Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’i anma ve onurlandırma etkinliğinde AKEL Merkez Komitesi Genel Sekreteri Stefanos Stefanu tarafından yapılan konuşma
11 Nisan 1965’te milliyetçiliğin cani kurşunlarına hedef olan ve Kıbrıslırumların-Kıbrıslıtürklerin dostluğunun ve ortak mücadelesinin sembolü iki kahraman şehidi, Derviş Ali Kavazoğlu ile Kostas Mişaulis’i anmak için bu yıl da burada bir ara geldik. 1963-1964’teki iki toplumlu çatışmaların sonucu olarak, o dönemde milliyetçilik doruğa ulaşmıştı. Her iki toplumda da yoğun bir biçimde faaliyetlerini sürdüren paramiliter ve aşırı sağcı örgütlerin ortak noktası, bağımsız iki toplumlu Kıbrıs devletini kabullenmeyi reddetmeleriydi. Bir tarafta Enosis’i diğer tarafta Taksim’i hedefleyenler bunu istemiyorlardı, çünkü bu onların siyasi hedeflerini geçersiz kılıyordu. Fanatizmin, kendinden farklı olana karşı düşmanlığın ve etnik nefretin çok yoğun olduğu bir dönemdi.
Kavazoğlu ve Mişaulis’in katledilmelerinin öncesinde, bağımsız Kıbrıs devletini destekleyen Cumhuriyet gazetesini kuran Solcu iki gazeteci, Kıbrıslı iki yurtsever, Ayhan Hikmet ve Ahmet Gürkan TMT tarafından öldürüldü.
TMT terör estiriyor ve milliyetçiliğin iki toplum arasında nefret tohumlarıyla ve çatışmalarla yol açtığı yıkıcı gidişata karşı direnenleri hedef alıyor ve katlediyordu.
Milliyetçilik ve şovenizm yoldaşlarımız Kavazoğlu ve Mişaulis’i katletti. Onları öldürdüler ama susturmayı başaramadılar. Katillerin arzuladıklarının tam tersine, Partimizin iki değerli kadrosunun sesi yükselerek, Kıbrıs’ımızın her köşesine ulaştı ve slogan haline geldi: “Kıbrıs kendi halkına aittir!”
Bu slogan Partimizin temel aldığı siyasi tutumu teşkil etmektedir. Kavazoğlu ve Mişaulis omuz omuza son nefeslerini verirken, yoldaşça o son kucaklaşmalarıyla katillerine haykırdılar: “Bizi öldürebilirsiniz ama fikirlerimizi öldüremezsiniz. Fikirlerimiz, ortak vatanımızı savunmak için mücadele eden ardımızdaki binlerce kişiye ilham vermeye ve onları harekete geçirmeye devam edecekler”‘.
Kavazoğlu ve Mişaulis’in o son kucaklaşması Kıbrıs’ımız için verdiğimiz mücadelelerde Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızla kucaklaşmamızı en bariz şekilde simgeliyor.
İki yoldaşımızın o son kucaklaşması ülkemizin ve halkımızın yaşadığı trajediye ve bunca acılara yol açan milliyetçiliğe karşı mücadelede Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin birbirlerine sıkı sıkıya sarılmalarıdır.
Taksimi reddedenlerin ve çıkarları 1974’ten beri içinde yaşadığımız tehlikeli geçici durumda olmayanların birbirlerine sıkı sıkıya sarılmalarıdır. Mevcut durumdan istifade ederek, kimileri pazarladıkları manipülasyonlar ve yanılsamalarla kariyerler inşa ediyor olabilirler. Kimileri “altın” pasaportlar satarak ve gökdelenler inşa ederek servet kazanmış olabilirler ama burada bir araya gelen hepimiz biliyoruz ki Türkiye’nin işgalinin devam etmesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temellerinde saatli bir bomba demektir.
Burada bir araya gelen bizler -halkımızın içerisindeki on binlerce kişi gibi- çok iyi biliyoruz ki, çözüm olmadan geçen zaman hem sahada hem de insanların zihinlerinde taksimci verileri güçlendirmektedir.
1963-64’teki ilk nüfus bölünmesinden bugüne altmış yıl, 1974’teki darbe ve istila ile Kıbrıs aleyhine işlenen çifte suçtan bugüne elli yıl geçti. Zaman tükeniyor. Sona yaklaşıyoruz: Ya Kıbrıs sorununu çözüme kavuşturacağız ya da yurdumuzda bölünmenin kalıcılaşmasıyla, taksimle karşı karşıya kalacağız.
Kıbrıs sorununda 1974’ten bu yana en uzun süren çıkmaz 2017’den itibaren yaşanmaya devam ediyor. Türkiye bu durumu kullanarak, mevcut bölünmeyi pekiştirmeye ve yeni oldubittilere yol açmaya devam ediyor.
Türkiye ve yurdumuzun taksim edilmesinde çıkarları olanlar zamana oynuyorlar. Zamanın verimsiz ve boşa geçmesi onların amaçlarına hizmet ediyor.
Ancak bu durum karşısında biz ne yapıyoruz? Bu soruya cevabı herkesten önce Cumhurbaşkanı’nın vermesi gerekiyor. Kıbrıs sorununu çözüme kavuşturmak için yapılması gerekenler konusunda sorumlu olan ve Kıbrısrum tarafının lideri Cumhurbaşkanı’dır. Gelişmeleri -olanaklarımız ölçüsünde- olumlu yönde etkilemek ve ilerleme sağlamak için çalışmak onun sorumluluğundadır. Bu nedenle etkili inisiyatifler üstlenmesi ve sonuç verici girişimlerde bulunması gerekiyor. Sonuç verici girişimlere ihtiyaç olduğundan tesadüfen söz etmiyorum, çünkü Cumhurbaşkanı’nın şu ana kadar yaptığı girişimler sonuç vermedi.
- Kıbrıs sorununun çözümü için AB’nin rolünün arttırılması ve AB’nin bir Özel Görevli ataması yönündeki girişimi hiçbir sonuç vermedi.
- Cumhurbaşkanı’nın söylediğinin aksine, Avrupa Birliği Kıbrıs sorununu AB-Türkiye ilişkileriyle özünde bağlantılı hale getirme niyetinde değildir. Bugüne kadar tek gördüğümüz şey, İsveç’in NATO’ya katılımını kabul etmesi için Türkiye’nin bazı taleplerini AB’nin karşılaması oldu. Süregiden çıkmazın aşılması ve çözüm yolunun açılması yönünde gerekli dinamizmin yaratılması için AB-Türkiye ilişkileri -bizim görüşümüze göre- zaten yeterli bir alanı teşkil etmemektedir.
- Cumhurbaşkanı’nın ilk başta sözünü ettiği şekilde Türkiye’ye yönelik pozitif bir gündemin oluşturulması konusunda da herhangi bir somut adımın atıldığını görmedik.
- Cumhurbaşkanı’nın önemli gelişmelerin yaşanacağını söylediği tarihler, o kadar reklamını yaptığı “kilometre taşları” da geldi ve geçti ancak herhangi bir sonuç ortaya çıkmadı.
BM Genel Sekreteri tarafından yapıldığını Sayın Hristodulidis’in iddia ettiği öneriler –eğer varsa– bu önerilerin neler olduğunu da bilmiyoruz.
Bilgi alabilmemiz ve her zaman olduğu gibi sorumlu bir şekilde görüşlerimizi sunabilmemiz için Cumhurbaşkanı’ndan Ulusal Konsey’i toplantıya çağırmasını talep ettik. Ancak Cumhurbaşkanı bu talebe de yanıt vermedi. Cumhurbaşkanı seçilmesi öncesinde Sayın Hristodulidis’in siyasete getireceğini beyan ettiği yeni anlayışın bir unsurunun da muhalefetin görmezden gelinmesi olduğu anlaşılıyor. Ve sonuçta, diğer pek çok beyanı gibi bu beyanının da içi boş bir beyan olduğu kanıtlanıyor.
AKEL, somut önerileri olan sorumlu bir partidir. Özellikle de Kıbrıs sorununda süregiden çıkmazın aşılabilmesi ve müzakerelerin kesintiye uğradığı yerden ve tüm müzakere müktesebatı korunarak, Guterres çerçevesi temelinde devam etmesi için AKEL’in uzun zamandan beri sunmuş olduğu somut bir öneri vardır.
Biz yardım etmeye ve yaratıcı olmaya çalışırken, Cumhurbaşkanı somut önerimizi sadece görmezden gelmekle kalmıyor, bu öneriyi tartışmayı bile kabul etmiyor. Cumhurbaşkanı’nın girişimlerinin hiçbirinin sonuç vermediği bir dönemde, diğer araç ve girişimleri değerlendirmemiz gerekiyor. Kıbrıs sorununda yapılması gerekenler konusunda sorumluluk Cumhurbaşkanı’ndadır ve olası nahoş gelişmelerin sorumluluğu da kendisine ait olacaktır.
Ancak biz ısrar edeceğiz, çünkü bizim görüşümüze göre, enerji alanıyla ilgili konuların ve Kıbrıs’ın doğal gazının -elbette ki egemenlik haklarımız ihlal edilmeden- değerlendirilmesine yönelik önerimiz, çıkmazın aşılabilmesi için gerekli dinamizmin oluşturulması yönünde perspektif ve umut sunuyor. Müzakerelerin devam edebilmesi ve BM Genel Sekreteri’nin de defalarca vurguladığı gibi, son düzlüğü geçip çözüme kavuşmamız için bir an önce bunu başarmamız gerekiyor.
Yurttaşlar,
Ülkemize ve halkımıza zarar vermeyi hedefleyen planlamaları engellemek için halkımızın verdiği mücadelede AKEL her zaman en ön saflardadır.
Partimiz, halkımızın ilerleme yönündeki mücadelelerinin her zaman en ön saflarında yer almaktadır Yaklaşık bir asırdır bunu yapıyoruz ve en azından bir asır daha bunu yapmaya devam edeceğiz.
AKEL ne kadar güçlü olursa, Kıbrıslırumlar, Kıbrıslıtürkler, Maronitler, Ermeniler ve Latinler için; Kıbrıslıların tümü ve Kıbrıs’ımız için mücadele eden, talep eden güç de o kadar güçlü olur.
Yerel yönetimler ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinin yapılacağı 9 Haziran’da herkesi AKEL-Sol-Toplumsal İttifak tarafından desteklenen adayları ve aday listelerini desteklemeye çağırıyoruz.
Özellikle çözüm ve yeniden yakınlaşmanın partisi olarak AKEL’in 2019 yılındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aday listesine Kıbrıslıtürk yurttaşımız, ortak mücadele arkadaşımız Niyazi Kızılyürek’i dahil ederek tarihi bir adım attığını vurguluyorum. 9 Haziran’da yapılacak seçimlerde de bu tarihi karar doğrultusunda hareket etmeye devam ediyoruz. Bu kararımızla Kıbrıs’ın içine ve dışına güçlü bir mesaj göndermeyi amaçlıyoruz. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin arzuladıkları ortak geleceğe bugün birlikte çalışarak hizmet edebilecekleri mesajını göndermeyi hedefliyoruz.
Bu nedenle Kıbrıs sorununun çözümü için, Türkiye’nin işgaline son verecek ve siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli iki toplumlu bir federasyon çerçevesinde yurdumuzu ve halkımızı yeniden birleştirecek bir çözüm hedefiyle mücadeleye daha güçlü devam etmesi için herkesi AKEL’in gücüne güç katmaya çağırıyoruz.
Bunu başardığımızda -çünkü muhakkak başaracağız- barış ve refah içerisindeki özgür bir vatan için mücadelede canlarını feda etmiş olan Derviş Ali Kavazoğlu ile Kostas Mişaulis, Ayhan Hikmet ile Ahmet Gürkan ve daha nice kahramanımız ancak o zaman huzura kavuşacaktır.
Kahramanlarımıza şan ve şeref!
Yaşasın Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin ortak vatanı!
Yaşasın Kıbrıs’ımız!