İsrail’in İran’a saldırısı bölgemizde ve dünyada güvenlik açısından tehditleri kat kat arttırdı

 

İsrail’in İran’a yönelik saldırısı bölgemizde ve dünyada barış ve güvenlik açısından tehditleri kat kat arttırdı. İsrail uluslararası hukukun ilkelerine yönelik açık bir biçimde çiğneme siciline bir yenisini daha ekledi ve kendi halkı da dahil olmak üzere bölgedeki tüm halklar açısından kâbus gibi tehditleri yoğunlaştırdı. Netanyahu rejiminin saldırganlığı Filistin halkına yönelik soykırımla birlikte, daha geniş Orta Doğu bölgesini topyekûn bir yangının ve yıkımın eşiğine getirdi.

 

Özellikle nükleer tesislere yönelik saldırılar bölge halklarının yaşamı ve çevre açısından öngörülemez ve orantısız tehlikelere yol açmaktadır. ABD ve İsrail tarafından öne sürülen bahaneler ikiyüzlüdür; zira 2018 yılında İran’ın nükleer programının denetlenmesine ilişkin uluslararası anlaşmadan tek taraflı olarak çekilen ABD olmuştur ve o tarihten bu yana bu anlaşmanın yeniden hayata geçirilmesi mümkün olmamıştır. Daha da çarpıcı olan ise BM Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’na İsrail’in katılmayı reddetmesi ve Batı’nın desteğiyle onlarca yıldır nükleer silah cephaneliğine sahip olmasıdır. Yaşanan gelişmeler özellikle hassas Orta Doğu bölgesinde nükleer silahsızlanma talebini her zamankinden daha acil ve zaruri hale getirmektedir.

 

AKEL, mevcut koşullarda uluslararası hukukun ve barışın savunulmasının yalnızca yasal ve ahlaki bir zorunluluk değil, aynı zamanda insanlığın hayatta kalması için elzem olduğunu vurgulamaktadır. Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti ülkemizin hiçbir şekilde savaş operasyonlarına dahil olmadığını ve dahil olmayacağını her yöne açıkça ifade etmeli ve aynı zamanda İngiliz üsleri aracılığıyla adanın herhangi bir çatışmaya karışmasına halkımızın kesinlikle karşı olduğunu Britanya hükümetine net bir şekilde bildirmelidir.