“Kıbrıs sorunu: Kritik Aşama” başlıklı konferansta Toplumsal İttifak Genel Koordinatörü Andreas Aşyotis’in yaptığı konuşma
Ekselansları Kıbrıs Cumhuriyeti Sayın Cumhurbaşkanı,
Değerli dostum AKEL – Sol – Toplumsal İttifak Genel Sekreteri,
Seçkin konuşmacılar ve değerli davetliler,
Bayanlar ve Baylar,
Milattan beş yüzyıl önce, Yunan Filozof ve Bilim İnsanı Heraklitos doğayı, tarihi ve insanı gözlemleyerek «HER ŞEY DEĞİŞİYOR, ASLA BUNA KARŞI DURMAYIN» sözünü ilk kez söyledi. O zamandan beri geçen her dakika, her gün, her yıl veya her yüzyıl bu sözü en etkin, en kaçınılmaz, en apaçık ve en dinamik bir biçimde doğruluyor.
Kıbrıs sorununun başlangıcı nereden başlanılarak ölçülürse ölçülsün, 1974’ten veya 1964’ten ya da daha da eskiden, bugün vardığı sonuç temelde çok basit ve tartışılmazdır. Aşırı uzun bir süre boyunca son derece zor, son derece gerilimli ve acı verici ama aynı zamanda son derece tehlikeli bir durumu yönetmeye devam ediyoruz ve hayatımızın koşullarını olumlu ve köklü bir şekilde değiştirecek, her Kıbrıslının geleceği güvenle planlamaya başlamasını sağlayacak bir sonuca ulaşamadık.
50 ya da 60 yıldır, Ara Bölge’nin her iki tarafından da, Kıbrıslı jenerasyonlar sürekli bir kriz, tehdit, belirsizlik ve tehlike içinde yaşadılar, çalıştılar ve unutulmaya yüz tuttular. Tarihsel olarak Kıbrıs’ta belirsizlik, sorun ve krizle yaşanan onlarca yıl kabul edilemeyecek kadar çok uzun bir süredir! Bunu ister kabul edelim, ister etmeyelim, insanın varoluşu koşulları açısından, 60 yıllık bir süre aslında KALICILIK’la eşdeğerdir. İmzalar veya anlaşmalar olmasa bile. Diyaloglar ve müzakereler olsun ya da olmasın.
Bu yapay kalıcılık yıllardır bildiğimiz şekilde normallik ve günlük hayatın şaşırtıcı olmayan devamlılığı gibi yüzeysel özelliklere sahiptir. Bu kalıcılık temelsiz bir rahatlama duygusuna yol açar, ancak potansiyel olarak patlayabilecek ve çok tehlikeli bir perspektifi de gizler.
Söz konusu olan, güvensizlikleri ve olağanüstü tehlikeleri de beraberinde getiren bir kalıcılıktır. Son yıllarda hayretle izlediğimiz, insanların hayatlarını, bütün bölgeleri, hatta devletleri altüst eden trajik örneklerle de doğrulanan varoluşsal ve apaçık tehlikeler.
Onlarca yıldır yaşadığımız «KALICILIK» uluslararası anlaşmalarla tanınmış olmasa bile taraflardan biri veya diğeri hoşlanmıyor diye ortadan kalkmıyor.
Değerli dostlar,
Hayat ve onun gerçeklikleri devam ediyor, değişiyor ve Heraklitos’un dediği gibi, hiçbir gün bir öncekinin aynısı değil! Kıbrıs sorununun çözümüne ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin birliğinin barışçıl, dengeli ve kalıcı bir şekilde yeniden tesis edilmesine samimiyetle ve gerçek umutla bakmaya devam eden hepimiz için her geçen gün, aslında bir öncekinden çok daha kötü, hatta fersah fersah daha zordur!
Bunun nedeni, müzakere masasında oturanlar arasında üzerinde anlaşmaya varılması gereken tüm verilerin ve tüm parametrelerin her geçen gün kolaylaşmak yerine daha da zorlaşmasıdır. Almamız gereken kararları erteleyerek ve Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler olarak HEPİMİZİN kabul etmeye çağrılacağı bir çözümün temel alacağı verilerin istisnasız tümünün her gün, sürekli ve ciddi olarak kaymalarını ve nüksetmelerini göz ardı ederek, çözüme yaklaşmıyoruz, bilakis gelecekte uzlaşmak zorunda kalacağımız gerçeklikleri daha zor ve acı hale getiriyoruz.
Birçok yurttaşımız, vermemiz gereken kararları belirleyen gerçekleri görmeyi reddediyorlar ve bizim empoze edemeyeceğimiz ve herhangi bir üçüncü tarafın asla benimsemeyeceği tezleri destekliyorlar. O halde belirsizliğin ve belirsizliği süresiz olarak uzatmanın herhangi bir şekilde bizim avantajımıza olabileceği konusunda neden ısrar ediyorlar? Bu kabul edilemez durum onlar için neden açıkça itiraf etmedikleri B Planı’nı teşkil ediyor?
Şunu unutmamalıyız ki belirsizliğin uzamasının, durgunluğun sürdürülmesinin, bir yanardağın geçici olarak durağanlaşan kabuğu üzerinde yaşamımızın ve gelişimimizin devam etmesinin kimseye olumlu bir şey sunduğunu bugüne kadar hiç kimse mantıklı ve geçerli argümanlarla kanıtlayamadı. Çünkü er ya da geç müzakere masasına oturacak olanlardan hiçbiri, endişelerini ve arayışlarını yönetmek zorunda kalmamamız için sihirli bir şekilde ortadan kaybolmayacak! Onlardan hiçbiri onlarca yıllarca süren diyalogdan sonra üzerinde anlaşmaya varılanlardan ya da kendisi için gerçekten önemli olanlardan vazgeçmeyecek!
Onlarca yıldır herkesin pusulası olmuş olan ve olmaya devam eden çözüm zeminini değiştirme yönünde hem Türkiye’nin hem de şimdiki Kıbrıs Türk liderliğinin son dönemde dile getirdiği taleplerden vazgeçmesi gerekiyor. Aynı şekilde Kıbrıs Rum tarafında da -kimileri açıkça itiraf etmeseler de belirli şartlarla iki ayrı devlet tezi üzerine düşünenlerin de bunu yapması gerekiyor.
Onlarca yıl boyunca edindiğimiz deneyim şunu kanıtlıyor: taraflardan hangisinin daha fazla haklı veya haksız olduğu, 50-60 yıl önce ilk taşı atanın kim olduğu, kimin karşısında kimin daha az veya daha çok suç işlediği kıyasını yapma sorumluluğunu hiçbir uluslararası örgütün, hiçbir devletin veya devletler grubunun alması hiç şüphesiz söz konusu değildir.
Hiçbir üçüncü taraf, Ara Bölge’nin iki yanında hayatlarımızı neden belirsizlik, tehlike ve güvensizlik içinde yaşamaya devam ettiğimizi anlamakla ilgilenmiyor.
Durum böyle olduğuna göre, bazılarının ısrarla ileri sürdüğü
- «Kıbrıs sorununu istila ve işgal konusu olarak yeniden ortaya koyma»
- Güya BM’yi, AB’yi veya başka her hangi bir uluslararası örgütü 1964, 1974 veya 1959 koşullarıyla bugünkü mevcut durumu ve 2024’ün gerçeklerini görmeye zorlama
yönündeki önerilerin değeri nedir?
İlgili herkesin son 60 yılda öğrendiklerinin ışığı altında şunu sormak istiyorum: On yıllardır süren çıkmazın ilk ve en önemli sorumluluğunu açıkça taşıyan Ankara’nın politikasıyla, Kıbrıslı Rumların kendilerini savunmasız bırakacak ve Türkiye’nin planlarının esiri haline getirecek bir çözümü kabul etmeye ikna olacağına inanan hiç kimse var mı? Benzer şekilde, Kıbrıslı Türk yurttaşların diğer yurttaşların yararlandıkları hak ve olanaklardan yararlanmamaya devam ettikleri takdirde, kendi kalıcı güvenlik ve refahlarını ve taraflar arasında zaten anlaşmaya varılmış ve somut bir şekilde kaydedilmiş olan siyasi eşitliği ciddi biçimde güvence altına almayacak herhangi bir şeyi kabul etmek zorunda kalacaklarına gerçekten inanan hiç kimse var mı?
Pek çoğumuz ne kadar yıl geçerse geçsin ne birinin ne de diğerinin olacağına inanıyoruz! ŞİMDİ tüm objektif verileri ortaya koyma zamanının geldiğine, gelecek nesillere karşı yükümlülüklerimizin bilincinde olmamız ve elimizi dürüstçe karşı tarafa uzatmamız gerektiğine, karşı tarafa olan olumsuz güçlü duyguları bir kenara bırakmamız gerektiğine, geleceğe yatırım yapmamız gerektiğine ve bizi ÇÖZÜM rüyasının gerçekleşmesinden ayrı tutan bu kısa mesafeyi koşar adımlarla geçmemiz gerektiğine içtenlikle ve derinden inanıyoruz.
Çabanın koşullarını önemli derecede değiştirmenin zamanı geldi çünkü her iki tarafın da bugüne kadar izlediği yol hiçbir yere götürmedi. Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler birlikte, SONRA DEĞİL, HEMEN ŞİMDİ, karşı tarafın bizi ortadan kaldırmayı ve yok etmeyi planlayan ebedi düşman olduğunu kanıtlamaya odaklanmayı bırakmalıyız. Başkalarını «öteki’nin» kötü niyetli olduğuna veya bize karşı gerçek tehdit niyetlerini gizlediğine ikna etme mücadelesine son vermeliyiz.
Türkiye artık Osmanlı İmparatorluğu ve Mavi Vatan hayallerinden vazgeçmelidir, Kıbrıs’ta ise, Kıbrıs Türk liderliği iki ayrı devlet arzularından vazgeçmelidir; biz ise Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumlar kadar hak ve olanaklarından yararlanamayacakları ikinci bir Yunan devletini doğrudan veya dolaylı olarak kurmaya yönelik itiraf edilmemiş her türlü niyete kesin ve net olarak son vermeliyiz,
Sayın Cumhurbaşkanı,
Değerli dostlar,
Artık HEM zaruri HEM acil hale gelen tarihi adımları atmanın zamanıdır! Adamızın tarihinin seyrini değiştirecek adımlar. Nelson Mandela’nın başkalarının sebep olduğu acıları bir kenara bırakıp bilinçli ve cesurca herkes için bir gelecek talep ederken attığı adımlara benzer adımlar! «Öteki’nin» zaaflarını, sorumluluklarını ve hatta suçlarını vurgulamak yerine ortak refah için çalışmayı seçip İrlanda’daki Hayırlı Cuma Anlaşması (Belfast Anlaşması)’na katkıda bulunanların gerçekleştirdikleri atılımlardan bahsediyorum.
Kimsenin gizli gündemine ve megalo idea’sına alet olmadan, her iki tarafın da öç alma duygusundan, milliyetçiliğinden ve aşırılıklarından koruyacağımız İki Bölgeli, İki Toplumlu bir Federasyonu sağlam bir şekilde inşa etmek için çözümden önce ama özellikle çözümden sonra hep birlikte çalışmalıyız.
Artık birbirimize karşı daha adil olmanın zamanıdır. Kendi aramızda kararlılıkla, empatiyle, dürüstlükle, cömertlikle; Cran Montana’da talihsiz ve tamamen yanlış bir şekilde kesintiye uğrayan görüşmelerin müktesebatını tam olarak ve her ayrıntısıyla değerlendirecek bir çözüme ulaşmaya odaklanalım.
Ancak çok dikkatli ve öngörülü olunması gerekiyor, çünkü daha önce üzerinde anlaşmaya varılmış olan konuları yeniden müzakereye açmaya yönelik herhangi bir girişim, bizi çok büyük bir kayayı dağın tepesine çıkarmaya çalışan Sysifos’a dönüştürecektir, çünkü böylesi bir durum, öngörülebilir bir sonuç olmadan yeni bir müzakere uğruna bugüne kadar nice emekle üzerinde anlaşmaya varılanların kaybedilmesine yol açacaktır.
Tüm Kıbrıslıların korkularına ve endişelerine cevap verecek ve bugün sahip olduğumuzdan daha iyi olacak bir anayasa ve kurucu devletler arasındaki toprak düzenlemeleri ile Kıbrıs, BM ve AB üyesi iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon olmalıdır. Diğer şeylerin yanı sıra, BM kararlarında yeterli açıklıkla tanımlandığı gibi herkesin siyasi eşitliğini sağlayacak, Yunanistan ve Türkiye dâhil tüm komşu ülkelerle kuracağı dostane ve verimli ilişkileri tam ve karşılıklı yararla değerlendirecek bir Federal Cumhuriyet.
Nihayet müzakerelerde ilerleme kaydedilip, ortak vatanımızın taksimi tehlikesinin ortadan kaldırılması için yarın değil bugün; Kıbrıslı Rumları ve Kıbrıslı Türkleri, BM’yi ve AB’yi, GERÇEKTEN herkes için ortak bir yuva inşa etmek için çalıştığımıza ikna edecek tek taraflı da olsa pratik ve özlü eylemlere girişmeliyiz.
AKEL-SOL–TOPLUMSAL İTTİFAK’ın düzenlediği son derece önemli etkinliğe katılan tüm seçkin konuşmacılar, bu ve bunun gibi birçok güncel ve hayati derecede önemli konuyu ele alacak. Ben kendi adıma hepinize hoş geldiniz diyorum ve değerli konuşmacılarımızın bu iki gün boyunca söyleyecekleri önemli sözlerin, çıkmazların aşılmasına ve çabalarımızın başarıyla tamamlanmasına büyük katkı sağlayacağından eminim.