Kendimizi Kıbrıs Sorununda Olumsuz Gelişmeler Tusunamilerinin Karşısında Bulmamız Tesadüfi Değil
AKEL Politbüro üyesi ve Meclis Grubu Sözcüsü Yorgos Lukaidis’in Haravgi Gazetesi’nde yayınlanan röportajı
- Gelecekteki bir Yunan-Türk dialoğundan ne bekleyebiliriz? Türkiye’nin Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesi’ndeki (MEB) kışkırtıcı eylemlerinde ve gerginliğin azaltılmasında, Almanya’nın dönem başkanlığı dikkate alındığında, Avrupa Birliği, nasıl bir rol oynayabilir?
Her şeyden önce, yakın gelecekte böyle bir Yunan-Türk diyalogunun başlaması için ön koşulların yaratılmasını ummalıyız.
Maalesef gelişmeler ve özellikle Türkiye’nin süregiden saldırganlığı bu olasılığı zayıflatıyor. Crans Montana konferansından bu yana yaratılan gerilimin kısır döngüsünde kalırsak, sadece Türkiye’ye hizmet eden bir çerçevede daha da sıkışıp kalacağımız düşünüldüğünde, hedef böylesi bir diyalog olmalıdır.
Uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak yürütülmesi gereken bir diyalog çerçevesine girilirse, hedeflerimiz daha etkin bir şekilde yerine getirilir. Böyle bir bağlamda, sonucun da gösterdiği gibi, çabalarımıza karşı uluslararası toplumdan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’deki ortaklarından çok daha fazla destek ve dayanışma toplayabiliriz.
Aksi halde, Kıbrıs Cumhuriyeti askeri tırmanış ve gerginlik bağlamında Türkiye’nin saldırganlığı ve oldubittileriyle yüzleşmede zayıf veya sıfır sonuçlar kaydetmişti. Bu nedenle, Türkiye’nin saldırganlığı karşısında Kıbrıs’ın AB üyeleri arasında haklı olarak daha etkili dayanışmayı savunduğumuz bir zamanda, aynı zamanda Crans Montana konferansında kaldığı yerden Kıbrıs sorununa bir çözüm hedefiyle müzakere prosedürünün yeniden başlamasıyla gündemi değiştirmek için girişimlerde bulunmalıyız.
- İşgalci rejimin, tel örgülerle çevrili Maraş bölgesinin açılmasıyla ilgili eylemleri hakkında yorumunuz nedir? Sizce, Kıbrıs Cumhuriyeti yeni oldubitti empoze edilmesini önlemek için ne tür adımlar atmalıdır?
İşgal altındaki topraklardaki yasadışı aşırı sağcı rejimin ve Türkiye’nin eylemleri kabul edilemez, yasadışı ve müessif eylemlerdir ve Kıbrıs sorununa uzlaşılan çerçeve temelinde çözüm bulma olasılığını baltalamaktadır.
Bununla birlikte, Kıbrıslıtürk lider Mustafa Akıncı’nın ve ayrıca Kıbrıslıtürk muhalefet partilerinin BM kararlarını ve uluslararası hukuk çerçevesini ihlal eden eylemleri reddeden cesur ve eleştirel duruşunu unutmamalıyız.
Çabalarımız, Kıbrıs sorununu çözme çabalarına son verecek olan yeni ve muhtemelen ölümcül bir oldubittinin dayatılmasını önlemek için uluslararası toplumun ve Avrupa’nın nüfuzunu kullanmasını amaçlayan en büyük seferberliğe yönelik olmalıdır.
Ancak Türkiye’nin ve işgal altındaki bölgedeki yasadışı Tatar-Özersay rejiminin çabalarına en uygun cevap, bu durumda da Crans Montana’da müzakerelerin kaldığı yerden devam etmesi olacaktır.
- Hem Doğu Akdeniz hem de Mağusa’nın dikenli tellerle çevrili alanıyla ilgili gelişmeleri incelemek için Ulusal Konsey toplantısı yapma arzusu var mı? Siyasi partilerin liderleri toplanırsa, uygulanan taktiklerde herhangi bir değişiklik ihtimali var mı?
Ulusal Konsey oturumları tek başına yeterli değildir. Ancak öncelikli olarak talep edilen Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarının doğru yolda ele alınmaya geri dönülmesidir.
Cumhurbaşkanı ve müzakereci bir şey söyleyip nihayetinde başka bir şey kastetmeye artık son vermeli ve çözüm için daha fazlasını yapmalıdır.
Ne yazık ki, gerilemeler, yalpalamalar, tek boyutlu bir dış politikanın dogmatik uygulaması ve verili koşulların yanlış değerlendirilmesi Crans Montana konferansındaki çıkmazdan sonra verimsiz bir zaman geçişine yol açtı. Türkiye’nin müzakerelerdeki duruşundan dolayı övülmesiyle birlikte çıkmazdan Kıbrısrum tarafına da sorumluluk paylaştırılması, Türkiye’ye yeni oldubittileri teşvik etmesinde büyük kolaylık sağladı. Sonuç olarak, kendimizi Kıbrıs sorununda olumsuz gelişmelerin tusunamilerinin karşısında bulmamız tesadüfi değil, ki sadece biz AKEL olarak uyarmıyorduk, aynı zamanda iktidardaki DİSİ partisi de öyle yapıyordu.
30 Ağustos 2020