Home  |  Açıklamalar   |  Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu Toplantısı çerçevesinde gerçekleştirilen Sosyalist Enternasyonal Parti Liderleri toplantısında “Barış için Diyalog ve Diplomasiye Yatırım” başlıklı oturumda AKEL Merkez Komitesi Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun yaptığı konuşma

Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu Toplantısı çerçevesinde gerçekleştirilen Sosyalist Enternasyonal Parti Liderleri toplantısında “Barış için Diyalog ve Diplomasiye Yatırım” başlıklı oturumda AKEL Merkez Komitesi Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun yaptığı konuşma

 

 

Öncelikle Sosyalist Enternasyonal Parti Liderleri Toplantısı’na ve barış kültürünün geliştirilmesi konusu hakkındaki tartışmaya katılım davetiniz için size teşekkür etmek istiyorum.

 

Bu hedefe ulaşmayı başarmak için aslında uluslararası, bölgesel ve yerel sorunların diyalog ve diplomasi yoluyla çözüme kavuşturulması gerekiyor. Uluslararası hukuku, BM Şartı’nı ve varılan anlaşmaları desteklemek gerekiyor. Aynı zamanda kuzey-güney uçurumunu daraltmak amacıyla uluslararası ekonomik ilişkilerin daha adil bir şekilde düzenlenmesi de gerekiyor.

 

İzninizle bu konu çerçevesinde, Doğu Akdeniz bölgesinde, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde ve aynı zamanda Türkiye-AB ilişkilerinde de sorunlar yaşanmasına yol açan bir mesele hakkında konuşmak istiyorum. Bu mesele, Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının büyük bir kısmının Türkiye tarafından istila ve işgaliyle bu yıl 50. yılını dolduran Kıbrıs sorunudur. İstiladan beş gün önce, meşru Makarios hükümetine karşı o dönemde Yunanistan’daki Cunta’nın darbesi yapıldı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Garantörlük Anlaşması’na göre Birleşik Krallık ile birlikte Yunanistan ve Türkiye, Kıbrıs’ın bağımsızlığının üç garantör gücünü teşkil etmektedir.

 

Bütün bu durum, birlikte Kıbrıs halkını oluşturan iki temel toplumun, Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin toprak ve nüfus açısından birbirlerinden ayrılmasına yol açtı. Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasında nüfus açısından ayrılma, anayasal ve siyasal kriz nedeniyle toplumlar arası çatışmaların çıktığı 1964 yılından itibaren belli bir oranda yaşanmıştı. Elbette 1974’te Türkiye’nin istilası durumu dramatik bir şekilde kötüleştirdi ve o zamandan bu yana Kıbrıs sorunu çözülmedi ve sorunların çözümü sağlanamadı.

 

Kıbrıs sorunu, arkasında uzun bir geçmişi ve çözüme yönelik başarısız girişimler olan uluslararası sorunlardan biridir. 1964’ten beri Kıbrıs’ta olan BM Barış Gücü’nün misyon ve mevcudiyeti dünya çapında en eski olanlardandır. Geçmiş üzerinde durmayacağım; sadece zamanımız olmadığı için değil, aynı zamanda geçmişe takılıp kalmanın ve çözüm bulunamamasından dolayı birbirimizi suçlamanın çıkmazlardan yaratıcı bir şekilde çıkış yolları aranması ve sorunların çözümü yönünde inisiyatifler üstlenilmesine yardımcı olmayacağı inancında olduğum için.

 

Kıbrıs sorunu bugün en kötü safhasında bulunmaktadır. Üç garantör güç Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık ile Kıbrıs’ın iki toplumunun, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumunun katıldığı İsviçre’nin Crans Montana kentindeki Konferans’ın çöktüğü 2017’den bu yana Kıbrıs sorununda durgunluk ve çıkmaz yaşanmaktadır. Bu, Kıbrıs sorununda bugüne kadar yaşanan en uzun çıkmazdır. Zamanın çözüm olmadan geçmesi hem sahada hem de siyasal ve toplumsal bilinç düzeyinde çözüme ulaşılması perspektifini kötüleştirmektedir. Artık çözüme ulaşılacağına inananların sayısı oldukça azalmıştır.

 

İçinden geçtiğimiz süreçte, belirleyici olan, ilgili tüm tarafların çıkmazın aşılması ve müzakerelerin yeniden başlatılması çabasına odaklanmasıdır. Müzakerelerin yeniden başlatılmasını sağlama amacıyla üçlü bir buluşma yapılması yönünde bu dönemde uluslararası faktör ve özellikle BM Genel Sekreterliği tarafından zemin yoklamaları, girişimler ve çabalar ortaya koyulmaktadır.

 

Bu durumun ışığında, bu konuda somut olarak ve pratikte bizim tutumumuz nedir?

 

  1. Müzakereler Crans Montana’da kesintiye uğradığı yerden, şartlar ve önkoşullar olmaksızın, yeniden başlatılmalıdır.
  2. Uzun ve zorlu müzakereler sonucunda oluşan müzakere müktesebatının tamamı korunmalıdır. Bundan anlaşılması gereken şey şudur: BM kararlarında tanımlanan ve uzun müzakereler sonucunda üzerinde mutabakata varılmış olan çapraz ve ağırlıklı oyla dönüşümlü başkanlığın yanı sıra, Bakanlar Kurulu’nda Kıbrıslı Türklerin bir olumlu oyunu da içeren siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon için üzerinde anlaşmaya varılan çözüm zeminine ilgili taraflar bağlı kalmaya devam etmelidir. İki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümü konusunda 1977’de anlaşmaya varıldı ve bu o zamandan itibaren BM’nin bir dizi kararında defalarca teyit edildi.
  3. Müzakere, Kıbrıs sorununun ana meseleleri üzerinde taraflar arasındaki yakınlaşmaların gelişmiş bir çerçevesini teşkil eden ve varılan tüm yakınlaşmalarla ayrılmaz biçimde bağlantılı olan Guterres Çerçevesi temelinde gerçekleşmelidir. İlgili tüm taraflar gerekli siyasi iradeyi gösterirse, müzakere kaçınılmaz bir şekilde çözüme götürecek yolu açacak olan stratejik anlaşmayla kısa sürede sonuçlanabilir.

 

Sunduğum bu yaklaşımı Crans Montana Konferansı’nın çöküşünden sonra BM Genel Sekreteri önerdi ve gerek raporlarında gerekse Güvenlik Konseyi kararlarında birkaç yıl boyunca bunda ısrar etti. Bu yaklaşımı geri getirmeliyiz çünkü kapsamlı bir çözüme ulaşmamızın tek mümkün ve uygulanabilir yolu budur. Bunun nedeni de, bunun siyasi eşitlik ve iki toplumlu devletin yönetimine iki toplumun da etkin katılımı gibi ana konularda değerli ve önemli yakınlaşmaları korumasıdır. Aynı zamanda tüm yakınlaşmaların korunması, konuların yeniden açılmasını önlemekte ve sadece çözülmemiş olan konuların müzakere edilmesine odaklanılmasını sağlamaktadır.

 

Bu çerçevede, siyasi atmosferi iyileştirecek ve çıkmazın aşılmasına yardımcı olacak motivasyonları ve dinamikleri ortaya çıkaracak pozitif bir gündemin formüle edilmesi önem taşımaktadır. Partim AKEL’in 2020’den itibaren bu konuyla ilgili bir öneri hazırladığını da kaydetmek istiyorum ve bu pozitif gündeme enerji konuları ve Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından Kıbrıs Türk toplumunun yararına tek taraflı olarak atılacak adımlar da dahil edilebilir.

 

Aynı zamanda Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasında toplum düzeyinde güven ve işbirliği inşa etme politikasının teşvik edilmesi şarttır. Bu nedenle AKEL olarak Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Kıbrıs Türk toplumunun diğer ilerici partileriyle ve örgütleriyle ortaya koyduğumuz işbirliği ve ortak çaba önemlidir.

 

Herkesin farkına varması gereken şey, Kıbrıs sorununun çözümünün ancak herkesin kazanmasıyla olabileceğidir ve bu nedenle uygun uzlaşılara varılması gerekmektedir. Çözüm Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumlarının yanı sıra Türkiye, Yunanistan ve Avrupa Birliği için de perspektifler açacaktır. Ayrıca Kıbrıs sorununun çözümü uzun zamandır bunca acılar çeken Ortadoğu bölgesinde de barış umutlarını ve perspektiflerini olumlu yönde etkileyecektir.

PREV

AKEL herkesi Pazar günü Ağrotur İngiliz Üssü’nün önünde yapılacak savaş karşıtı eyleme katılmaya çağırıyor

NEXT

AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu BM Genel Sekreter Yardımcısı Miroslav Jenca ile görüştü