Kavazoğlu ve Mişaulis’in anısına Dali’de gerçekleştirilen etkinlikte Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas tarafından yapılan konuşma
Kıbrıs halkının, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin dostluk ve işbirliğinin iki kahraman şehidi Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’i anmak ve onurlandırmak için tekrar buradayız. Onların kahramanca fedakârlıklarını saygıyla anmak için buradayız. TMT’nin faşist kurşunlarıyla katledilen iki kahraman şehit tüm Kıbrıs halkının sembolü oldular. Kıbrıs halkının birliğinin sembolü oldular. Yurdumuzun ve halkımızın taksimini hedefleyen yabancı emperyalist komplolara karşı direnişin sembolü oldular. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin yeniden yakınlaşmasının ve ortak mücadelelerinin sembolü oldular.
Onların fedakârlıkları kurtuluşa kadar durmaksızın mücadeleye devam etme isteğimizi çelikleştiren umut yolunu aydınlatan fenerdir. Onların fedakârlıkları işgalin, taksimin, adaya yasadışı bir şekilde sürekli nüfus taşınmasının, milliyetçiliğin, şovenizmin ve hoşgörüsüzlüğün ülkemizin ve halkımızın geleceği olamayacağı mesajını veriyor. Başka yol da vardır. Bu yol, Kıbrıslırumlar ile Kıbrıslıtürklerin barış, güvenlik, işbirliği ve refah içinde bir arada yaşamaları yoludur. Vatanımızın kurtuluşu ve yeniden birleşmesi yoludur. Bu yol engellerle ve zorluklarla dolu olsa da, bizi ve çocuklarımızı kurtuluşa, barışa, parlak bir geleceğe götürecek olan tek yoldur. Kıbrıs halkının doğduğu topraklarda bugün varlığını tehdit eden işgalin, taksimin ve adaya yasadışı bir şekilde nüfus taşınmasının “demokles kılıcı”ndan kurtuluşa götürecek yoldur. Kıbrısrum toplumunu Türkiye’nin olası yeni maceracı hareketlerinin tehditlerini yaşamaya devam etmektedir. Kıbrıstürk toplumu devam eden yasadışı nüfus taşınmasının ağırlığı altında Kıbrıslı kimliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Yoldaşlar,
Dostlar,
Atina Cuntası ve EOKA-B’nin faşist darbesinin ve bunu izleyen Türk istila ve işgalinin yol açtığı kabul edilemez koşulları değiştirmek için Kıbrıs halkı olarak uzun yıllardır uğraşıyoruz. Faşizmin, şovenizmin ve hoşgörüsüzlüğün Türkçe konuşan hastalıklı beyinleri, yurdumuzun taksimini hedefleyerek, Kavazoğlu ve Mişaulis’i katlettiler. Milliyetçilik ve şovenizmle zehirlenmiş Yunanca konuşan hastalıklı beyinler vatanımızı asırlar boyu yaşadığı en büyük felakete götürerek yurdumuzu kana buladılar. Milliyetçilik ve şovenizm, çağdaş Kıbrıs tarihinde Kıbrıs aleyhine yabancı yayılmacı ve taksimci planların ileri götürülmesinde temel işbirlikçi ve sonuç veren araç oldu. İki toplumda da aşırı sağcıların ideolojik ırkçılığının ve milliyetçi fanatizminin arkasında, iddialı ama içi boş beyanlarının arkasında, her zaman Kıbrıs’ın düşmanlarının planlarıyla işbirliği saklıydı. İki toplumda da uç çevrelerin milliyetçiliği ve şovenizmi her zaman bileşik kaplar olarak faaliyet gösterdi. Aşırı milliyetçilerin insanlık düşmanı uç söylemlerinin ve faşist faaliyetlerinin arkasında gerçekte sakladıkları, Kıbrıs ve Kıbrıs halkı aleyhine emperyalist, taksimci planlardan yana hedeflerinin gayri resmi ve üstü örtülü bir biçimde çakışmasıydı.
Üzülerek gözlemlemekteyim ki, bu tür fenomenler bugüne kadar var olmaya devam etmektedirler. Türkiye’nin ve Kıbrıslıtürk aşırı, milliyetçi elitin önemli bir kesiminin taksimci planları, Kıbrısrum toplumu içerisinde kendi koydukları maksimalist hedeflere yanıt vermeyecek, “temiz” ve “arı” olmayacak bir çözüm yerine, taksimi ve Kıbrıs’ın yarısında da olsa sözde “etnik temizliği” tercih etme sonucuna varan küçük bir kesimin milliyetçi patlamasına ve retoriğine dayanak ve destek vermektedir. Geçmişte maceralara ve büyük trajedilere yol açan “soydaşları kurtarma” hedefleri yeniden üretilmekte, yeniden canlandırılmaktadır.
İki toplumda da milliyetçi ve şoven çevrelerin taksimci tezlerini Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanları ve halkın büyük çoğunluğu hiçbir zaman paylaşmadılar. Türk işgali, adaya yasadışı nüfus taşınması ve taksim ile hiçbir zaman uzlaşmadılar. Başpiskopos Makarios’un birinci Yüksek Düzey Anlaşma’yı imzaladığı 1977 yılından itibaren tarafımızın hedefi tek egemenlikli, tek vatandaşlıklı, tek uluslararası kimlikli bir devlete ulaşmak için Güvenlik Konseyi kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitlikli, iki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümünün sağlanmasıdır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin istisnasız tüm Cumhurbaşkanları en azından bu hedefle ilgili olarak, bu çok net hattı izlediler.
Kıbrıs halkı açısından çok net olmalıdır ki, federasyon çözümünün önkoşulu devletin yapısı ve iki toplum arasında erkin paylaşımıyla ilgili olarak somut uzlaşmalardır. Devletin, kurumların, ekonominin ve halkın birliği temel ilkelerini ihlal etmemesi şartıyla, bu uzlaşmalar taksimci ve işgalci oldubittileri alaşağı etmek, vatanımızı ve halkımızı yeniden birleştirmek için ödemek zorunda olduğumuz bir bedeldir. Aynı zamanda Kıbrıs sorununun çözümünün ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanda Kıbrıs ve halkımız için yaratacağı olanakları ve olumlu perspektifleri de doğru hesaplamalıyız. Kıbrıs sorununun doğru bir şekilde çözümüyle Kıbrıs refah, güvenlik, ekonomik gelişme, kültürel yaratıcılık alanına, geniş bölge ve tüm dünya için barış sembol olan bir yere dönüşebilir.
Kıbrıs aleyhine işlenen çifte cinayetten yaklaşık 38 yıl sonra sorun çözümsüz kalmaya devam etmektedir. Kıbrıs sorununu bu kadar yıldır çözümsüz tutan ana faktör yaşayabilir ve işler bir çözüm için işbirliği yapmayı Ankara’nın reddetmesi ve Türk uzlaşmazlığıdır. Ne yazık ki doğrudan müzakerelerin bu aşamasında da Sayın Eroğlu müzakerelerin üzerinde anlaşmaya varılan çerçevesinde işbirliği yapmayı reddetmektedir ve bunun sonucu olarak müzakerelerde son dönemde bir durgunluk yaşanmaktadır.
Sayın Eroğlu, görüşmelerin temeline saygı göstermeyen tezleri ve önerileri dışında, Sayın Talat ile kalınan noktadan görüşmelerin devam etmesi yönündeki anlaşmayı pratikte yaşama geçirmeyi reddetmektedir. Kıbrıstürk toplumu liderliğini üstlenmesinin öncesinde varılan önemli görüş birliklerini reddetmektedir. Sayın Eroğlu’nun bu tavrı görüşmelerin bugün durgunluk içinde olmasının temel nedenini teşkil etmektedir. Buna hidrokarbon araştırmalarımızla ve Kıbrıs’ın yakında başlayacak olan Avrupa Konseyi Başkanlığı’yla ilgili olarak gerek Sayın Eroğlu’nun, gerekse Ankara’nın her sınırı aşan tavrı, sürekli tehditleri ve tahrikleri de eklendiğinde, müzakerelerde bugünkü durumun sorumluluğuyla ilgili tablo tamamlanmış olur. Kıbrıs sorununu çözümsüz tutan ve Kıbrıslırumlar ile Kıbrıslıtürkleri kurbanlaştıran Türkiye’nin ve Sayın Eroğlu’nun bu tahrik edici tavrını bu kürsüden de kınamak istiyorum.
Türk tahrikârlığı son dönemlerde doruk noktasına ulaşmıştır. Ortaya koyduğu kibirli tavırla sadece Kıbrıs Cumhuriyeti’ne değil, Avrupa Birliği’ne ve Birleşmiş Miletler Örgütü’ne de kaba bir şekilde saldırmaktadır.
Bu tahrikârlık Türkiye’nin geniş bölgede oynadığı artan rolünün ve gerek ülke içerisinde gerekse uluslararası alandaki başarılarının yanlış ve zarar verici bir şekilde kullanılmasının sonucudur. Ancak böylesi bir tavır bölgede barışa ve katkıda bulunamaz. Türkiye bölgede karışıklık çıkaran güç rolünü oynamaya devam ederse, hiç kimse için yararlı bir müttefik olamaz. Uluslararası toplum ve özellikle de Avrupa Birliği ile Birleşmiş Milletler Türkiye’nin yola gelmesine ve Sayın Eroğlu’nun görüşmeler masasında tutumunu değiştirmesine katkıda bulunmalıdır. Kıbrıs sorununun çözüm yolu sadece bu şekilde açılacaktır.
Görüşmeler sürecinin devam etmesi için tamamen hazır olduğumuzu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Görüşmelerin devamında bugüne kadar üzerinde anlaşmaya varılan prosedüre saygı gösterilmelidir. Yapay takvimlerin, hakemliğin, arabuluculuğun ve üzerinde anlaşmaya varılan önkoşullar yerine gelmeden zamansız bir uluslararası konferansın toplantı çağrısının olmayacağı bir sürece saygı gösterilmelidir.
Sürecin tek taraflı değiştirilmesi yönünde olası bir uğraşı, özünde müzakerelerin sonlandırılması uğraşısını teşkil edecektir. Bir uluslararası konferansın toplanması için Güvenlik Konseyi’nin kendisinin 2026 sayılı kararında ortaya koyduğu önkoşullarla tamamen hemfikir olduğumuzu çok net bir biçimde ortaya koyduk. Uluslararası konferans, katılacakların ve gündeminin belirlenmesi önkoşuluyla sadece sorunun iç yanlarının çözümüyle ve iki tarafın görüş birliğiyle toplanabilir.
Dostlar,
Yabancı işgalcilerin alıp götüremeyecekleri doğduğumuz bu topraklarda geleceğimizin güvence altına alınmasını için tek yol vatanımızın ve halkımızın kurtuluşu ve yeniden birleşmesidir. Şair’in de dediği gibi, “Küçük de olsa bu ülke, istediği takdirde, yerinden oynatır kaldırılamayan kayayı bile”. Biz çözüm için çabalarımıza devam edeceğiz. Bizim ve çocuklarımızın geleceğini güvence altına alacak olan bu yolda ilerlemeye devam edeceğiz. Kahraman şehitler Kavazoğlu ve Mişaulis’i anma ve onurlandırmanın en iyi yolu bu olacaktır.
Kahramanlarımıza şan ve şeref!
Yaşasın Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak mücadelesi!
Yaşasın Kıbrıs halkı!
Yaşasın Kıbrıs!