Milliyetçiler Diğer Toplumun Milliyetçilerine Duacılar, Çünkü Varlıklarını Onlara Borçlular
Yanı başımızda olanların izlenememesi (ya da izlemek istenmemesi) beni her zaman şaşırtıyor, özellikle de “oradaki” tartışmalar “buradaki” tartışmalarla bu kadar benzerken…
Geçen hafta Kıbrıslıtürk “meclisinde” çok gergin bir ortamda yapılan tartışmadan söz ediyorum. Bu tartışma Kıbrıslırum medyası tarafından görmezden gelindi (ne büyük sürpriz!).
Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin temsilcilerinin kendisine yaptıkları eleştirilere Tahsin Ertuğruloğlu “federasyon seçeneği ortadan kalkmıştır” dedikten sonra “sizin temsil ettiğiniz görüş teslimiyetçilikten başka bir şey değil, siz Rumları Türklerden daha yakın görüyorsunuz” diye de ekledi. Ve doğal olarak hemen şu yanıtı aldı; “Yatın kalkın Rum milliyetçilere dua edin siz, çünkü sizin adada varlık nedeniniz onlardır”. Bu diyalog size bir şeyleri hatırlatmıyor mu?
“Kıbrıslırumlar tarafından konunun siyasi istismarına son vermek için” mahsur durumda olanlara gönderilen yardımın vergilendirilmesi için Ertuğruloğlu’nun öne sürdüğü gerekçeye Doğuş Derya ağzının payını veren şu yanıtı verdi: “3-4 yaşlı insanın aldığı yardımı keserek daha fazla Türk olmuyorsunuz, daha az insan oluyorsunuz”.
“Bu tarafta” kimileri (Kıbrıs milli takımının Yunanistan’la maçına ellerinde Yunanistan bayraklarıyla gidip Kıbrıs’ı değil Yunanistan’ı desteklerken) “Kıbrıs takımını müsabakalarında destekliyoruz, ama ulus her şeyin üstünde” derken, Doğuş Derya kendisine yapılan saldırılara “Türkiye Cumhuriyeti benim için kardeş ülkedir, dostluk ilişkileri içerisinde düzenli işbirliği yapmamız gereken, kültürel konularda yakınlık duyduğum bir ülkedir. Anavatanım Kıbrıs’tır, bu ülkede doğdum, bu ülkeyi toprak bilirim” yanıtını veriyordu.
Yanı başımızda neler olduğunu ne kadar biliyoruz? Acaba bütün Kıbrıslıtürklere Ankara’nın emir kulu ya da Türkiye’nin baskıcı varlığına tepki gösteremeyen güçsüzler etiketini yapıştırmak ve böylece kendi sorumluluklarımızdan kurtulmuş görünmek kimilerinin işine mi geliyor?
Crans Montana’daki başarısızlığın Kıbrıslıtürk toplumu içerisinde karmaşık süreçleri tetiklediği bir gerçektir. Bir yanda kapsamlı bir federasyon çözümüne ulaşma perspektifinin yeniden canlandırılması gereksinimini vurgulayıp Kıbrıs sorununa BM parametreleri dışında çözümün mümkün olmadığına işaret eden Kıbrıstürk Solunun ve merkez Solunun güçleri. Diğer yanda Kıbrıs’ta federasyon perspektifinin çöktüğünü iddia eden ve Kıbrıslıtürk toplumunun büyük bir kesiminin Ankara’nın kuşatmasından artık boğulduğunu hissetmesini ve çıkış yolu aramasını istismar eden Sağ ve aşırı Sağ.
İki toplumda da bazı güçlerin kendi planlarını kolaylaştırmak için “öteki” öcüsünün var olmaya devam etmesini bu kadar kolaylıkla diliyor olmaları hepimizi düşündürmelidir.
Kıbrıslıtürkler yaşam mücadelesi veriyorlar. Hem birey olarak, hem toplum olarak. Ancak Kıbrısrum toplumu, özellikle bazı siyasal liderlikler ve medya bu durum karşısında daha öncesinde görülmemiş derecede kayıtsızlık içerisindeler ya da Kıbrıs sorunu ve Kıbrıstürk toplumu hakkındaki söylemlerinde “işlerine gelecek bir biçimde” gerçekleri çarpıtıyorlar.
Çözüm geciktikçe, istila ve işgalin oldubittilerini kalıcılaştırmak ve çözümü giderek daha da zorlaştıracak yapı ve kurumları oluşturup güçlendirmek için Türkiye’nin zaman faktörünü ve olası her fırsatı daha fazla kullandığının bilincine varmamızın zamanıdır.
(AKEL Politbüro Üyesi ve Milletvekili Eleni Mavru’nun Haravgi Gazetesi’nde yayınlanan köşe yazısı)