ΑΚΕL ve Kıbrıs Sorunu
1974 Temmuz ayından itibaren Kıbrıs halkının mücadelesi, Kıbrıs’ın birliği ve toprak bütünlüğü ana hedefiyle, işgal karşıtı bir içerik kazandı. AKEL, bu yeni koşullarda net bir biçimde hedeflerini ve taktiğini belirledi. Partimiz 1974’ten bugüne kadar tutarlılık ve sorumlulukla aynı politikayı izlemektedir. Halkımızın işgale karşı bütün araçlarla mücadele etme hakkı vardı. Ancak, Kıbrıs’ın ve çevresinin koşulları, güçler dengesi, Kıbrıslırumlarla Kıbrıslıtürkler arasında uzlaşma gereksinimi daha başlangıçtan itibaren, Kıbrıs halkının haklarını kazanma mücadelesini barışçıl ve siyasi olma tezine götürdü.
Hain darbe ve Türk işgali nedeniyle, Kıbrıs sorunun çözümünün acı ama zorunlu bir uzlaşmadan geçeceği partimiz için çok açıktı. AKEL, 1974’ten sonra ortaya çıkan yeni koşulları inceleyerek, kesin taksimin önüne geçilmesi ve Türkiye’nin yayılmacı planlarına karşı koyulabilmesi için, uzlaşmanın federasyon çözümü biçimini alması gerektiği sonucuna vardı. Partimiz bu tezi, Merkez Komitesi belgesi ile 1974 yılı Kasım ayında Makarios’a bildirdi. Daha sonra Yüksek Düzey Anlaşmaları kabul edildiğinde, AKEL bu anlaşmaları destekledi ve o dönemden bugüne kadar AKEL iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümünün tutarlı destekçisi olmaya devam etmektedir.
AKEL, Kıbrıs sorunun, Birleşmiş Milletler çerçevesinde, BM kararları ile 1977 ve 1979 Yüksek Düzey Anlaşmaları temelinde barışçıl çözümü için mücadele etmektedir. Çözüm, Türk işgal ordularının ve yerleşiklerin adadan ayrılmasını öngörmelidir. Hiçbir yabancı ülkeye tek yanlı müdahale hakkı vermeksizin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin birliğini, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini yeniden sağlamalıdır. Göçmenlerin evlerine ve varlıklarına geri dönme hakkı dahil olmak üzere, bütün Kıbrıslıların insan haklarını ve temel özgürlüklerini sağlamalı ve güvence altına almalıdır. AKEL, Birleşmiş Milletler kararlarında belirlendiği gibi, federasyon çerçevesinde iki toplumun siyasi eşitliğini tutarlı bir şekilde desteklemektedir.
AKEL’in Kıbrıs sorununa ilişkin politikasında önemli temel unsur, Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler arasında yeniden yakınlaşmadır. Hem çözümün bulunması için, hem de bulunacak çözümün yaşayabilmesi için, partimiz, yeniden yakınlaşmayı gerekli önkoşul olarak görmektedir. AKEL, yeniden yakınlaşmanın halk içerisinde bilinç haline gelmesi ve Kıbrısrum tarafının resmi politikası olarak benimsenmesi için en ağır koşullar altında mücadele etti. Esas olarak bu mücadelelerin sayesinde, hem iki toplum içerisindeki birçok siyasi liderlik tarafından, hem de Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk, Kıbrıs halkının büyük kesimi tarafından yeniden yakınlaşma kabul edildi. AKEL, nereden gelirse gelsin, milliyetçilik ve şovenizmin her türlü ifadesine karşı çıkarak, yeniden yakınlaşma için mücadeleyi sürdürecektir.
Yeniden yakınlaşma konusunda bizim anlayışımızın temelinde enternasyonalist ideolojimiz ve ortak vatanımıza sevgimiz bulunmaktadır. Yeniden yakınlaşma anlayışımız, daha önceki dönemlerde Halk hareketi çerçevesinde gerçekleştirilmiş olan Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak mücadelelerinin günümüz koşullarında devamıdır. Kıbrıs halkının işgale karşı mücadelesinin temel unsuru olarak gördüğümüz yeniden yakınlaşmaya öncelikle siyasal, toplumsal ve sınıfsal içerik veriyoruz. Bu nedenle de AKEL, yeniden yakınlaşmayı psikolojik uygulamalar düzeyine indirgeyen apolitik ve sınıf anlayışından yoksun yaklaşımlara karşı çıkmaktadır. Yeniden yakınlaşma öncelikle ve esas olarak, Kıbrıslıların ve örgütlü yapılanmalarının meselesidir. Yabancı merkezlerin yeniden yakınlaşma hareketini yönlendirme çabaları, yurdumuzun yeniden birleşmesi için Kıbrıs halkının mücadelesine hiçbir iyi hizmet sunmamaktadır.
1974’ten itibaren Kıbrıs sorununun çözümü için ortaya konulan bütün çabalar Türkiye’nin uzlaşmaz tutumuna, Kıbrıs üzerinde egemenlik haklarına sahip olması ve iki ayrı devletin var olması yönünde ısrarıyla karşı karşıya kaldılar. Bu yıllarda Kıbrısrum tarafından ortaya konulmuş olan yanlış yaklaşımlar, Türkiye’nin ve Kıbrıstürk şoven liderliğinin Kıbrıs sorununun çözülememiş olmasındaki sorumluluklarını hiç azaltmamakta, en küçük derecede dahi suçsuz kılmamaktadır.
Türk tezleri her zaman Ankara’nın NATO’daki müttefikleri içerisinde yankı bulmuşlardır ve gerek Kıbrıs sorunun ortaya çıkmasında, gerekse sorunun sürmesinde bu müttefiklerin sorumlulukları büyüktür. 1990 yılından sonra Kıbrıs sorununun durumu daha da zor hale gelmiştir. Bir yandan Kıbrıs, Sovyetler Birliği, sosyalist ülkeler topluluğu ve Bağlantısızlar Hareketi gibi geleneksel dostlarından ve destekleyicilerinden mahrum kalmıştır. Diğer yandan da “Yeni Dünya Düzeni” diye adlandırılan koşulların çerçevesinde Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs’la ilgili kararlarının öz ve biçiminde aşamalı bir şekilde sapma kaydedilmiştir. Annan planı da bunun ürünüdür. Bu sapma konusunda, DİSİ hükümetinin de -hataları, eksiklikleri, çelişkileri ve attığı geri adımlarla- sorumluluğu yok değildir.
AKEL, Annan Planı’nın olumlu ama olumsuz da unsurlar içerdiği değerlendirmesini yaparak, bu planı müzakereler için zemin olarak kabul etti. Planın iki toplum tarafından da kabul edilmesine izin verecek ve Kıbrıs sorununa kalıcı ve işlerliği olacak bir çözümü sağlayacak şekilde gerekli değişikliklerin yapılması için bütün gücüyle mücadele etti. Sıkışık takvimler ve BM Genel Sekreteri’nin hakemliğini öngören işlem, iki tarafın plan üzerinde özlü müzakere yapmasına ve üzerinde anlaşmaya varılacak bir çözüme ulaşılmasına izin vermediler. BM Genel Sekreteri’nin hakemliği adaletsiz ve dengesizdi ve Türk tezlerinden yana oldu. Partimizin 14 Nisan 2004 tarihinde gerçekleştirilen Konferansı, Kıbrısrum tarafında endişelere neden olan hususlar üzerinde müzakere yapılması ve planın boşluklarının giderilmesi için zaman verilmesi için referandumların ertelenmesini istedi. AKEL’in önerisi ne yazık ki gerek Türk tarafı, ama genel olarak uluslararası unsur tarafından da kabul edilmedi. Bu nedenle de AKEL halkı, referanduma sunulduğu şekliyle Annan Planı aleyhine oy kullanmaya çağırmak zorunda kaldı. AKEL, referandumun sonucunu tamamen saygıyla karşıladı. Partimizin aldığı tutum, müzakere sürecinin yeniden başlaması ve Kıbrıs sorununun mümkün olan en kısa süre içerisinde çözümü perspektifini açık bıraktı.
AKEL dogmatik bir parti olmadığı için, dünya çapında yeni verilerin ışığı altında, Kıbrıs sorunun çözülmesi ve halkımızın geleceğinin güvence altına alınması ana kriteriyle, Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızın duygularını da göz önüne alarak, Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne girmesi konusundaki tezimizi değiştirdik. Kıbrıs’ın AB’ye girmesinin, Türkiye’nin AB’ye girme arzularıyla paralel biçimde, Kıbrıs sorununa doğru bir çözüm bulunması için katalizör rolü oynayabileceğini düşünerek, Topluluk Müktesebatı’nın böylesi bir çözüm için bazı ek “silahları” sunabileceğini bilerek, AKEL 18.Kongresi’nin kararıyla Kıbrıs’ın AB’ye girmesinden yana tavır aldı. AB’nin imkanları konusunda kendimizi aldatmaksızın ve AB içerisinde çıkarların Avrupa değerleri hakkında bildirgelerden daha fazla belirleyici olduğunu bilerek, AB’yi değerlendiriyoruz. Aynı zamanda eleştirel görüşlerimizi, AB içindeki sosyo-politik ve ekonomik konjonktür hakkındaki değerlendirmelerimizi muhafaza ediyoruz.
Kıbrıs sorunun bu aşamasında, partimiz, Cumhurbaşkanı ve Ulusal Konsey ile işbirliği içerisinde, Birleşmiş Milletler çerçevesinde Kıbrıs sorunun çözümü için müzakerelerin yeniden başlamasının önkoşullarının yaratılması için yoğun olarak çalışmaktadır. Çözüm bulunmasında yeni bir başarısızlığın Kıbrıs meselesinde büyük bir yara olacağı verisiyle, müzakereler için doğru önkoşulların yaratılmasının büyük önemi vardır. Sıkışık takvimler ve hakemlikler olmaksızın, üzerinde anlaşmaya varılan çözüme ulaşmak için özlü müzakerelerin en kısa süre içerisinde yeniden başlamasını arzulamaktayız. Kıbrıs’ın yeniden birleşmesine inanan Kıbrıstürk partileriyle temaslarımıza büyük önem veriyoruz. BM Genel Sekreteri’nin planında, Kıbrıslırumların da planı kabul etmesine izin verecek, kalıcı ve işlerliği olan bir çözüme götürecek özlü değişikliklerin yapılması gerektiği konusunda ikna etmeye çalışıyoruz. Arzu ettiğimiz değişiklikler ne planın felsefesini değiştiriyorlar, ne de Kıbrıstürk toplumunun haklarını azaltıyorlar. Biz, yabancılara değil, Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk, tüm Kıbrıslılara hizmet edecek bir çözümü hedefliyoruz.