Kavazoğlu ve Mişaulis’in Anısına Dali’de Gerçekleştirilen Etkinlikte AKEL M.K. Genel Sekreteri Stefanos Stefanu Tarafından Yapılan Konuşma
Yurttaşlar, dostlar,
1965’te Kıbrıstürk aşırı sağı tarafından Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’in katledilmeleri AKEL’in ve Kıbrıs’ın yakın tarihinde önemli bir andır. Onlarca yıl sonrasında da bizi duygulandırmakta, duygularla doldurmaktadır. İki yoldaşımızın mücadeleleri ve fedakârlıkları AKEL’in olduğu her şeyi, olduğumuz her şeyi, temsil ettiğimiz her şeyi ifade etmektedir. Ve hepsinden önemlisi özverili, gerçek ve yürekten vatanseverliğimizi ifade etmektedir. Kıbrıs’ımız ve halkımız bizim için her şeyin üstündedir.
Biri Kıbrıslırum, biri Kıbrıslıtürk, Sol’un iki kadrosu, emekçi halkımızın bağrından çıkan bu iki insan ülkemizde barış ve kardeşlik için, emekçi halkın hakları için, Kıbrıs için ve aynı zamanda hayalini kurduğumuz, vizyon edindiğimiz bir dünya için mücadele ettikleri için faşistler tarafından katledildiler. Elli yedi yıl sonra, AKEL’ciler ve her Kıbrıslı demokrat işlenen bu hunhar cinayeti düşündüğünde çileden çıkmaktadır.
Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis, Kıbrıs’ın kendi halkına ait olması için AKEL ve Sol’un verdiği mücadelede canlarını verdiler, daha doğrusu onların canlarını aldılar. Kıbrıs halkına aittir! Kıbrıs’ımız için bunu istiyoruz. Bunun için savaşıyoruz. Yurdumuz için politikamızın özü budur.
Kıbrıs halkına aittir! Ne anavatanlara ne de yabancı vasilere aittir. Ne NATO’ya ne de herhangi bir savaş ittifakına. Faşizmin ne gri ne de mavi kurtlarına aittir.
Kıbrıs, Kıbrıs halkına aittir!
Sol’un haykırdığı ve mitinglerde, gösterilerde, yürüyüşlerde, meydanlarda ve her yeni mücadeleye çağrıda yankılanan dört kelime. Dün ve bugün için mücadele andı olan dört kelime. Hem şimdi hem de her zaman.
Kavazoğlu ve Mişaulis’in kanlarıyla yazılan dört kelime. Halkı ekmek ve özgürlük mücadelesinde birleştirdikleri için 1950’li yıllarda Grivas ve Denktaş’ın şovenleri tarafından katledilen Savvas Menikos, Fazıl Önder ve daha nice AKEL’cilerin ve sendikacıların kanlarıyla yazılan dört kelime.
Kıbrıs aleyhine yıkıcı planlara geçit vermemek için faşizme ve darbecilere karşı koyan Papalazaros’un, Sotiris Adamu Konstantinu’nun ve Demokratik Direniş’in tüm savaşçılarının kanlarıyla yazılan dört kelime.
Barbar Atilla’ya karşı savaşta ihanete uğrayan ve canlarını veren delikanlıların kanlarıyla yazılan dört kelime. Bu kanı, bu fedakarlıkları, bu kahramanları anıyoruz ve onurlandırıyoruz. Ama her şeyden önce aynı vizyonla aynı mücadeleye devam ediyoruz.
Yurttaşlar, dostlar,
Bugün burada bir araya gelişimiz sadece tarih ve geçmişle ilgili değildir. Kıbrıs sorununun bugünü ve geleceği ile ilgilidir. Yurdumuzun bugünü ve yarını ile ilgilidir.
AKEL Kıbrıs sorununda zamanın tükendiği uyarısını bu kürsüden de bir kez daha yinelemektedir. Bu adada yaşayan herkes yıkıma doğru bu yokuş aşağı gidişatı durdurmazsak neler olacağını tam olarak anlamalıdır. Adamızın nihai bölünme olasılığı bir kabustur, bir felakettir. Bu, Kıbrıs’ın geleceği ve gelecek nesiller açısından kalıcı bir mayındır. Kalıcı bir gerilim, militarizasyon, kolonizasyon ve güvensizlik kaynağıdır.
Kıbrıs sorununun çözümünün ve yeniden birleşmenin önündeki ilk ve belirleyici engelin Türkiye ve Tatar’ın Kıbrıstürk liderliği olduğunun tamamen bilincindeyiz. İki devletli çözüm talebi, Maraş’ın kolonizasyonunun başlatılması Türk tarafının taksimci politikasının bir ifadesi ve uzantısıdır.
Ayrıca son haftalardaki dramatik jeopolitik çalkantıların işgalci gücün rolünü güçlendirdiğinin de tamamen farkındayız. Bugün Türkiye’nin ve Erdoğan’ın dünyaya “barış gücü” ve güvenliğin “garantörü” olarak sunulduğu akıl almaz bir dönem yaşıyoruz.
Dünyada meydana gelen büyük değişiklikler ve Türkiye’nin yol açtığı işgalci yeni oldubittiler Kıbrıs sorununda durgunluğun ve zamanın verimsiz geçmesinin çözüm umudunu uzaklaştırdığını ve bölünmeyi güçlendirdiğini bir kez daha kanıtlamaktadır.
Bu verileri dikkate alarak, Kıbrıs açısından en sağlam ve güvenli pozisyonun Kıbrıs sorununu çözüme kavuşturma hedefine bağlılık olduğu konusunda daimî duruşumuzu sergilemeye devam ediyoruz. Türkiye’nin işgal ordularından ve garantörlüğünden kurtulmak için, dikenli tellerden ve barikatlardan kurtulmak için, yurdumuzun kurtuluşu için. BM’nin ilgili kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon temelinde adanın yeniden birleşmesi için.
Erdoğan-Tatar ikilisinin taksimci planlarına karşı en iyi savunmanın üzerinde anlaşmaya varılan zemine, çerçeveye ve müzakere müktesebatına bağlılığımız olduğu görüşünü savunduk ve savunuyoruz. Kıbrısrum tarafının öne çıkması, çıkmazın aşılması için somut inisiyatifler üstlenmesi, zarar veren durgunluğun sona erdirilmesi ve uzun yıllar boyunca toplumlar arası müzakerelerde oluşturulan müktesebattan yararlanılarak müzakerelerin kesintiye uğradığı yerden sürdürülmesi gerekmektedir. BM Genel Sekreteri ve uluslararası toplum da bunu belirtmektedir. Kıbrıs sorununun çözüm zeminin değiştirilmesi yönünde Türkiye’nin öne sürdüğü talebi pratikte geçersiz kılmanın yolu budur. İşgalden ve taksimden kurtulmak için ortaya koyulması gereken yaklaşım budur.
AKEL Kıbrıs’ın taksimini asla kabul etmeyeceğini her yöne defalarca ilan etmiştir. AKEL ne işgalci statükoyu, ne “iki devletli çözüm”ü, ne de yabancı merkezlerden gelip giden ve Kıbrıs’ta kimilerinin benimsemeye hazır olduğu çeşitli konfederal fikirleri kabul etmemektedir.
Biz, Kıbrıs halkından 1974’te darbe ve istilayla Kıbrıs aleyhine işlenen çifte cinayetle uzlaşmasını ve Kıbrıs’ın vesayet altına girmesini isteyen sözde bir realizmin taksimci talimatlarına boyun eğmiyoruz.
Biz, kaderci bir şekilde bölünmenin kalıcılaşmasını bekleyip işgalin önünde ellerimizi kaldırıp teslim olmuyoruz. Kıbrıs sorununda yıllardır devam eden çözümsüzlüğün ve sürüncemenin karamsarlık yarattığını çok iyi biliyoruz. Bu nedenle Kıbrıs’ın güvenilen, somut inisiyatifler üstlenen ve çözüm için siyasi iradeye sahip olduğuna ikna eden bir Cumhurbaşkanı’na ihtiyacı var.
Hükümettekiler böylesi bir siyasi iradeye sahip olduklarına uluslararası toplumu ikna edemiyorlar. Bunu BM Genel Sekreteri de raporlarında yazmaktadır. Bunu Nikos Anastasiadis’in atadığı Kıbrıslırum müzakereci de açıkça belirtmektedir. AKEL’in güvencesi ve mührü ile ülkenin yönetiminde ilerici bir değişimi gerektiren ana sebeplerden biri de budur. Kıbrıs sorunundaki durgunluğun arkasına saklanmayacak, kapalı kapılar ardında Kıbrıs’ın taksimi için müzakereler yapmayacak, tam aksine yurdumuzun kurtuluşunu ve yeniden birleşmesini sağlayacak çözümü hedeflemekte tutarlılıkla ısrar edecek bir Cumhurbaşkanı’na Kıbrıs’ın sahip olması için.
DİSİ hükümeti gitmelidir. Hükümettekiler çelişkili ve yanlış hareketleriyle adeta imkansızı başardılar. Her zamankinden daha tahrik edici bir Türkiye karşısında, Kıbrısrum tarafı uluslararası toplum tarafından mevcut çıkmazın eşit derecede sorumlusu olarak görülür oldu.
Yurttaşlar,
Derviş Ali Kavazoğlu milliyetçiliğe karşı ateşli konuşmalarından birini Kıbrıstürklere hitaben “Sağ olun, var olun” diyerek mücadeleye devam nasihatiyle bitiriyor.
Kavazoğlu diğer solcu ve ilerici Kıbrıslıtürk yurtseverler gibi, ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu biliyordu. Ona halkımızın mücadeleci yiğit evladı, yurtsever kahraman unvanını veren de hayatının tehlikede olduğunun farkında olmasına rağmen, Denktaş’ın şovenizmine ve Ankara’nın taksim emellerine karşı bir AKEL’ci olarak mücadeleye devam etmeyi tercih etmesidir. AKEL’ci olmanın tehlike, zulüm, hapis ve hatta ölüm anlamına geldiği o dönemde tıpkı Kostas Mişaulis ve diğer yoldaşlarımız gibi.
Kavazoğlu’nun mücadeleye devam çağrısı geçerliliğini ve güncelliğini tamamen korumaktadır.
Derviş ve Kostas yoldaşlar, mücadeleye devam ediyoruz.
Karanlıkları aydınlığa çıkartmak için. Mücadeleye devam ediyoruz. Bizi “hain” ve “yeterince vatanperver” olmamakla suçlayanların iftiralarına uğradığımızda bile.
Mücadeleye devam ediyoruz. Başarısızlıklar ve hayal kırıklıklarıyla karşılaştığımızda bile.
Mücadeleye devam ediyoruz. Umutlar azalsa, ufukta bir perspektif görünüyor olmasa bile mücadeleye devam ediyoruz!
Kavazoğlu’nun mücadeleye devam nasihatine, tarihimize, vizyonlarımıza layık bir şekilde özgür ve birleşik bir vatan için mücadeleye devam etmekten başka bir yol yoktur. Kıbrıs’ın tek vatan, Kıbrıslıların tek halk olarak var olmaya devam etmesi için!
Mücadeleye devam ediyoruz! Sınıfımızın inşaat iskelelerinde, madenlerde ve genel olarak çalışma yaşamında birlik, mücadele ve dayanışmasıyla çelikleştirdiği kardeşliğin vatanı için!
Mücadeleye devam ediyoruz! Barış yıllarında Kıbrıs mahallelerinde, yoksulluğun ve yurdumuzun emekçilerinin yarattığı ve geliştirdiği Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürklerin bir arada yaşadıkları bir Kıbrıs için. Kahraman yoldaşlarımızın mücadeleleri ve fedakarlığıyla kutsanmış umut dolu bir Kıbrıs’ı için!
Mücadeleye devam ediyoruz! Kıbrıs’ımızın gerçek efendisinin ve egemeninin Kıbrıs halkı olacağı özgür, bağımsız ve birleşik vatan için!
Halkımızın kahramanlarına şan ve şeref!
Yaşasın Kıbrıs’ımız!