbrıstürk liderliğinin, en azından bu aşamada, Kıbrıs sorunun çözümünü değil, Kıbrıslıtürklerin sözde tecridinin kaldırılmasını ve bunun aracılığıyla sözde devletin uluslararası düzeyde konumunun yükseltilmesini birincil öncelik olarak ortaya koyduğu görülmektedir.

Görüşmelerin yeniden başlamasının önkoşullarının yaratılması için Kıbrıstürk liderliği yine önceliği Kıbrıs sorunun çözümüne vermelidir. Aynı zamanda Kıbrıstürk liderliği tarafından Kıbrısrum toplumunun endişeleri ve tartışmaya sunduğu konular hakkında anlayış gösterilmelidir.

Birbirini daha iyi anlamaya ve diyaloğun yeniden başlamasının önkoşullarını yaratmaya yardımcı olma çabası içerisinde, CTP dahil Kıbrıslıtürk siyasal partilerle iletişim ve diyalog kanallarını açık tutuyoruz. Zaman zaman Kıbrıstürk liderliği tarafından AKEL’in haksız bir şekilde hedef alınması bu amaca yardımcı olmamaktadır ve Kıbrıslıtürkler arasında da tepkilere yol açmaktadır.

Uluslararası ve AB hukuku temelinde olması ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin göz ardı edilmemesi kaydıyla, AKEL başından itibaren Kıbrıslıtürklerin ekonomik durumlarının, yaşam düzeylerinin geliştirilmesinden yana tavır aldı. Bu çerçeve içerisinde AKEL, Kıbrıslıtürklerin desteklenmesi ve iki toplum arasında -ekonomik ilişkiler de dahil olmak üzere- ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla Değişim hükümeti tarafından alınan önlemleri selamlamaktadır.

Yaklaşık olarak yedi bin Kıbrıslıtürk özgür bölgelerde çalışmaktadır. Onlar, Kıbrıs İşçi Federasyonu PEO’nun da kararlı çabalarıyla, Kıbrıslırum meslektaşlarının sahip oldukları bütün haklardan yararlanmaktadırlar. Sosyal Sigortalar Kurumu’na düşük oranda katkılarda bulunmuş olmalarından dolayı emekli aylığı almayan Kıbrıslıtürkler, bugün toplu ikramiye almaktadırlar. Binlerce Kıbrıslıtürk, Avrupa Birliği’ne ve bütün dünyaya entegrasyonlarına yardımcı olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin seyahat belgelerini ve diğer belgeleri almışlardır. Bütün Kıbrıslıtürkler devlet hastanelerinde ücretsiz olarak tedavi olma ve ilaç alma hakkına sahiptirler. Üniversitedeki Kıbrıslıtürk öğrencilere verilen burslar ve ekonomik destekler ilk, orta ve yüksek öğrenim alanlarında daha da genişletildi.

AKEL bu adımları destekleyerek, hükümeti Kıbrıslıtürklere yönelik olarak ilan ettiği politikayı yaşama geçirmekte daha da kararlı olmaya çağırmaktadır.

Kimileri, Kıbrıslıtürkler lehine alınan bazı önlemlerin yaşama geçirilmesinde karşılaşılan bazı sorunları bahane ederek, Kıbrıslıtürkler aleyhine olumsuz bir hava yaratmaya çalışmaktadırlar. Bu tür girişimler bizi kararlı bir biçimde karşılarında bulacaklardır.

( … )

 

12.  PARTİ

Örgütsel Durum

Partinin örgütsel durumu partinin işleyiş ve verimlilik derecesine; yetenekliliğine ve kararlarının hayata geçirilmesi derecesine bakılarak değerlendirilir.

Kısaca ele aldığımız dönemde, partinin gönüllü ve profesyonel mekanizması, partinin 19. Kongresinin, yönlendirici organlarının ve siyasal gelişmelerin ortaya koyduğu  bir dizi görevi başarı ile yerine getirmeye çağrıldı.

Çok yönlü başarılar kaydedildi. Gözlemlenen tüm zorluklara ve sorunlara rağmen; parti mekanizması ısrarlı ve sıkı bir şekilde çalıştı; milletvekilliği seçimlerinde, yerel yönetimler ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde üzerine düşen görevleri başarılı bir biçimde yerine getirdi.

Yıllık örgütsel planın hedefleri, parti ve halk hareketinin üyelerinin etkinliği ile ilgili olarak ana ve yardımcı büroların faaliyetlerinde olumlu adımlar kaydedildi.

Ancak bazı ciddi zaaflar ve eksiklikler de yaşandı. “Seçimlerde ve partinin diğer etkinliklerinde gönüllü çalışmalara katkılardaki azalmayla da görülen örgütsel durumumuzdaki boşlukların daha da hissedilir olduğu” 9 Eylül 2004 tarihinde gerçekleştirilen M.K Genel Kurul ve M.Y.K. toplantılarında da saptandı.

Genel Kurulun aynı toplantısında rehavet, uyuşma yaşandığı, programlama eksikliğinin yanı sıra ev-ev dolaşarak bilgilendirme faaliyetlerinde yeterli hareketliliğin sağlanamadığı, “gönüllü ve profesyonel mekanizmamızın faaliyete geçmekte geciktiği” saptandı. Öznel unsur rolünü oynayamadı.

KKP-AKEL’in 80 yıllık tarihi sürecinin ortaya koyduğu örgütsel mekanizmamızın yükümlülükleri, günümüzün gereksinimleri, partimizin Değişim hükümetine katılımıyla artan görevler, bazı “sürekli” ve “yeni” sorunlarla olguları ve bunlara karşı koyma konusunu “masa üzerine koymakta”dır.

Gevşeme, yorulma, gönüllü katkılarda azalma olgularının ortaya çıkmasını nesnel ve diyalektik bir şekilde yorumlayan 19. Kongre “AKEL’in niteliğinin bu tür olgularla uzlaşmaya izin vermediğini” ve partinin bunlara karşı “mücadele ederek örgütlülüğünü güçlendirmenin yollarını bulması gerektiğini” vurguladı.

Geçen zaman süresinde bu tür sorun ve olgulara karşı koyma çabaları ortaya konuldu, ancak önemli başarılar kaydedilemedi. Hatta bazı olguların, maalesef daha da arttığı gözlemlenmektedir.

Tüm bunların daha da derinlemesine incelenmesi ve durumun iyileştirilmesi için gerekli önlem ve faaliyetlerin yaşama geçirilmesi gereksinimi varlığını sürdürmektedir.

Çeşitli nedenlerden dolayı, kamu makamlarını tercih eğilimi giderek güçlenmekte ve genişlemektedir ve bu, çoğu kez parti mekanizmasının güçlenmesi aleyhine sonuçlara yol açmaktadır.

Özellikle de tabanda gerçekleştirilen örgütsel faaliyet zordur, çetindir, çoğu zaman strese neden olur. Bu alanda faaliyet gösterenlerin, çalışmalarının takdir edildiğini hissetmeleri gerekir. Gönüllü ve profesyonel mekanizma, partinin ruhu olarak, ertelenmeksizin güçlendirilmelidir. Bu konu önemlidir ve yeni üyeler, onların doğru uyumu, bütün düzeylerdeki üye ve kadroların siyasi ve ideolojik seviyelerinin güçlendirilmesi gibi partinin diğer faaliyetleriyle aynı zamanda öne çıkarılması gerekir.

Partinin temeli, emekçi kitleler ve daha geniş olarak halkla bağlantısını sağlayan, parti kararlarının yaşama geçirilmesinin aracı olan, Parti Taban Örgütü’ne sadece yönlendirici organları tarafından değil, ister parti mekanizması içerisinde, ister kamu makamlarında görev yapan bütün düzeylerdeki parti kadroları tarafından daha fazla dikkat gösterilmesi gerekmektedir.

Olumsuz olgularla mücadele çabası, bu olguların yol açtıkları sorunların çözümü gereksinimi partinin işleyiş ve verimliliğinin aşamalı ve çok yönlü bir biçimde nitel olarak iyileştirilmesiyle birliktelik arz eder.  Bu nedenle de, partimizin 21. Kongresi öncesinde olumlu ve önemli bir rol oynayabilecek olan Tüm Kıbrıs Örgüt Konferansı’nın iki kongre arasında gerçekleştirilmesi yararlı olacaktır.

Partinin elinde bulunan çeşitli ölçüm ve yoklamaların değerlendirilmesi örgütsel durumumuzun daha da iyileştirilmesi için de yardımcı olabilecektir. Ayrıca partinin düşüncelerinde, somut önerilerinde ve hayati önemdeki konularda diğer parti içi faaliyetlerde de partiye yardımcı olması mümkündür.

Partinin varlığı, işleyişi ve çok yönlü bir biçimde sürekli olarak güçlenmesinin öncelikle önem verilmesi gereken konu olduğunu herkes net olarak kavramalıdır. Parti olduğu sürece mücadeleler sürecek, kazanımlar gerçekleşecek, kamu makamlarında hizmet sunma olanağı da var olacaktır. Bunları düşünerek, parti içerisindeki görevlerimizi doğru bir biçimde yerine getirmeye ve örgütsel olarak sürekli bir biçimde hazır durumda olmaya gerekli önemi vermeye devam etmeliyiz.

Kitlesel örgütlenmelerdeki faaliyetlerimiz

19. Kongre partinin çeşitli kitlesel örgütlenmelerdeki faaliyetlerini olumlu olarak değerlendirdi. Ancak halk örgütlerinin dışındaki faaliyetlerde “eksiklikler, zaaflar olduğunu ve bunların aşılması için yukarıdan aşağıya kadar programlama, yöntemli çalışma ve koordinasyon gerektiğini” saptadı.

Kitlesel örgütlenmeler çok sayıdadır, onların rolü çok yönlü ve önemlidir, günümüz Kıbrıs toplumunun yaşam ve eyleminin bütün alanlarını kucaklamaktadırlar. Partinin mesleki ve sendikal alanlardaki örgütlü yapılanmaları kayda değer başarılar elde ettiler. Ancak yine de faaliyetlerini daha da geliştirme olanakları mevcuttur. Ayrıca gereksinim ve olanakların genişlemesi nedeniyle yeni alanlarda örgütlenme gereksinimi de doğmaktadır.

Partinin kurumsal organlardaki temsilcilerinin olumlu katkılarının gözlemlenmesinin yanı sıra daha iyi fikir birliğine varma ve koordinasyon sağlama gereksinimi kendini hissettirmektedir.

Yerel, bölgesel ve tüm Kıbrıs düzeyinde genel veya özel kitlesel alanlarda parti ve halk hareketinin kadro ve üyelerinin, hatta dostlarının önemli katkıları gözlemlenmektedir.

Elbette bazı eksiklikler, zaaflar ve geri adımlar mevcuttur ve bunlarla ilgilenmeli, somut önlemler alarak bunları aşmalıyız. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı yer almadığımız alanlar da vardır. Bu alanların sayısı giderek azalmaktadır. Ama bu konudaki gelişme ritmi gerekli olanın ve AKEL’in başarabileceği düzeyin altındadır. Çeşitli kitlesel örgütlenmelerde parti üyelerimizin daha büyük ve daha örgütlü girişimler ortaya koymaları gerekmektedir.

Bu yönde, çeşitli kitlesel örgütlenmelerde yer alan yoldaşlarımızın ve dostlarımızın temas biçimlerinin ve koordinasyonlarının sağlanması gereklidir; çünkü maalesef sık sık koordinasyon eksiklikleri ve gerekli veriler hakkında yeterli bilgilerin olmaması olguları saptanmaktadır. Bu nedenle de, temas iki yönlü olmalı ve bu konuda çabalar sürdürülmelidir.

Partinin Birliği

Partinin birliği en büyük kazanımız ve sahip olduğumuz en güçlü silahtır. 19. Kongreden bugüne kadar geçen beş yılda partinin kolektif kararlarının ihlal edilmeleri olguları maalesef yoğunlaşmıştır. Bu tür olgularla seçimlerde ve özellikle de 2004 Nisan referandumunda karşılaştık. Kolektif kararların ihlal edilmesi ideolojik eğitim alanında bir boşluğu göstermektedir ve bunun aşılması gerekir. Önemli konularda kararlar almaya çağrıldığımız zor saatlerde, sınavdan geçtiğimiz anlarda, partinin birliğinin daha da gerekli olduğu sıralarda, üzerine düşenleri yerine getirmekte herkes başarılı olamadı. Kimileri şahsi bilinçlerini, partinin kolektif bilincinin üzerine koydu ve bu şekilde partinin politikasının ve mücadelesinin birlik ve sonuç vericiliğinde sorun yaratılmasına yol açtılar.

Bu tür olumsuz olguların bedelini ödedik. Eleştirimizi ve özeleştirimizi yaptık. Bu olgulara karşı koyma önlemleri aldık. Bu kötü tabloyu geride bırakarak, aramızda yoldaşlık, karşılıklı saygı ve dayanışmayı güçlendirdik. Her şeyden önce partimizin birliğini, partimiz karar ve ilkeleri etrafında yoğunlaşmayı güçlendirmeye karar verdik. Edindiğimiz acı tecrübe hepimizi daha bilge, daha sorumlu kılmalıdır. Ne kadar yoğun olursa olsun, şahsi görüşün kolektif görüşün üzerine konulmasının ne kadar zararlı olduğunu kavramış olmalıyız.

Çalışma, mücadele ve davranışlarımız alanlarındaki olumsuz olgulara karşı olduğu gibi, bu olumsuz olguya karşı mücadele etmeye devam etmeliyiz. Sadece bu şekilde partinin kararlarının öne çıkarılması, politikasının yaşama geçirilmesi, güçlüklere karşı koyup birlik içerisinde ilerlemesi sürekli kılınacaktır. Hepimizin partimizin örgütsel ilkelerine, komünist ahlakın faziletlerine sadakat göstermesi gereklidir.

Partimizin organları olumsuz olgular karşısında tolerans göstermemelidirler. Yoldaşça ikna ederek ve bunun yanı sıra gerektiğinde gerekli önlemleri alarak, tüzüğümüzde de belirtildiği ve kolektif organlarımızın yorumladığı gibi partinin birliği, politikası ve ilkeleri korunmalıdır.

İdeolojik faaliyetimiz

Parti üye ve kadrolarının ideolojik eğitimi temel görevlerimizden biri olmaya devam etmektedir.

Burjuva ideolojisinin kendisini sanki dar sınıfsal çıkarlardan öte sözde çağdaş bir düşünce yöntemi gibi göstermeye çalıştığı bir dönemde, partimizin üye ve kadrolarının ideolojik düzeylerini güçlendirmeleri partinin ideolojik-sınıfsal karakterinin, mücadeleci ve sonuç alıcı olma niteliğinin sürdürülmesi için gerekli önkoşuldur.

Burjuva ideolojisi, emperyalist “Yeni Dünya Düzeni” ve çok uluslu şirketlerin küreselleşmesi ideolojiden uzaklaşmayı, sağ ve sol arasında sınırların kaybolduğuna dair düşünceleri, apolitikleşmeyi, kozmopolitizmi, örgütlü mücadelenin değerini kavramayan anlayışları öne çıkarmaktadırlar. Bu durum rehavet, gönüllü katılımların azalması, ilgisizlik ve makam düşkünlüğü gibi olgulara yol açarak, partisel yaşantımızı da etkilemektedir. Bu tür olumsuz olgulara karşı başarı ile mücadele için temel bir unsur ideolojik çalışmaları yoğunlaştırmaktır.

Bizim Marksist-Leninist dünya görüşümüzün temel ilkeleri, sosyalizm anlayışımız, enternasyonalizm, dünya ilerici hareketi içerisindeki çağdaş düşünceler sürekli olarak ideolojik çalışmalarımızın merkezinde olmalıdır. Partimizin işleyişini belirleyen örgütsel ilkelerimiz de ideolojik faaliyetlerimizin merkezinde bulunmalıdır. Bu ilkelerin bir kenara itilmesi ya da ihlalinin, parti ve faaliyeti için ne kadar zararlı olabileceği pratikte kanıtlanmıştır. Aynı zamanda ideolojimizi mücadeleci bir şekilde savunmak, burjuva ideolojisinin açmazlarını, tezatlarını ve yanılgılarını ortaya koymak, neo-liberalizmin halk karşıtı niteliğini argümanlarla sergilemek, milliyetçiliğe ve şovenizme karşı, kültürün yozlaştırılmasına ve kozmopolitizme karşı mücadele etmek, Kıbrıs’ın özel koşullarında sadece ideolojik değil, siyasal öneme de sahiptir.

Dogmatizmden ve eskimiş anlayışlardan uzak olan ideolojimizin doğruluğu her gün yaşamın kendisi tarafından kanıtlanmaktadır. İdeolojimiz, politikamızın sağlam temelini teşkil etmektedir ve partimizin verdiği küçük ya da büyük önemde mücadelelerde yolu aydınlatan fener niteliğindedir.

Ortaya konulan tüm çabalara rağmen, ideolojik faaliyetlerimizi arzu ettiğimiz ve koşulların gerektirdiği düzeye çıkaramamış olduğumuz bir gerçekliktir. Teknolojinin sunduğu olanakları da değerlendirerek, örgütlü ve programlı bir zeminde ideolojik çalışmalarımızı yoğunlaştırma ve geliştirme gereksinimi var olmaya devam etmektedir. İdeolojik eğitim çalışmalarının programlanması ve yaşama geçirilmesine örgütsel mekanizmanın daha büyük oranda katkısı başarıya ulaşmak için gerekli önkoşuldur. Bunun yanı sıra özellikle uluslar arası sol alandaki çağdaş düşüncelerle ilgili olarak uluslar arası ilişkilerimizin daha iyi değerlendirilmesi de gerekmektedir.

İdeolojik cephede mücadele sadece kadro ve üyeleri değil, bütün toplumsal yelpazeyi ilgilendiren bir konudur.  Dolayısıyla ideolojik alandaki faaliyetimiz daha dışa açık bir şekilde gerçekleştirmeli, mesajlarımızın daha geniş halk katmanlarına ulaşmasını hedeflemeliyiz.

KKP-AKEL’in 80. yıldönümünün ideolojik alanda da değerlendirilmesi gerekir. Partimizin yıllar boyu verdiği mücadeleler, büyük fedakarlıkları ve değerli katkıları her AKEL’cinin ve Kıbrıs’ta yaşayan her ilerici insanın edinmesi gereken ve zamanın yıpratamadığı önemdeki dersleri içermektedirler.

Partimizin 19. Kongresi, Merkez Komitesi’nin periyodik teorik siyasi yayın organı olan “Neos Dimokratis” (Yeni Demokrat) dergisinin son yıllarda özünde faal bir durumdan çıkmış olduğunu saptamıştı. Bu saptamanın ötesinde, bu durumun değişmesi için gerekli adımları atamamış olmamız üzüntü vericidir. Teorik ve siyasi yayın organımızın rolü, düzenli olarak yayınlanması ve içeriğinin geliştirilmesi konusu birincil önemdeki görevimiz olarak önümüzde durmaktadır ve bu konu yeni Merkez Komitesi’ni çok ciddi ve somut olarak ilgilendirmelidir.

İhtiyat

İhtiyat günlük parti çalışmamızın bir parçasıdır. Diğer parti çalışmalarımızın ne altında, ne de üstündedir. Parçasıdır. AKEL işçi sınıfının ve genel olarak emekçilerin, çalışanların partisidir. Ülke çapında büyük bir siyasal güçtür. Büyük bir siyasal parti olarak AKEL’in politikasını ve taktiklerini doğru bir şekilde oluşturması için çeşitli gelişmeler hakkında sürekli olarak bilgi sahibi olması gerekir. Diğer yandan kendisine ve kadrolarına karşı ortaya çıkabilecek olası faaliyetlerin önüne geçebilecek konumda da olması gerekir. Parti ve halk hareketi liderliğinin, etkinliklerinin, günlük çalışmaların yapıldığı bürolarının, üye ve kadrolarımızın ekonomik katkıları ve gönüllü çalışmalarıyla sahip olunan dernek binalarının  korunması ihtiyatlı olmanın önemli bir parçasıdır. Partimiz ve kadrolarına karşı geçmişte çeşitli istikametlerden düşmanca faaliyetlerin olduğunu her zaman hatırlamalıyız. Bu nedenle gözlerimiz açık, ihtiyatlı olmalıyız.

Aynı zamanda yarı işgal ve tehlike tehditleri altındaki bir ülkede faaliyet gösteren bir parti olarak, devletin güvenliğini ilgilendiren konularda da ihtiyatlı olmayı borç biliyoruz. 1974 öncesinde olduğu kadar, 1974 sonrasında da, bilgilendirme konularında AKEL tarafından devletin yetkili makamlarına verilen yardımın çok önemli olduğu kanıtlanmıştır.

Tüm bu nedenlerle ve Kıbrıs’ın içinden geçtiği kritik anları göz önüne alarak, tüm parti kadro ve üyelerinin, partimizin dostlarının görevi olan partisel ve siyasal ihtiyatın iki ayağıyla da -enformasyon ve muhafaza-  yoğunlaştırılması ve geliştirilmesi gereklidir.

Meclis Gurubu 

Değişim hükümetini oluşturan en büyük siyasal güç olarak partinin yeni rolünün, çeşitli alanlardaki çalışma ve faaliyetlerimizi önemli derecede farklılaştırdığı değerlendirmesi herkes tarafından kabul görmektedir. Bu çerçevede, Meclis Gurubu ve gurup üyelerinin meclis içi ve dışında ortaya koydukları çalışmalar büyük önem taşımaktadırlar ve bu çalışmaların hükümetin faaliyetlerine, ama ana olarak partimizin halk içerisindeki mevcudiyetine ve halka hizmetlerine yapabileceği olumlu katkı bilinmektedir.

Meclis Gurubu üyelerinin faaliyetlerinin içeriği özünde eşit önemdeki iki alana ayrılmaktadır: Meclis içindeki çalışmalar – Meclis dışındaki çalışmalar.

Meclis Gurubunun Meclis içerisindeki mevcudiyetinin partinin faaliyetini karakterize etmesi gereken bütün unsurlara sahip olduğu değerlendirilmesi yapılmaktadır. Ciddiyet, sorumluluk, tezlerin argümanlarla ortaya konulması, diğer siyasal güçlere saygı ve kolektiflik partinin Meclis içerisindeki çalışmalarında da bir araya gelen unsurlardır. Elbette ki, Meclis gibi bir yerde de, bazı hata ve eksikliklerin olduğu da kabul edilmelidir. İyileştirme imkanlarının olduğu açıktır. Ancak, yekün olarak değerlendirdiğimizde sonuç olumludur.

Ele aldığımız dönem süresince, Meclis Gurubu üyeleri, başta emekçiler olmak üzere halkın refah ve yaşam düzeyi ile ilgili olarak eğitim, sağlık, kültür, sosyal devlet, iskan, göçmenlerin sorunları gibi pek çok alanda hukuki çerçevede yenilikler ve ilerleme sağlanmasında öncü oldular. Bunun yanı sıra, kamuda, ordu ve poliste, işe alma ve terfilerde gerçekten layık olanların, hak edenlerin önünü açan adil kriter ve prosedürlerin kurumsallaştırılması için  önemli inisiyatifler üstlenildi.

Milletvekillerimizin Meclis Komisyonlarındaki, yurt dışına giden heyetlerdeki katılımları; onur ve sorumluluk duygularıyla yerine getirdiğimiz Meclis Başkanlığı’nın görev ve hizmetlerinin genel olarak geliştirilmesi yaratıcı ve çoğu kez belirleyici önemdeki adımlar oldu.

Parti olarak halkla temasımızı önceliklerimiz içerisinde çok yükseğe koymamız nedeniyle, Meclis Gurubu’nun Meclis dışı rolü özel öneme sahiptir.

Kentlerde ve köylerde, meslek guruplarının, ücretli çalışanların, memurların, serbest meslek sahiplerinin, çiftçilerin, kadınların, gençlerin, öğrencilerin, göçmenlerin mağdur durumda olanların ve nüfusun özel guruplarının karşılaştıkları yüzlerce sorunun özellikle ele alınarak çözülmesiyle bağlantılı olarak, AKEL-Sol-Yeni Güçler Meclis Gurubu’nun üyeleri bütün hizmet süreleri boyunca, Meclis dışı faaliyetleri de özlü ve çok yönlü bir biçimde geliştirdiler.

Kentlerle, köylerle, örgütlü toplumsal kesimlerle, ama birey olarak yurttaşla temas genel hatlarıyla tatmin edici düzeyde idi. Ancak insanların haklı olarak daha fazla teması bekledikleri durumlar da oldu. Daha da iyi sonuçlara ulaşma olanaklarının var olduğu bu alanda, milletvekillerinin partinin İlçe Komiteleri ve halk hareketinin kitlesel örgütleriyle iletişimi alanında gelişme sağlandığı açıktır.

Meclis çalışmalarının bilimsel olarak desteklenmesi yönünde partinin ortaya koyduğu çabaların sonuca ulaşması için, Meclis çalışma gurubunun azami ölçüde değerlendirilmesi gereklidir. Daha fazla gelişmesinin mümkün olduğu ve bunun değerlendirilmesi gerektiğine işaret ederek, Meclis çalışma gurubunun faaliyetlerinin sonucu olumlu olarak değerlendirilmelidir.

Genel hatlarda, Meclis Gurubu diğer önemli çalışmalarının yanı sıra, partinin tezlerinin ortaya konulmasına da kayda değer katkılar sundu. Olanaklar ve perspektifler mevcuttur. Genel kanaat, ele aldığımız bu dönemde çok iş yapıldığı ve AKEL-Sol-Yeni Güçler Meclis Gurubu üyelerinin üzerlerine üzerine düşen görevleri olumlu bir şekilde yerine getirdiği yönündedir.

Ancak kamu yaşamının her alanında olduğu gibi, Meclis’teki mevcudiyetimizin yenilenmesi, Meclis Gurubu’nu daha eski üyelerine yeni partisel görevlerin verilmesiyle bağlantılı olarak yeni şahısların değerlendirilmesi partinin sürekli yenilenme ve çağdaşlaşma çabasına olumlu katkılar sunacaktır.

Meclis Başkanlığı’ndaki mevcudiyetimiz

AKEL Merkez Komitesi Genel Sekreteri’nin Meclis Başkanı olması, partimizin ve uzun yıllar süren mücadelelerinin haklılığını göstermektedir. AKEL  M.K. Genel Sekreteri’nin Meclis Başkanlığı’na seçilmesiyle bu kurumsal makama nitel olarak farklı bir boyut vermeye gayret ettik.

Başkanlık uyumlu bir şekilde faaliyet gösterdi ve ortak anlayışları öne çıkardı. Yabancı parlamentolarla mükemmel ilişkiler geliştirdi. Ülkemiz için zor bir dönemde Kıbrıs’a hizmetlerini sunarak, Parlamenter diplomasiyi daha da geliştirdi. Meclis Başkanlığı’nın inisiyatifleriyle Meclis yurttaşla iletişimi istikrarlı hale getirdi. Kültür gibi çeşitli alanlarda çok yönlü etkinlikleri geliştirdi. Meclis’teki çalışma koşulları iyileştirildi. Bilimsel yardımcının kurumsallaşması gündeme getirildi. Yaşlılar Meclisi, Gençler Meclisi, çocuklar Meclisi gibi bir dizi yeni tanınmaya başlanan kurumlar desteklendi.

Anayasa temelinde çoğu kez Meclis Başkanı Cumhurbaşkanı’nın yerini doldurmaya çağrıldı. Geçtiğimiz dönemde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin liderinin kim olduğundan bağımsız olarak, Meclis Başkanı kamu ruhuyla ve kurumlara tamamen saygıyla hareket etti.

Partimiz, hem Kıbrıs devletinin yüksek kurumlarında başarıyla yer alma yeteneğini gösterdi, hem de önemli çalışmalarıyla bu kurumları yükseltti.

Avrupa Parlamentosu’ndaki mevcudiyetimiz

AKEL, 2004 Haziran ayından itibaren iki milletvekili ile ve Sol Gurup ve Avrupa Parlamentosu Bürosu’nda çalışan kadroları ile,   Avrupa Parlamentosu’nda ve Avrupa Birleşik Sol – Kuzey Yeşil Sol Siyasal Gurubu’nda yer almaktadır.

AKEL için Avrupa Parlamentosu’nda yer almak Kıbrıs sorununun öne çıkarılması için mücadelenin, neo-liberal politikalara ve AB’nin demokrasi için bazı sınırlayıcı kararlarına karşı koymanın bir parçasıdır. Geniş emekçi kitlelerin lehine, halktan yana tezlerin öne çıkarılması mücadelesinin bir parçasıdır.

Ayrıca Avrupa Parlamentosu’ndaki katılımımız, Avrupa Parlamentosu’nun en ilerici gurubu olan, Avrupa Birleşik Solu ile güçlerimizi uyum içerisinde koordine etme aracıdır.

Avrupa Birliği’nin halkların Avrupası, sosyal adaletin, gerçek eşitliğin, demokratik işleyişin, katılım ve sosyalizmin Avrupası haline dönüştürmeye yönelik uzun vadeli hedefin her zaman gündemde olduğu bilinmektedir. Parlamento Gurubumuz, Avrupa Parlamentosu’nda yer almamızın yarattığı görevleri tam olarak yerine getirerek, kurumsallaştırılmış Parlamento Komisyonları’nda ve ve Avrupa Parlamentosu’nun delegasyonlarında aktif olarak yer almaktadır.

Bunların yanı sıra, AKEL, Avrupa Birleşik Sol – Kuzey Yeşil Solu’nun Belçika ve Avrupa’nın diğer ülkelerindeki bütün etkinliklerine katılmaktadır.

Partimiz, AB’nin büyük meseleleri hakkında ülkemizde bilgilendirme sağlama amacıyla, Lizbon Stratejisi ve çalışanlara etkileri, Terör ve AB’de siyasal haklar konularında toplantılar düzenledi. Eleştirel yaklaşımını, görüşünü ve tezlerini ortaya koyarak, bu konularla ilgili olarak Kıbrıs halkını bilgilendirmeye çalıştı.

Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak, Kıbrıs sorunun çözümü için ilkesel tezlerde, Kıbrıstürk toplumunun ekonomik olarak desteklenmesi tüzüğü ve “doğrudan” ticaret tüzüğü gibi Kıbrıs’la ilgili önemli gelişmelerde, Avrupa Birleşik Sol – Kuzey Yeşil Solu’nun istikrarlı ve doğru bir tutum içerisinde olması sağlandı. Aynı zamanda, Kıbrıs sorununa kalıcı ve işlerliği olacak bir çözüm bulunması için Kıbrıs halkının ve siyasi liderliğinin ortaya koyduğu gayretler karşısında Avrupa Parlamentosu’nun olumlu tutumunu göstermesi için çabalar sürdürülmektedir.

Avrupa Birleşik Sol – Kuzey Yeşil Solu Gurubu’nun altı ayda bir yapılan seminerinden Kıbrıs ve Orta Doğu Meselesi konulu seminerine geçen Haziran ayında Kıbrıs’ta AKEL tarafından sunulan misafirperverlik de, gurubun partimize duymaya devam ettiği saygıyı daha da güçlendirmiştir.

Hem Avrupa Parlamentosu, hem de Avrupa Birleşik Sol – Kuzey Yeşil Sol siyasi gurubu içerisinde faaliyetin bir yıllık tecrübelerini değerlendirerek; gücümüzün ve güçlüklerin bilincinde olarak, partimiz hem bu düzeydeki faaliyetlerini, hem de sonuç alıcılığını daha da geliştirme olanaklarına sahiptir.

 “Haravgi”

            “Haravgi” AKEL’in günlük ifade organı olarak her zaman partinin yol gösterici organlarının ve genel olarak partinin dikkat merkezinde bulunmaktadır. Bir yandan gazetenin içeriğinin ve görünümünün sürekli olarak iyileştirilmesi, diğer yandan da okunmasının istikrarlı bir şekilde artması daimi hedeftir. “Haravgi”nin okunması ve incelenmesi özellikle parti kadro ve üyeleri için aynı zamanda ideolojik-siyasal ve örgütsel bir konudur.

Gazetenin içeriği, kalitesi ve görünümü elbette ki okunmasını önemli derecede etkilemektedir. Ele aldığımız süre içerisinde gazete hem içeriğinde, hem de biçiminde ciddi ve özde değişiklikler yaptı ve yeni biçimi  gazetenin yeni, modern bir çehre kazanmasına yardımcı oldu. Ancak gazetenin içerik ve görünümündeki iyileşmeye okunmasında artış refakat etmedi.

Daha geneldeki olumsuz gevşeme olgusu “Haravgi” konusunu da etkiledi. Bunun yanı sıra gazete dağıtımcılarının kaybıyla ortaya çıkan sorunlarla da karşı karşıya kalındı. Ayrıca medya araçlarının ve özellikle de çok sayıda haber-tartışma programlarıyla elektronik medya araçlarının çokluğu, tam bilgilendirme olduğu yönünde yanlış kanaatlerin doğmasına yol açıp, dolayısıyla “Haravgi”yi sistematik olarak satın alıp okumanın, incelemenin gerekli olmadığı yolunda yanlış bir anlayışın doğmasına neden olmaktadır. Ancak hiç bir medya aracı, parti üyeleri için, hatta partinin dostları için “Haravgi”nin okunup incelenmesinin yerine geçemez. Her AKEL’ci ve yurttaş, Kıbrıs toplumunu ilgilendiren bütün meseleler üzerine partinin tezleri ve bu tezlerin öne çıkarılması için verilen mücadeleler hakkında bilgileri tam ve doğru olarak sadece “Haravgi”den alabilir. Her AKEL’cinin, toplum içerisinde üzerine düşen rolü doğru olarak yerine getirebilmesi için günü gününe bu bilgiyi alması gerekir. Hatta parti üyelerinin yakın çevresinin de bu bilgilenmeye ulaşabilmesi gerekir, çünkü solun ve yakınımızda duran demokrat insanların geniş çevresi her AKEL’cinin yakın çevresinden başlamaktadır.

“Haravgi”yi her gün satın alıp okuma, inceleme gereksiniminin kavranması Merkez Komitesi’nden başlayıp parti taban örgütlerine kadar partinin bütün organları tarafından sürekli olarak geliştirilmesi gereken daimi bir ideolojik-politik görevdir. İfade organımızın yayılmasını ve okunmasının artmasını sağlamak, önemli siyasal ve ideolojik içeriğe sahip olan örgütsel bir görevdir. “Haravgi”nin basın dağıtım acentası tarafından dağıtımının yapılması, bizim partimizin sesini mümkün olabildiğince her yere ulaştırma görevimizin yerine geçemez. “Haravgi”nin okunmasını arttırmak için kampanyalar düzenleme, bu kampanyalara parti üyelerinin tümünün katılımı ve kadroların bu kampanyalarda yer alarak şahsen örnek olmaları, düzenli okuyucuların sağlanması için somut ve programlı bir şekilde çalışma, gazetenin okurlara ulaşmasında karşılaşılan sorunların çözümü; merkezi, bölgesel ve yerel, bütün parti organlarının sürekli olarak dikkatlerinin merkezinde bulunmalıdır.

Toplumsal gelişmeye ve siyasetin analizinin, partinin tezlerinin ve önerilerinin, bilgilendirmenin çağdaş gereklerine yanıt verebilmesi için “Haravgi”nin içeriğinin ve görünümünün sürekli olarak geliştirilmesi şarttır. Partinin üyelerinin ve dostlarının görüşlerini ciddi bir şekilde göz önüne alarak, gazete idaresinin ve bütün emekçilerinin “Haravgi”nin içeriğinin, kalitesinin ve görünümünün daha da iyileşmesi için  bu yönde çalışmaları gerekir.

 

( … )

25. EĞİTİM – ÖĞRETİM

On yıllık DİSİ hükümetinin ana unsurları hedeflerden yoksun olması, diyalog eksikliği, üstünkörülük, programlama ve hazırlık yapılmadan bazı değişiklilerin yapılması, harcamaların dondurulması ve neo-liberal yaklaşımlardı.

Muhafazakar sağ hükümetin izlediği neo-liberal ekonomi politikası nedeniyle kamu harcamaları dondurularak, devletin öğretim alanındaki toplumsal rolü  sınırlandı.

Aynı anda yönetim, öğretim içeriği ve yöntemleri, öğretmenlerin ve öğrencilerin değerlendirilmesi ile ilgili olarak öğretim, merkeziyetçi tutucu yapılar ve zamanı geçmiş anlayışlar içerisinde takılıp kaldı. Bu politikanın sonucu olarak Kıbrıs öğretim sisteminde tehlikeli çıkmazlar yoğunlaştı.

İşlevsel bilgisizliğin ve okulda başarısızlığın oranları öğretimin marjinalleştirilmesinin ötesinde başka toplumsal sorunların da nedenlerini teşkil eder. Özel eğitim, öğrenimin merkez ağırlığını okullardan dershanelere taşıyan, emekçi velilerin ceplerini emen ve öğrencilerin serbest zamanlarını yok eden bir tümör haline gelmiştir. Okulların teknik altyapıları yetersizdir ve büyük eksiklikler öğretmenler ve öğrenciler için boğucu koşullar yaratmaktadır.

2003 yılında Değişim hükümeti iş başına geldiğinde, Kıbrıs’ta kamu eğitimi genel hatlarıyla bu tabloyu sergilemekteydi.

AKEL, Kıbrıs’ta eğitimin çıkmaz ve krizlerinin aşılabilmesi ve günümüzün çağdaş gereklerine yanıt verebilecek hale gelmesi  için, eğitimin hem yapısında, hem de içeriğinde derin yenilikler sağlayacak, tutuculuğa ve gericiliğe karşı cephe açacak, yeniyi ve değişimi getirecek radikal bir reformun yapılması gereksinimini yıllardır hedef olarak ortaya koymaktaydı.

Değişim hükümeti seçim öncesi taahhütlerini yaşama geçirerek, strateji ve vizyonla, eğitimin bütün düzeylerini kucaklayacak toplu bir eğitim reformunu öne çıkarmaktadır.

“Demokratik ve insani bir eğitim” hedefiyle yapılacak eğitim reformu için  üniversite uzmanlar komisyonunun hazırladıkları rapor, eğitim alanında yapılacak toplu reform için Değişim hükümetinin programının yaşama geçirilmesinin ilk adımını teşkil etmektedir.

AKEL’in yıllardır ortaya koyduğu tez ve önerilere raporun genel hatlarıyla yanıt verdiği görüşündeyiz. Raporda ilerici radikal bir eğitim reformu için toplu bir öneri sunulmaktadır. Hükümet programında yer alan bütün öneriler ele alınıp derinleştirilmektedir. Eğitim sisteminin önemli meseleleriyle ilgili olarak somut öneriler getirilmektedir. Eğitimin bütün düzeylerini kapsayan, eğitimin içerik ve yapısında köklü değişiklikler getirecek, aynı zamanda daha demokratik bir yönetimi de sağlayacak öneriler raporda belirtilmektedir. Rapor, insanı temel alan, mülti kültürel içerikli, herkese fırsat eşitliği ve başarı olanakları sunan, demokratik bir eğitim vizyonumuzu ifade etmektedir.

İlk defa kurumsallaştırılan Eğitim Konseyi, İlk ve Orta Öğretim Konseyi, Yüksek Öğretim Konseyi aracılığıyla, eğitim reformunun yaşama geçirilmesi için açık bir toplumsal diyalog bugün gerçekleştirilmektedir. Eğitim politikasının biçimlenmesinde aktif rol oynayan konseylerde Meclis partileri, eğitimciler ve toplumsal kurumlar, üniversite öğretim görevlilerinin yanı sıra ilk kez olarak öğrenci hareketinin temsilcileri de yer almaktadır.

Seçim öncesi taahhütlerinin yerine getirilmesi sürecinde Değişim hükümeti tarafından önemli adımlar atıldı.

Bütün çocuklar için ücretsiz, zorunlu İlk okul öncesi kamu eğitimi kurumsallaştırıldı ve kamu kreşlerinin bakım ve faaliyet giderlerinin tümünü devlet üstlendi.

İlk okulların bütün sınıflarında ve Lise üçüncü sınıflardaki öğrencilerin sayısı aşamalı olarak azaltıldı. Okullarda başarısızlık olgusuna karşı koymak için Eğitim Öncelikli Bölgeler Programı’nın 3 bölgede uygulanmasına başlandı.

Tam gün okul uygulaması genişletilerek, sadece 80 ilkokuldan 125 ilkokula çıkarılmakla kalmadı; program nitel olarak da geliştirildi ve bütün sınıflardan çocuklar için 12 okulda uygulanmaktadır. Hükümetin programında ilan ettiği gibi, Tam gün okul uygulamasının bütün ilkokullarda uygulanması, ilkokul öncesi ve orta eğitimi de kapsamı içerisine alacak şekilde genişletilmesi için araştırma ve diyaloğun kısa süre içerisinde tamamlanması beklenmektedir.

Orta öğretimde gerçekleştirilen değişiklikler dışında, özel eğitimden kaynaklanan sorunların çözülmesi ve öğrencilere daha fazla çıkış yollarının ve perspektiflerin sunulabilmesine yönelik olarak, liselerde ve sınav sistemlerinde köklü bir değişikliğin yapılması için diyalog bugün sürdürülmektedir.

Kıbrıs Üniversitesi yeni okullar, bölümler ve programlarla öğrenci sayısını arttırarak ve nitel olarak gelişerek büyümektedir.

Yüksek öğrenim alanında Yeni Teknoloji Üniversitesi’nin geçici yönetimi tayin edildi. Bu yönetim kısa süre içerisinde eğitim programını hazırladı, ilk personeli işe aldı ve 2007 yılı Eylül ayında ilk öğrencilerle  çalışmalarına başlaması bekleniyor.

Öğrenci hareketinin daimi taleplerinden olan öğrenci kimliğinin kurumsallaştırılması gerçekleşti.

AKEL, hükümetin eğitim alanına ilişkin programının daha kararlı ve süratli bir şekilde yaşama geçirilmesi gerektiği görüşündedir.

Eğitim reformunun gerçekleştirilmesi için konulan hedefler umut vericidir. AKEL, bu hedeflere ulaşılması için her alanda mücadele etmelidir.

Bu hedefler şunlardır:

1.      Kıbrıs okullarının Pazar ekonomisi okulları haline değil, yurttaşların demokratik okulları haline gelmesi

2.      Kamu eğitiminin toplumsal ve kamu nimeti olarak görülmesi

3.      bütün çocukların toplumsal entegrasyonu için ve sistemden sızıntılara ve toplumsal tecritlere karşı mücadele için faaliyet gösteren demokratik okul

4.      Dar ulus merkezci, tek kültürlü dolayısıyla da milliyetçi unsurların silinip çıkarılması

5.      Kıbrıs geleneklerini başkalarının kültürlerini tanıma ile bağlantılı kılan kültürler arası ve mülti kültürel eğitimin hedeflerine entegrasyon

6.      Genel öğretimin ve mesleki teknik eğitimin özde birlik teşkil ettiği ve en geniş anlamıyla insanı merkeze koyan, temel alan eğitimin güçlendirilmesi

7.      Ücretsiz zorunlu kamu eğitiminin 10 yıldan 12 yıla çıkarılması

8.      Genel eğitimin on yıllık öğretim birliği biçiminde birleştirilmesi

9.      Genel ve mesleki teknik eğitimi organik olarak birbirlerine bağlayacak olan Birleşik Lise’nin yeni bir şeklinde genel eğitimle mesleki teknik öğretimin birleştirilmesi. Birleşik Lise, genel eğitimi ve aynı zamanda mesleki teknik eğitimi (sosyal, pozitif, teknolojik, iktisadi gibi) çeşitli eğitim alanlarının ve mesleki yönlendirmelerin sunulması aracılığıyla sunacaktır.

10.  Yeni tip diplomanın ve üniversitelere girişte yeni bir sistemin yerleştirilmesi

11.   Kamu yüksek öğretiminin yaygınlaştırılması

12.   Yüksek akademik düzeyde; kar amacı gütmeyen, öğrencilerin ve akademik personelin haklarının, akademik özgürlüklerin güvence altına alınmış olduğu özel üniversitelerin kurulması

13.   Öğretimin (Müfredat programlarının, ders kitaplarının) içeriğinin gözden geçirilmesi ve çağdaşlaştırılması

14.  Yeni öğretim yöntemlerinin uygulanmaya başlanması

15.   Lise sonrası meslek kazanımı ve mesleki uzmanlaşmayı sağlayacak kamu eğitim merkezlerinin yaratılması

16.   Yurttaşlık “eğitimi” dersinin geliştirilmesi, güçlendirilmesi

17.   Eleştirel düşüncenin ve insani değerlerin geliştirilmesi

18.   Türk Dili’nin liseye girmesi

19.   Kıbrıstürk toplumunun okullarıyla işbirliği programları

20.   Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk eğitimciler için ortak eğitim programları

21.   Tarih kitaplarının gözden geçirilerek, çağdaş Kıbrıs tarihinin objektif ve bütünlük içerisinde öğretilmesi hedefiyle gerekli değişikliklerin yapılması

22.   Eğitimciler için sürekli (Yaşam boyu) eğitim programları

23.   Anti raşist eğitim programlarının uygulanması

AKEL için, çağdaş demokratik kamu eğitimi vizyonu temelinde eğitim sisteminin toplu olarak ilerici reformu ve eğitim sisteminin bütün düzeylerine herkesin özgür bir şekilde ulaşabilmesi, toplumun çağdaşlaşması, yaşam düzeyinin iyileştirilmesi, toplumsal ve eğitimsel eşitsizliklerin giderilmesi, eğitimde ve toplumda marjinalleşmeden kaçınılması için gerekli önkoşulları teşkil etmektedir.

 

26. KÜLTÜR

Kültür, partinin faaliyetinde özel bir yere sahip olan bir alandır. Kültür, halkın manevi, sanatsal, maddi ve ahlaki değerlerini biçimlendirir; estetik kriterini geliştirir; örnek alınacakların oluşmasına yardımcı olur ve yaşam düzeyini yükseltir.

Tüm bu işlemler insanın şahsiyetini biçimlendirir ve yerel, ülkesel ve evrensel düzeyde kültürde var olan her değerli ve önemli şeye saygı duyulması sonucunu yaratır. Bunun yanı sıra, insanların doğa karşısında tutumlarını, diğer halklara ve farklı geleneklere, tarihe ve kültüre sahip insanlara saygı duymalarını etkiler.

Tüm bunlar, devam etmekte olan işgal ve kazancı, insanların direnişinin kırılmasını, insanların kendilerini ilgilendiren sorunları bir yana bırakacak şekilde yönlerinin şaşırtılmasını hedefleyen, sanatın ticarileştirilmesinin, aşırı tüketimciliğin, insani değerlerin bayağılaştırılmasının sonucu halkın karşı karşıya olduğu güçlü saldırı ve baskı karşısında,  parti için ciddi kriteri, güçlü direniş ve eylem silahını teşkil etmektedirler.

19. Kongreden itibaren geçen zaman sürecinde kültürel faaliyetlerimiz manevi ve sanatsal yaratıcılığın bütün alanlarında zengin ve çok yönlü etkinliklerle daha da gelişerek devam etti.

Pek çok inisiyatifler aldık ve yüksek sanatsal düzeyde çok sayıda kültürel etkinlikler düzenledik. Araştırma, edebiyat ve şiir alanında, (Kıbrıslırum – Kıbrıslıtürk) Kıbrıslı şairlerin dijital disklere kayıtları gibi, zengin bir yayın faaliyeti sunduk. Bu dönemde, yazın ve sanat camiasının insanlarıyla yaratıcı ve iki yönlü diyaloğu sürdürdük. Bu diyalog aracılığıyla, Meclis Gurubumuzun ve kamu organizasyonlarının yardımıyla  çok sayıda sorunu çözdük.  Bunun yanı sıra (tiyatro, müzik, folklor vb.) çeşitli sanat alanlarında yaratıcıların ve çalışanların çıkarları lehine özlü girişimlerde bulunduk.

Tasos Papadopulos’un Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi, özlü kültürel etkinliklerin önkoşullarını yarattı. Partimiz somut önerilerle kültür alanında da hükümet programının oluşmasına özünde katkılarda bulundu. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra hükümet programının yaşama geçirilmesi için çok sayıda insiyatif üstlendik. Bizim saptamamıza göre, kültür alanında hükümetin ihmalleri mevcuttur ve programının uygulanmasında hükümet durağanlık ve kararsızlık arz etmektedir.

AKEL kararlılık içerisinde aktif olarak tezlerini, hükümetle üzerinde hemfikir olunmuş program ve partinin aldığı kongre ve diğer kararları temelinde, kültür alanında da ortaya koymaya devam etmektedir.

Bu nedenle üzerinde ısrar etmemiz gereken önerilerimiz şunlardır:

1.      Birleşik Kültür Makamı’nın oluşturulması

2.      Kültür Mirası Arşivi’nin kurulması

3.      Kültür ile ilgili kararlarda yaratıcıların yer alması

4.      Kültürel Hizmet Bankası’nın kurulması

5.      Kültür Konseyi’nin oluşturulması

6.      Kıbrıs Tiyatro Organizasyonu gibi kuruluşların yeniden organize edilmesi

 

AKEL, işgal ve kültürel yozlaşma karşısında, temel bir savunma unsuru olarak kültürün geliştirilmesinin, devletin temel önceliklerinden biri olması gerektiğini savunmaktadır.

Bu amaca yönelik olarak, kültürel altyapı ve gelişimi için daha fazla ekonomik kaynağın sunulması gereklidir. Ayrıca yerel yönetimlere de kültür alanında kararlı bir şekilde yardımcı olunması gerekir. Kültürel eğitim, özellikle eğitim programları aracılığıyla ilerletilmelidir.

Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne girişi, kültürümüzün Avrupa ülkelerinde tanıtımı için önemli fırsatlar yaratmaktadır ve ayrıca doğru siyasal kararlar ve tutumlarla Kıbrıs’ı Doğu Akdeniz’de Avrupa kültür merkezi ve farklı kültürlere sahip komşu ülkelerle kültürel etkinlikler köprüsü haline getirebiliriz.

Partinin bütün üyeleri ve özellikle de kadroları halkımızın özgürlük, toplumsal adalet ve eğitim mücadelesinde sanatın, yazının ve genel olarak kültürün oynayabileceği büyük ve belirleyici rolü kavramalarıdırlar.

“Nea Epohi” dergisinin hem Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk sanat ve yazın insanları içerisinde, hem de genel olarak takdir topladığını saptamaktayız.

Genç insanlara ağırlık verilerek, özellikle parti üyelerimiz içerisinden yeni aboneler kaydedilerek, derginin okunmasının arttırılması için gayret gösterilmesi gerekmektedir.

“Haravgi” gazetesinin kültür konulu sayfalarının, gerek biçim olarak, gerekse içerik olarak, önemli derecede geliştiğini ve iyileştiğini saptamaktayız. Daha da zenginleşerek bu devam etmelidir. Ayrıca gazetenin zaman zaman okurlarına sunduğu hizmetlerin de kültürel alanda yardımcı olduğunu görmekteyiz.

İşgalci rejim tarafından işgal altındaki bölgeye geçiş yasağının kaldırılmasının ardından, iki toplum arasında karşılıklı anlayışın gelişmesi ve   ortak eylem hedefiyle, ortak kültürel etkinliklerin düzenlenmesi amacıyla, parti, Kıbrıstürk toplumunun kültür alanında önemli kişileriyle doğru diyalog zeminini metotlu bir şekilde yaratmıştır.

AKEL, Kıbrıslıtürk yaratıcılarla işbirliğini ülkemizin yeniden birleşmesi için önemli bir başlık olarak görmektedir. Bu nedenle de, ülkemizin ortak çıkarları için Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızla kültürel buluşmalar ve faaliyetler daha sık ve yoğun bir şekilde sürdürülecektir.

 

NOT: AKEL Merkez Komitesi’nin 20. Kongre tezleri yukarıda yer alan başlıkların dışında  iç cephe, seçimler, çalışanlar ve sendikal hareket,kadın hareketi, barış ve dayanışma, yerel yönetimler ve çeşitli diğer alanlara yönelik başlıkları da içermektedir.

PREV

20. Kongre (24-27 Kasım 2005)

NEXT

Siyasi Karar