Kavazoğlu ve Mişaulis’in anısına gerçekleştirilen etkinlikte AKEL M.K. Genel Sekreteri Andros Kiprianu tarafından yapılan konuşma
Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’in anısına ve onuruna çelenklerimizi sunmak için buraya her gelişimizde aynı resim, iki değerli yoldaşımızın otomobilde kanlar içinde omuz omuza canlarını verdiğini gösteren resim gözlerimizin önüne gelmektedir. Her Nisan, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin doğdukları topraklarda ortak bugününü ve geleceğini güçlü düşmanların, emperyalizmin ve faşizmin hedef aldığını bize hatırlatmaktadır. Kırk yıldır tel örgüler dünyanın bu küçük köşesinde barış içinde yaşamamız için Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin fedakârlıklarıyla, akıtılan kanlarıyla verdikleri mücadeleyi haklı sonucuna ulaştırma görevimizi her gün bize hatırlatmaktadır.
Faşist TMT’nin Kavazoğlu ve Mişaulis’e ölüm pususunu kurduğu 11 Nisan 1965’ten bu yana geçen her gün, anılar bilinç olmakta ve Derviş Ali Kavazoğlu’nun şu sözlerini güçlü bir şekilde haykırmaktadır: “Bu yıkıma son ver. Tarihi görevin seni bekliyor! Harekete geç… Ama bugün. Çünkü yarın belki de çok geç olacak. Bu yıkım artık durmalı! Sağ olun, var olun! Yaşasın Barış! Yaşasın Dostluk!”.
Bu sözler ne kadar büyük bir gerçeği özlü bir biçimde dile getiriyor. Bu yurt için farklı bir yarın isteyen Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler bu yıkıma birlikte son verelim. Geç olmadan, bugün, birlikte çalışalım!
İşgal kırk yıldır sürmektedir. Bu çok uzun bir süredir. Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgesinde durum dramatik bir şekilde değişmektedir. Kıbrıslırumların mülkleri ya yok pahasına satılmakta ya da bu mülklerin üzerilerinde yasa dışı bir şekilde inşaatlar yapılmaktadır. Adaya yasa dışı bir biçimde getirilen yerleşiklerin sayısı artmakta, şimdiden Kıbrıslıtürkleri azınlık haline getirmektedir. İlerici Kıbrıslıtürk yurttaşlarımız kendi yurtlarında geleceklerinin olmaması olasılığından duydukları korkuyu endişe dolu çığlıklarıyla dile getirmektedirler.
Kıbrıs’ın yarım da olsa Helen olmasını isteyen bazı süper-vatanperverler, bu şekilde yurdumuzun yarısının Türkiye’ye bağışlanacağını ve böylece 1974’te Kıbrıs’ı bölmek isteyenlerin amaçlarına ulaşmış olacaklarını biliyorlarsa da, “Ne olmuş yani? Onlar öbür tarafta, biz bu tarafta” diyorlar. Şunu kafamıza iyice koyalım: Kıbrıs sorununun çözümsüz kalması binlerce Türk askerinin ve yerleşiğin kalmaya devam etmesi demektir. Kendi vatanımızın içinde, Türkiye tarafından denetlenen yasa dışı bir oluşumun varlığının devam etmesi demektir.
AKEL için tek yol Kıbrıs sorununun adil çözümüdür. Bu çok zor bir yoldur, ancak ilerlememiz gereken yol budur. Bu çabada silahımız Kıbrısrum tarafının yıllardır var olan tezleri, uluslararası hukuk ve Avrupa hukuku, Birleşmiş Milletler’in kararları ve Doruk Anlaşmalarıdır. Görüşmelerin yeniden başlamasıyla ilgili olarak tutumumuzu ortaya koyduk. Görüşmeler sürecini destekliyoruz ve bu sürecin bizi hayırlı sona götürmesini diliyoruz. Görüşmeler sürecini, sonradan kimilerinin iddia ettiği gibi Sayın Anastasiadis’i desteklediğimiz için değil, yurdumuzun yeniden birleşmesi perspektifini bilinçli bir şekilde savunduğumuz için destekliyoruz. Zaman verimsiz bir biçimde geçtiği takdirde, sonunda bize taksimin kâbus senaryosunun kalacağını ve halkımızın yeni acılara mahkûm edileceğini bildiğimiz için görüşmeler sürecini destekliyoruz. Sayın Anastasiadis’e açık çek vermiyoruz.
Ulaşılacak olan çözümün, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ayrı yaşamalarını kurumsallaştıran bir çözüm değil, devleti ve halkı yeniden birleştirmesi gereken bir çözüm olması konusunda, Kıbrıs içinde ve dışında, herkesi uyardık ve uyarıyoruz. Tam askersizleştirmeyi ve yerleşiklerin adadan ayrılmasını güvence altına alacak bir çözümü talep ediyoruz. Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli iki toplumlu bir federasyon çerçevesinde ülkemizi ve halkımızı yeniden birleştirecek bir çözümü talep ediyoruz. Tek egemenlikli, tek uluslararası kimlikli ve tek vatandaşlıklı bir devlete götürecek bir çözümü talep ediyoruz. Göçmenlerin evlerine ve mülklerine dönüş hakkı da dâhil olmak üzere, bütün Kıbrıslıların insan haklarını ve temel özgürlüklerini güvence altına alacak bir çözümü talep ediyoruz.
Müzakereler Sayın Talat’la kalınan yerden devam etmediği takdirde, sonucun, sonu gelmeyen ve sonuç vermeyen çok tehlikeli bir süreç olacağı konusunda herkesi uyardık ve uyarıyoruz. Taraflar arasında sağlanan görüş birliklerini terk ettiğimiz takdirde, Kıbrıstürk toplumunun liderliğindeki Sayın Eroğlu ile çok daha iyi bir sonuca varabileceğimize inanmanın hayal olduğuna dair görüşümüzde ısrar ediyoruz. Bu Ortak Açıklama’da yaşandığı gibi, yeni maceralara sürüklenmemiz için, Cumhurbaşkanı’nı, Dimitris Hristofyas’ın sözde “kabul edilemez tavizlerde bulunduğu” iddialarıyla inşa edilen seçim öncesi söylemleri ve mitleri terk etmeye çağırıyoruz.
Yabancı devletlerin ya da NATO’nun garantilerine Birleşik Kıbrıs’ın ihtiyacının olmadığını vurguluyoruz. Devletlerin iç işlerine müdahalelerin sadece acılara ve bağımlılıklara yol açtığını tarihi tecrübe açıkça göstermektedir. Dolayısıyla, uluslararası toplumdan Kıbrıs sorununun çözümüne ilgi gösterenlerden hiç kimse böylesi bir şeyi destekleyeceğimizi bekleyemez ve beklememelidir.
Bu ve diğer hedeflerimize ulaşabilmeyi başarabilmemiz için güç birliği gerekmektedir. Güç birliği pazarlıklar ve zeminsiz beklentiler temelinde değil, ilkeler temelinde Ulusal Konsey içinde ve dışında inşa edilmelidir. Halkımızın geleceği küçük partisel hesaplar ve art niyetler uğruna kurban edilemez ve edilmemelidir.
Ancak başka bir borcumuz, görevimiz daha var: Bu da faşizm canavarına, milliyetçilik ve şovenizm canavarına karşı siyasi olarak mücadele etmek ve bunları tecrit etmektir.
Limasol’da yaşanan olaylara nasıl vardığımız konusunda neredeyse bütün siyasal güçlerin ağır sorumlulukları hakkında konuşmayacağım. Aşırı uç, faşist yapıların cesaretlendirilmemesi gerektiği yönünde AKEL olarak yıllarca uyardık. Geçen beş yılda birileri sadece ve sadece Hristofyas ve AKEL aleyhine bir atmosfer yaratmak için neofaşizme yol açtılar. Hatta Kıbrıs’ta neofaşizmin yasa dışı faaliyetlerini AKEL olarak delillerle kınadığımızda, pek çokları o dönemde Başpiskopos’un “onlar tahsil görmüş iyi çocuklar” diye nitelediklerinin ellerinde gerçek silahların değil, boya atan oyuncakların olduğunu söyleyerek, bizimle alay etmeye kalkıştılar.
Bu fenomen karşısında biz gözlerimizi kapatmadık ve kapatmayacağız. Ekonomik krizin sonuçları ve siyasal partilerin sistematik bir biçimde küçümseyen tutumlar neofaşizmin ortaya çıkışı için zemin yaratmaktadır. Tüm bunlara, neofaşizmin yükselişine gözlerini kapayan ve izin veren sağ ve aşırı sağ güçlerin gösterdikleri tolerans da eklendi. Onlar neofaşizmi komünizme karşı mücadelelerinde yedek güç olarak görüp, neofaşizmden kendilerine tehlike gelmeyeceği yanılgısının içerisindeler. Ancak tarihi tecrübeler bunun böyle olmadığını göstermektedir. Faşizmin saldırılarında sıranın Yahudilerden ve komünistlerden sonra sosyal demokratlara ve hatta muhafazakârlara geldiğini tarih göstermektedir.
Bugün hiç kimse neofaşizm karşısında sanki çok şaşırmış, adeta şok olmuş rolünü oynamasın. Faşizmin ve ırkçılığın siyasi olarak tecrit edilmesi ve faşist faaliyetleriyle yasaları ihlal edenlerin ve ülkemizde demokrasiyi doğrudan tehdit edenlerin adalet önüne çıkarılmaları için, eğer Cumhurbaşkanı, kendisinin dediği gibi, faşist tutumlara karşı hareket etme çabasında olursa, AKEL bu çabanın en ön safında yer alacaktır.
Ancak belki de her şeyden daha önemli olan, tarihi gerçeğin kabul edilmesiyle yaraların sarılmasıdır. Sadece bir örnek vereceğim: Dimitris Hristofyas ve AKEL Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin siyasal temelde birliği hakkında konuşma cesaretini göstererek, Kıbrıslırum milliyetçiler tarafından Kıbrıslıtürkler aleyhine işlenen cinayetleri hatırlattığında neredeyse bütün bir siyasal düzenin ve medyanın tam cepheden saldırısıyla karşı karşıya kaldılar.
Gerçekten yurdumuzda barış içinde yaşamayı istiyorsak, Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak, etnik ayrım duvarlarını yıkmamız ve siyasal temelde işbirliği yapmamız gerektiğini bugün kim reddedebilir? Örneğin, birkaç gün önce, Mağusa’da defnedilen altı Kıbrıslıtürkün, Tohni’de yaklaşık 80 Kıbrıslıtürkü öldüren bir avuç Kıbrıslırumun faşizminin kurbanları olduğunu kim yalanlayabilir? Bu ülkede en nihayet gerçekler söylenmelidir. İşgali nedeniyle Türkiye’yi aklamaksızın, Kıbrıstürk şovenizminin cinayetlerini unutmaksızın, tarihi gerçekleri görmeliyiz ve bu gerçeklerin bilincine varmalıyız.
Geçmişin yaralarını kapatmayı ve ileriye doğru bakmayı sadece bu şekilde başaracağız. Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak, ortak geleceğimiz için birlik içinde mücadele edelim. Bu çerçevede ve tüm bu gelişmelerin yaşandığı bir dönemde, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin geniş bir halk cephesinde işbirliği iki misli önem ve değer kazanmaktadır. Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk sendikaların organize edecekleri önümüzdeki 1 Mayıs etkinliği iki misli, tarihi değere sahiptir. Bu, 1958’den sonra gerçekleştirilecek ilk ortak 1 Mayıs mitingi olacaktır. Halkımızı korkutmaya, terörize etmeye ve zincire vurmaya çalışan her şeye, işgale, bölünmeye, kemer sıkma politikalarına, yoksullaştıran memorandumlara karşı o gün Halk Hareketi kendi yanıtını verecektir.
Tüm bunlara önümüzdeki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sandıkta da yanıt vermeye çağrılacağız. Gıyabımızda hakkımızda alınan kararların acı tecrübesini hepimizin yaşadığı koşullarda yanıtımızı kararlı ve sonuç alıcı bir şekilde vermeliyiz. Geçen Cumhurbaşkanlığı seçiminde binlerce Kıbrıslı bilinçli olarak sandığa gitmedi. Ancak seçim öncesi verdikleri sözleri, üstlendikleri taahhütleri seçim sonrası bir kenara terk edenlerin aldıkları kararların sonuçlarını bugün hep birlikte yaşıyoruz. Artık kimse kendi kendini kandırmasın. Hiç kimsenin ilgisiz kalamayacağı ve ilgisiz kalmaması gerektiği bu seçimlerde net bir biçimde ortaya koyulmalıdır. Her seçimin sonucu hepimizin, çocuklarımızın ve vatanımızın geleceğini belirlemektedir. Bu seçimlerden AKEL’in güçlü olarak çıkması Kıbrıs ve Kıbrıs halkının geleceği için güçlü bir direniş gücünün var olacağı demektir. Avrupa’da Brüksel’in her kararını ve direktifini sadece alkışlamayan temsilcilerin olması gereksiniminin ötesinde, bu seçimlerin en önemli mesajı budur.
Önümüzde daha yapacak çok iş var. Şairin de dediği gibi, günün doğması için daha çok ışık, daha çok aydınlık lazım. Ancak biz, her zaman yaptığımız gibi, şimdi de, geceyi kabullenmeyeceğiz! Hep birlikte çalışacağız!
Mücadeleye devam edeceğiz!
Kavazoğlu ve Mişaulis’i onurlandırmak için!
Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin dostluğunu onurlandırmak için!
Kazanmak için!
Halk için!
Kıbrıs için!