AKEL Avrupa Parlamentosu Milletvekili Giorgos Georgiou: “Cumhurbaşkanı’ndan şeffaflık, doğruluk ve dürüstlük talep ediyoruz…”
Ukrayna ve Orta Doğu’daki iki savaş, ABD-NATO’nun ve AB’deki en katı müttefiklerinin jeopolitik hedeflerine ulaşmak için uzun süreden beridir başlattıkları süreçleri hızlandırmaları için uygun bahaneleri sundu. Emperyalist antagonizmalar çerçevesinde, ticareti ve enerjiyi kontrol etmenin yanı sıra jeopolitik imajlarını güçlendirmek için artık direk olarak Rusya ve Çin ile karşı karşıya geliyorlar. BRICS ülkelerinin alacağı yeni biçimden dolayı endişelenip dünyada yeni, endişe verici bir durum yaratıyorlar.
Makron’un «beyin ölümü gerçekleşmiş» NATO’su Avrupa konjonktüründe tekrar baş aktör oluyor ve kanlı ellerini Batı Balkanlar’a, Hint-Pasifik Okyanusu’na ve tabii ki Doğu Akdeniz’e uzatıyor.
Avrupa Birliği de girmiş olduğu savaş çılgınlığı içerisinde, NATO’nun talimatlarını uygulayarak savaş ekonomisi ritminde hareket ediyor: 2027 yılına kadar savunma teçhizatına 390 milyara avroya varan harcamalar yapacak. 2028-2034 dönemi için ise (teoride büyüme ve reel ekonomiye yönelik olan) uyum fonlarından 1 trilyon avroya kadar kesinti yapılması planlanıyor.
Fillerin çılgın tepişmesi çerçevesinde, Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis Kıbrıs sağının ve aşırı sağının yıllardır dillendirdiği ideolojik saplantıları uyarak ve “emirlere amade olarak” Nikos Anastasiadis’in bıraktığı yerden devam edip ülkenin elini kolunu bağlayıp NATO’ya doğru sürüklemeye çalışıyor. Kimseye sormadan, kimseyle bu konuyu tartışmadan. Sanki Kıbrıs ona babasından miras kalmış olan tarlaymış gibi. Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik son diplomatik girişimin tam ortasında Kıbrıs’ı militarize ediyor.
Başlangıç Rubio-Menendez yasasıyla yapıldı, bunu Niyet Bildirgesi (2018) ile 2024’teki Yol Haritası ve devamında da meşhur Stratejik Diyalog izledi. Her şey Amerikalıların ölçüsüne göre kesilip biçildi, halkımız açısından çok büyük tehlikeler içeren Avrupa-Atlantik projelerine Kıbrıs’ın daha aktif katılımı için bir araç.
Kıbrıs, zaten büyük bir ABD-NATO üssüne dönüştürülmüş bir durumda. “Andreas Papandreu” üssüne Amerikan pervaneli uçakları, Ağrotur’a U-2A casus uçakları, Larnaka Hava Alanı’na C130 pervaneli askeri nakil uçakları konuşlandırılmış, Limasol’da Amerikan savaş gemileri demirlemiş durumda, Mari’de ise 2023’ten itibaren Amerikalılar bir helikopter pisti inşa ediyor.
Ayrıca Savunma Paktı (2017) aracılığıyla Fransızlar ve ikili savunma iş birliği programıyla Almanlar da burada.
Güzel. Peki sonra ne olacak? Kıbrıs için? Halkımız için? Kıbrıs sorununun çözümü ne olacak?
Acaba neticede Cumhurbaşkanı bize hava cıva mı satıyor ve Haris Yeorgiadis’in taksimci neorealizmine mi kapıldı? Biden’la görüşmesi güzel. Fotoğraflar ve bu görüşmeden elde ettiği iletişim kazanımları da iyi. Ancak bir Developer olarak himayesinde olan her şeyi başkasının emrine vermesi hiç de güzel değil. Artaserhas’ın bahçesinde güven mektubu veren bir ziyaretçi olarak değil. Beyaz Saray’dan “büyük NATO ortağı” Türkiye’nin uzlaşmazlıkları ve provokasyonları hakkında tek kelime duymadık. Tek dertleri enerji, cani İsrail devletinin güvenliği ve Zelenski’ye destek.
Hükümet, ABD ile ilişkilerimizi sıkılaştırma yoluyla hedefimizin, insani koridorun uygulanması ve Lübnan’dan vatandaşların tahliyesi konusunda rolümüzü güçlendirmek olduğunu söylüyor. Kendi kendimizi kandırmayalım. Eğer o zamana kadar dostları Netanyahu’nun katletme çılgınlığı ikisinden birini kabul etmeleri için Filistinli ve Lübnanlı bırakırsa.
Şimdi, bu meseleyi ciddiye almalıyız. Biz sabit fikirli değiliz. Kıbrıs’ımızın bölgede barış köprüsü olmasını istiyoruz. Komşu devletlere karşı NATO’nun bir savaş üssü, casusluk merkezi ve tatbikat alanı değil. NATO kolonisi değil. Ülkemizin komşu ülkelerle barış köprüsü olmasını istiyoruz.
AB’ye katılımımızla ülkenin gideceği yön güvence altına alınmıştır.
Ve bu yönün bir anlamı ve içeriği vardır ve olmalıdır. Bunlar belirli değerlerdir, Avrupa hukukuna ve uluslararası hukuka saygıdır, muhataplarımızla Kıbrıs halkının çıkarına olacak şekilde eşit düzeyde bir diyalog çerçevesinde makul taleplerde bulunmaktır.
NATO ile yaptığınız anlaşmalar, itaatkâr kucaklaşmalar tüm bunları sağlıyor mu?
Bunlara dürüstçe cevap verdiğinizde, evet, tekrar konuşabiliriz…