Kıbrıs Sorunu
Kıbrıs’a karşı işlenen çifte suçun, darbenin ve Türk işgalinin işlenmesinden günümüze 25 yıl geçti ve soruna sadece çözüm bulunamamakla kalınmadı yaratılan oldu bittiler de kalıcılaşıyor. Türk uzlaşmazlığının yükselmesi, böbürlenme ve saldırganlığı Denktaş’ın sözde konfederasyon önerisi ile doruk noktasına ulaştı.
Uzayan ve derinleşen çıkmazın sorumluluğu Türk tarafınındır. Türkiye Amerika ve batı dünyasının sözde yeni uluslararası düzen çerçevesinde dönem dönem kendisine verdiği rolü kullanarak tavrını daha da sertleştirdi ve Kıbrıs sorununun çözümü yönünde her uğraşıyı sabote ediyor.
Ankara ve Denktaş eski taksimci politikayı iler sürerek, iki ayrı devletin tanınması yönünde sistemli bir şekilde çalışıyor ve tek bir devlet ve bölünmez bir egemenlik temelinde bir çözüm çabalarını sabote ediyorlar.
Amerikalılar Yugoslavya örneğinde olduğu gibi Kıbrıs’ta da batılı emperyalist güçlerin çıkarlarına direnen komşu haklara karşı NATO’cular tarafından engelsiz bir şekilde kullanılacak İngiliz üslerini kalıcı olarak garanti ve altına alacak ki zayıf manda devletin yaratılmasını hedefliyorlar.
Kıbrıs sorunundaki tehlikeli durgunluğun ve çıkmazın sorumluluğunu Birleşmiş Milletler kararlarına uyması için Türkiye ve Denktaş üzerinde baskı ve etkinlik kullanmayı reddeden-oysa bunu yapabilirler- ve Türkiye’yi cesaretlendirenlerdir.
Değerlendirdiğimiz dönem içerisinde Birleşmiş Milletler ve G3enel sekreterin Kıbrıs sorununa müdahaleleri azalmıştır ve girişimleri Birleşik Devletlerin aldığı tavra bağımlı hale gelmiştir.
Doğal olarak, Kleridis’in önderliğinde çelişkili bir biçimde hükümet edenler, çıkmaz ve geri giden bir politika izleyenler Türkiye’yi sanık sandalyesine oturtamamış, uluslararası topluluk tarafından mahkum ettirememiştir. Amerikan faktörüne dayalı tek yanlı politika ile ve pasif , girişim üstlenmeyen, gelişmeleri izleyen ve Kıbrıs sorununun çeşitli yanlarını değerlendiremeyen ve özellikle de savunma ve silahlanma konusunda demagoji ve sönmemiş yanardağ politikasına katkı yaparak füze söylemi ile Türkiye’nin uluslararası alanda yalnızlıktan kurtulmasına fırsat verilmiştir.
Son yıllarda izledikleri politikalar ile hükümet edenlerin başardığı olgu Amerikalılar ile İngilizlerin baskılarını bizim tarafa çevirmelerini sağlamak , en azından bizim tarafı da gerginliklerin ve çıkmazın ortak sorumlusu olarak değerlendirmelerine yol açmak olmuştur. Adamızı taksim edilmiş bir şekilde tutan 40 bin Türk askerinin varlığını unutmalarına olanak tanınmıştır. Türkiye’ye Kıbrıs’taki işgal ordusunu Amerikan silahları ile silahlandırmaya devam etme yardımı yapılmıştır. Bu arada dönem dönem müdahalede bulunmasını beklediğimiz üçüncü güçler de sonuçta istenenden farklı değerlendirmeler yapmaktadır. İstenen tabii ki Türk askerlerinin adadan ayrılması ve adamızın işleyen bir federasyon çatısı altında çözümün doğal olarak müzakere edilmeyecek olan bir ve tek vatandaşlık, bir egemenlik koşulları altında yeniden birleşmesidir.
Bu ve diğer nedenlerden dolayı tüm toplumun paylaştığı Kıbrıs halkının endişeleri her geçen gün daha da büyüyor ve Kıbrıs sorunu bugün 1974 sonrası en kötü konumda bulunuyor ve Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanmasına olumlu katkı yapabilecek durumda olan Amerika Birleşik devletleri ile İngiltere Birleşmiş milletler anayasası çerçevesinde devletlerin çoğunlukla oy verdiklerinin dışında daha başka formüller aramaktadır.