21 Mart – Irkçılığa Karşı Uluslararası Eylem Günü
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1966 yılında kabul edilen 2142 sayılı kararla 21 Mart’ın tüm dünyada Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Günü olarak belirlenmesinden onlarca yıl sonra, çeşitli biçimleriyle ırk ayrımcılığı ve ırkçılık milyarlarca insanın hayatını tehdit etmeye ve fırsatlarını sınırlamaya devam ediyor. O tarihten bu yana uluslararası düzeyde güçlü bir yasal çerçeve oluşturulmuş olmasına ve ırkçılığa karşı pek çok yasa ve uygulama uluslararası toplumun devletleri tarafından kabul edilmiş olmasına rağmen, sözde “ırk üstünlüğü” iddiasındaki insanlık dışı ideoloji ne yazık ki ortadan kaldırılamamış ve tam tersine, aşırı sağcı ve neofaşist yapılanmaların tehlikeli yükselişi ve güçlü devletlerin yeni sömürgeci politikalara artan yönelimi, tüm insanların insan hakları eşitliğinin savunulmasının yoğunlaştırılması gerektiğine işaret etmektedir.
Savaşlar, iç çatışmalar, gelişmekte olan ülkelerin çeşitli şekillerde sömürülmesi ve uluslararası düzenin bozulmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan iklim krizi, çelişkileri derinleştirmekte, milyonlarca insanı göçe, mülteciliğe iterek eşit olmayan muamelelere maruz kalmalarını daha da yoğunlaştırmaktadır. Milyonlarca insan daha fazla yoksullaşmayla, köleliğin ve sömürünün günümüzdeki biçimleriyle, ötekileştirme ve dışlamayla, kendinden farklı olana karşı düşmanca söylemleri ve politikalarıyla sağcı ve aşırı sağcı hükümetleri besleyen sosyal ve kurumsal ırkçılıkla karşı karşıya bulunmaktadır. Filistinlilere karşı soykırıma ve Filistinlilerin tüm insan haklarının çiğnenmesine devam eden aşırı sağcı Netanyahu hükümetinin ve tüm yaşananlar karşısında bir dizi ülke hükümetlerinin sergiledikleri ikiyüzlü tutumların da geliştirdiği insanlık düşmanı ideolojik saplantılar ırkçılığın insanlık açısından yol açtığı trajik sonuçların en korkunç kanıtıdır.
Kıbrıs’taki mevcut hükümetin, önceki hükümete kıyasla sergilediği üslup ve söylem farklılığına rağmen, önceki hükümetten farklı politikalar uygulayamadığı görülmektedir. Hükümet vermiş olduğu taahhütlerine rağmen, ara bölgeden dikenli telleri kaldırmadı ve göç/mülteci sorununu sadece baskı, sınır dışı etme ve sığınma başvurularının mekanize işlenmesi perspektifiyle ele almaya devam ediyor. Göçmenlerin ve mültecilerin Kıbrıs toplumuna sorunsuz bir şekilde dahil olmasına ve entegrasyonuna hizmet edecek yapıların ve işleyişlerin yeni Göçmenlik Müsteşarlığı ile ilgili yasada öngörülmesini reddetti. Üye devletler arasında dayanışma ilkesini benimsemeyen ve binlerce insanın trajik bir biçimde hayatlarını kaybetmesine yol açtığı kanıtlanmış olan denizde yasa dışı bir şekilde geri gönderme uygulamalarını destekleyen Dublin Sözleşmesi’nin uygulanmaya devam edilmesiyle ve Yeni AB Antlaşması’nın kabul edilmesiyle aynı rotada hareket etti.
Birkaç ay önce Hloraka’da ve Limasol’da yaşanan ırkçı pogromlar ve hükümetin, yetkili mercilerin ve polisin var olmayan refleksleri ne yazık ki sadece zaaflarının olduğunu değil, aynı zamanda Kıbrıs’ta sürdürülen kurumsal ırkçılığın boyutlarını da ortaya koydu. Bu durum, KISA ofislerine yapılan bombalı saldırıda yetkili mercilerin ilgisizliğinde de görüldüğü gibi, Kıbrıslı Türk yurttaşlarımıza karşı ırkçı saldırılarda da görülmektedir.
AKEL toplumumuzu yaralayan, bizi karanlık dönemlere geri döndüren, hukuken yargılanması gereken, hiçbir ahlaki değere sığmayan ve toplumsal açıdan tehlikeli politikalara karşı çıkarak, insanı politikalarının ve eylemlerinin merkezine koymaya devam edecektir. AKEL her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması, kamusal ve özel yaşamda herkesin insan haklarına saygının ve eşitliğin sağlanması için her türlü “ırk üstünlüğü” doktrinine karşı yerel, Avrupa ve uluslararası düzeyde tüm ilerici güçlerle birlikte mücadele etmeye yılmadan yorulmadan devam edecektir.