Kavazoğlu ve Mişaulis’in anısına Londra’da gerçekleştirilen etkinlikte AKEL M.K. Polit Büro Üyesi Nikos İoannu tarafından yapılan konuşma
Sayın davetliler,
Sevgili dostlar,
Çinliler “Bir fotoğraf bin kelimeye değer” diyorlar. Bir fotoğraf bütün bir halkın tarihinin önemli bir parçasını yansıtabilir. Ölümün bir Kıbrıslıtürk ile bir Kıbrıslırumu yan yana, omuz omuza bulduğu o fotoğraf her Kıbrıslı ilericinin aklında yer etmiştir. Ancak ne yazık ki, Kıbrıs okullarındaki ders kitaplarında bu fotoğrafa hiçbir zaman yer verilmemiştir. Nice genç nesiller Kıbrıslıtürk Derviş Ali Kavazoğlu ile Kıbrıslırum Kostas Mişaulis’in bu fotoğrafının taşıdığı tarihi hiçbir zaman öğrenmediler.
Hâlbuki onların düşünceleri Kıbrıs’ta hâkim olmuş olsaydı, herkes önce Kıbrıslı olarak düşünse ve yurt sevgisini her şeyin üstünde tutsaydı, bunca acılar çeken memleketimizin kaderi bugün çok farklı olacaktı.
Kendi çıkarlarına daha iyi hizmet etmesi için Kıbrıs’ın bölünmesini isteyen yabancıların planları maalesef Kıbrıs’ın iki toplumu içerisinde de bazı kesimlerden destek buldular. Bir kesim Yunan bayrağına, bir kesim Türk bayrağına sarıldı. Enosis ve Taksim politikaları birbirlerine karşıt görünüyorlarsa da, aynı sonuca götürdüler. İki toplumda da faaliyet gösteren aşırı şoven unsurları kullanan emperyalizm hedefine ulaştı.
1974’ten bu yana işgal kırk yıldır sürmektedir. Bu çok uzun bir süredir. Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgesinde durum dramatik bir şekilde değişmektedir. Kıbrıslırumların mülkleri ya yok pahasına satılmakta ya da bu mülklerin üzerilerinde yasa dışı bir şekilde inşaatlar yapılmaktadır. Adaya yasa dışı bir biçimde getirilen yerleşiklerin sayısı artmakta, şimdiden Kıbrıslıtürkleri azınlık haline getirmektedir. İlerici Kıbrıslıtürk yurttaşlarımız kendi yurtlarında geleceklerinin olmaması olasılığından duydukları korkuyu endişe dolu çığlıklarıyla dile getirmektedirler.
Bazı süper vatanperverler Kıbrıs’ın bir parçasının saf Helen kalması için Kıbrıs’ı ikiye bölen bir duvarın inşa edilmesi fikrini giderek daha da bariz bir biçimde paylaşıyorlar. Bu şekilde yurdumuzun yarısının Türkiye’ye bağışlanacağını ve 1974’te Kıbrıs’ı bölmek isteyenlerin böylece amaçlarına ulaşmış olacaklarını biliyorlarsa da… Şunu kafamıza iyice koyalım: Kıbrıs sorununun çözümsüz kalması binlerce Türk askerinin ve yerleşiğin kalmaya devam etmesi demektir. Kendi vatanımızın içinde, Türkiye tarafından denetlenen yasa dışı bir oluşumun varlığının devam etmesi demektir.
AKEL için tek yol Kıbrıs sorununun adil çözümüdür. Bu çok zor bir yoldur, ancak ilerlememiz gereken yol budur. Bu çabada silahımız Kıbrısrum tarafının yıllardır var olan tezleri, uluslararası hukuk ve Avrupa hukuku, Birleşmiş Milletler’in kararları ve Doruk Anlaşmalarıdır. Görüşmelerin yeniden başlamasıyla ilgili olarak tutumumuzu ortaya koyduk. Görüşmeler sürecini destekliyoruz ve bu sürecin bizi hayırlı sona götürmesini diliyoruz. Yurdumuzun yeniden birleşmesi perspektifini bilinçli bir şekilde savunduğumuz için görüşmeler sürecini destekliyoruz. Zaman verimsiz bir biçimde geçtiği takdirde, sonunda bize taksimin kâbus senaryosunun kalacağını ve halkımızın yeni acılara mahkûm edileceğini bildiğimiz için görüşmeler sürecini destekliyoruz.
Ulaşılacak olan çözümün, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ayrı yaşamalarını kurumsallaştıran bir çözüm değil, devleti ve halkı yeniden birleştirmesi gereken bir çözüm olması konusunda, Kıbrıs içinde ve dışında herkesi AKEL olarak uyardık ve uyarıyoruz. Tam askersizleştirmeyi ve yerleşiklerin adadan ayrılmasını güvence altına alacak bir çözümü talep ediyoruz. Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli iki toplumlu bir federasyon çerçevesinde ülkemizi ve halkımızı yeniden birleştirecek bir çözümü talep ediyoruz. Tek egemenlikli, tek uluslararası kimlikli ve tek vatandaşlıklı bir devlete götürecek bir çözümü talep ediyoruz. Göçmenlerin evlerine ve mülklerine dönüş hakkı da dâhil olmak üzere, bütün Kıbrıslıların insan haklarını ve temel özgürlüklerini güvence altına alacak bir çözümü talep ediyoruz.
Müzakerelerin Hristofyas-Talat görüşmelerinde kalmış oldukları yerden devam etmesi gerektiği konusunda herkesi uyardık ve uyarıyoruz. Aksi takdirde, sonuç, sonu gelmeyen ve sonuç vermeyen çok tehlikeli bir süreç olacaktır. Taraflar arasında sağlanan görüş birliklerini terk ettiğimiz takdirde, Kıbrıstürk toplumunun liderliğindeki Sayın Eroğlu ile çok daha iyi bir sonuca varabileceğimize inanmanın hayal olduğuna dair görüşümüzde ısrar ediyoruz. İki toplumun liderlerinin son Ortak Açıklaması’nda yaşandığı gibi, yeni maceralara sürüklenmemiz için, Cumhurbaşkanı’nı, Dimitris Hristofyas’ın sözde “kabul edilemez tavizlerde bulunduğu” iddialarıyla inşa edilen seçim öncesi söylemleri ve mitleri terk etmeye çağırıyoruz.
AKEL Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak politikasını rövanş alma mantığından uzak bir şekilde, yurtseverlik ve sorumlulukla belirlemekte ve yaşama geçirmektedir. Maalesef kimilerinin eski Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas’a karşı ortaya koydukları tutumlarda görülen küçük partisel hesaplarla hareket etmediğini AKEL kanıtlamıştır. Görüşmeler sürecine desteklemek demek, Cumhurbaşkanı Anastasiadis’e kendisini destekleyen açık çek vermek demek değildir. Cumhurbaşkanı ileri geri hareketlere ve taktik zikzaklara girişmeksizin, çözüm yönünde doğru bir çizgide hareket etmelidir.
Yabancı devletlerin ya da NATO’nun garantilerine Birleşik Kıbrıs’ın ihtiyacı yoktur. Devletlerin iç işlerine müdahalelerin sadece acılara ve bağımlılıklara yol açtığını tarihi tecrübe açıkça göstermektedir. Dolayısıyla, uluslararası toplumdan Kıbrıs sorununun çözümüne ilgi gösterenlerden hiç kimse böylesi bir şeyi destekleyeceğimizi bekleyemez ve beklememelidir.
Bu ve diğer hedeflerimize ulaşabilmeyi başarabilmemiz için güç birliği gerekmektedir. Güç birliği, Ulusal Konsey içinde ve dışında, ilkeler temelinde inşa edilmelidir.
Sevgili yurttaşlar,
Faşizmin tüm Avrupa’da tekrar başını kaldırdığı görülmektedir. Faşizmi doğuran canavar yok edilmemiştir ve karnı hala doğurgandır. Avrupa’nın muhafazakâr güçleri faşizmin yükselişine gözlerini kapayan bir tutum sergilediler ve gelişmesine izin verdiler. Komünizmi faşizmle özdeşleştirmeye çalıştılar. Faşizmi antikomünist mücadelelerinde yedek güç olarak görüp, faşizmden kendilerine tehlike gelmeyeceği yanılgısına düştüler. Ancak tarihi tecrübeler bunun böyle olmadığını göstermektedir. Faşizmin saldırılarında sıranın Yahudilerden ve komünistlerden sonra sosyal demokratlara ve hatta muhafazakârlara geldiğini tarih göstermektedir. Fransa’da Nazi partisinin lideri partisinin yerel seçimlerde kazandığı 11 şehrin okullarında Müslüman öğrencilere yemek verilmesine izin vermeyeceğini beyan etmektedir.
Ne yazık ki faşizmin yeniden hortlaması olgusu 1974’ten sonra Kıbrıs’ta da yoğun bir biçimde görülmektedir. Mehmet Ali Talat’ın konuşmacı olarak katıldığı etkinlik sırasında, şoven unsurların saldırısıyla TEPAK’ta yaşanan olaylarla doruğuna varan süreçte neredeyse bütün siyasal güçlerin ağır sorumlulukları vardır. Aşırı uç, faşist yapıların cesaretlendirilmemesi gerektiği yönünde AKEL olarak yıllarca uyardık. Geçen beş yılda birileri sadece ve sadece Hristofyas ve AKEL aleyhine bir atmosfer yaratmak için neofaşizme yol açtılar. Hatta Kıbrıs’ta neofaşizmin yasa dışı faaliyetlerini AKEL olarak delillerle kınadığımızda, pek çokları o dönemde Başpiskopos’un “onlar tahsil görmüş iyi çocuklar” diye nitelediklerinin ellerinde gerçek silahların değil, boya atan oyuncakların olduğunu söyleyerek, bizimle alay etmeye kalkıştılar.
Bu fenomen karşısında biz gözlerimizi kapatmadık ve kapatmayacağız. Ekonomik krizin sonuçları ve siyasal partilerin sistematik bir biçimde küçümseyen tutumlar neofaşizmin ortaya çıkışı için zemin yaratmaktadır.
Bugün hiç kimse neofaşizm karşısında sanki çok şaşırmış, adeta şok olmuş rolünü oynamasın. Faşizmin ve ırkçılığın siyasi olarak tecrit edilmesi ve faşist faaliyetleriyle yasaları ihlal edenlerin ve ülkemizde demokrasiyi doğrudan tehdit edenlerin adalet önüne çıkarılmaları için, eğer Cumhurbaşkanı, kendisinin dediği gibi, faşist tutumlara karşı hareket etme çabasında olursa, AKEL bu çabanın en ön safında yer alacaktır.
Ancak belki de her şeyden daha önemli olan, tarihi gerçeğin kabul edilmesiyle yaraların sarılmasıdır. Sadece bir örnek vereceğim: Dimitris Hristofyas ve AKEL Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin siyasal temelde birliği hakkında konuşma cesaretini göstererek, Kıbrıslırum milliyetçiler tarafından Kıbrıslıtürkler aleyhine işlenen cinayetleri hatırlattığında neredeyse bütün bir siyasal düzenin ve medyanın tam cepheden saldırısıyla karşı karşıya kaldılar.
Gerçekten yurdumuzda barış içinde yaşamayı istiyorsak, Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak, etnik ayrım duvarlarını yıkmalıyız. Bazı Kıbrıslırum şovenlerin Kıbrıslıtürk yurttaşlarımıza karşı cinayetler ve suçlar işlediğini kabul etmeliyiz. Tohni’de yaklaşık 80 Kıbrıslıtürkü öldüren bir avuç Kıbrıslırumun faşizminin kurbanları olan altı Kıbrıslıtürkün cenazeleri birkaç gün önce Mağusa’da defnedildi. Bu ülkede en nihayet gerçekler söylenmelidir. İşgali nedeniyle Türkiye’yi aklamaksızın, Kıbrıstürk şovenizminin cinayetlerini unutmaksızın, tarihi gerçekleri görmeliyiz ve bu gerçeklerin bilincine varmalıyız.
Geçmişin yaralarını kapatmayı ve ileriye doğru bakmayı sadece bu şekilde başaracağız. Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak, ortak geleceğimiz için birlik içinde mücadele edelim. Bu çerçevede ve tüm bu gelişmelerin yaşandığı bir dönemde, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin geniş bir halk cephesinde işbirliği iki misli önem ve değer kazanmaktadır. Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk sendikaların organize edecekleri önümüzdeki 1 Mayıs etkinliği iki misli, tarihi değere sahiptir. Bu, 1958’den sonra gerçekleştirilecek ilk ortak 1 Mayıs mitingi olacaktır. Halkımızı korkutmaya, terörize etmeye ve zincire vurmaya çalışan her şeye, işgale, bölünmeye, kemer sıkma politikalarına, yoksullaştıran memorandumlara karşı o gün Halk Hareketi kendi yanıtını verecektir.
Sevgili yurttaşlar,
Tüm bunlara önümüzdeki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sandıkta da yanıt vermeye çağrılacağız. Gıyabımızda hakkımızda alınan kararların acı tecrübesini hepimizin yaşadığı koşullarda yanıtımızı kararlı ve sonuç alıcı bir şekilde vermeliyiz.
Şu sözlere dikkat ediniz: “Avrupa’da krizin patlamasından beş yıl sonra, krizin bedelini, bu krize yol açmayan yoksullar ödüyorlar. Krize karşı koyma adına izlenen sınırlayıcı politikalar nedeniyle yoksullar zaman geçtikçe daha yoksul hale geliyorlar.”
Bu sözler Caritas örgütünün raporundan alınmıştır. Caritas Sol bir örgüt değildir. Sol ile hiçbir ilişkisi yoktur. Caritas dünyanın dört bir yanındaki 164 örgütün içinde yer aldığı Katolik Kilisesi’nin bir örgütüdür.
Biz böyle bir Avrupa’yı istemiyoruz. Başka bir Avrupa için mücadele ediyoruz. Halkların ve demokrasinin Avrupası için mücadele ediyoruz. Troyka’nın ve Sayın Anastasiadis’in yaptıkları traşlamayla Kıbrıs’ın bir yıl önce yaşadığı o dayanışmanın değil, gerçek sosyal dayanışmanın olacağı bir Avrupa için mücadele ediyoruz.
Geçen Cumhurbaşkanlığı seçiminde binlerce Kıbrıslı bilinçli olarak sandığa gitmedi. Ancak seçim öncesi verdikleri sözleri, üstlendikleri taahhütleri seçim sonrası bir kenara terk edenlerin aldıkları kararların sonuçlarını bugün hep birlikte yaşıyoruz. Artık kimse kendi kendini kandırmasın. Hiç kimsenin ilgisiz kalamayacağı ve ilgisiz kalmaması gerektiği bu seçimlerde net bir biçimde ortaya koyulmalıdır. Her seçimin sonucu hepimizin, çocuklarımızın ve vatanımızın geleceğini belirlemektedir. Bu seçimlerden AKEL’in güçlü olarak çıkması Kıbrıs ve Kıbrıs halkının geleceği için güçlü bir direniş gücünün var olacağı demektir.
Kıbrıs toplumuna tecrübeyi, bilgiyi ve dinamizmi bir araya getiren güçlü bir aday listesiyle hitap ediyoruz. Zengin siyasal ve sosyal faaliyetleri olan adaylarla, seçmenin oyuna içerik ve değer veren tercihlerle halkın oyuna talibiz. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde AKEL’in, ülkenin güçlü siyasal gücü olmaya, Kıbrıs sorununun çözümü çabasında başrolde olmaya devam etmesini sağlayacak bir sonuç arzuluyoruz.
Son yıllarda AKEL aleyhine söylenenlerin asılsız olduğunu yaşamın kendisi ve gerçeklik yavaş, yavaş göstermektedir. Biz de, AKEL’in maruz kaldığı bu saldırıların karşısında boyun eğmediğimizi göstermeliyiz.
Sevgili yoldaşlar,
Sevgili dostlar,
Konuşmama kanlar içindeki iki yoldaşımızın fotoğrafıyla başladım. Halk şairi Kiryakos Karnera’nın “Çınar” şiirinde Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin dostluğunun kahraman şehitlerinin fedakârlıklarını vurguladığı şu mısralarla konuşmamı tamamlayacağım:
Esti fırtına esti, esti…
Vurdu çınara, düşürdü iki yaprağını
Çınar bu, başka yapraklar çıkardı
Ve fırtınaya onların kara kargışı kaldı
Kavazoğlu ve Mişaulis’i en iyi şekilde anmanın yolu Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi için, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak geleceklerini birlikte inşa edecekleri günlere ulaşmak için mücadeleye devam etmekten geçer.
AKEL’in gücünün azalacağı hevesinde olanlara da şu mesaj ulaşmalıdır: AKEL adlı çınar bu fırtınaya da dayanacak ve on yıllardır yaptığı gibi, ihtiyacı olanlara gölgesini ve desteğini sunmak için güçlü olmaya devam edecektir.
Kahramanlarımıza şan ve şeref!
Yaşasın Kıbrıs!