Yasadışı Devletin Kınandığı Etkinlikte AKEL Merkez Komitesi Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşması
Kıbrıs’ta barışı hiçbir şeyin engelleyemeyeceğini güçlü bir şekilde haykırmak için bir kez daha buradayız. Yurdumuzun birleşik, federal, bağımsız, egemen ve askersizleştirilmiş bir şekilde ilerlediği takdirde geleceğinin olacağını güçlü bir şekilde haykırmak için bir kez daha buradayız.
Emperyalizmin halkımız aleyhine cinayetinin birinci kısmı 1974 Temmuz’unda gerçekleştirildi. Darbe ihanetini ve Türkiye’nin istilasıyla işlediği suçu 1983 Kasım’ında yasadışı devletin ilan edilmesi izledi. Kıbrıs’ın işgal altındaki bölümünün Türkiye’ye “entegrasyonu” misyonu o dönemde Ankara’nın gözdesi olan Rauf Denktaş’a verildi. Denktaş bölücü faaliyetlerinin doruk noktası için uzun zamandır hazırlanıyordu. Kıbrıs sorununun çözümü müzakerelerindeki durgunluğu bahane ederek ve Kıbrıstürk toplumunda direnen her ilerici sesi ve kendi planlarına karşı durabilecek her gücü susturarak askeri rejimle tam koordinasyon içinde “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” denilen yapının doğuşunun yolunu açtı. 1983 başından itibaren BM Genel Kurulu bütün işgal ordularının adadan ayrılmasını talep eden kararı almış olmasına ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tam egemenliğini ilan etmiş olmasına rağmen, Ankara BM’nin çağrılarını tahrik edici bir biçimde görmezden gelerek kendi hedeflerini yaşama geçirme yönünde ilerledi. Denktaş’ın ilgili emri Ankara’dan almasının ardından işgal güçleri işgal altındaki bölgelerin bütün iletişimini kesti ve Denktaş 14 Kasım gecesi “bağımsızlığı” ilan etme yönünde harekete geçti. Türkiye’deki askeri rejimin bölücü hareketine AKEL olarak derhal tepki gösterdik ve Kıbrıs halkını yurtsever eylem birliğine çağırdık. Ankara’nın bu hareketinin amacı çok netti. Kıbrıs’ın nihai taksimini ve yurdumuzu Amerikancı-NATO’cu emperyalizmin üssü haline getirecek çifte Enosis’i öne çıkarmayı hedefliyordu. Yasadışı devletin ilanı uluslararası toplumun tümü tarafından kınandı. BM bu kararın geri alınmasını istedi ve bütün üyelerini işgalci yapıyı tanımamaya çağırdı. Kıbrıs halkının ve liderliğinin kararlı tutumu ve aynı zamanda başta Sosyalist toplumun ve Bağlantısızlar Hareketi’nin uluslararası dayanışması nedeniyle Türkiye’nin bu bölücü hareketi uluslararası düzeyde dayanak bulmadı. BM Güvenlik Konseyi’nin yasadışı devleti mahkûm eden ve dünyanın tüm devletlerini adada Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir devleti tanımamaya çağıran kararları cumhuriyetimizin mevcudiyeti açısından bugüne kadar en önemli kalkanı teşkil etti ve etmektedir. Ne yazık ki cumhuriyetimizi kimileri silahlarla sabote ettiler, kimileri de sonradan sever görünüp ikiyüzlü davrandılar.
Yasadışı devleti sadece Türkiye’nin tanımış olmasına rağmen, Kıbrıs sorununun çözümü yolunda önümüze bir engelin daha dikildiği açıkça görülüyordu. 1983’ten bugüne kadar yasadışı devletin defacto varlığı ve uluslararası konumunun yükseltilmesi çabaları Kıbrıs sorununun barışçıl çözümü ve yurdumuzun yeniden birleşmesi mücadelesine karşıdır ve büyük güçlüklere yol açmaktadır. Yasadışı devletin ilanıyla ortaya koyulan bölücü harekete ilerici Kıbrıslıtürklerin karşı çıkmasına rağmen, Cuntacı Türk generallerin ve Denktaş’ın baskıları, tehditleri ve geçen zaman onlardan bazılarını yasadışı devletin yapılarına alışkanlık ve bağımlılık edinmeye götürdü. Tüm bunlara rağmen Kıbrıslıtürklerin yasadışı devletle ve Türkiye’yle ilişkisinin ilerici Kıbrıslıtürkler tarafından sürekli olarak sorgulandığını hiç kimse görmezden gelemez. AKEL bütün bu güçlere istikrarlı bir biçimde elini uzatmaya devam etmekte, barış ve yeniden birleşme isteyen Kıbrıs halkının sesini güçlendiren çeşitli inisiyatifleri geliştirerek ilerici Kıbrıslıtürklerle birlikte ortak mücadelede ısrar etmektedir.
Sayın Anastasiadis’in önkoşullar öne sürme mantığı ve Sayın Papadopulos’un sözde yeni stratejisinin tehlikeli mantık dışılığı karşısında biz Ulusal Konsey’in yıllardır benimsemiş olduğu tezler temelinde Kıbrıs sorununun çözümü için mücadele ediyoruz. Müzakerelerin Crans Montana’da kaldıkları yerden devamında ısrar ediyoruz. Zemin BM Genel Sekreteri’nin çerçevesi olmalıdır ve Çözümün Uygulanması Mekanizması hakkındaki gayri resmi belgenin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından derhal bu hedeflenmelidir. Şu anda var olan koşullar çözüm perspektifi açısından tehlikelidir. Türkiye giderek işgal altındaki bölgeyi asimile etme politikalarını daha da yoğun bir biçimde hayata geçirmektedir. Başta inşaat ve turizm sektörü olmak üzere çeşitli alanlarda yatırımlarla ekonomik entegrasyonu ilerletmektedir. İşgal altındaki bölgeye sürekli müdahaleleriyle ve dinsel fanatizm aracılığıyla toplumu daha fazla kontrolü altına almaya teşebbüs etmektedir. Uygulandığı takdirde bizi taksime daha da yakınlaştıracak B planını ilerletmenin fırsatını aramaktadır. Türkiye gibi bir gücün karşısında küçük bir toplumun daha ne kadar direnebileceğinin farkında mıyız? Kıbrıstürk toplumunda gerek Türkiye’ye, gerekse Kıbrısrum toplumuna mesafe koyan kendine özgü bir Kıbrıstürk milliyetçiliğinin gelişmekte olduğunu algılıyor muyuz?
Kıbrıs sorunu çözümsüz kaldığı sürece, reaksiyonel sesler artacak, üzerinde anlaşmaya varılmış olan temelde çözümü arzulayan ilerici Kıbrıslıtürkler sürekli güç kaybedecektir. Kıbrıs sorunu çözümsüz kaldığı sürece, zaman çözüm çabalarına yeni engeller ekleyerek oldubittileri derinleştirecektir. Ne başarısızlığı pratikte görülmüş reçetelerle denemeler yapılmasına, ne de kişisel emellerin tekrar Kıbrıs’ın ve halkımızın üstünde tutulmasına izin verilmesi söz konusu olamaz.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce görüşmelerin yeniden başlamasının söz konusu olmadığı açıkça görülmektedir. Ayrıca Kıbrıs sorununda sürecin geleceğinin kimin Cumhurbaşkanı olacağına bağlı olduğu da çok net bir şekilde görülmektedir. Sayın Anastasiadis dev beklentiler yaratarak üstlendiği Kıbrıs sorununda hiçbir sonuca ulaşamayarak bir Cumhurbaşkanı olarak döngüsünü tamamladı. Resmi seçim kampanyasına başlar başlamaz partisinin aşırı sağ kesimlerini kendisine oy vermeleri için ikna etme amacıyla Grivasçı ve milliyetçi söylemlerle, içi boş büyük laflarla yine eski kötü kimliğine geri döndü. Artık aklı başında herhangi bir insanın ona inanması zor. Sayın Papadopulos genç bir politikacı olarak görülmesine rağmen, geçmişte denenmiş ve başarısızlığı pratikte kanıtlanmış olan bir stratejiyi öne sürüyor. Öne sürdüğü koşulları diğer tarafın görüşmeler yapılmadan önce kabul ederek Kıbrıs sorununun çözülmesini, silahlanmayı, Kıbrıslıtürklerin pasaportlarının iptal edilmesini ve daha nicesini öneriyor. Ve daha sonrasında ne olacak? Kim yanımızda duracak? İkisi de görüşmeyi hedeflediği çözümün adını koymaya cesaret edemiyor. Stratejik hedefimize, çözüme ulaşmayı nasıl başaracağımız hakkında ikisinin de plan ve taktiğinin olmadığı görülüyor.
Onların karşısında Stavros Malas bulunuyor. Neler yapılması gerektiği konusunda somut planı ve tezleriyle, özellikle de yeniden birleşmiş barışçıl bir Kıbrıs vizyonuyla… Onların karşısında ilkeler temelinde müzakerelerle federasyon çözümü hedefimize ulaşmayı tutarlılıkla savunan mantık bulunuyor. Onların karşısında çözüm umudunu yıkmayı değil, barış perspektifini inşa etmeyi hedefleyen bir insan bulunuyor. Taraflar arasında üzerinde hala anlaşmaya varılmamış olan temel meselelerin BM Genel Sekreteri’nin belirlediği şekilde bir paket haline getirilerek görüşülmesiyle müzakerelere Crans Montana’da kalınan noktadan devam edilmesini hedefleyen bir insan… Elbette Türk tarafının da zaten gergin olan ortamı daha da zehirleyen hareket ve beyanlardan kaçınarak gereken tutarlılığı göstermesi gerekir. Elbette BM Genel Sekreteri’nin sunduğu çerçevede ve özellikle de çözümün birinci gününden itibaren garantilerin ve müdahale haklarının kaldırılması tezinde kalma konusunda Türkiye’nin büyük sorumluluğu olmaya devam etmektedir.
Sayın Anastasiadis’in bizi sürüklediği bataklıktan çıkmamızın yolu var mı? Var. Kıbrıs’ı yeniden birleştirmeyi isteyen ve birleştirebilecek bir insanın, Stavros Malas’ın Cumhurbaşkanlığına seçilmesi için hep birlikte yolu açmalıyız. Yeniden birleşmiş ve federal Kıbrıs’ı tüm dünyaya örnek yapmayı isteyen ve yapabilecek bir insanın, Stavros Malas’ın Cumhurbaşkanlığına seçilmesi için hep birlikte yolu açmalıyız. Etnik kökenleri, dilleri ve dinleri farklı iki toplumun ortak devletlerini birlikte yöneterek barış içerisinde birlikte yaşamalarının tüm dünyaya örnek olması için… Orduları kovmayı başarıp tüm gücünü ve kaynaklarını sosyal yatırımlara ve kalkınmaya yöneltecek bir ülke için… İşte bu, Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızla birlikte kurmayı düşlediğimiz Kıbrıs’tır. Bu bizi birleştiren yarındır! Bu vizyon için mücadele ediyoruz ve emin olunuz ki bu mücadeleyi kazanacağız!
15 Kasım 2017
Orfeas Barikatı, Lefkoşa