Home  |  Açıklamalar   |  AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Ulusal Konsey Toplantısı Sonrası Gazetecilere Yaptığı Açıklama ve Verdiği Cevaplar

AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Ulusal Konsey Toplantısı Sonrası Gazetecilere Yaptığı Açıklama ve Verdiği Cevaplar

Cumhurbaşkanı tarafından yapılan bilgilendirmeyi dinledik ve gelişmeler hakkında görüşlerimizi ve tezlerimizi bütünlüklü bir biçimde ortaya koyduk. Cumhurbaşkanı’nın ve yakın çalışma arkadaşlarının sundukları öneriyle üstlenilen risk ve sorumluluk hakkında endişemizi saklamayacağım. Biz de Türkiye’nin zor konularda sınanması gerektiği ve Kıbrıs sorununda çözümü gerçekten ne kadar istediğinin sınanacağı ve görüleceği konunun güvenlik meselesi olduğu görüşündeyiz. Türkiye’nin çözümü ne kadar isteyip istemediğinin anlaşılabilmesi için meselenin özüne gidilmesi gerekecektir. Prosedüre ilişkin konular nedeniyle eğer süreç çökerse trajik olacaktır. Hatta olası gelişmeler hakkında tarafımıza da sorumluluk yüklenmesi tehlikesi de söz konusudur. Biz Kıbrıs sorununda çözüme ulaşılması için mümkün olan her çabanın ortaya konulması gerektiğinde ısrar ediyoruz. Hiç istemememize rağmen eğer süreç çökerse, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra, 2018 Mart’ında görüşmelerin durdukları yerden devam edeceğini sanmanın siyasi saflık olduğu görüşündeyim.

Cumhurbaşkanı’na eğer önümüzdeki günlerde bütün bu mesele BM’yle görüşülürse, açık fikirlilikle görüşmesi ve prosedürün Kıbrıs sorununun çözüm sürecine engel olmasına izin vermemesi çağrısında bulunuyoruz.

Soru: Cumhurbaşkanı’nın önerisi meselenin özüne ilişkin mi? Yani güvenlik ve garantilerin mi görüşülmesi gerekecek?

Bizim görüşümüze göre bu basit bir prosedür. Güvenlik ve garantiler görüşülecek ve orada Türkiye’nin gerçekten ne istediği belli olacak.

Soru: Yani önce Kıbrıs sorununun iç yanına ilişkin meseleler kapandıktan sonra mı?

Bugüne kadar 40 yıldır Kıbrısrum tarafının tezi önce Kıbrıs sorununun iç yanına ilişkin konuların kapatılması ya da bu konularda görüş menziline ulaşılması ve ardından uluslararası yanının görüşülmesine gidilmesi gerektiği yönündeydi. Son yıllarda bazı siyasal partiler bunun değiştirilmesi konusunu, yani önce güvenlik konusunun ve daha sonra kalanların çözülmesi konusunu gündeme getiriyorlardı. Sn. Anastasiadis argümanlarla, bu yaklaşımın yanlış olduğu yanıtını veriyordu. Bugün bu yaklaşımı benimsiyor. Daha fazla bir şey söylemeyeceğim çünkü anladığım kadarıyla, eğer mümkün olursa, sürecin nasıl ilerleyeceğine ilişkin bir ortak anlayışın olması için ortaya koyulmakta olan bir çaba var. Şu anda görüşülenlerin öze ilişkin değil, prosedüre ilişkin meseleler olduğunu tekrarlıyorum. Bir fırsat vereceğim, durumun nasıl gelişeceğini önümüzde bir iki gün içerisinde göreceğiz ama tüm bunlar hakkında duyduğumuz yoğun endişeyi dile getirmeden edemem. Son zamanlarda defalarca dediğimizi bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Geçmişte tarafımızın tutumunu sertleştirme ve doğru olduğu düşüncesiyle bazı şeyleri –ve bunlardan bazıları doğru da olabilir- talep etme imkânının var olduğu sanıldığında, sonuçta zararlı çıkan Kıbrıs ve Kıbrıs halkı oldu. Bunun bu sefer olmamasını diliyorum çünkü Kıbrıs ve Kıbrıs halkı aleyhine hesap edilemez olumsuz sonuçları olacaktır.

Soru: Ama dün Cumhurbaşkanı’nı koltuğu Kıbrıs’tan üstte tutmakla suçladınız, şimdi ona bir fırsat vereceğinizi mi söylüyorsunuz?

Aynı görüşte olmaya devam ediyorum. Bildiğim kadarıyla, sürece ilişkin anlaşmaya varılabilmesi hedefiyle Sn. Eide tarafından bir çaba ortaya koyuluyor. Bu nedenle bu aşamada daha fazla şey söylemek istemiyorum.

Soru: Cumhurbaşkanı önerisini sunmadan önce ister Ulusal Konsey toplantısında ister doğrudan partilerle istişarede bulunduktan sonra bu öneriyi sunsaydı, sizce daha iyi mi olurdu? Aylar önce sizin Cumhurbaşkanı’na sunduğunuz öneriyle şimdi Cumhurbaşkanı’nın sunduğu öneri arasında ne fark var?

Öncelikle Cumhurbaşkanı’nın pek çok sefer siyasal partilerin görüşünü dikkate almaksızın tek yanlı bir biçimde ilerlediğini söylemek istiyorum. Bunları tek tek saymayacağım. Bu yaşanan bunlardan biri, bir diğeri 1 Aralık, benim görüşüme göre Mont Pelerin 1 ve 2’de ortaya koyduğu tutumlar, ama bu meseleleri daha sonraya bırakalım. Şimdi gelişme sürecinde olan somut bir mesele var ve yapılan, yapılıp yapılmadığını bilmiyorum, görüşmelerin nasıl gelişeceğini görmek için bekleyeceğiz ve devamında daha fazla şey söyleyebiliriz.

Şimdi bizim önerimizle onun önerisi arasındaki farka gelince, büyük fark var. Biz önerimizi Cenevre’de sunduk. O zamandan bugüne kadar önerimizi pek çok kez tekrarladık. Biz önerimizde, tarafların görüş birliği menziline girebilmeleri için sorunun iç yanına ilişkin konuların gayri resmi bir şekilde görüşülmesinden söz ediyoruz. Bu gayri resmi bir görüşme olacak. Eğer sonuca varılabileceği tespit edilirse iyi, aksi takdirde bu yapılmamış sayılacak. Devamında güvenlik meselelerini görüşmeye gideceğiz. Elimizde bir koz olmadan güvenlik konularını görüşmeye gidecek olursak sorusunu sıklıkla duyuyorum. Bu görüş uluslararası toplumda Türk tezlerini destekleyen hiç kimsenin olmadığını söylediğimiz esnada dile getiriliyor. Çünkü bu tezler kabul edilemez ve gerçekten kabul edilemez. Türkiye garanti ve müdahale hakları isteğinde ısrar ederse kimseyi ikna etmesi söz konusu değildir. Kimsenin onun bu mantık dışı taleplerini desteklemesi söz konusu değildir. Hepimizin değerlendirmesi Türkiye’nin talepleri mantık dışı olduğu için kimseyi ikna etmediği yönündedir. Bunun için de, bu meseleler hakkında aşırı derecede endişe içerisinde olmamamız gerektiğini söylüyorum.

Soru: Anladığımız kadarıyla, sizin değerlendirmeniz, Sn. Çavuşoğlu’nun istediği dönüşümlü başkanlık ve etkin katılım gibi iç meseleler kapanırsa, o zaman Türkiye’nin garantiler konusunda tavır değiştireceği yönünde mi?

Peşin hüküm vermekte acele etmeyeceğim. Benim dediğim şu, Türkiye o zaman güvenlikle ilgili konularda tutumunu ortaya koymak zorunda olacak. Ve bu kabul edilemez tezlerde ısrar etmeye devam ederse o zaman uluslararası toplumda hiç kimsenin Türkiye’yi anlaması söz konusu olmayacaktır ve herkes Kıbrıs sorununda yaşanacak çıkmaza ilişkin sorumlulukları Türkiye’ye yükleyecektir. Bunu söylüyoruz, Türkiye’nin prosedüre ilişkin konularda değil, Kıbrıs sorununun özünde çözümü gerçekten ne kadar isteyip istemediği görülecektir.

Soru: Eğer bu arada biz Türkiye’nin istediklerini kabul edersek daha sonra ne yapacağız? Onları geri mi alacağız?

Neden onları kabul edelim? Gerçekten merak ediyorum, diyaloğun ilerlemesi için Türkiye’nin mantık dışı taleplerini kabul etmemiz gerektiğini neden koşul olarak alıyorsunuz? Argümanlarımız var.

Soru: Dönüşümlü başkanlığı mantık dışı mı görüyorsunuz? Çünkü ben bundan söz ediyorum.

O zaman başka zemin üzerinde konuşuyoruz. Ben çapraz ve dengelendirilmiş oyla dönüşümlü başkanlığı mantık dışı görmüyorum. Yürütme erki meseleleriyle ilgili olarak tek çıkış yolu olduğu ve çeşitli meselelere ilişkin gerçek olanakların neler olduğunun zaman içerisinde görüleceği görüşündeyim.

Soru: “İstişareler varsa” dediniz, Cumhurbaşkanı istişarelerin yapılıp yapılmadığı konusunda sizi bilgilendirmedi mi?

Anladığım kadarıyla bir şeyleri bekliyor. Ne beklediğini bilmiyorum, somut şeyler söylenmedi ve daha fazla detaya girmememizi istedi. Ben bu dediğine saygı göstereceğim, sunulan bu önerinin nihai sonucu beklenirken daha fazla şey söylemeyeceğim.

AKEL Basın Bürosu, 22 Mayıs 2017

PREV

Stefanu: Askıda Olan Önemli Meselelerin Bir Paket Halinde Çapraz Müzakeresi Yapılmalı

NEXT

Kiprianu: Ciddi Meselelerde Ayaküstü Kararlar Alınamaz