“AKEL-SOL-TOPLUMSAL İTTİFAK-AVRUPA’DA TALEP EDEN GÜÇ” sloganıyla yapılan etkinlikte AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun yaptığı konuşma
Değerli arkadaşlar,
AKEL-Sol-Toplumsal İttifak adaylarının sunumunda bugün burada bulunan hepinize hoş geldiniz diyorum. Ve izninizle özel bir selamı, yürekten bir selamı ortak vatanımızın için, ortak vizyonumuz olan ülkemizin yeniden birleşmesi ve yurdumuzda barış için bu mücadeleyi birlikte vereceğimiz mesajını vermek üzere bizimle birlikte olan Kıbrıslı Türk yurttaşlarımıza sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Ülkemizde 9 Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri Avrupa’nın çelişkilerle, zıtlıklarla ve aynı zamanda büyük halk hareketleriyle sarsıldığı bir dönemde gerçekleşiyor. Avrupa’nın bir ucundan diğer ucuna, Kıbrıs da dahil olmak üzere, çiftçiler diğer şeylerin yanı sıra, 20 yıl içinde kıtanın tarım birimlerinin üçte birinin kaybına yol açan AB politikalarını protesto ediyorlar.
Finlandiya ve İsveç’te emekçiler toplu sözleşmelerini ve sendikal haklarını korumak için grevlere gidiyor. Yunanistan’da öğrenciler kamusal eğitimi savunmak için sokaklara dökülüyor. Fransa’da kadınlar, kadın cinayetlerindeki çarpıcı artışı ve kurumların bu konuda gerekenleri yapmamalarını protesto ediyor. Almanya’da son haftalarda aşırı sağa karşı kitlesel gösterilerle ülkenin büyük şehirlerinde yer yerinden oynadı.
Tüm bunlar, Avrupa halklarının ve toplumlarının farklı ama aynı zamanda ortak sorunlarla karşı karşıya olduğunu doğruluyor. Bunlar, nedenleri Avrupa Birliği’nin hem karakterinde hem de politikalarında bulunan sorunlar. Ama aynı zamanda tüm bunlar bizim vizyonumuzun, bizim önerimizin, istediğimiz ve talep ettiğimiz farklı bir Avrupa’nın güncelliğini ve geçerliliğini de doğruluyor.
Biz emekçilerin, genç nesillerin, küçük ve orta ölçekli girişimcilerin yani ekmeğini emeğiyle, alın teriyle kazanan herkesin çağdaş sosyal haklarının, sosyal adaletin olacağı bir Avrupa’yı istiyor ve talep ediyoruz. Ancak bugün sahip olduğumuz Avrupa bu değil.
Bugün 95 milyon Avrupalı yoksulluk tehlikesi altında yaşıyor. Ve aynı esnada AB’nin en zengin 5 insanı iki yıldır servetlerini saatte 6 milyon avroluk bir hızla arttırıyor. Ve Avrupa’daki bankalar, tabii ki Kıbrıs’ta da olduğu gibi, tüm zamanların rekor kârlarını kaydediyor ve Avrupa Merkez Bankası’nın kendilerine arka çıkmasıyla ülkelerin toplumlarından ve ekonomilerinden kelimenin tam anlamıyla çalıyorlar.
Üstelik kıtanın bir ucundan diğer ucuna kadar halkların yaşam standartları üzerinde pahalılığın yoğun baskı yaptığı bir dönemde, Avrupa Birliği Avrupa devletleri arasındaki ve Avrupa devletlerinin içindeki eşitsizlikleri arttıran aynı reçetelerde ısrar etmeye devam ediyor. Hatta geçtiğimiz on yılda uyguladıkları politikaların ülkeleri nasıl bir duruma sürüklediğini çok iyi bilmelerine rağmen, katı kemer sıkma politikalarını ve hükümetler üzerindeki yoğun kontrollerini yeniden geri getirmeye hazırlanıyorlar. Bu, kısa bir süre önce Ekonomik Yönetişim Çerçevesi’nin hem Sağ’ın hem de Sosyal Demokrasi’nin onayıyla revize edilmesiyle ne yazık ki kararlaştırıldı.
Ancak bize göre, her zaman başka bir yol vardı ve var olmaya devam ediyor. Bize göre, sosyal bir Avrupa temelde adil bir Avrupa demektir. Çevreye saygı gösteren, çalışma dünyasına hizmet eden, herkes için kalkınmanın önünü açan bir Avrupa demektir. Kıtamızın geleceğine dair vizyonumuz budur. Bu, insanların yaşam, çalışma, sosyal güvenlik, eğitim ve sağlık alanındaki ihtiyaçlarına yönelik bugün ve şimdiki taleplerimizle bağdaştırdığımız bir vizyondur.
Kıbrıslıların, İspanyolların, İrlandalıların, Almanların, Bulgarların, kısacası Avrupalı emekçilerin tümü bunlara layık ve bunların tümünü hak ediyor. İnsan onuruna yakışır ücretler ve emekli maaşları talep ediyoruz. Daimî ve tam istihdamlı çalışma olanakları, toplu iş sözleşmelerinin uzatılmasını talep ediyoruz. Herkes için insana yakışır barınma olanakları sağlayacak kamu yatırımları talep ediyoruz. Çalışan ebeveynlere yönelik çağdaş sosyal politikalar ve altyapılar talep ediyoruz. Her hanenin bütçesine uygun ucuz elektrik ve enerji talep ediyoruz. Pahalılığın savuşturulması için etkin önlemler talep ediyoruz.
Ve kalkıp da bize tüm bunlar için paranın nereden bulunacağını sormasınlar. Çünkü Kıbrıs’ta ve Avrupa’da hükümetlerdekiler çözümlerin var olduğunu biliyorlar. Var olmayan, eksik olan ise siyasi iradedir. Örneğin, AKEL her gün talep ediyor: Bankaların ve enerji şirketlerinin elde ettikleri aşırı kârlar derhal vergilendirilsin ve buradan sağlanacak gelirlerle Avrupa toplumlarına ve ihtiyaçlarına yönelik büyük sosyal programları finanse edilsin. Ama bunu yapmak için siyasi irade gerekir.
Bütün bunlar AKEL’in 20 yıldır Avrupa Parlamentosu’nda her gün vurguladığı önceliklerinin neler olduğunu özetlemektedir. Örneğin bir tarafta diğerleri askeri teknolojinin geliştirilmesi için milyarlarca avro verilmesi yönünde oy veriyorlar. Öbür tarafta ise, AKEL pediatrik kanserle ilgili Avrupa çapında araştırmalar yapılması yönünde fon oluşturulması için öneride bulunuyor ve bunun onaylanmasını da başarıyor.
Diğerleri emekçilerin haklarıyla ilgili her şeye karşı oy kullanıyor. AKEL ise, AB üyesi ülkelerde stajyer statüsüyle çalışan genç emekçilerin ücretsiz çalıştırılmaması ve insan onuruna yakışır ücretler ödenmesi yönündeki görüşünün Avrupa Parlamentosu tarafından benimsenmesini başardı.
Biz, barışın Avrupa’sını istiyoruz. Ve barış yangına körükle gitmekle sağlanmaz. Avrupa Birliği’nin Zelenskyi hükümetine on milyarlarca avro değerinde silahlar vererek yaptığı gibi, Ukrayna’daki savaşın ateşini körükleyerek barış sağlanmaz. Biz de savaşın ve Rus istilasının sona ermesini talep ediyoruz. Peki bunu sağlamanın yolu bu mu? Savaş ve istila böyle mi sona erecek? Yoksa ABD’nin çıkarları uğruna, ilk kurbanı Ukrayna halkı ve tüm Avrupa olacak çatışma bu şekilde sürüp gidecek mi?
Birkaç gün önce Avrupa Parlamentosu’nun büyük siyasi gruplarının liderleri – DİSİ’nin içerisinde yer aldığı Sağ, ELAM’ın katılmayı istediği Muhafazakarlar, DİKO ve EDEK’in içerisinde yer aldıkları Sosyal Demokratlar, DİPA’nın katıldığı Liberaller ve Ekologlar’ın mensup olduğu Yeşiller – yaptıkları ortak açıklamayla Ukrayna’ya silah ve mühimmat sevkiyatının hızlandırılmasını talep ettiler. Önümüzdeki Haziran’da bu güçlerin Avrupa Parlamentosu’na hâkim olmaya devam etmesini isteyip istemediğimiz hakkında oy vereceğiz.
Ukrayna söz konusu olduğunda AB aşırı duyarlı görünürken, aşırı sağcı Netanyahu hükümetinin Filistinlilere karşı uyguladığı soykırım söz konusu olduğunda başta Sayın Ursula von der Leyen olmak üzere AB liderliği üç maymunu oynuyor.
Barışın Avrupası demek, ateşkes ve barış için, uluslararası hukuka saygı için, dayanışma için siyasi ve diplomatik girişimlerde bulunacak bir Avrupa demektir. Barışın Avrupası demek, kıtamızın NATO’dan kurtarılması demektir. Bugün savaş endüstrilerine akıtılan milyarlarca avronun Avrupa toplumlarının ihtiyaçlarının karşılanmasına tahsis edilmesi demektir. Ve Haziran’daki seçimlerde oyuyla AKEL’i ve Sol’u desteklemek bu talebe sahip çıkmak demek olacaktır.
Biz demokrasinin Avrupa’sını istiyoruz. Ve demokrasi kararların kimseye hesap vermeyen bir Avrupa Merkez Bankası tarafından kapalı kapılar ardında alınması demek değildir. AB’nin doğrudan seçilen tek organı olan Avrupa Parlamentosu’nu yasama inisiyatifi hakkından mahrum bırakmak demokrasi değildir. Demokrasi çok uluslu dev şirketlerin ve büyük endüstrilerin çıkarlarına göre tasarlanan Avrupa direktiflerini yazan ve düzenleyen lobi orduları değildir.
Avrupa devletlerinin ve hükümetlerinin ellerindeki casus yazılımlar ve takip ağları demokrasi değildir. Avrupa Birliği adına tüm kararları -henüz olmasa da- Alman hükümetinin veya 3-4 hükümetin daha alması ve diğerlerinin de bu kararlara uymak zorunda kalması demokrasi değildir. Tam da bu nedenle, Kıbrıs gibi daha küçük devletleri koruyan veto hakkının kaldırılmasınabiz kesinlikle karşı çıkıyoruz.
Ve demokrasi kamuoyu yoklamaları ve seçim sonuçları uğruna Avrupa’nın aşırı sağcı ve faşist güçler tarafından fethedilmesini kabullenmek kesinlikle değildir. Sonuçta Naziler de iktidara seçimlerle gelmişti. Ama tarihe bir göz atan herkes, nefret ve ırkçılık güçlerinin hâkim olmaları durumunda nelerin yaşanacağını bilir.
Bugün göçmenler ve mülteciler, yarın solcular, öbür gün kadınlar, daha öbür gün LGBTQI’lar, engelliler ve bir gün herkes hedef alınır ve tüm Avrupa karanlığa gömülür. Bu ideolojik saplantıların yol açtığı yıkımın hala daha bedelini ödeyen vatanımız Kıbrıs’ın bunu unutmaya hakkı yoktur. Ancak geçtiğimiz yıllarda aşırı sağın normalmiş gibi gösterilmesine ve onun insanlık düşmanı söylemine sadece AKEL karşı çıktı. Haklı olarak, elbette herkes kendi kendisine şunu soruyor: Anastasiadis’i de, Hristodulidis’i de, Annita Dimitriu’yu da bulundukları görevlere ELAM’ın seçtiği ve ELAM’ın pratikte DİSİ’nin yedek gücü olduğunun teyit edildiği koşullarda, AKEL dışındakiler, diğer siyasi güçler aşırı sağa nasıl karşı çıkılabilirler?
Şimdi seçimlerden önce belki kimileri uyanabilir. Ancak henüz anlayamadıkları şey, sorunun aşırı sağın onlardan “oy çalması” değil; toplumu nefretle, yalanlarla, gericilikle zehirlemesidir. Bu nedenle AKEL milliyeti, dini ve dili ne olursa olsun emekçilerin birliğine, demokrasiye ve ilerlemeye, dayanışmaya ve insani değerlere, ekolojiye, çok kültürlülüğe ve farlılıklara saygıya olan inancımızla inşa ettiğimiz bu büyük toplumsal ittifaka Kıbrıs’ın her demokrat yurttaşını katılmaya çağırıyor.
Değerli arkadaşlar,
AKEL ve Avrupa’daki tüm Sol, özellikle de Avrupa Parlamentosu’ndaki Sol Grup tüm bunlar için çalışıyor ve mücadele ediyor. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de tüm bunlar için mücadele edeceğiz ve bu mücadelenin en ön safında altı adayımız olacak: Yorgos, Anna, Stavri, Andros, Niyazi, Melani. Bu mücadelede Sol’un ve tüm ilerici güçlerin değerlerini, ilkelerini, önceliklerini, duyarlılıklarını temsil eden güçlü bir grup.
AKEL-Sol-Toplumsal İttifak’ın aday listesi bu nedenle tarih yazıyor, yeni yollar açıyor ve geleceğe bakıyor.
- Çünkü bu, ülkemiz ve halkımız için, istediğimiz Avrupa için, Avrupa’da talep eden güç olmaya hazır, güçlü, yetenekli, dürüst insanların yer aldığı bir aday listesidir.
- Çünkü üç kadın ve üç erkekten oluşan aday listemiz görünen, görünmeyen engelleri aşıp, toplumsal cinsiyet eşitliğini sadece bir rüya ve bir slogan değil, somut bir politikanın pratikte uygulanması haline getiriyor.
- Çünkü aday listemiz Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıslıların tümünün, taksime ve işgale asla razı olmayacak herkesin, yürekleri çözüm ve yurdumuzun yeniden birleşmesi arzusuyla çarpan herkesin tercihidir. Adaylarımız ve yarının Avrupa Parlamentosu Milletvekilleri Kıbrıs’ın Avrupa Parlamentosu’ndaki en tutarlı müttefiki olan Sol Grup’un bir parçasıdır.
- Çünkü nihayetinde aday listemiz, güçleri birleştirmek için başlattığımız bu büyük çabada, bu mücadelede AKEL’den gelmeyen ama AKEL ve Sol ile bir araya gelen güçlerle ve insanlarla inşa etmekte olduğumuz Kıbrıs’ın ilerici güçlerinin büyük ittifakını ete kemiğe büründürüyor. Birlikte ilerlememiz, birlikte Kıbrıs’ımızda durumu değiştirecek büyük bir güç, talep eden büyük bir toplumsal ittifak olmamız aynı zamanda Anastasiadis’in izinden giden Nikos Hristodulidis hükümetine de Kıbrıs’ın daha iyisini hak ettiğini savunan büyük bir toplumsal çoğunluğa sahip olan ve özünde ülkedeki tek muhalefet gücü olan güçlü bir Sol’un karşılarında olduğu mesajını verecektir.
Dostlar,
Önümüzdeki haziran ayında yapılacak yerel yönetim seçimleri gibi, Avrupa Parlamentosu seçimleri de ülkemizin siyasi haritasında dengelerin tersine çevrilmesinin ve daha büyük değişimlerin, ülkemizin ve halkımızın ihtiyacı olan değişimlerin yolunu açacak bir dönüm noktası olabilir.
Bu nedenle faaliyetlerimizle, görüşlerimizle ve adaylarımızla gurur duyarak bu mücadeleye giriyoruz. Birlik ve kararlılıkla bu mücadeleye giriyoruz.
Umut ve özgüvenle.
İyilik ve dürüstlükle.
Tutarlılık ve ciddiyetle.
Görüşler ve önerilerle.
Sol mücadeleler vermeyi ve mücadeleleri kazanmayı biliyor.
Ve Sol bu mücadeleyi de kazanacaktır!